İki Âlem
arasındaki yarığı birleştiren geniş, taştan bir koridor vardı. Bitmek bilmeyen
meşaleler her iki tarafa aralıklı olarak dizilmişti, ilerisi geceleyin sık
ağaçlıklı bir orman kadar karanlıktı. Koridorun yan duvarlarındaki resimlerin
tarzlarına bakıldığında yin’in havası ağırlıktaydı, burası bariz bir şekilde
Luo Binghe’nın İblis Âlemi’ndeki karargâhıydı.
Yarık
kapatıldıktan sonra Luo Binghe Shen Qingqiu’yu zaptetmeyi sürdürmemiş, yavaşça
ellerini bırakmıştı. Shen Qingqiu doğrudan ayaklanıp yenlerindeki tozu almış,
tek bir kelime bile söylememişti.
İkisinin de söyleyecekleri bir şey yoktu, birbirlerine
kaçamak bakışlar da atmıyorlardı. Birisi önde, birisi arkada gidiyor, ayak
sesleri soluklanmanın seslerini bastırıyordu. Gergin ve soğuk bir atmosfer
vardı.
Yer altı sarayının koridorundaki yol ayrımları Luo
Binghe’nın dar alandan dolayı yavaşlamasına neden olmamıştı. Bazı zamanlar
karmaşık kıvrılan yollarda dolaşmalarının ardından manzara aniden gözlerinin
önünde ortaya çıkmıştı. İblis Âlemi’ndeki yapıların çoğunluğu yıl boyunca ne
güneş ne de ay gören sağlam, kazılarak açılmış gizli mağaralardı fakat burada,
tepeyi yeri delerek açıp içeriye gün ışığının sızmasına izin vererek biraz daha
insan niteliği katılmıştı.
Kapıyı iterek açıp içeriye girdiğinde odanın düzeni ve
eşyaları pek aşina gelmişti. Aslında, Qing Jing Tepesi’ndeki bambu eve
fazlasıyla benziyordu.
Shen Qingqiu kırgınlığın garip hissini sezdi.
Gerçekten de Luo Binghe’ya “Bunun anlamı nedir?” diye sormak
istiyordu.
Tiyatro setinde gibi düzenlenmiş sahne ve eşyalar,
toplaşan oyuncular, hiçbir şey olmamış gibi davranılması- Rüya Âlemi’ndeki
sevecen ustayla müridi ilişkisinin gündelik küçük oyununa devam etmek mi
istiyorsun?
Acınası bir çocuk gibi davranıp öfkesini saçması onun şefkatle
dolup taşmasını sağlıyordu. Şimdi tekrardan yüzüne vurarak onların hepsinin bir
numara olduğunu söylüyordu. İster gerçek, ister sahte olsun, gözleri olan
biteni tamamıyla kavrayacak ya da Luo Binghe’nın aklından geçeni görüp
yüreğinden geçeni sahiden anlayabileceği kadar keskin değildi, bazı yerleri
hakikatını, bazı yerleri riyakarlığını gösteriyordu.
Bunlar üzerinde kara kara düşünmeyi sürdürürken Luo Binghe
bir adım atarak ona biraz daha yaklaştı.
Bu birkaç gün önce olsaydı Shen Qingqiu kesinlikle kaçmak
için tereddüt etmez, her bir adım yaklaşmasına karşılık üç adım gerilerdi.
Fakat şimdi bariz bir şekilde bu tarz bir hareket yapmak istemiyordu. Bu çok
fazla haydutlar tarafından kaçırılan iyi aile kızı durumuna benzeyecekti, fazla
garip olurdu. Güçsüz olsa bile cesaretinin son parçalarına yine de zarif ve alçakgönüllü
edasıyla tutunabilirdi, katiyen nahoş bir görünüşe bürünemezdi.
Fakat hâlâ kaçınılmaz bir şekilde gergindi, kalbi iple
gerilmiş gibi kasılmıştı, gözleri seğiriyordu, parmakları kasılmaktan
bükülmüştü.
Luo Binghe’nın nasıl oluyordu da sezgileri bu denli
kuvvetliydi? Bir adım daha ilerledi.
“Shizun, size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?”
Shen Qingqiu içtenlikle “Tahmin edemiyorum.” dedi.
Bir daha asla Luo Binghe’nın niyetini düşüncesizce tahmin
etmeye kalkışmazdı. Nedeni barizdi, her seferinde hedeften ışık yılı kadar uzak
olmuştu!
Luo Binghe sağ elini uzattı. Shen Qingqiu ne ses çıkardı
ne de hareket etti fakat bakışlarının parmak uçları ona ulaşana değin oraya
takılı kalıp takip etmesine engel olamadı.
Eli zarif ve inceydi. Şimdiden sayısız can almış İblis
Irkı’nın genç efendisinin eli gibi gözükmekten ziyade bu telli çalgılara
yatkın, tütsüde yanıp karda yıkanmış birisinin eliydi. Çekingen bir şekilde
yanağına kayarak hafifçe tenini okşadı.
Ardından, boğazına indi.
Tesadüfen olup olmadığını bilmiyordu fakat eli tam atardamarların
üzerindeydi. Shen Qingqiu’nun boğazı belli belirsiz bir şekilde yükselip
alçalıyordu.
Luo Binghe elini çekti. Tekrardan ağzını açtığında mutlu
mu, sinirli mi, hüzünlü mü, yoksa neşeli mi olup olmadığını söylemek imkânsızdı.
“Kanım işaretime tepki vermiyor.”
Yani şu anda tenine dokunmasının nedeni Shen Qingqiu’nun
bedenindeki Kutsal İblis’in kanının bastırılmasının nedenini araştırmaktı.
Luo Binghe, “Anlaşılan o ki geçtiğimiz kısa, birkaç gün
içerisinde Shizun şans eseri birisiyle karşılaşmış.” dedi.
Shen Qingqiu, “Peki bu konuda ne yapabilirsin? Tekrardan
onu içmemi mi sağlayacaksın?” dedi.
Luo Binghe “İçseniz de içmeseniz de kaçacaksınız, iki
seçenek de aynı. Shizun’un benden nefret etmesi için başka bir etken eklememem
en iyisi olacak.”
Diğerlerinin önünde Shen Qingqiu’ya zerre tahammül
edemiyordu fakat yalnızlarken aniden kibar ve saygılı oluyordu. Shen Qingqiu
birazcık çelişki hissetmişti.
“Shizun, lütfen şimdilik burada kalın. İsterseniz yeraltı
sarayının içinde gezinebilirsiniz.” Luo Binghe, “Hizmetçileri dışarıya
çıkarttım, odaya girmeyecekler. Bir ihtiyacınız olursa basitçe çağırın.” diye
devam etti.
Shen
Qingqiu “Ne düşünceli.” dedi.
Luo
Binghe bir süre bakışlarını üzerine dikmiş, ardından “Bir arzunuz var mı?” diye
sormuştu.
Shen
Qingqiu “Her şey olur mu?” dedi.
Luo
Binghe başını salladı. Aniden içinde kötü niyetli bir düşünce yükselmiş, açık
açık “Seni olabildiğince az görmek istiyorum. Hatta seni hiç görmemem en iyisi
olur.” deyivermişti.
Luo
Binghe Shen Qingqiu’nun bu tarz bir istekte bulunacağını düşünmemiş gibi
görünüyordu, yüzünün rengi atmıştı.
Bunun
üzerine Shen Qingqiu hem bir anlığına onun acısından zevk almış hem de laf
sokması vicdanını sızlatmış gibi hissetmişti, muhtemelen bunun nedeni daha önce
ona hiç iğneleyici ve acımasız bir şey dememiş olmasıydı.
Kan yavaş
yavaş Luo Binghe’nın yüzüne geri dönüyordu. “Bir defasında Shizun bana güçlü
olmayı isteyip istemediğimi sormuştu.” dedi.
Shen
Qingqiu “Sana o soruyu sorduğum zaman güçlenmenin nedeninin insanları koruman
olması gerektiğini söylediğimi de hatırlıyorum, yağmalayıp katletmeni değil.”
dedi.
Luo
Binghe soğuk bir şekilde “Hayır, yanılıyorsunuz. Shizun’un öğrettiği her şeyin
muhakkak doğru olması gerekmiyor. Güvenli bir şekilde avuçiçinde saklamak
istediğiniz kişiyi ancak en güçlü kişi olduktan sonra koruyabilirsiniz. Sonunda
anladım━ Shizun’un kendine gelmesini beklememe gerek yok.” dedi.
Yumruğunu
sıktı; yüzü, korkunç tebessümle zorla yarıldı. “Bu nedenle, bu sefer sizi
yakaladığıma göre, Shizun bir daha asla kaçmayı düşünmezse iyi olur!”
Şeytanın
vücut bulmuş hâli sahneyi terk ettikten sonra Shen Qingqiu Sistem’i tıklattı.
“2.0, orada mısın?”
Sistem yanıt verdi: 【Sistem 24 saat
sanaldan birebir kapsamlı destek sağlamakta.】
Shen
Qingqiu “Ah, kapsamlılığı yeterli, birebirliği boş ver. Mevcut puan miktarım nedir?”
dedi.
Sistem: 【1330 B puanı, “Proud
Immortal Demon’s Way”, “Şimşek Gibi Yağan Zayıf Çirkin Kızlar” etiketini
başarıyla kaldırıp “Birçok Tsukkomi Puanı Daha İyi” aşamasına ulaşıp sizi
bağlantınızı ve uğraşlarınızı sürdürmeniz için yüreklendirir, sonraki gizemli
başarımlarınızı açmanızı dört gözle beklemekteyiz. Kahramanın doğru şeyi yapma
cesareti puanı 3849, Hiddet puanı 1500,
Kalp Kırıklığı puanı 4500. Büyük çabalarınızın hâlâ gelişmesi
gerekmekte. 】
Çok
güzel. Büyük çabaları(ölümüne susaması) vasıtasıyla bu rezalet aygır romanı
sonunda biraz B puanı artışı görmüştü. Yine de “Birçok Tsukkomi Puanı Daha İyi”
avantajlı bir değerlendirme değildi fakat şüphesiz “Şimşek Gibi Yağan
Zayıf Çirkin Kızlar”dan azıcık daha esaslıydı. Hiddet puanı düşündüğü kadar
göğe ulaşmamıştı, onun yerine kalp kırıklığı puanı tekrardan vicdanının
sızlamasına yetecek kadar yüksekti.
Shen
Qingqiu bakışlarını kaçırarak “Bu kadar çok kahramanın doğru şeyi yapma
cesareti puanını başka bir şeye dönüştürebilir miyim?” diye sordu.
Sistem: 【Sistem
özelliklerinin geliştirilmesi için dönüştürebilirsiniz. 】
Shen
Qingqiu neşeyle, “Tamam, geliştirmeyi yap.” dedi.
Bildirim
sesinin çalmasıyla Sistem sessiz sessiz geliştirme pakedini indirmeye koyuldu.
Shen Qingqiu birdenbirde düşünüp, “Hakikaten, bu özellik gelişiminin adı ne?”
diye sordu.
Sistem: 【Lüks Sürüm Küçük
Senaryo İtici.】
Shen Qingqiu kararlı bir şekilde indirme penceresindeki
iptal tuşuna bastı.
******, çoktan indirmeyi tamamladı ve ***tiğimin 3000
kahramanın doğru şeyi yapma cesareti puanına mâl oldu. Sıfır yıldız değerlendirme!
Mağdur bir şekilde Sistem’i şikâyet yığınıyla spamlayan
Shen Qingqiu ev hapsindeki yaşamına başlamıştı.
Luo Binghe Mobei-Jun’un bölgesi içerisindeki Kuzey Sınır
kabilelerini birleştirmekle meşguldü ve Sha Hualing başarıyla büyük aldatma
projesine başlamış görünüyordu- gerçek anlamda. Kısacası, yakında Luo
Binghe’nın kandırmak ya da yok etmek için birçok hedefi vardı. Meşgul olduğu
birçok resmî görevle birlikte, muhtemelen kendisini zor çıkartamıyordu, o
zamandan beri hiç görünmemişti.
…ya da o gün, camdan kalbi Shen Qingqiu’nun kırıcı
sözleriyle kırılmış, sonrasında gelmeye cesaret edememişti.
Shen Qingqiu son kısımda düşüncelerini büyük bir zorlukla
dağıttı.
Yani, Luo Binghe onu yalnız bırakmayı sürdürürse şayet, bu
etrafta dolaşıp yemek yiyerek ölümü bekleyip geriye kalan günlerinin tadını
çıkararak günlerini geçirmeye dayalı hayat tarzı onun uzun zamandır beklediği
şey değil miydi?
Dahası, Luo Binghe önceki hayatında küçük kız kardeşinin
okuduğu kitaplardaki karakterler gibi davranmamıştı, zincirlerle elini kolunu
bağlayıp gözünü bağlayarak ağzını tıkayıp giysilerini çıkartarak hırpalamamıştı
da. Her şeye razı olup kendini evinde gibi hissetmesi iyi olurdu.
Saçmalık!
Kendini bu sözlerle rahatlatmaya çalışan Shen Qingqiu’ya
göre aklında saçmalıklar olmalıydı! O, esaret altında el üstünde tutulduğu için
fazlasıyla minnettar olan Stockholm sendromu tarzında bir şeyden muzdarip
birisi değildi. Başkalarının sadakasına bel bağladığını değil, kendi hayat
tarzının şanslı olduğunu ileri sürmelisin, anlamıyor musun?!
Kendi beyin yıkamasını bozguna uğratmış Shen Qingqiu büyük
bir güç sarf etmiş, öyle ki parmakları arasındaki sayfa yırtılıvermişti. Aynı
anda, dış pencereden güçlü bir bambu sesi yankılanmıştı. Perdeyi kaldırdığında
bir grup genç İblis Âlemi hizmetçisinin bir şey için acele ettiklerini gördü.
Başını dışarıya uzatarak “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
“Usta Shen, bir şey mi oldu?”
Hizmetçi son derece coşkulu ve saygılı bir tutum
sergilemekteydi, kesinlikle ev hapsinde olan birisiyle konuşmuyor gibiydi.
Gülümseyerek “Buraya bambu ekiyoruz.” dedi.
Shen Qingqiu bakakaldı. “Bambu mu?”
“Hm. Bunu İnsan Âlemi bitkisi olarak biliyorsunuzdur. Bunu
buraya, İblis Âlemi’ne dikmek zor, ayrıca doğru dürüst yetişmeyecektir fakat
Junshang buraya dikmemizi belirtti, o yüzden hepimiz bir yolunu bulduk.”
Onun gücünü ve nasıl taşıdığını gördüğünde Shen Qingqiu
onun kesinlikle sıradan bir ağır işçi olmadığını anlamıştı. Luo Binghe’nın
bütün bulduğu iblislerin içlerinden en âlâlıları olmasından korktu. Böyle tuhaf
bir işi bu uzmanlara yaptırmak- ne kaynak israfı ama!
Ve böyle bitmemişti. İlk iki gün Shen Qingqiu ilgisizdi,
ayrıca iştahı da yoktu fakat üçüncü gün ilgisi artmış, beyaz tenli, dolgun
göğüslü güzel hizmetçi kıza kendi hâlinde birkaç kelimeler söyleyip (flört edip)
yemek gönderilmesini istemişti. Yemek çubuğunu ikinci kez bile ağzına yönlendiremeden
midesi kaldıramayacak duruma gelmişti.
Hizmetçi başını kaldırıp kıkırdayan bir sesle “Nesi var,
Usta Shen, tadı mı kötü?” diye sordu.
Tadı güzeldi, çok güzeldi. Sebebi çok güzel olmasıydı;
aşırı aşina, güzel bir tattı, Shen
Qingqiu’nun bunu en son tadalı yıllar olmuştu, bu nedenle devam edemiyordu.
Yemek çubuklarını yerleştirip “Bunu yapan sen miydin?”
diye soruşturdu.
Hizmetçi kıkırdadı, “Nasıl olabilirim? Tek bildiğim şey
öldürüp çiğ ya da etin çürümesini bekleyip yemek. Ateşle ve tonlarca pirinçle
ve baharatlarla yapılan bu insan tariflerini bilmiyorum-çok zorlardı beni.” dedi.
…*****, bu temiz sesli, orkide nefesli güzel iblis çürümüş
et sevdalısı çıktı. Shen Qingqiu’nun fark etmesi çok uzun sürmüştü, bu kıza her
gün masaları temizleyip yeri süpürterek onun itibarını fazlasıyla alçaltıyordu.
Gücünü hesaba kattığımızda kavun kesip sebzeleri doğramaktansa savaşta iri bir
balta kullanarak düşmanlarını biçmeye daha çok uyuyordu, ki daha çok bu işe
zorlanmış gibiydi.
Shen Qingqiu duygularını bastıracak bir tınıyla ifadesini
değiştirmeden “Öyleyse kim yaptı?” diye sordu.
Hizmetçi, “Ay, bu söylememem gereken bir şeydi. Junshang
dediğimi bilse beni kesinlikle öldürürdü.”
Söylememen gereken bir şey mi? Az önce bunu söylememiş
olsaydı meraklanır mıydı ki?
Shen Qingqiu yemek
çubuklarını koyma ya da alma konusunda tereddüt etti. O ne demekti? Eli
tereddütteyken ağzı sulanmaktaydı. Shen Qingqiu bu yemeği bitirdikten sonra Luo
Binghe’ya karşı hâlâ doğrucu duruşunu zorla sürdürebileceğinden fazlasıyla
endişelenmişti. Fakat, sonuçta yemek fazlasıyla aşina bir tada ve yemek
alışkanlığına sahipti, sonrasında endişelenmeyi sürdürürken bilinçsizce
tabağını temizledi…
Hizmetçi eliyle sırıtışını gizleyerek bulaşıkları yıkayıp
kalçasını sallayarak gitmişti. Gitmesinin üzerinden çok geçmeden perde kalkmış,
birisi kararsız bir şekilde içeriye girmişti. Yüzünü gördüğünde Shen
Qingqiu’nun içinde kötü niyetli bir düşünce yükselmişti. Onu şiddetli bir
şekilde vurarak karşılayıp “Gökyüzüne Ateş Eden Uçak, ben-“ diye bağırdı.
Shang Qinghua onu engellemek için telaş içinde elini
kaldırdığında kınından çıkan kılıç aralarındaki boşluğu kesmiş, saldırgan bir
hâl almıştı. “Ay ay ay, yapma, lütfen yapma. Shen Baba, istediğin gibi birine
bulaşamazsın. Hiçbir etkileyici yeteneğim olmadığı su götürmez bir gerçek,
fakat bana bulaştığın takdirde bundan dolayı paçayı kurtacağını sanma.”
Shen Qingqiu “Sen beni sattın. Duygu paylaşımına ne oldu?
Ortak kökenden gelen yoldaşlığa ne oldu?!” diye kükredi.
Shang Qinghua “Başından beri aramızda nefret olarak
gizlenilen gerçek aşk dışında ne duygu paylaşımından bahsediyorsun? Ah, bana
böyle davranma, gerçekten acıtıyorsun… seni satmak dışında ne yapabilirdim? O
Yüce Tanrı Luo, seni satmasaydım bile sen olduğunu yine anlardı. Niçin yok yere
dövülüyorum? Hiçbir anlamı yok, sadece itiraf ederek kolay yolu seçtim.” diye
karşılık verdi.
Bu karşılık fazlasıyla klasik bir terbiyesizlikti, Shen
Qingqiu biraz afallamış hissetti. Bir anlığına gardını düşürmesinin ardından
Shang Qinghua anında ilerleyerek masanın yanına oturmuştu. Elindeki kılıcı küt
sesiyle masaya koyup “Daha fazla bundan bahsetmeyelim. Senin için bir teslimatı
getirmek için görevlendirildim.”
Shen Qingqiu kılıca
daha dikkatli bakmak için eli çoktan uzanıp kılıcı okşamaya başlamıştı. Bu,
intiharında ruhanî enerjisinin yok edilmesiyle birlikte paramparça olup birçok
parçaya ayrılan kılıcın ta kendisiydi: Talihsiz Xiu Ya Kılıcı.
Shen Qingqiu’nun hâlâ Xiu Ya’ya karşı duygusal bir bağı
vardı, kılıcı eline aldığı gibi Shang Qinghua’yı dövme hasretinden geriye
hiçbir şey kalmamıştı. Kılıcı kınından çekti; bembeyazdı, hiç olmadığı kadar
kar beyazıydı, ince ve zarifti. Kırıkları eşsiz kumaşlar kadar pürüzsüz bir
şekilde yeniden birleştirilmiş, ruhanî enerjiyle taşmaktaydı, görünürde tek bir
çizgi bile yoktu.
Diğer yandan Shang Qinghua gergin bir şekilde gülüp
ellerini ovuşturuyordu, dilini şaklatıp “Ah, ben gerçekten, gerçekten asla…
olay örgüsünün bu kadar değişeceğini düşünmemiştim. Olağanüstü, sahiden
olağanüstü.” dedi.
Shen Qingqiu: “Yazdığın aygır romanı kahramanı kesik
kolluya dönüştü, kızgın olman gerekmiyor mu?”
Shang Qinghua içtenlikle, “Zararı yok. Her şekilde,
vurulduğu kişi ben değilim.” dedi.
Shen Qingqiu içtenlikle ona orta parmağını kaldırıp
sonrasında kılıcını cilalamak için başını eğmişti. Shang Qinghua sadece baş
parmağını açık bırakarak havaya dönük tuttu. “Gerçekten, bu denli karamsar
olmana gerek yok. Gelecekte güzel şeyler seni bekliyor, gayet güzel şeyler. O
altın uyluklar, güçlüler ve güvenilirler!”
Shen Qingqiu, “Siktiğimin altın uyluklarını al. O
uyluklara sarılırsam beni nereye götürecekler sanıyorsun? Aralarına!” dedi.
Shang Qinghua: “Araları daha bile iyi, ah. Bacak arası
erkeklerin en önemli yeri.”
Xiu Ya henüz eline dönmüş olduğundan ve onu pis şeylere
kullanmaya dayanamayacağından Shen Qingqiu onun bacaklarının arasındaki uzvu
doğramayı düşünememişti. Maskaralık yapacak ruh hâlinde değildi, düz bir
ifadeyle “Birbirimize samimi olduğumuze göre, sana bir sorum olacak:
Tianlang-Jun için bir şeyler tasarlamış mıydın?” dedi.
Shang Qinghua: “Bing-ge’nın* babası hakkındaki bilgiyi ne
yapacaksın?”
Bing-ge: ‘Ge’ ağabey
anlamına gelmekte, burada resmî bir hitapta bulunmak amacıyla böyle diyor.
Shen Qingqiu, “Bu bilgiyle bir şey yapmak istediğimden
değil, sadece kahramanın babasının üzerine titrememenin tuhaf olduğunu
düşünüyorum. Bir kadın eklemek için milyonlarca kelime yazdığını biliyorum,
babasını eklemek için de kesinlikle üç sene devam ettirirdin.” dedi.
Shang Qinghua anlatmaya başladı: “İyi bir gözlemcisin,
sahiden de sadık okuyucularımdansın. Sana anlatacağım; aslında, Bing-ge’nın
babasını Boss yaparak olay örgüsü taslağını geliştirme üzerine plan yapıyordum
fakat yazarken bilgisayarım bozuldu ve taslağı kaybettim, tonlarca detay boşa
gitti. Bölümü inceleyenler farklı bir olay örgüsü istediklerindeyse Bing-ge’nın
yüzlerce çiçeğe tecavüz ettiği bölümde, anlamışsındır, yüzlerce kutsal çiçeğin
doğduklarından beri erkek görmemişliklerinin özünü hâlletmişti. Salatalık
kardeş, yüz çiçek tomurcuğunun ahenkle çiçek açmasını yazarken nasıl ıstırap
çektiğimi biliyorsun, yine de hâlâ beni azarlıyorsun…”
“…” Sonunda Shen
Qingqiu bütün bu mantıksız hikâye gidişatının asıl kaynağını öğrenmişti. “Yani
harem olay örgüsünden ilerleyip daha ağır olan Bing-ge’nın babasının olay
örgüsünü eksiklikleriyle bırakmayı mı uygun buldun?”
Shang Qinghua, “Aslında, eksiklerle dolu kalması
abartılacak bir şey değil. Asıl sorun okuyucular için uygun yapmaktı. Alaşağı
edilmesi gereken kız kardeşler alaşağı edilip bütün ölüme giden askerler
ölmeliydi. Herkesin ilgisini çekmeyecek bir olay örgüsü yazmak tamı tamına
getirisi olmadan fazladan çaba sarf etmekti. Ben sadece geçinebileceğim kadar
kazanmak istedim. Eğer bütün o aboneler gitselerdi karnımı doyuramazdım Salatalık
kardeş.”
Gökyüzüne Ateş Eden Uçak, taslağı parçalarken sahiden çok
fazla eğlenmişsin fakat Sistem’in benden katı şartı senin büyük hatalarla
açtığın boşlukları doldurmak!
Shang Qinghua, “Aslında, onu tamamıyla çıkarmak
istememiştim. Asıl planımda Tianglang-Jun Bing-ge’dan daha saf kana sahipti,
askerî gücü daha güçlüydü, daha erkenden ün kazanıyordu- karakteri Bing-ge’yı
donatmaktan daha ötesiydi. Üç Âlem’e yukarıdan, gururlu bir şekilde gülmek için
sıradan dünyanın pisliklerinden yükselmekten çok daha ötesiydi, insanı
ağlatacak ya da şarkı söylemesini sağlayacak trajik, derinden etkileyen bir
özgeçmişi bile vardı, fazlasıyla Jack Sue* gibiydi, değil mi? Bir ihtimâl okuyucular
onun Bing-ge’nın sahne ışığını çalacağını düşünüp isyan etmeye başlasalardı ne
yapacaktım? Bing-ge’nın hiddetli görünmesi, dövüşlerde acımasız olması
gerektiğini, öfkenin onu ödüllendirdiğini biliyorsun.”
Jack Sue: Mary Sue’nin erkek versiyonu diyebiliriz. Yazarın
mükemmele yakın şekilde kendini ekleme durumuna denir.
Shen Qingqiu başını ellerinin arasına gömdü. Yönetici
Uçak’tan bu itirafı duymak endişelendirmeye başlattırmıştı. Ya Tianlang-Jun
sahiden salınmışsa, Luo Binghe onu yenebilir miydi?
Fakat diğer bir yandan bakarsak bu, babasını kullanarak
oğlunu kontrol altına alma imkânı olabilir miydi? Shen Qingqiu anında
düşüncenin tehlikeli kısımlarını yok etti. İster doğrucu ister alçak olsun herhangi
bir şekilde tanımadığı bir rakibini kullanmaya kalkışmak sonunda onun ölü mü diri
mi kalacağının bile belirsizleşmesine sürükleyebilir. O nedenle kararı on
binlerce yıl geçse bile değişmeyecekti: Yönetici Gökyüzüne Ateş Eden Uçak
döneminin edebiyat standartlarını oluşturan gerçek bir dâhiydi!
Shen Qingqiu masaya vurdu. “Bana karşı dürüst olsan iyi
olur, planladığın her şeyi çıkarttın fakat ana hatları belirlediğinde de
eklemedin. Önemli şeyler önceliklidir!”
Shang Qinghua, “Önemli ya da değil, ben bilmem, fakat
seninle ilgili… ya da daha doğrusu Shen Jiu’yla ilgili bir kısım var. Önceden
bunu söylemeye çok utanıyordum…” diye kekeledi.
Bunu duyduğunda boynundaki tüyler diyeceklerini öngörerek
diken diken oldular. Gökyüzüne Ateş Eden Uçak’ın arzularını biliyordu, ona
normal bir özgeçmiş verseydi hayret ettirici olurdu!
Shen Qingqiu ellerini başında tutmayı sürdürürken “Söyle,
kaldırabilirim.” dedi.
Shang Qinghua yazış sürecini coşkulu bir şekilde
açıklamaya başladı. “Shen Qingqiu karakteri hakkında birçok düşüncem vardı. Onu
çok yönlü, gerçekçi bir karakter olarak şekil verebilmeyi umuyordum; pislik ve
acınasıydı fakat iğrenç bir tarafı olmayan bir pislik olması için bir nedeni
vardı. Yine de okuyucular bunu
hissetmek istemediler, onun gelişimini göstermeye başladığım gibi yorumlarda yakınmaya
başladılar. İşlerin yolunda gitmediğini fark ettiğimde anında onu bir yönlü
acınası kötü adama dönüştürdüm. Fakat aslında o…”
Shen Qingqiu bütün dikkatini açıklamaya vermişti ki aniden
odanın dışındaki hizmetçiler saygılı bir ton korosuyla “Junshang.” dedi.
Bu hakikaten gelebileceğin en kötü zaman!
Bunu duyduğunda Shang Qinghua’nın ifadesi değişmiş, kıçı
ateşe verilmiş gibi yerden bir metre zıplayıvermişti. Arka kapıya koştururken
arkasına doğru bağırdı, “Seninki geldi. Sana sonra, hayır, ileride anlatırım!”
Gitme! Shen Qingqiu Erkang’ın elini uzatışını yaptı. “Sana
ileride anlatırım”ını al! O kısımda kesmek “duygusal, kendi gözlerinle ölümün
eşiğindeki kişinin ‘beni öldüren kişi… öldüren kişi…’ deyip ağız dolusu kan
kustuktan sonra ölme” klişe sahnesinden bile katlanması daha zordu!
Yeşil perde kalkmış, Luo Binghe eğilerek odaya girmişti.
Shen Qingqiu anında durgun bir ifade takındı. Önemli konuşmanın kesilmesinden
dolayı yüzünde hoş bir eda yoktu. Luo Binghe’nın bakışları ilk olarak elindeki
Xiu Ya’ya inmiş, sonrasında yukarıya kaymıştı.
Kısa bir sessizliğin ardından ilk adımı Luo Binghe atarak
konuştu. “ “Geçtiğimiz birkaç günde görünen o ki Shizun’un uyumaya vakti
olmamış.”
Devamını dillendirirken Shen Qingqiu anında rüyaları
düşündü; rüyalar hakkında konuştuğunda Luo Binghe’yı teselli etmek için Rüya
Âlemi’nde yaptığı utanç verici davranışları istemeden hatırlamıştı. Shen
Qingqiu alnını ovuşturken “Rüya görmeden yapabilirsem uyumaktan memnuniyet
duyarım.” dedi.
Luo Binghe gözlerini kapattı. Bir süre durduktan sonra
anlaşılan asıl sonuca gelmesi gerektiğini düşündü. Dobra bir şekilde, “Rüya
Âlemi’nde önceden yaşanan olaylarda Shizun’dan faydalansam da size karşı
hissettiklerim yalan değil.” dedi.
Shen Qingqiu iç çekip dürüstçe, “Luo Binghe, şu anda
dediklerinin hangisi yalan hangisi gerçek sahiden anlamıyorum. Bu sebeple böyle
şeyler demeye zahmet etme.” dedi.
Rüyadaki Luo Binghe gerçekten daha sevimliydi. Erkek
kahraman hâlâ erkek kahraman olsa da acınası ve dertliydi, insanın vicdanının defalarca
sızlamasına neden oluyordu, yüzü de fena değildi. Shen Qingqiu gibi düz bir
adam bile ona acımadan edemiyordu. Olay esnasında ne kadar şefkatle yaklaştıysa
sonrasında kederi yüzüne o kadar yansımıştı. Luo Binghe Jinlan Şehri’ndeki
olayların onun işi olmadığını söylediğinde Shen Qingqiu ona yüzde doksan
inanmıştı, fakat şimdi yüzde on bile inanmaya kalkışmaya cesaret edemiyordu.
Kan Luo Binghe’nın yüzünde toplanmaya başlamış,
yanaklarını allaştırmıştı. Gözlerini açıp soğuk bir şekilde “Shizun sadece
benim üçkâğıtçılıklarımla ilgileniyor fakat yapmamış olsam bile ne yazık ki
size söyleyebileceğim bir kelimem yok.”
Parmakları
bilinçsizce Xin Mo’nun kabzasını boğumları kasılmaktan beyazlaşana değin sıktı
da sıktı. Sadece göz bebekleri değil, göz çukuru da hafif kırmızı bir şekilde
parlamaya başladı. “Shizun ne zamandan beri beni kandırmayı bıraktı? Irklar
arasındaki farklılıkların çok önemsenip üzerinde durmayı tasvip etmediğinizi
söylemiştiniz fakat göz açıp kapayıncaya kadar bunun doğruluğunu reddettiniz. Huayue
Şehri’nde fizikî ölümünüz gerçekleştiğinde ruhunuzu binlerce kez çağırdım,
deneyip başarısız oldum, deneyip başarısız oldum, deneyip tekrardan başarısız
oldum, kalbimin küle dönüşüp düşüncelerimin yitmesine izin vermedim. Buna
rağmen Shizun’un döndüğünde bu derece beni hor göreceğini, yabancı birisi gibi
bana bakıp gözümün önünde çılgınca aptalı oynayacağını tahmin etmedim.”
Veryansın
etmesinin sonunda, son kelimesi birazcık titrek çıkmıştı, tınısı hiddetli ve
çileden çıkmış şekilde yükseliyordu. “Şimdiyse Shizun büyük neden olarak nereye
gidersem gideyim beraberimde felaketi getiren, iblis olarak vücut bulmuş beni
suçluyor tabii. Fakat bu sefer size hiçbir şey yapmadım, yine de beni yılanlar
ve akrepler gibi aşağılayacak mısınız? Beni iki kez kandırdınız, sizi iki kez
kandırdım, ödeşmedik mi?”
“İki iki daha dört eder” mantığının yanlış olmadığını
hissetse de Shen Qingqiu gerçek duygularını istemeden belli etmişti. “Sahiden
kin tutuyorsun.”
Luo Binghe alayla gülümseyerek “Ne yazık ki Shizun
birisine gerçekten kin tuttuğumda nasıl göründüğümü hiç görmedi.” dedi.
Alayla gülümsemesiyle ifadesi kasvetli bir ifadeye
bürünmüştü. Aralarındaki mesafeyi azaltarak “Peki ya büyük ihtimalle
inanılmayacağını bilsem de Shizun’a karşı hissettiğim şeyin kin olmadığını
söylesem?” dedi.
Çevresindeki siyah enerjinin genişlediğini gördüğünde Shen
Qingqiu apar topar “Kendini yatıştır.” dedi. Doğru dürüst konuşmak istiyorsan
aniden tavrını değiştirip bu kadar yakınlaşma!
Luo Binghe kısık bir sesle, “Shizun siz her zaman
kendinizi yatıştırabilirsiniz, fakat ben artık daha fazla kendimi
yatıştıramıyorum.” dedi.
Shen Qingqiu daha bunu algılayamamıştı ki küt sesiyle
birlikte sırtı ağrımaya başlamıştı. Sonrasında ilk fark ettiği şey ise ikisinin
de yatakla buluştuğuydu.
…Bu bambu yatakta en son çok uzun zaman önce uyudum, niçin
bu denli yamru yumru?! Shen Qingqiu “Senin sorunun ne?!” diye bağırdı.
Luo Binghe dudaklarını büzüp yanıtlamayı reddetti. Shen
Qingqiu onu tekme atarak uzaklaştırdığı gibi baştan aşağıya tüyleri diken diken
oluvermişti. Cübbesinin eteğinden bir el aniden iç cübbesine uzandı.
Yok daha neler!
Şiddetli bir şekilde dizini kaldırdı, gelin görün ki Luo
Binghe tek eliyle yakalayıp bedeninin yanına doğru aşağıya bastırdı.
Shen Qingqiu içinden “*******” diye yüzlerce kez bağırdı,
birisinin altında uzanırken bacakları iki yana açık bir pozisyona gelmeye
zorlamak istememişti! Anında bedeninin üst kısmına körüklenen, iyi zamanlanmış
enerji patlamasıyla belini kıvırarak gökyüzündeki yıldızların yer değiştirmesi
gibi pozisyon değiştirmişler, Luo Binghe’yı altına sabitleyivermişti. Xiu Ya’yı
kınından yedi santim civarı çıkartmış, soğukkanlılıkla Luo Binghe’nın boğazına
bastırmaktaydı. Bu, Shen Qingqiu’nun ömrü boyunca birisi tarafından çantada
keklik yapıldığı ilk seferdi ve öfkesini dindirmeye çalışıyordu. Hiddetli bir
sırıtışla, “Demek Shizun’una kendini yatıştıramıyormuş gibi davranıyordun, ha?
Ne evlat ama!” diye alay etti. Ona saldırdığı suçlamalar gerçekti fakat bu
kadar sessiz boyun eğeceğini düşünmemişti!
Luo Binghe’nın kaçış yolu ve boynundaki can damarının yolu
tıkanmıştı, yine de gözleri ışıltıyla parıldıyordu. Boğazındaki kılıcın
keskinliğinden bir gıdım korkmadan Shen Qingqiu’nun bileğini bir eliyle
kavrayıp diğerini yere koyup destek aldı. Güçlü bir saldırıyla tekrardan
pozisyonları değiştirdi. Tabii ki de, Shen Qingqiu ona istediğini vermezdi, Xiu
Ya’nın kabzasıyla hassas kısmına geçirdi.
Birkaç yer değiştirmenin ardından ikisi dolaşarak düğüm
oldular. Yataktan yuvarlanıp bütün bir yolu geri gitmişlerdi, her yerde beyaz
ışıltılar ve parıltılar patlıyor, ruhanî enerjiyle şeytanî enerji karışarak
karmaşık bir sis oluşturuyor, şiddetli saldırılar rastgele yapılıyordu. Uzun
bir süre maskenin ardına saklanarak geçirdiğinden Shen Qingqiu en son böylesine
basit bir biçimde ne zaman dövüştüğünü hatırlamıyordu. Dövüşleri farklı bir
yoğunluk seviyesine geldiğinde Shen Qingqiu aniden farkına vardı.
Bu doğru değil, bu bir efsun romanı, öyleyse niçin
***tiğimin çıplak elleriyle dövüşmek zorundayım? Hangi tip bir salak buna sahip
olup da kullanmaz?!
Aniden
elini kaldırıp bütün ruhanî enerjisini yönlendirerek Luo Binghe’nın kasıklarına
dünyayı sarsacak yumruğunu sallayıverdi.
*****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder