12 Kasım 2020 Perşembe

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 56: TABUTTAKİ KİŞİ

 

Luo Binghe gıkını çıkarmadan dayandı.

 

“…” Dürüst olmak gerekirse, Shen Qingqiu gerçekten ona vurabileceğini düşünmemişti. Fakat bu, geçtiğimiz birkaç günün bastırılmış siniriyle vurarcasına son derece sert bir şekilde ona yumruğunu geçirmesine engel olmamıştı. Aniden, sistem bipleyerek duyurdu:

 

°:.\()/$:Tebrik ederiz~ Kahramanın doğru şeyi yapma cesareti +500!

 

 

 

Shen Qingqiu: “…”

 

Luo Binghe gerçekten… hakikaten mazoşist denilmeyi hak ediyordu! Hırpalanmadığında mutlu olmuyordu. Ona bir kez vurmak ciddi ciddi 500 kahramanın doğru şeyi yapma cesareti puanı vermişti ve Sistem’in duyurusu bile gösterişli, gençlere özgü ifadelere dönmüştü. İlk kez yaklaşıklık işaretini (~) bile kullanmıştı. Yaşadığı bunca yıl boyunca bu kadar tuhaf hiçbir şey görmemişti, özellikle de bu tuhaf şeyi büyüttüğünden beri!

Shen Qingqiu Luo Binghe onunla oynamayı bıraktığında öğretme yöntemlerindeki başarısız sonuçları için dövünmeye başladı. Shen Qingqiu sağ elini iterek avuç içinde bastırmış olduğu ruhanî enerji patlamasını yanlışlıkla bırakmış, tavan sallanarak üzerinde eşit oranda şekillendirilmiş oyuklar açmıştı. Toz aşağıya düşmüş, Luo Binghe onun üzerine kapanmıştı, iki eli de Shen Qingqiu’nun dış cübbesini kavramıştı. Kolaylıkla dış cübbesini yırtarak yüksek sesle güldü. “Devam edin, bana vurun, her hâlükârda ölmeyeceğim! Bu mürit memnuniyetle Shizun’unun öğretilerine katlanacak!”

Gülümsemesi ızdırabının soluk izlerini örtüyor gibi görünüyordu. Shen Qingqiu kalbi sıkıştığından kıyafetinin yırtıldığını unutmuştu bile, istemeden hareket etmeyi bıraktı. Fakat Luo Binghe ona biraz daha fazla sevgi dolu şefkatle yaklaşmayı düşünmemiş, onun yerine Shen Qingqiu’nun iç cübbesini de tek eliyle parçalayıp çıplak belini okşamıştı.

Shen Qingqiu bir anlığına yumuşamış, sonrasında anında Luo Binghe’nın başına kılıcının kabzasıyla vurmuştu. “Seni hayvan!” diye azarladı.

Luo Binghe uysallıkla, “Her hâlükârda Shizun’un gözünde bir hayvan kadar bile iyi değilim, o nedenle öyleymiş gibi davranayım bari.”

Shen Qingqiu o kadar sinirlenmişti ki gülmek istiyordu, fakat görüşü ansızın bulanıklaşmış, Xiu Ya kılıcının yere çarpma sesiyle bedeni devrilivermişti.

Ruhunun öyle kuvvetli bir şekilde çekildiğini hissetti ki tutulmasıyla birlikte bedeninden ayrılmanın eşiğinde gibiydi. Sadece bedenini kasabiliyordu, Luo Binghe da birazcık afallamış bir şekilde hareket etmeyi bırakmıştı. Göz açıp kapayıncaya kadar Shen Qingqiu’nun başı artık öyle acıyordu ki patlayacak gibiydi.

Gözlerinin önünden sayısız olay hızla geçip gitti. Bazıları boş, beyaz bir alan, bazıları da zifiri karanlık, bazıları da belli belirsiz insan figürleri gibiydi. Kulaklarına işleyen acı verici tiz bir çınlama vardı.

Luo Binghe daha fazla tetikte olmaya dayanamadığından apar topar doğrulup ona uzanmıştı ki beklenmedik bir şekilde onu tutamamıştı. Shen Qingqiu başını sarmalayarak yerde yuvarlanmış, mücadele etmekteydi, adeta devasa eller sert bir şekilde ruhunu bedeninden çıkarıyormuş gibi hissediyordu.

Çığlık atan birisi vardı, acı acı bağırıyordu, her yerden eller uzanıp ruhunu parçalıyordu.

Luo Binghe paniğe kapılmış bir şekilde, “Shizun, ben… ben sadece sizi korkutmaya çalışıyordum. Ciddiye almayın! Sorun nedir?” dedi.

Shen Qingqiu’nun bedeni kıvranıyor, kolları yerinden çıkmış gibi dönüyordu. Luo Binghe aceleyle ruhanî enerjisini Shen Qingqiu’nun bedenine yayarken kısmen onu tutmuştu. Görünen bir anormallik yoktu fakat Shen Qingqiu’nun çığlığı beyninin derinlikleri kırmızı kızgın demirle yanıyormuş gibi tarif edilemez bir şekilde kederli ve dehşet vericiydi. Luo Binghe bildiği bütün yolları denemiş, fakat yine de bir işe yaramamıştı.

Shen Qingqiu’nun nabzı gittikçe zayıflarken Luo Binghe onu hafifçe sallamaya başlamıştı ki titremesi gittikçe güçlenmişti. Sonunda, kendisini daha fazla tutamayıp yarı kalkık, dizlerinin üzerinde ile uzanır arasında bir durumda “Herkes…! Herkes buraya gelsin!” diye kükredi.

Shen Qingqiu aniden gözlerini açıverdi.

Her yer zifirî karanlıktı.

Kalbi deli gibi atıyordu, aynı tempoda kulakları zonkluyordu. Kör mü olmuştu yoksa çok mu karanlıktı diye anlamaya çalışırken Shen Qingqiu sonunda elini uzatmıştı.

Parmakları sert bir engelle karşılaştığında daha tamamıyla uzatamamıştı bile. Shen Qingqiu yavaşça el yordamıyla etrafını aradı.

Bir süre inceledikten sonra tahmin yürütebildi. Şu anda uzun, taştan bir kutu gibi dar bir şeyin içindeydi. Taş duvarın üzerinde hafifçe elini gezdirdi, buz gibi soğuktu, dokusu düz ve kaliteliydi, mermerden yapılma bir şey olabileceğini tahmin etti. Duvarlar kalın değildi, on santimetre civarı olmalıydı, sonradan ruhanî enerjisini kullanarak etrafı irdelemeyi etti.

Soluğunu tutmadan biraz daha etrafını el yordamıyla aramış, ardından ansızın gücünü kullanıvermişti. Ruhanî enerjisinin aniden yükselmesiyle avuç içini taş kapağa bam sesiyle vurmuştu. Art arda üç kez vurmuş, sonrasında karanlık yiterek beraberinde taşın parçalanmasının devasa sesini getirmişti.

İçeriye büyük miktarda temiz hava dolmuş, Shen Qingqiu birdenbire doğruluvermiş, zar zor soluklanmıştı. Ancak onun ardından havanın temiz olmadığını, daha çok yıllardır yeraltında akış yokmuş gibi olduğunu fark edebilmişti. Üstelik fazlasıyla yetersizdi. Başını eğip tekrardan baktığında sahiden de tabutun içinde yattığını gördü.

Bu uzun, taş kutu beklenmedik bir şekilde incelikle oyulmuş taş bir tabuttu, bütün bedeni yeşim kadar beyaz parlıyordu.

Tabutun kenarını hafifçe ittirerek önünü açtı. Etrafına baktığında hafif ışıklandırmalı taştan bir odada bulunduğunu fark etti. Kapağı uçmuş olan tabut, odanın ortasındaki sunak taşında duruyordu. Kenarlarda gelişigüzel tozlu nesneler yığılmıştı; silahtan tutun taşlara, parşömenlere, şişelere ve kavanozlara kadar her şey vardı. Kılıçlarla mızrakların donuk ışıkları taşların ve mücevherlerin ışıltısıyla birlikte kalın toz katmanının altından hafifçe parıldıyordu. Etrafına baktığında duvarlara çılgınca dans eden iblislerin her yönden onu ciddi ölçüde çevreleyecek şekilde resmedildiğini görmüştü.

 

Burası iblis ırkı’nın Kutsal Anıt Mezarı'ydı. Shen Qingqiu bu sonuca varmıştı.

Daha bu bilgiyi hazmedememişti ki başını eğdiğinde yeni bir haberle daha sarsılmıştı.

Bedeni artık Güneş ve Ay’ın Çiyleştirdiği Çiçek Tanesi’nden şekillenen maddî bedeni değildi. Bu, Shen Qingqiu’nun asıl bedeniydi!

Kutsal Anıt Mezar'ın ölüyü diriltme özelliği vardı, bu gerçekten de birilerini kandırmak için söylenmiş bir şey değildi. Durumu değerlendiğinde, birisi Shen Qingqiu’nun cesedini Kutsal Anıt Mezar'a gizlice sokmuş, sonrasında da ruh çağırma ritüelinin çizimlerini aktifleştirmiş gibi görünüyordu. Yeni bedeninden tamamıyla çekilerek buna geri dönmüştü.

Kutsal Anıt Mezarı iblis ırkı’nın yasak bölgesiydi, aynı zamanda önceki yüce hükümdarların ölümün ardından huzurla yattığı yerdi. Eğer bu denli yüksek mevkiye ulaşmamış birisi girerse ölürdü. Fakat Shen Qingqiu ölü birisi olarak içeriye gönderilmiş, sonrasında ruhu bedenine yeniden sahip olmuştu. Etrafı gezme imkânını sağlayan duvar kovuğundan sessizce ilerledi.

Shen Qingqiu ruhanî enerjisini test etti, rahatça ve sorunsuz bir şekilde akıyordu. Luo Binghe, bedenindeki meridyen sistemini onarmak için beş yılını harcadığını söylemişti, ki bu gerçekten doğruymuş. Toksik olarak “Panzehirsiz” şimdilik ruhanî enerjisini ağırlaştırıyor gibi görünmüyordu fakat zehrin yok olup olmadığını bilmiyordu.

Ruh ele geçirdiği maddi Çiyleşmiş Çiçek Tanesi’nin şekil verdiği bedeninden ayrıldığında hızlı bir şekilde çürür, dokuları da ölürdü. Şu anda bozulup solmakta olan bedenine bakan Luo Binghe’nın nasıl bir ifade takındığını tahmin bile edemiyordu…

Düşünce treni çok uzaklaşmamıştı ki Sistem titreyen bir sesle bilgi verdi:

Önemli Bilgi: Yüksek seviye bir instance olan “Kutsal Anıt Mezar”a giriş yaptınız. “Olay Örgüsündeki Boşlukları Doldurma” görevi çoktan atanmıştır. Lütfen hevesle hamle yaparak kendinize göre insiyatifinizi kullanın.

Shen Qingqiu ‘oh’ sesi çıkartıp yerde çömelmeye devam etti.

Sistem: Lütfen hevesle hamle yaparak kendinize göre insiyatifinizi kullanın.

Shen Qingqiu hareket etmedi: Uyarı: Lütfen hev…

Shen Qingqiu: “Anladım, anladım! Gidiyorum!”

Kabirin dışına ilerlerken sürekli olarak başının belada olduğunu hissetti. Yürürken Kutsal Anıt Mezar'ın asıl görünüşünü anımsadı. İblis Âlemi’ndeki evler yeraltında korunuyordu fakat Anıt Mezar yerin üzerine inşa edilmişti. Kısacası, gelenekleri tamamıyla İnsan Âlemi’nkinin zıttıydı. Anıt Mezar'ın içerisinde sadece bir sürü tuzak yoktu; kabirleri koruyan, karanlıkta gizlenmekte olan tehlikeli ve sayısız şeytanî yaratıklar da vardı.

Sistem’in uğursuz sesini işitmiş olmasaydı, sürüklenmek yerine körü körüne dolaşarak kabir geçidinden geçerdi!

Kabir geçidi büyük bir çoğunlukla karanlıktı fakat Shen Qingqiu parmağını şıklatarak ateş oluşturmadı. Nefesini tutup mutlak sessizlikle ilerledi.

Çok geçmeden pürüzlü, uzun bir soluklanma kulağının dibinde bitti.

Soluklanma denilebilirdi fakat gerçekte daha çok ölmekte olan birisinin kesilen nefesi gibiydi. Shen Qingqiu öylece durdu.

Çok çabuk gelmemişler miydi?

İnce ve zayıf bir figür yavaş yavaş karanlıkta belirdi. İkinci ve üçüncü figür hemen yakından takip ediyordu, gezinen ruhlar gibi fazlasıyla yavaş bir şekilde dalgalanarak yaklaşıyorlardı.

Bu figürler her adım attıklarında sallanıyor, daha da yaklaşıyorlardı. Shen Qingqiu’nun ifadesi bedeni ona doğru eğildiğinde değişmemiş, gitmesi için nefesinin sıklığını kesin olarak en az olacak şekilde düzenlemişti.

Bu en düşük seviyeli şeytanî yaratıktı, Anıt Mezar'da muhafızların en çok karşılaştıklarından birisiydi: Kör Ceset.

Kör Ceset, isminde “kör” kelimesini içeriyordu fakat aslında gözlerinden yoksun değillerdi. Aslında diğer yaratıklara göre daha fazla gözleri vardı ve garip bir şekilde yüzlerinde sıkışmışlardı. Tripofobiye sahip kişiler bundan kesinlikle tiksinirdi.

Yine de, gözleri çok olmasına rağmen özünde gereksizlerdi. Çoğu zaman Kör Cesetlerin gözleri yararsızdı ve bütün gün Kutsal Anıt Mezar' aylak aylak dolaşıp devriye geziyorlardı, verimi son derece düşüktü. Gözleri çok ve büyüktü fakat berbat bir şekilde bozulmuşlardı. Yine de ışığı algılamaları fazlasıyla hassastı, hafif bir ışık değişikliği olsa bile olsa çabucak anlayabiliyorlardı.

Birisi bir şeyi fark ettiğinde beklenmedik bir şekilde değişip içgüdüsel olarak ışığın kaynağına yırtıcı bir şekilde saldırırlardı. O zaman geldiğinde kabir geçitlerinde yavaşça dolaşanlardan eser kalmıyordu. Bu tip bir canavar başlı başına korkutucu değildi, korkutucu yapan şey genelde onunla neyin belirdiğiydi.

Shen Qingqiu’nun düşündüğü gibi, Kör Ceset sendeleyerek yaklaştıkça kenara kaydı. Beklenmedik bir şekilde karanlıkta hafif bir ışık yandı.

Bu ışık koyu yeşildi ve ışığı gittikçe artıyordu, kabir geçidini parlak yeşille aydınlatıyordu. Neredeyse ona değerek geçen Kör Cesetlerin hepsi birdenbire kafalarını çeviriverdiler. Her birinin yüzüne dört ya da beş tane devasa, kan çanağına dönmüş göz küreleri gömülmüştü, doğrudan yakınlarında olan Shen Qingqiu’ya bakıyorlardı.

Ölüm Nefesi Mumu!

Shen Qingqiu son derece hızlıydı, bir sonraki saniye geçidin sonuna ışınlanmıştı. Ne kadar kaçınırsa kaçınsın büyüyen yeşil ışığın ateşi onunla birlikteydi o nedenle bedenini gizlemesinin imkânı yoktu. Hızlıydı fakat ışığın kışkırttığı Kör Cesetler daha bile hızlıydı!

Shen Qingqiu birkaç Kör Cesedi uçurarak üzerlerine fırlatmıştı. Ölüm Nefesi Mumu yaşayan kişinin nefesini yakıt olarak kullanırdı ve yakında yaşayan birisi ya da bir şey olduğu takdirde kendi kendine yanıyordu. Sokaklarda aylak aylak dolaşan dolandırıcıyı ya da kopyacıyı yakalamak için kullanılabilecek bir oyuncak gibi gelse Kör Cesetlerle birleştiğinde sonuç adeta hayal edilemeyecek şekilde vahşi oluyordu. Hayal edin: davetsiz misafir Kutsal Anıt Mezar'a gizlice giriyor, nereye giderse gitsin, soluklanmaya ihtiyacı olacak. Soluklandığında söndürülemeyip tutulamayan Ölüm Nefesi Mumu yanacak. Ölüm Nefesi Mumu ritüeli çizimi Kutsal Anıt Mezar'ın her yerinde hazırlanabilir. Büyük bir Kör Ceset sürüsü yönelirse ve ancak davetsiz misafir ölürse mum sonunda sönecektir. Ölüm Nefesi, Ölüm Nefesi, Ölüm Nefesi Mumu gerçekten bunun için mükemmel bir ad!

Örneğin, şu anda, daha da ışığa duyarlı Kör Cesetler gelmişti ve hepsi çoktan bütün kabir geçidini doldurmuşlardı!

Shen Qingqiu kabir geçidinden fırlamış, odanın içine güçlükle girmişti. Fazlasıyla geniş ve etkileyiciydi, ortasında bir tabut duruyordu. Yukarı sıçrayıp kapağı kaldırmaya çalıştı fakat hareket etmedi. Sonrasında vurdu, ki bu yüksek bir ses çıkartmıştı, gelin görün ki tek bir gıdım bile yerinden oynamamıştı. Bu tabutun malzemeleri içinde yattığınkine göre gerçekten çok sağlamdı. Shen Qingqiu “İçinde birisi olabilir mi?”, diye düşündü. Tabutun kapağını tıklattı. “Kısa bir süreliğine gizlenmek için bunu alabilir miyim?”

Aslında düşünmeden söylemişti fakat beklenmedik bir şekilde iki kez tıklattıktan sonra içinden gerçekten de ses gelmişti.

Bu ses kesinlikle tabutun içinden geliyordu fakat kulağının dibinde gibi netti, hiç boğuk gelmiyordu. Güldüğünü hissettiriyor gibiydi. “Lütfen kendine yardım et.”

Hass*****. Gerçek diriltilmiş bir ceset!!!

Shen Qingqiu dehşete düşmüştü. Hızla ilerleyerek kendilerini taş tabuta fırlatan birkaç Kör Cesedi fırlattı. Tavana birkaç patlayıcı saldırı yolladıktan sonra iki adım ilerleyerek taş tabuttan atladı. Yıkılan taşlar yere düştü. Shen Qingqiu vurduğu gibi zayıfladığını fark etti, o nedenle kızgın bir şekilde vurmaya devam etti. Tavanın yıkılmasını sağlarsa Kör Cesetlerle birlikte dirilen cesedin enkazın altında kalması avantajını sağlayarak kaos esnasında kaçabilirdi. Fakat aniden, kavganın ortasında belirsiz bir tıslama sesi anıt mezar salonunun dışından geldi.

 

*****


Önceki Bölüm  ― Sonraki Bölüm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder