Luo
Binghe gıkını çıkarmadan dayandı.
“…” Dürüst olmak
gerekirse, Shen Qingqiu gerçekten ona vurabileceğini düşünmemişti. Fakat bu,
geçtiğimiz birkaç günün bastırılmış siniriyle vurarcasına son derece sert bir
şekilde ona yumruğunu geçirmesine engel olmamıştı. Aniden, sistem bipleyerek
duyurdu:
【★,°:.☆\( ̄▽ ̄)/$:.°★。Tebrik ederiz~ Kahramanın doğru şeyi yapma cesareti +500!】
Shen
Qingqiu: “…”
Luo
Binghe gerçekten… hakikaten mazoşist denilmeyi hak ediyordu! Hırpalanmadığında
mutlu olmuyordu. Ona bir kez vurmak ciddi ciddi 500 kahramanın doğru şeyi yapma
cesareti puanı vermişti ve Sistem’in duyurusu bile gösterişli, gençlere özgü
ifadelere dönmüştü. İlk kez yaklaşıklık işaretini (~) bile kullanmıştı.
Yaşadığı bunca yıl boyunca bu kadar tuhaf hiçbir şey görmemişti, özellikle de
bu tuhaf şeyi büyüttüğünden beri!
Shen
Qingqiu Luo Binghe onunla oynamayı bıraktığında öğretme yöntemlerindeki
başarısız sonuçları için dövünmeye başladı. Shen Qingqiu sağ elini iterek avuç
içinde bastırmış olduğu ruhanî enerji patlamasını yanlışlıkla bırakmış, tavan sallanarak
üzerinde eşit oranda şekillendirilmiş oyuklar açmıştı. Toz aşağıya düşmüş, Luo
Binghe onun üzerine kapanmıştı, iki eli de Shen Qingqiu’nun dış cübbesini kavramıştı.
Kolaylıkla dış cübbesini yırtarak yüksek sesle güldü. “Devam edin, bana vurun,
her hâlükârda ölmeyeceğim! Bu mürit memnuniyetle Shizun’unun öğretilerine
katlanacak!”
Gülümsemesi
ızdırabının soluk izlerini örtüyor gibi görünüyordu. Shen Qingqiu kalbi
sıkıştığından kıyafetinin yırtıldığını unutmuştu bile, istemeden hareket etmeyi
bıraktı. Fakat Luo Binghe ona biraz daha fazla sevgi dolu şefkatle yaklaşmayı
düşünmemiş, onun yerine Shen Qingqiu’nun iç cübbesini de tek eliyle parçalayıp
çıplak belini okşamıştı.
Shen
Qingqiu bir anlığına yumuşamış, sonrasında anında Luo Binghe’nın başına
kılıcının kabzasıyla vurmuştu. “Seni hayvan!” diye azarladı.
Luo
Binghe uysallıkla, “Her hâlükârda Shizun’un gözünde bir hayvan kadar bile iyi
değilim, o nedenle öyleymiş gibi davranayım bari.”
Shen
Qingqiu o kadar sinirlenmişti ki gülmek istiyordu, fakat görüşü ansızın
bulanıklaşmış, Xiu Ya kılıcının yere çarpma sesiyle bedeni devrilivermişti.
Ruhunun
öyle kuvvetli bir şekilde çekildiğini hissetti ki tutulmasıyla birlikte
bedeninden ayrılmanın eşiğinde gibiydi. Sadece bedenini kasabiliyordu, Luo
Binghe da birazcık afallamış bir şekilde hareket etmeyi bırakmıştı. Göz açıp
kapayıncaya kadar Shen Qingqiu’nun başı artık öyle acıyordu ki patlayacak
gibiydi.
Gözlerinin
önünden sayısız olay hızla geçip gitti. Bazıları boş, beyaz bir alan, bazıları
da zifiri karanlık, bazıları da belli belirsiz insan figürleri gibiydi.
Kulaklarına işleyen acı verici tiz bir çınlama vardı.
Luo
Binghe daha fazla tetikte olmaya dayanamadığından apar topar doğrulup ona
uzanmıştı ki beklenmedik bir şekilde onu tutamamıştı. Shen Qingqiu başını
sarmalayarak yerde yuvarlanmış, mücadele etmekteydi, adeta devasa eller sert
bir şekilde ruhunu bedeninden çıkarıyormuş gibi hissediyordu.
Çığlık
atan birisi vardı, acı acı bağırıyordu, her yerden eller uzanıp ruhunu
parçalıyordu.
Luo
Binghe paniğe kapılmış bir şekilde, “Shizun, ben… ben sadece sizi korkutmaya
çalışıyordum. Ciddiye almayın! Sorun nedir?” dedi.
Shen
Qingqiu’nun bedeni kıvranıyor, kolları yerinden çıkmış gibi dönüyordu. Luo
Binghe aceleyle ruhanî enerjisini Shen Qingqiu’nun bedenine yayarken kısmen onu
tutmuştu. Görünen bir anormallik yoktu fakat Shen Qingqiu’nun çığlığı beyninin
derinlikleri kırmızı kızgın demirle yanıyormuş gibi tarif edilemez bir şekilde
kederli ve dehşet vericiydi. Luo Binghe bildiği bütün yolları denemiş, fakat
yine de bir işe yaramamıştı.
Shen
Qingqiu’nun nabzı gittikçe zayıflarken Luo Binghe onu hafifçe sallamaya başlamıştı
ki titremesi gittikçe güçlenmişti. Sonunda, kendisini daha fazla tutamayıp yarı
kalkık, dizlerinin üzerinde ile uzanır arasında bir durumda “Herkes…! Herkes
buraya gelsin!” diye kükredi.
Shen
Qingqiu aniden gözlerini açıverdi.
Her yer
zifirî karanlıktı.
Kalbi
deli gibi atıyordu, aynı tempoda kulakları zonkluyordu. Kör mü olmuştu yoksa
çok mu karanlıktı diye anlamaya çalışırken Shen Qingqiu sonunda elini
uzatmıştı.
Parmakları
sert bir engelle karşılaştığında daha tamamıyla uzatamamıştı bile. Shen Qingqiu
yavaşça el yordamıyla etrafını aradı.
Bir süre
inceledikten sonra tahmin yürütebildi. Şu anda uzun, taştan bir kutu gibi dar
bir şeyin içindeydi. Taş duvarın üzerinde hafifçe elini gezdirdi, buz gibi
soğuktu, dokusu düz ve kaliteliydi, mermerden yapılma bir şey olabileceğini
tahmin etti. Duvarlar kalın değildi, on santimetre civarı olmalıydı, sonradan ruhanî
enerjisini kullanarak etrafı irdelemeyi etti.
Soluğunu
tutmadan biraz daha etrafını el yordamıyla aramış, ardından ansızın gücünü
kullanıvermişti. Ruhanî enerjisinin aniden yükselmesiyle avuç içini taş kapağa
bam sesiyle vurmuştu. Art arda üç kez vurmuş, sonrasında karanlık yiterek
beraberinde taşın parçalanmasının devasa sesini getirmişti.
İçeriye
büyük miktarda temiz hava dolmuş, Shen Qingqiu birdenbire doğruluvermiş, zar
zor soluklanmıştı. Ancak onun ardından havanın temiz olmadığını, daha çok
yıllardır yeraltında akış yokmuş gibi olduğunu fark edebilmişti. Üstelik fazlasıyla
yetersizdi. Başını eğip tekrardan baktığında sahiden de tabutun içinde
yattığını gördü.
Bu uzun,
taş kutu beklenmedik bir şekilde incelikle oyulmuş taş bir tabuttu, bütün
bedeni yeşim kadar beyaz parlıyordu.
Tabutun
kenarını hafifçe ittirerek önünü açtı. Etrafına baktığında hafif ışıklandırmalı
taştan bir odada bulunduğunu fark etti. Kapağı uçmuş olan tabut, odanın
ortasındaki sunak taşında duruyordu. Kenarlarda gelişigüzel tozlu nesneler
yığılmıştı; silahtan tutun taşlara, parşömenlere, şişelere ve kavanozlara kadar
her şey vardı. Kılıçlarla mızrakların donuk ışıkları taşların ve mücevherlerin
ışıltısıyla birlikte kalın toz katmanının altından hafifçe parıldıyordu. Etrafına
baktığında duvarlara çılgınca dans eden iblislerin her yönden onu ciddi ölçüde
çevreleyecek şekilde resmedildiğini görmüştü.
Burası iblis
ırkı’nın Kutsal Anıt Mezarı'ydı. Shen Qingqiu bu sonuca varmıştı.
Daha bu
bilgiyi hazmedememişti ki başını eğdiğinde yeni bir haberle daha sarsılmıştı.
Bedeni artık
Güneş ve Ay’ın Çiyleştirdiği Çiçek Tanesi’nden şekillenen maddî bedeni değildi.
Bu, Shen Qingqiu’nun asıl bedeniydi!
Kutsal
Anıt Mezar'ın ölüyü diriltme özelliği vardı, bu gerçekten de birilerini kandırmak
için söylenmiş bir şey değildi. Durumu değerlendiğinde, birisi Shen Qingqiu’nun
cesedini Kutsal Anıt Mezar'a gizlice sokmuş, sonrasında da ruh çağırma ritüelinin
çizimlerini aktifleştirmiş gibi görünüyordu. Yeni bedeninden tamamıyla çekilerek
buna geri dönmüştü.
Kutsal
Anıt Mezarı iblis ırkı’nın yasak bölgesiydi, aynı zamanda önceki yüce hükümdarların
ölümün ardından huzurla yattığı yerdi. Eğer bu denli yüksek mevkiye ulaşmamış
birisi girerse ölürdü. Fakat Shen Qingqiu ölü birisi olarak içeriye
gönderilmiş, sonrasında ruhu bedenine yeniden sahip olmuştu. Etrafı gezme
imkânını sağlayan duvar kovuğundan sessizce ilerledi.
Shen
Qingqiu ruhanî enerjisini test etti, rahatça ve sorunsuz bir şekilde akıyordu.
Luo Binghe, bedenindeki meridyen sistemini onarmak için beş yılını harcadığını
söylemişti, ki bu gerçekten doğruymuş. Toksik olarak “Panzehirsiz” şimdilik
ruhanî enerjisini ağırlaştırıyor gibi görünmüyordu fakat zehrin yok olup
olmadığını bilmiyordu.
Ruh ele
geçirdiği maddi Çiyleşmiş Çiçek Tanesi’nin şekil verdiği bedeninden ayrıldığında
hızlı bir şekilde çürür, dokuları da ölürdü. Şu anda bozulup solmakta olan
bedenine bakan Luo Binghe’nın nasıl bir ifade takındığını tahmin bile
edemiyordu…
Düşünce treni çok uzaklaşmamıştı ki Sistem titreyen
bir sesle bilgi verdi:
【Önemli Bilgi:
Yüksek seviye bir instance olan “Kutsal Anıt Mezar”a giriş yaptınız. “Olay
Örgüsündeki Boşlukları Doldurma” görevi çoktan atanmıştır. Lütfen hevesle hamle
yaparak kendinize göre insiyatifinizi kullanın. 】
Shen
Qingqiu ‘oh’ sesi çıkartıp yerde çömelmeye devam etti.
Sistem: 【Lütfen hevesle hamle
yaparak kendinize göre insiyatifinizi kullanın. 】
Shen Qingqiu hareket etmedi: 【Uyarı: Lütfen hev…】
Shen
Qingqiu: “Anladım, anladım! Gidiyorum!”
Kabirin
dışına ilerlerken sürekli olarak başının belada olduğunu hissetti. Yürürken
Kutsal Anıt Mezar'ın asıl görünüşünü anımsadı. İblis Âlemi’ndeki evler yeraltında korunuyordu
fakat Anıt Mezar yerin üzerine inşa edilmişti. Kısacası, gelenekleri tamamıyla İnsan
Âlemi’nkinin zıttıydı. Anıt Mezar'ın içerisinde sadece bir sürü tuzak yoktu;
kabirleri koruyan, karanlıkta gizlenmekte olan tehlikeli ve sayısız şeytanî
yaratıklar da vardı.
Sistem’in
uğursuz sesini işitmiş olmasaydı, sürüklenmek yerine körü körüne dolaşarak kabir
geçidinden geçerdi!
Kabir
geçidi büyük bir çoğunlukla karanlıktı fakat Shen Qingqiu parmağını şıklatarak
ateş oluşturmadı. Nefesini tutup mutlak sessizlikle ilerledi.
Çok
geçmeden pürüzlü, uzun bir soluklanma kulağının dibinde bitti.
Soluklanma
denilebilirdi fakat gerçekte daha çok ölmekte olan birisinin kesilen nefesi gibiydi.
Shen Qingqiu öylece durdu.
Çok çabuk
gelmemişler miydi?
İnce ve
zayıf bir figür yavaş yavaş karanlıkta belirdi. İkinci ve üçüncü figür hemen
yakından takip ediyordu, gezinen ruhlar gibi fazlasıyla yavaş bir şekilde
dalgalanarak yaklaşıyorlardı.
Bu
figürler her adım attıklarında sallanıyor, daha da yaklaşıyorlardı. Shen
Qingqiu’nun ifadesi bedeni ona doğru eğildiğinde değişmemiş, gitmesi için
nefesinin sıklığını kesin olarak en az olacak şekilde düzenlemişti.
Bu en
düşük seviyeli şeytanî yaratıktı, Anıt Mezar'da muhafızların en çok
karşılaştıklarından birisiydi: Kör Ceset.
Kör
Ceset, isminde “kör” kelimesini içeriyordu fakat aslında gözlerinden yoksun
değillerdi. Aslında diğer yaratıklara göre daha fazla gözleri vardı ve garip
bir şekilde yüzlerinde sıkışmışlardı. Tripofobiye sahip kişiler bundan
kesinlikle tiksinirdi.
Yine de,
gözleri çok olmasına rağmen özünde gereksizlerdi. Çoğu zaman Kör Cesetlerin
gözleri yararsızdı ve bütün gün Kutsal Anıt Mezar' aylak aylak dolaşıp devriye
geziyorlardı, verimi son derece düşüktü. Gözleri çok ve büyüktü fakat berbat
bir şekilde bozulmuşlardı. Yine de ışığı algılamaları fazlasıyla hassastı,
hafif bir ışık değişikliği olsa bile olsa çabucak anlayabiliyorlardı.
Birisi
bir şeyi fark ettiğinde beklenmedik bir şekilde değişip içgüdüsel olarak ışığın
kaynağına yırtıcı bir şekilde saldırırlardı. O zaman geldiğinde kabir
geçitlerinde yavaşça dolaşanlardan eser kalmıyordu. Bu tip bir canavar başlı
başına korkutucu değildi, korkutucu yapan şey genelde onunla neyin
belirdiğiydi.
Shen
Qingqiu’nun düşündüğü gibi, Kör Ceset sendeleyerek yaklaştıkça kenara kaydı.
Beklenmedik bir şekilde karanlıkta hafif bir ışık yandı.
Bu ışık
koyu yeşildi ve ışığı gittikçe artıyordu, kabir geçidini parlak yeşille
aydınlatıyordu. Neredeyse ona değerek geçen Kör Cesetlerin hepsi birdenbire
kafalarını çeviriverdiler. Her birinin yüzüne dört ya da beş tane devasa, kan
çanağına dönmüş göz küreleri gömülmüştü, doğrudan yakınlarında olan Shen
Qingqiu’ya bakıyorlardı.
Ölüm Nefesi Mumu!
Shen
Qingqiu son derece hızlıydı, bir sonraki saniye geçidin sonuna ışınlanmıştı. Ne
kadar kaçınırsa kaçınsın büyüyen yeşil ışığın ateşi onunla birlikteydi o
nedenle bedenini gizlemesinin imkânı yoktu. Hızlıydı fakat ışığın kışkırttığı
Kör Cesetler daha bile hızlıydı!
Shen Qingqiu birkaç Kör Cesedi uçurarak üzerlerine fırlatmıştı. Ölüm Nefesi Mumu yaşayan kişinin nefesini yakıt olarak kullanırdı ve yakında yaşayan birisi ya da bir şey olduğu takdirde kendi kendine yanıyordu. Sokaklarda aylak aylak dolaşan dolandırıcıyı ya da kopyacıyı yakalamak için kullanılabilecek bir oyuncak gibi gelse Kör Cesetlerle birleştiğinde sonuç adeta hayal edilemeyecek şekilde vahşi oluyordu. Hayal edin: davetsiz misafir Kutsal Anıt Mezar'a gizlice giriyor, nereye giderse gitsin, soluklanmaya ihtiyacı olacak. Soluklandığında söndürülemeyip tutulamayan Ölüm Nefesi Mumu yanacak. Ölüm Nefesi Mumu ritüeli çizimi Kutsal Anıt Mezar'ın her yerinde hazırlanabilir. Büyük bir Kör Ceset sürüsü yönelirse ve ancak davetsiz misafir ölürse mum sonunda sönecektir. Ölüm Nefesi, Ölüm Nefesi, Ölüm Nefesi Mumu gerçekten bunun için mükemmel bir ad!
Örneğin,
şu anda, daha da ışığa duyarlı Kör Cesetler gelmişti ve hepsi çoktan bütün
kabir geçidini doldurmuşlardı!
Shen
Qingqiu kabir geçidinden fırlamış, odanın içine güçlükle girmişti. Fazlasıyla
geniş ve etkileyiciydi, ortasında bir tabut duruyordu. Yukarı sıçrayıp kapağı
kaldırmaya çalıştı fakat hareket etmedi. Sonrasında vurdu, ki bu yüksek bir ses
çıkartmıştı, gelin görün ki tek bir gıdım bile yerinden oynamamıştı. Bu tabutun
malzemeleri içinde yattığınkine göre gerçekten çok sağlamdı. Shen Qingqiu
“İçinde birisi olabilir mi?”, diye düşündü. Tabutun kapağını tıklattı. “Kısa
bir süreliğine gizlenmek için bunu alabilir miyim?”
Aslında
düşünmeden söylemişti fakat beklenmedik bir şekilde iki kez tıklattıktan sonra
içinden gerçekten de ses gelmişti.
Bu ses
kesinlikle tabutun içinden geliyordu fakat kulağının dibinde gibi netti, hiç
boğuk gelmiyordu. Güldüğünü hissettiriyor gibiydi. “Lütfen kendine yardım et.”
Hass*****.
Gerçek diriltilmiş bir ceset!!!
Shen
Qingqiu dehşete düşmüştü. Hızla ilerleyerek kendilerini taş tabuta fırlatan
birkaç Kör Cesedi fırlattı. Tavana birkaç patlayıcı saldırı yolladıktan sonra
iki adım ilerleyerek taş tabuttan atladı. Yıkılan taşlar yere düştü. Shen
Qingqiu vurduğu gibi zayıfladığını fark etti, o nedenle kızgın bir şekilde
vurmaya devam etti. Tavanın yıkılmasını sağlarsa Kör Cesetlerle birlikte
dirilen cesedin enkazın altında kalması avantajını sağlayarak kaos esnasında kaçabilirdi.
Fakat aniden, kavganın ortasında belirsiz bir tıslama sesi anıt mezar salonunun
dışından geldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder