10 Kasım 2020 Salı

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 55: EV HAPSİNDE HAYAT

 

İki Âlem arasındaki yarığı birleştiren geniş, taştan bir koridor vardı. Bitmek bilmeyen meşaleler her iki tarafa aralıklı olarak dizilmişti, ilerisi geceleyin sık ağaçlıklı bir orman kadar karanlıktı. Koridorun yan duvarlarındaki resimlerin tarzlarına bakıldığında yin’in havası ağırlıktaydı, burası bariz bir şekilde Luo Binghe’nın İblis Âlemi’ndeki karargâhıydı.

Yarık kapatıldıktan sonra Luo Binghe Shen Qingqiu’yu zaptetmeyi sürdürmemiş, yavaşça ellerini bırakmıştı. Shen Qingqiu doğrudan ayaklanıp yenlerindeki tozu almış, tek bir kelime bile söylememişti.

İkisinin de söyleyecekleri bir şey yoktu, birbirlerine kaçamak bakışlar da atmıyorlardı. Birisi önde, birisi arkada gidiyor, ayak sesleri soluklanmanın seslerini bastırıyordu. Gergin ve soğuk bir atmosfer vardı.
  

 

Yer altı sarayının koridorundaki yol ayrımları Luo Binghe’nın dar alandan dolayı yavaşlamasına neden olmamıştı. Bazı zamanlar karmaşık kıvrılan yollarda dolaşmalarının ardından manzara aniden gözlerinin önünde ortaya çıkmıştı. İblis Âlemi’ndeki yapıların çoğunluğu yıl boyunca ne güneş ne de ay gören sağlam, kazılarak açılmış gizli mağaralardı fakat burada, tepeyi yeri delerek açıp içeriye gün ışığının sızmasına izin vererek biraz daha insan niteliği katılmıştı.
  

 

Kapıyı iterek açıp içeriye girdiğinde odanın düzeni ve eşyaları pek aşina gelmişti. Aslında, Qing Jing Tepesi’ndeki bambu eve fazlasıyla benziyordu.
  

 

Shen Qingqiu kırgınlığın garip hissini sezdi.
  

 

Gerçekten de Luo Binghe’ya “Bunun anlamı nedir?” diye sormak istiyordu.
  

 

Tiyatro setinde gibi düzenlenmiş sahne ve eşyalar, toplaşan oyuncular, hiçbir şey olmamış gibi davranılması- Rüya Âlemi’ndeki sevecen ustayla müridi ilişkisinin gündelik küçük oyununa devam etmek mi istiyorsun?
  

 

Acınası bir çocuk gibi davranıp öfkesini saçması onun şefkatle dolup taşmasını sağlıyordu. Şimdi tekrardan yüzüne vurarak onların hepsinin bir numara olduğunu söylüyordu. İster gerçek, ister sahte olsun, gözleri olan biteni tamamıyla kavrayacak ya da Luo Binghe’nın aklından geçeni görüp yüreğinden geçeni sahiden anlayabileceği kadar keskin değildi, bazı yerleri hakikatını, bazı yerleri riyakarlığını gösteriyordu.
  

 

Bunlar üzerinde kara kara düşünmeyi sürdürürken Luo Binghe bir adım atarak ona biraz daha yaklaştı.
  

 

Bu birkaç gün önce olsaydı Shen Qingqiu kesinlikle kaçmak için tereddüt etmez, her bir adım yaklaşmasına karşılık üç adım gerilerdi. Fakat şimdi bariz bir şekilde bu tarz bir hareket yapmak istemiyordu. Bu çok fazla haydutlar tarafından kaçırılan iyi aile kızı durumuna benzeyecekti, fazla garip olurdu. Güçsüz olsa bile cesaretinin son parçalarına yine de zarif ve alçakgönüllü edasıyla tutunabilirdi, katiyen nahoş bir görünüşe bürünemezdi.
  

 

Fakat hâlâ kaçınılmaz bir şekilde gergindi, kalbi iple gerilmiş gibi kasılmıştı, gözleri seğiriyordu, parmakları kasılmaktan bükülmüştü.
  

 

Luo Binghe’nın nasıl oluyordu da sezgileri bu denli kuvvetliydi? Bir adım daha ilerledi.
  

 

“Shizun, size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?”
  

 

Shen Qingqiu içtenlikle “Tahmin edemiyorum.” dedi.
  

 

Bir daha asla Luo Binghe’nın niyetini düşüncesizce tahmin etmeye kalkışmazdı. Nedeni barizdi, her seferinde hedeften ışık yılı kadar uzak olmuştu!
  

 

Luo Binghe sağ elini uzattı. Shen Qingqiu ne ses çıkardı ne de hareket etti fakat bakışlarının parmak uçları ona ulaşana değin oraya takılı kalıp takip etmesine engel olamadı.
  

 

Eli zarif ve inceydi. Şimdiden sayısız can almış İblis Irkı’nın genç efendisinin eli gibi gözükmekten ziyade bu telli çalgılara yatkın, tütsüde yanıp karda yıkanmış birisinin eliydi. Çekingen bir şekilde yanağına kayarak hafifçe tenini okşadı.
  

Ardından, boğazına indi.
  

 

Tesadüfen olup olmadığını bilmiyordu fakat eli tam atardamarların üzerindeydi. Shen Qingqiu’nun boğazı belli belirsiz bir şekilde yükselip alçalıyordu.
  

 

Luo Binghe elini çekti. Tekrardan ağzını açtığında mutlu mu, sinirli mi, hüzünlü mü, yoksa neşeli mi olup olmadığını söylemek imkânsızdı. “Kanım işaretime tepki vermiyor.”
  

 

Yani şu anda tenine dokunmasının nedeni Shen Qingqiu’nun bedenindeki Kutsal İblis’in kanının bastırılmasının nedenini araştırmaktı.
  

 

Luo Binghe, “Anlaşılan o ki geçtiğimiz kısa, birkaç gün içerisinde Shizun şans eseri birisiyle karşılaşmış.” dedi.
  

 

Shen Qingqiu, “Peki bu konuda ne yapabilirsin? Tekrardan onu içmemi mi sağlayacaksın?” dedi.

 

Luo Binghe “İçseniz de içmeseniz de kaçacaksınız, iki seçenek de aynı. Shizun’un benden nefret etmesi için başka bir etken eklememem en iyisi olacak.”
  

 

Diğerlerinin önünde Shen Qingqiu’ya zerre tahammül edemiyordu fakat yalnızlarken aniden kibar ve saygılı oluyordu. Shen Qingqiu birazcık çelişki hissetmişti.
  

 

“Shizun, lütfen şimdilik burada kalın. İsterseniz yeraltı sarayının içinde gezinebilirsiniz.” Luo Binghe, “Hizmetçileri dışarıya çıkarttım, odaya girmeyecekler. Bir ihtiyacınız olursa basitçe çağırın.” diye devam etti.
  

Shen Qingqiu “Ne düşünceli.” dedi.

Luo Binghe bir süre bakışlarını üzerine dikmiş, ardından “Bir arzunuz var mı?” diye sormuştu.  

Shen Qingqiu “Her şey olur mu?” dedi. 

Luo Binghe başını salladı. Aniden içinde kötü niyetli bir düşünce yükselmiş, açık açık “Seni olabildiğince az görmek istiyorum. Hatta seni hiç görmemem en iyisi olur.” deyivermişti.
  

Luo Binghe Shen Qingqiu’nun bu tarz bir istekte bulunacağını düşünmemiş gibi görünüyordu, yüzünün rengi atmıştı.
  

Bunun üzerine Shen Qingqiu hem bir anlığına onun acısından zevk almış hem de laf sokması vicdanını sızlatmış gibi hissetmişti, muhtemelen bunun nedeni daha önce ona hiç iğneleyici ve acımasız bir şey dememiş olmasıydı.
  

Kan yavaş yavaş Luo Binghe’nın yüzüne geri dönüyordu. “Bir defasında Shizun bana güçlü olmayı isteyip istemediğimi sormuştu.” dedi.
 

Shen Qingqiu “Sana o soruyu sorduğum zaman güçlenmenin nedeninin insanları koruman olması gerektiğini söylediğimi de hatırlıyorum, yağmalayıp katletmeni değil.” dedi.
  

Luo Binghe soğuk bir şekilde “Hayır, yanılıyorsunuz. Shizun’un öğrettiği her şeyin muhakkak doğru olması gerekmiyor. Güvenli bir şekilde avuçiçinde saklamak istediğiniz kişiyi ancak en güçlü kişi olduktan sonra koruyabilirsiniz. Sonunda anladımShizun’un kendine gelmesini beklememe gerek yok.” dedi.
  

Yumruğunu sıktı; yüzü, korkunç tebessümle zorla yarıldı. “Bu nedenle, bu sefer sizi yakaladığıma göre, Shizun bir daha asla kaçmayı düşünmezse iyi olur!”
  

Şeytanın vücut bulmuş hâli sahneyi terk ettikten sonra Shen Qingqiu Sistem’i tıklattı. “2.0, orada mısın?”
  

Sistem yanıt verdi: Sistem 24 saat sanaldan birebir kapsamlı destek sağlamakta.
  

Shen Qingqiu “Ah, kapsamlılığı yeterli, birebirliği boş ver. Mevcut puan miktarım nedir?” dedi.
  

Sistem: 1330 B puanı, “Proud Immortal Demon’s Way”, “Şimşek Gibi Yağan Zayıf Çirkin Kızlar” etiketini başarıyla kaldırıp “Birçok Tsukkomi Puanı Daha İyi” aşamasına ulaşıp sizi bağlantınızı ve uğraşlarınızı sürdürmeniz için yüreklendirir, sonraki gizemli başarımlarınızı açmanızı dört gözle beklemekteyiz. Kahramanın doğru şeyi yapma cesareti puanı 3849, Hiddet puanı 1500,  Kalp Kırıklığı puanı 4500. Büyük çabalarınızın hâlâ gelişmesi gerekmekte.
  

Çok güzel. Büyük çabaları(ölümüne susaması) vasıtasıyla bu rezalet aygır romanı sonunda biraz B puanı artışı görmüştü. Yine de “Birçok Tsukkomi Puanı Daha İyi” avantajlı bir değerlendirme değildi fakat şüphesiz “Şimşek Gibi Yağan Zayıf Çirkin Kızlar”dan azıcık daha esaslıydı. Hiddet puanı düşündüğü kadar göğe ulaşmamıştı, onun yerine kalp kırıklığı puanı tekrardan vicdanının sızlamasına yetecek kadar yüksekti.
  

Shen Qingqiu bakışlarını kaçırarak “Bu kadar çok kahramanın doğru şeyi yapma cesareti puanını başka bir şeye dönüştürebilir miyim?” diye sordu.

  

Sistem: Sistem özelliklerinin geliştirilmesi için dönüştürebilirsiniz.
  

Shen Qingqiu neşeyle, “Tamam, geliştirmeyi yap.” dedi.

Bildirim sesinin çalmasıyla Sistem sessiz sessiz geliştirme pakedini indirmeye koyuldu. Shen Qingqiu birdenbirde düşünüp, “Hakikaten, bu özellik gelişiminin adı ne?” diye sordu.

 

Sistem: Lüks Sürüm Küçük Senaryo İtici.
  

 

Shen Qingqiu kararlı bir şekilde indirme penceresindeki iptal tuşuna bastı.
  

 

******, çoktan indirmeyi tamamladı ve ***tiğimin 3000 kahramanın doğru şeyi yapma cesareti puanına mâl oldu. Sıfır yıldız değerlendirme!
  

 

Mağdur bir şekilde Sistem’i şikâyet yığınıyla spamlayan Shen Qingqiu ev hapsindeki yaşamına başlamıştı.
  



 

Luo Binghe Mobei-Jun’un bölgesi içerisindeki Kuzey Sınır kabilelerini birleştirmekle meşguldü ve Sha Hualing başarıyla büyük aldatma projesine başlamış görünüyordu- gerçek anlamda. Kısacası, yakında Luo Binghe’nın kandırmak ya da yok etmek için birçok hedefi vardı. Meşgul olduğu birçok resmî görevle birlikte, muhtemelen kendisini zor çıkartamıyordu, o zamandan beri hiç görünmemişti.
  

 

…ya da o gün, camdan kalbi Shen Qingqiu’nun kırıcı sözleriyle kırılmış, sonrasında gelmeye cesaret edememişti.
  

 

Shen Qingqiu son kısımda düşüncelerini büyük bir zorlukla dağıttı.
  

 

Yani, Luo Binghe onu yalnız bırakmayı sürdürürse şayet, bu etrafta dolaşıp yemek yiyerek ölümü bekleyip geriye kalan günlerinin tadını çıkararak günlerini geçirmeye dayalı hayat tarzı onun uzun zamandır beklediği şey değil miydi?
  

 

Dahası, Luo Binghe önceki hayatında küçük kız kardeşinin okuduğu kitaplardaki karakterler gibi davranmamıştı, zincirlerle elini kolunu bağlayıp gözünü bağlayarak ağzını tıkayıp giysilerini çıkartarak hırpalamamıştı da. Her şeye razı olup kendini evinde gibi hissetmesi iyi olurdu.
  

 

Saçmalık!
  

 

Kendini bu sözlerle rahatlatmaya çalışan Shen Qingqiu’ya göre aklında saçmalıklar olmalıydı! O, esaret altında el üstünde tutulduğu için fazlasıyla minnettar olan Stockholm sendromu tarzında bir şeyden muzdarip birisi değildi. Başkalarının sadakasına bel bağladığını değil, kendi hayat tarzının şanslı olduğunu ileri sürmelisin, anlamıyor musun?!
  

 

Kendi beyin yıkamasını bozguna uğratmış Shen Qingqiu büyük bir güç sarf etmiş, öyle ki parmakları arasındaki sayfa yırtılıvermişti. Aynı anda, dış pencereden güçlü bir bambu sesi yankılanmıştı. Perdeyi kaldırdığında bir grup genç İblis Âlemi hizmetçisinin bir şey için acele ettiklerini gördü. Başını dışarıya uzatarak “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
  

 

“Usta Shen, bir şey mi oldu?”
  

Hizmetçi son derece coşkulu ve saygılı bir tutum sergilemekteydi, kesinlikle ev hapsinde olan birisiyle konuşmuyor gibiydi. Gülümseyerek “Buraya bambu ekiyoruz.” dedi.
  

 

Shen Qingqiu bakakaldı. “Bambu mu?”
  

 

“Hm. Bunu İnsan Âlemi bitkisi olarak biliyorsunuzdur. Bunu buraya, İblis Âlemi’ne dikmek zor, ayrıca doğru dürüst yetişmeyecektir fakat Junshang buraya dikmemizi belirtti, o yüzden hepimiz bir yolunu bulduk.”
  

 

Onun gücünü ve nasıl taşıdığını gördüğünde Shen Qingqiu onun kesinlikle sıradan bir ağır işçi olmadığını anlamıştı. Luo Binghe’nın bütün bulduğu iblislerin içlerinden en âlâlıları olmasından korktu. Böyle tuhaf bir işi bu uzmanlara yaptırmak- ne kaynak israfı ama!

 

 

Ve böyle bitmemişti. İlk iki gün Shen Qingqiu ilgisizdi, ayrıca iştahı da yoktu fakat üçüncü gün ilgisi artmış, beyaz tenli, dolgun göğüslü güzel hizmetçi kıza kendi hâlinde birkaç kelimeler söyleyip (flört edip) yemek gönderilmesini istemişti. Yemek çubuğunu ikinci kez bile ağzına yönlendiremeden midesi kaldıramayacak duruma gelmişti.
  

 

Hizmetçi başını kaldırıp kıkırdayan bir sesle “Nesi var, Usta Shen, tadı mı kötü?” diye sordu.
  

 

Tadı güzeldi, çok güzeldi. Sebebi çok güzel olmasıydı; aşırı aşina, güzel bir tattı,  Shen Qingqiu’nun bunu en son tadalı yıllar olmuştu, bu nedenle devam edemiyordu.
  

Yemek çubuklarını yerleştirip “Bunu yapan sen miydin?” diye soruşturdu.
  

 

Hizmetçi kıkırdadı, “Nasıl olabilirim? Tek bildiğim şey öldürüp çiğ ya da etin çürümesini bekleyip yemek. Ateşle ve tonlarca pirinçle ve baharatlarla yapılan bu insan tariflerini bilmiyorum-çok zorlardı beni.” dedi.

 

…*****, bu temiz sesli, orkide nefesli güzel iblis çürümüş et sevdalısı çıktı. Shen Qingqiu’nun fark etmesi çok uzun sürmüştü, bu kıza her gün masaları temizleyip yeri süpürterek onun itibarını fazlasıyla alçaltıyordu. Gücünü hesaba kattığımızda kavun kesip sebzeleri doğramaktansa savaşta iri bir balta kullanarak düşmanlarını biçmeye daha çok uyuyordu, ki daha çok bu işe zorlanmış gibiydi.
  

 

Shen Qingqiu duygularını bastıracak bir tınıyla ifadesini değiştirmeden “Öyleyse kim yaptı?” diye sordu.
  

 

Hizmetçi, “Ay, bu söylememem gereken bir şeydi. Junshang dediğimi bilse beni kesinlikle öldürürdü.”
  

 

Söylememen gereken bir şey mi? Az önce bunu söylememiş olsaydı meraklanır mıydı ki?
  

 

Shen Qingqiu yemek çubuklarını koyma ya da alma konusunda tereddüt etti. O ne demekti? Eli tereddütteyken ağzı sulanmaktaydı. Shen Qingqiu bu yemeği bitirdikten sonra Luo Binghe’ya karşı hâlâ doğrucu duruşunu zorla sürdürebileceğinden fazlasıyla endişelenmişti. Fakat, sonuçta yemek fazlasıyla aşina bir tada ve yemek alışkanlığına sahipti, sonrasında endişelenmeyi sürdürürken bilinçsizce tabağını temizledi…

 

 

Hizmetçi eliyle sırıtışını gizleyerek bulaşıkları yıkayıp kalçasını sallayarak gitmişti. Gitmesinin üzerinden çok geçmeden perde kalkmış, birisi kararsız bir şekilde içeriye girmişti. Yüzünü gördüğünde Shen Qingqiu’nun içinde kötü niyetli bir düşünce yükselmişti. Onu şiddetli bir şekilde vurarak karşılayıp “Gökyüzüne Ateş Eden Uçak, ben-“ diye bağırdı.
  

 

Shang Qinghua onu engellemek için telaş içinde elini kaldırdığında kınından çıkan kılıç aralarındaki boşluğu kesmiş, saldırgan bir hâl almıştı. “Ay ay ay, yapma, lütfen yapma. Shen Baba, istediğin gibi birine bulaşamazsın. Hiçbir etkileyici yeteneğim olmadığı su götürmez bir gerçek, fakat bana bulaştığın takdirde bundan dolayı paçayı kurtacağını sanma.”
  

 

Shen Qingqiu “Sen beni sattın. Duygu paylaşımına ne oldu? Ortak kökenden gelen yoldaşlığa ne oldu?!” diye kükredi.
  

 

Shang Qinghua “Başından beri aramızda nefret olarak gizlenilen gerçek aşk dışında ne duygu paylaşımından bahsediyorsun? Ah, bana böyle davranma, gerçekten acıtıyorsun… seni satmak dışında ne yapabilirdim? O Yüce Tanrı Luo, seni satmasaydım bile sen olduğunu yine anlardı. Niçin yok yere dövülüyorum? Hiçbir anlamı yok, sadece itiraf ederek kolay yolu seçtim.” diye karşılık verdi.
  

 

Bu karşılık fazlasıyla klasik bir terbiyesizlikti, Shen Qingqiu biraz afallamış hissetti. Bir anlığına gardını düşürmesinin ardından Shang Qinghua anında ilerleyerek masanın yanına oturmuştu. Elindeki kılıcı küt sesiyle masaya koyup “Daha fazla bundan bahsetmeyelim. Senin için bir teslimatı getirmek için görevlendirildim.”
  
  

Shen Qingqiu kılıca daha dikkatli bakmak için eli çoktan uzanıp kılıcı okşamaya başlamıştı. Bu, intiharında ruhanî enerjisinin yok edilmesiyle birlikte paramparça olup birçok parçaya ayrılan kılıcın ta kendisiydi: Talihsiz Xiu Ya Kılıcı.

 

Shen Qingqiu’nun hâlâ Xiu Ya’ya karşı duygusal bir bağı vardı, kılıcı eline aldığı gibi Shang Qinghua’yı dövme hasretinden geriye hiçbir şey kalmamıştı. Kılıcı kınından çekti; bembeyazdı, hiç olmadığı kadar kar beyazıydı, ince ve zarifti. Kırıkları eşsiz kumaşlar kadar pürüzsüz bir şekilde yeniden birleştirilmiş, ruhanî enerjiyle taşmaktaydı, görünürde tek bir çizgi bile yoktu.
  

 

Diğer yandan Shang Qinghua gergin bir şekilde gülüp ellerini ovuşturuyordu, dilini şaklatıp “Ah, ben gerçekten, gerçekten asla… olay örgüsünün bu kadar değişeceğini düşünmemiştim. Olağanüstü, sahiden olağanüstü.” dedi.
  

 

Shen Qingqiu: “Yazdığın aygır romanı kahramanı kesik kolluya dönüştü, kızgın olman gerekmiyor mu?”
  

 

Shang Qinghua içtenlikle, “Zararı yok. Her şekilde, vurulduğu kişi ben değilim.” dedi.
  

 

Shen Qingqiu içtenlikle ona orta parmağını kaldırıp sonrasında kılıcını cilalamak için başını eğmişti. Shang Qinghua sadece baş parmağını açık bırakarak havaya dönük tuttu. “Gerçekten, bu denli karamsar olmana gerek yok. Gelecekte güzel şeyler seni bekliyor, gayet güzel şeyler. O altın uyluklar, güçlüler ve güvenilirler!”

 

 

Shen Qingqiu, “Siktiğimin altın uyluklarını al. O uyluklara sarılırsam beni nereye götürecekler sanıyorsun? Aralarına!” dedi.

Shang Qinghua: “Araları daha bile iyi, ah. Bacak arası erkeklerin en önemli yeri.”
  

 

Xiu Ya henüz eline dönmüş olduğundan ve onu pis şeylere kullanmaya dayanamayacağından Shen Qingqiu onun bacaklarının arasındaki uzvu doğramayı düşünememişti. Maskaralık yapacak ruh hâlinde değildi, düz bir ifadeyle “Birbirimize samimi olduğumuze göre, sana bir sorum olacak: Tianlang-Jun için bir şeyler tasarlamış mıydın?” dedi.
  

 

Shang Qinghua: “Bing-ge’nın* babası hakkındaki bilgiyi ne yapacaksın?”

 

Bing-ge: ‘Ge’ ağabey anlamına gelmekte, burada resmî bir hitapta bulunmak amacıyla böyle diyor.
  

 

Shen Qingqiu, “Bu bilgiyle bir şey yapmak istediğimden değil, sadece kahramanın babasının üzerine titrememenin tuhaf olduğunu düşünüyorum. Bir kadın eklemek için milyonlarca kelime yazdığını biliyorum, babasını eklemek için de kesinlikle üç sene devam ettirirdin.” dedi.
  

 

Shang Qinghua anlatmaya başladı: “İyi bir gözlemcisin, sahiden de sadık okuyucularımdansın. Sana anlatacağım; aslında, Bing-ge’nın babasını Boss yaparak olay örgüsü taslağını geliştirme üzerine plan yapıyordum fakat yazarken bilgisayarım bozuldu ve taslağı kaybettim, tonlarca detay boşa gitti. Bölümü inceleyenler farklı bir olay örgüsü istediklerindeyse Bing-ge’nın yüzlerce çiçeğe tecavüz ettiği bölümde, anlamışsındır, yüzlerce kutsal çiçeğin doğduklarından beri erkek görmemişliklerinin özünü hâlletmişti. Salatalık kardeş, yüz çiçek tomurcuğunun ahenkle çiçek açmasını yazarken nasıl ıstırap çektiğimi biliyorsun, yine de hâlâ beni azarlıyorsun…”


  

“…” Sonunda Shen Qingqiu bütün bu mantıksız hikâye gidişatının asıl kaynağını öğrenmişti. “Yani harem olay örgüsünden ilerleyip daha ağır olan Bing-ge’nın babasının olay örgüsünü eksiklikleriyle bırakmayı mı uygun buldun?”

 

 

Shang Qinghua, “Aslında, eksiklerle dolu kalması abartılacak bir şey değil. Asıl sorun okuyucular için uygun yapmaktı. Alaşağı edilmesi gereken kız kardeşler alaşağı edilip bütün ölüme giden askerler ölmeliydi. Herkesin ilgisini çekmeyecek bir olay örgüsü yazmak tamı tamına getirisi olmadan fazladan çaba sarf etmekti. Ben sadece geçinebileceğim kadar kazanmak istedim. Eğer bütün o aboneler gitselerdi karnımı doyuramazdım Salatalık kardeş.”

 

  

Gökyüzüne Ateş Eden Uçak, taslağı parçalarken sahiden çok fazla eğlenmişsin fakat Sistem’in benden katı şartı senin büyük hatalarla açtığın boşlukları doldurmak!
  

 

Shang Qinghua, “Aslında, onu tamamıyla çıkarmak istememiştim. Asıl planımda Tianglang-Jun Bing-ge’dan daha saf kana sahipti, askerî gücü daha güçlüydü, daha erkenden ün kazanıyordu- karakteri Bing-ge’yı donatmaktan daha ötesiydi. Üç Âlem’e yukarıdan, gururlu bir şekilde gülmek için sıradan dünyanın pisliklerinden yükselmekten çok daha ötesiydi, insanı ağlatacak ya da şarkı söylemesini sağlayacak trajik, derinden etkileyen bir özgeçmişi bile vardı, fazlasıyla Jack Sue* gibiydi, değil mi? Bir ihtimâl okuyucular onun Bing-ge’nın sahne ışığını çalacağını düşünüp isyan etmeye başlasalardı ne yapacaktım? Bing-ge’nın hiddetli görünmesi, dövüşlerde acımasız olması gerektiğini, öfkenin onu ödüllendirdiğini biliyorsun.”
  

Jack Sue: Mary Sue’nin erkek versiyonu diyebiliriz. Yazarın mükemmele yakın şekilde kendini ekleme durumuna denir.

 

Shen Qingqiu başını ellerinin arasına gömdü. Yönetici Uçak’tan bu itirafı duymak endişelendirmeye başlattırmıştı. Ya Tianlang-Jun sahiden salınmışsa, Luo Binghe onu yenebilir miydi?
  

 

Fakat diğer bir yandan bakarsak bu, babasını kullanarak oğlunu kontrol altına alma imkânı olabilir miydi? Shen Qingqiu anında düşüncenin tehlikeli kısımlarını yok etti. İster doğrucu ister alçak olsun herhangi bir şekilde tanımadığı bir rakibini kullanmaya kalkışmak sonunda onun ölü mü diri mi kalacağının bile belirsizleşmesine sürükleyebilir. O nedenle kararı on binlerce yıl geçse bile değişmeyecekti: Yönetici Gökyüzüne Ateş Eden Uçak döneminin edebiyat standartlarını oluşturan gerçek bir dâhiydi!
  

Shen Qingqiu masaya vurdu. “Bana karşı dürüst olsan iyi olur, planladığın her şeyi çıkarttın fakat ana hatları belirlediğinde de eklemedin. Önemli şeyler önceliklidir!”
  

 

Shang Qinghua, “Önemli ya da değil, ben bilmem, fakat seninle ilgili… ya da daha doğrusu Shen Jiu’yla ilgili bir kısım var. Önceden bunu söylemeye çok utanıyordum…” diye kekeledi.
  

 

Bunu duyduğunda boynundaki tüyler diyeceklerini öngörerek diken diken oldular. Gökyüzüne Ateş Eden Uçak’ın arzularını biliyordu, ona normal bir özgeçmiş verseydi hayret ettirici olurdu!
  

 

Shen Qingqiu ellerini başında tutmayı sürdürürken “Söyle, kaldırabilirim.” dedi.
  

 

Shang Qinghua yazış sürecini coşkulu bir şekilde açıklamaya başladı. “Shen Qingqiu karakteri hakkında birçok düşüncem vardı. Onu çok yönlü, gerçekçi bir karakter olarak şekil verebilmeyi umuyordum; pislik ve acınasıydı fakat iğrenç bir tarafı olmayan bir pislik olması için bir nedeni vardı. Yine de okuyucular            bunu hissetmek istemediler, onun gelişimini göstermeye başladığım gibi yorumlarda yakınmaya başladılar. İşlerin yolunda gitmediğini fark ettiğimde anında onu bir yönlü acınası kötü adama dönüştürdüm. Fakat aslında o…”
  

 

Shen Qingqiu bütün dikkatini açıklamaya vermişti ki aniden odanın dışındaki hizmetçiler saygılı bir ton korosuyla “Junshang.” dedi.
  

Bu hakikaten gelebileceğin en kötü zaman!
  

 

Bunu duyduğunda Shang Qinghua’nın ifadesi değişmiş, kıçı ateşe verilmiş gibi yerden bir metre zıplayıvermişti. Arka kapıya koştururken arkasına doğru bağırdı, “Seninki geldi. Sana sonra, hayır, ileride anlatırım!”
  

 

Gitme! Shen Qingqiu Erkang’ın elini uzatışını yaptı. “Sana ileride anlatırım”ını al! O kısımda kesmek “duygusal, kendi gözlerinle ölümün eşiğindeki kişinin ‘beni öldüren kişi… öldüren kişi…’ deyip ağız dolusu kan kustuktan sonra ölme” klişe sahnesinden bile katlanması daha zordu!
  

 

Yeşil perde kalkmış, Luo Binghe eğilerek odaya girmişti. Shen Qingqiu anında durgun bir ifade takındı. Önemli konuşmanın kesilmesinden dolayı yüzünde hoş bir eda yoktu. Luo Binghe’nın bakışları ilk olarak elindeki Xiu Ya’ya inmiş, sonrasında yukarıya kaymıştı.
  

 

Kısa bir sessizliğin ardından ilk adımı Luo Binghe atarak konuştu. “ “Geçtiğimiz birkaç günde görünen o ki Shizun’un uyumaya vakti olmamış.”
  

 

Devamını dillendirirken Shen Qingqiu anında rüyaları düşündü; rüyalar hakkında konuştuğunda Luo Binghe’yı teselli etmek için Rüya Âlemi’nde yaptığı utanç verici davranışları istemeden hatırlamıştı. Shen Qingqiu alnını ovuşturken “Rüya görmeden yapabilirsem uyumaktan memnuniyet duyarım.” dedi.
  

 

Luo Binghe gözlerini kapattı. Bir süre durduktan sonra anlaşılan asıl sonuca gelmesi gerektiğini düşündü. Dobra bir şekilde, “Rüya Âlemi’nde önceden yaşanan olaylarda Shizun’dan faydalansam da size karşı hissettiklerim yalan değil.” dedi.
  

 

Shen Qingqiu iç çekip dürüstçe, “Luo Binghe, şu anda dediklerinin hangisi yalan hangisi gerçek sahiden anlamıyorum. Bu sebeple böyle şeyler demeye zahmet etme.” dedi.
  

 

Rüyadaki Luo Binghe gerçekten daha sevimliydi. Erkek kahraman hâlâ erkek kahraman olsa da acınası ve dertliydi, insanın vicdanının defalarca sızlamasına neden oluyordu, yüzü de fena değildi. Shen Qingqiu gibi düz bir adam bile ona acımadan edemiyordu. Olay esnasında ne kadar şefkatle yaklaştıysa sonrasında kederi yüzüne o kadar yansımıştı. Luo Binghe Jinlan Şehri’ndeki olayların onun işi olmadığını söylediğinde Shen Qingqiu ona yüzde doksan inanmıştı, fakat şimdi yüzde on bile inanmaya kalkışmaya cesaret edemiyordu.
  

 

Kan Luo Binghe’nın yüzünde toplanmaya başlamış, yanaklarını allaştırmıştı. Gözlerini açıp soğuk bir şekilde “Shizun sadece benim üçkâğıtçılıklarımla ilgileniyor fakat yapmamış olsam bile ne yazık ki size söyleyebileceğim bir kelimem yok.”
  

 

Parmakları bilinçsizce Xin Mo’nun kabzasını boğumları kasılmaktan beyazlaşana değin sıktı da sıktı. Sadece göz bebekleri değil, göz çukuru da hafif kırmızı bir şekilde parlamaya başladı. “Shizun ne zamandan beri beni kandırmayı bıraktı? Irklar arasındaki farklılıkların çok önemsenip üzerinde durmayı tasvip etmediğinizi söylemiştiniz fakat göz açıp kapayıncaya kadar bunun doğruluğunu reddettiniz. Huayue Şehri’nde fizikî ölümünüz gerçekleştiğinde ruhunuzu binlerce kez çağırdım, deneyip başarısız oldum, deneyip başarısız oldum, deneyip tekrardan başarısız oldum, kalbimin küle dönüşüp düşüncelerimin yitmesine izin vermedim. Buna rağmen Shizun’un döndüğünde bu derece beni hor göreceğini, yabancı birisi gibi bana bakıp gözümün önünde çılgınca aptalı oynayacağını tahmin etmedim.”

Veryansın etmesinin sonunda, son kelimesi birazcık titrek çıkmıştı, tınısı hiddetli ve çileden çıkmış şekilde yükseliyordu. “Şimdiyse Shizun büyük neden olarak nereye gidersem gideyim beraberimde felaketi getiren, iblis olarak vücut bulmuş beni suçluyor tabii. Fakat bu sefer size hiçbir şey yapmadım, yine de beni yılanlar ve akrepler gibi aşağılayacak mısınız? Beni iki kez kandırdınız, sizi iki kez kandırdım, ödeşmedik mi?”

 

“İki iki daha dört eder” mantığının yanlış olmadığını hissetse de Shen Qingqiu gerçek duygularını istemeden belli etmişti. “Sahiden kin tutuyorsun.”
  

 

Luo Binghe alayla gülümseyerek “Ne yazık ki Shizun birisine gerçekten kin tuttuğumda nasıl göründüğümü hiç görmedi.” dedi.
  

 

Alayla gülümsemesiyle ifadesi kasvetli bir ifadeye bürünmüştü. Aralarındaki mesafeyi azaltarak “Peki ya büyük ihtimalle inanılmayacağını bilsem de Shizun’a karşı hissettiğim şeyin kin olmadığını söylesem?” dedi.
  

 

Çevresindeki siyah enerjinin genişlediğini gördüğünde Shen Qingqiu apar topar “Kendini yatıştır.” dedi. Doğru dürüst konuşmak istiyorsan aniden tavrını değiştirip bu kadar yakınlaşma!
  

 

Luo Binghe kısık bir sesle, “Shizun siz her zaman kendinizi yatıştırabilirsiniz, fakat ben artık daha fazla kendimi yatıştıramıyorum.” dedi.
  

 

Shen Qingqiu daha bunu algılayamamıştı ki küt sesiyle birlikte sırtı ağrımaya başlamıştı. Sonrasında ilk fark ettiği şey ise ikisinin de yatakla buluştuğuydu.
  


 


…Bu bambu yatakta en son çok uzun zaman önce uyudum, niçin bu denli yamru yumru?! Shen Qingqiu “Senin sorunun ne?!” diye bağırdı.
  

 

Luo Binghe dudaklarını büzüp yanıtlamayı reddetti. Shen Qingqiu onu tekme atarak uzaklaştırdığı gibi baştan aşağıya tüyleri diken diken oluvermişti. Cübbesinin eteğinden bir el aniden iç cübbesine uzandı.
  

 

Yok daha neler!
  

 

Şiddetli bir şekilde dizini kaldırdı, gelin görün ki Luo Binghe tek eliyle yakalayıp bedeninin yanına doğru aşağıya bastırdı.
  

 

Shen Qingqiu içinden “*******” diye yüzlerce kez bağırdı, birisinin altında uzanırken bacakları iki yana açık bir pozisyona gelmeye zorlamak istememişti! Anında bedeninin üst kısmına körüklenen, iyi zamanlanmış enerji patlamasıyla belini kıvırarak gökyüzündeki yıldızların yer değiştirmesi gibi pozisyon değiştirmişler, Luo Binghe’yı altına sabitleyivermişti. Xiu Ya’yı kınından yedi santim civarı çıkartmış, soğukkanlılıkla Luo Binghe’nın boğazına bastırmaktaydı. Bu, Shen Qingqiu’nun ömrü boyunca birisi tarafından çantada keklik yapıldığı ilk seferdi ve öfkesini dindirmeye çalışıyordu. Hiddetli bir sırıtışla, “Demek Shizun’una kendini yatıştıramıyormuş gibi davranıyordun, ha? Ne evlat ama!” diye alay etti. Ona saldırdığı suçlamalar gerçekti fakat bu kadar sessiz boyun eğeceğini düşünmemişti!

 



  

 

Luo Binghe’nın kaçış yolu ve boynundaki can damarının yolu tıkanmıştı, yine de gözleri ışıltıyla parıldıyordu. Boğazındaki kılıcın keskinliğinden bir gıdım korkmadan Shen Qingqiu’nun bileğini bir eliyle kavrayıp diğerini yere koyup destek aldı. Güçlü bir saldırıyla tekrardan pozisyonları değiştirdi. Tabii ki de, Shen Qingqiu ona istediğini vermezdi, Xiu Ya’nın kabzasıyla hassas kısmına geçirdi.
  

 

Birkaç yer değiştirmenin ardından ikisi dolaşarak düğüm oldular. Yataktan yuvarlanıp bütün bir yolu geri gitmişlerdi, her yerde beyaz ışıltılar ve parıltılar patlıyor, ruhanî enerjiyle şeytanî enerji karışarak karmaşık bir sis oluşturuyor, şiddetli saldırılar rastgele yapılıyordu. Uzun bir süre maskenin ardına saklanarak geçirdiğinden Shen Qingqiu en son böylesine basit bir biçimde ne zaman dövüştüğünü hatırlamıyordu. Dövüşleri farklı bir yoğunluk seviyesine geldiğinde Shen Qingqiu aniden farkına vardı.
  

 

Bu doğru değil, bu bir efsun romanı, öyleyse niçin ***tiğimin çıplak elleriyle dövüşmek zorundayım? Hangi tip bir salak buna sahip olup da kullanmaz?!
  

Aniden elini kaldırıp bütün ruhanî enerjisini yönlendirerek Luo Binghe’nın kasıklarına dünyayı sarsacak yumruğunu sallayıverdi.


*****


Önceki Bölüm  ― Sonraki Bölüm

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder