26 Ekim 2020 Pazartesi

FEMALE GENERAL AND ELDEST PRINCESS - BÖLÜM 20: NEDEN ERKEKLER WU KILICI TAŞIMIYOR?

 

(VN: Başlık bir şiirden alıntı.)

 

Ertesi gün Lin Wanyue, zaman zaman sırtına yayılan künt ağrıya rağmen bir kez daha günlük talime katıldı. Kendi başına boş arazide pratik yapmaya cüret edemiyordu.

Korkuyordu. Li Xian'dan saklanıyordu.

Li Xian'ın oraya tekrardan uğramayacağını bilmesine rağmen...

Lin Wanyue, Li Xian ile birlikte olmaktan hoşlanıyordu, çünkü o eşsiz bir varlığa sahipti. Bu onun çok rahat hissetmesini sağlıyordu.

Lin Wanyue, Li Xian ile birlikte olmaktan hoşlanıyordu, çünkü o aynı zamanda bir kadındı.

Lin Wanyue askeri kampta neredeyse üç yıldır kaba erkeklerle yüzleşiyordu. Herhangi bir sınır olmaksızın ani dokunuşlarına ya da kaba konuşmalarına katlanamıyor, dolayısıyla kalabalıktan da uzak duruyordu.

 

Şanslıydı ki Lin Yu'nun bu tarz bir sorunu yoktu. Aksi takdirde Lin Wanyue, mümkün olduğunca ondan uzaklaşırdı. Ancak,  yine de Lin Wanyue ile Lin Yu arasındaki "kardeşlik" uzun bir sürenin ardından çoktan belirli bir seviye gelmişti. Eğer mesafesini korumaya devam etmeseydi, Lin Yu tuvalete onunla birlikte gidecek, nehirde onunla birlikte yıkanacak ya da fahişe kampına onunla birlikte gidecekti...

 

Ancak bu kısa süre içerisinde Li Xian ile etkileşime geçmişti ve huzurlu hissediyordu. İçten içe biliyordu ki soylu Li Xian, ona karşı asla aniden kaba hareketler sergilemezdi, ona karşı asla herhangi garip bir şey dile getirmezdi.

 

Dürüst olmak gerekirse, Lin Wanyue, Li Xian ile tanışmadan önce her zaman yalnızdı. Bu yalnızlığa alışmıştı, bu nedenle çok güçlü bir şekilde yalnızlık hissetmiyordu. Ancak Li Xian ile tanıştıktan kısa bir süre sonra onunla olan doğal ve rahat etkileşimi sonucu Lin Wanyue'nin kalbindeki onu çevreleyen depresif yalnızlık birdenbire kıyaslanamayacak kadar net ve güçlü bir hale gelmişti. Onu tamamen kuşatmıştı.

 

Bu nedenle her zaman "bu tarz şeylerin dışında kalmak" isteyen Lin Wanyue, büyük çadırda aniden bu "dürtünün üstesinden" gelmişti. Bu yüzden her zaman sakin olan Lin Wanyue, o anda kontrolden çıkmıştı. Her şey kısa süre içerisinde Li Xian'ın onu bu hale getirmesi ile başlamıştı. En sonunda ise Lin Wanyue, tüm gece boyunca bunun hakkında düşünmüştü.

Lin Wanyue, bu histen korkuyordu. Bu hissi tanımlayamıyordu. Tanımlayamadığı bir duyguydu. Aynı zamanda yalnızlık, özlem, sevgi ve çatışma duyguları ile iç içeydi.

 

Bu nedenle ilk ve son kez bundan kaçınıyordu.

 

Neyse ki Lin Wanyue şu anda Tabur Komutanı'ydı. Yoğun bir eğitime ihtiyacı yoktu. Uçan Tüy Taburu’ndaki eğitimde ana görevi okçuları gözetmek, sevk etmek ve ardından hareketlerine rehberlik etmekti.

 

Lin Wanyue, nadiren askerlerle etkileşim halindeydi ve çok sert bir izlenim veriyordu. Tüm bu süre boyunca Uçan Tüy Taburu’ndaki askerlerin hepsi kalplerinde onu Tabur Komutanı olarak kabul etmişti. Herkes çift girişli yayı kullanamazdı ve Lin Wanyue sadece on altı yaşındaydı, aynı zamanda mareşalin gözdesiydi. Herhangi biri bunu anlayabilirdi. Lin Wanyue, ölmediği sürece rütbesi hızlı bir şekilde yükselecekti.

 

Lin Wanyue ile iyi bir ilişkileri vardı ve onun ilk korumalarından biri olurlarsa, Lin Wanyue askeri rütbesini yükselttiğinde onlarda göğe yükselebilirdi.

 

Bu nedenle Lin Wanyue,  Tabur Komutanı olduğundan beri yüzü her zaman sert bir ifadeye sahip olmasına rağmen insanlar onu memnun etmeye çalışıyordu.

 

Eğitim sahasında Lin Wanyue belirdiğinde günlük talim çoktan başlamış oluyordu. Okçular birkaç gruba ayrılıyordu: Bir kısmı kol gücünü arttırmak için sırada bekleyip boş yay çekiyor, diğer bir kısmıysa hedefin önünde sırasını bekleyip gerçek oklarla talim yapıyordu.

 

‘’Tabur Komutanı!’’

 

‘’Tabur Komutanını selamlıyorum!’’

 

‘’Günaydın Tabur Komutanı!’’

 

Onu yürürken gördüklerinde askerler Lin Wanyue'yi içten bir şekilde selamladı. Kendini ciddi bir ifade takılmaya zorlayarak askerlere doğru kafasını salladı, ardından kendisine ayrılmış olan hedefe doğru ilerledi.

 

Bu aslında ilk kez Uçan Tüy Taburu’nun genel eğitimine katılışıydı. Olduğu yerde durdu ardından sırtındaki çift girişli yayına uzandı. Bir asker Lin Wanyue'nin sağ tarafına birkaç ok kılıfı getirdi, ardından bir oku alıp iki eliyle ona sundu.

 

Lin Wanyue, oka uzandı, ardından kafasını askere doğru çevirerek ‘’Kendi eğitimine devam edebilirsin.’’ Dedi.

 

Tabur Komutanı olmasına rağmen Lin Wanyue hâlâ kendi çabası ile bir şeyler yapmayı tercih ediyordu.

 

‘’Anlaşıldı!’’

 

Asker, Lin Wanyue'ye düzgün şekilde bir selam verdi. Ardından boş yayla pratik yapmak için geri döndü, ancak Lin Wanyue'ye karşı kaçamak bakışlar atmayı sürdürdü. Genç Tabur Komutanı’nın ne kadar yetenekli olduğuna tanıklık etmek istiyordu.

 

Tek kişi o değildi, aynı şeyi yapmak isteyen birçok asker vardı. Kendi eğitimleri ile uğraşıyor gibi görünseler de hepsi gizlice Lin Wanyue'ye bakıyordu.

 

Lin Wanyue, bununla o kadar ilgilenmemişti. Duruşunu genişletti, okunu yerleştirdi, yayını gerdi ve ardından hedef aldı.

 

‘’Sou.’’ Ok havada fırladı, herhangi bir zayıflık ya da kayma göstermeden hedefi kırmızı merkezinden vurdu.

 

‘’Müthiş!’’

 

Lin Wanyue,  ani bağışlarla irkildi. Yayını etrafa bakmak için indirdi,  birkaç askeri yüzünde gülümseme ile etrafına toplanmış bir hâlde buldu ve ona hayranlıkla bakıyorlardı. Lin Wanyue daha önce hiç böyle bir şey tecrübe etmemişti. Birçok insan ona bakıyordu, yüzü biraz kızarmaya başlamıştı. Neyse ki cildi askeri kampta uzun süre kaldığından dolayı oldukça esmerleşmişti. Tenindeki değişikliği görmek zordu.

 

‘’Kendi eğitiminize dönün.’’

 

Lin Wanyue'nin sesi yüksek değildi. Askerlerin hepsi ondan birkaç yıl büyüktü, ciğerlerinden çıkan güçsüz emri duyduklarında anlayışla gülümsediler: Genç Tabur Komutanı ince bir tene sahipti.

 

Ancak Lin Wanyue'nin sesinin yüksek ya da alçak olması önemli değildi. O, şu anda Tabur Komutanı'ydı. Bu kampta ağzından çıkan her şey askeri bir emirdi.

 

Her emir başarıyla yerine getirilmeliydi. Emir ve yasaklar askerin kemiklerine ve kanına işlemeliydi.

 

Bütün okçular yerlerine dönerek kendi eğitimine devam etti.

 

Bunu gören Lin Wanyue nefesini verdi, aynı zamanda oldukça gerçek dışı bir duygu hissetti. Şu anda neden herkesin başarılı bir hayat kurmak istediğini anlıyordu.

 

Ancak bu düşünce Lin Wanyue'nin kalbinden uçup gitti. Çabucak kalbini sakinleştirdi ve atış talimine devam etti. Havaya devamlı olarak art arda çekilen ok sesleri hâkimdi. Lin Wanyue’den elli adım ötede olan hedef tamamen oklarla doluydu. Yan tarafındaki ok kılıflarının birçoğu boşalmıştı. Keskin gözlere sahip olan askerler çoktan Lin Wanyue'nin yanına daha fazla ok kılıfı getirmişti.

 

Lin Wanyue, oku yayına yerleştirmeye, hedef almaya ve fırlatmaya devam ediyordu. Tüm bu zaman boyunca aynı tempoda devam etmişti.

 

En sonunda, hedef çoktan Lin Wanyue'nin atışlarından dolayı çatlamış, bazı oklar ise yeni oklar tarafından tamamen hedefe saplandırılmıştı.

 

Kendisine koyduğu katı kurallara ve hedeflere her gün uymalıydı. Askeri kampta geçirdiği iki yıldan beri bu Lin Wanyue için bir alışkanlık olmuştu.

 

Her gün yüz ok çekmek bu Lin Wanyue'nin kendisine koyduğu yeni hedefiydi. Ne zaman görevini tamamlarsa o zaman gidebilirdi.

 

Derin bir nefes aldı ardından kolunu kaldırarak çoktan alnında birikmiş olan teri sildi.

Aniden Lin Wanyue, etrafındaki atmosferin bir nedenden dolayı tuhaflaştığını hissetti. Arkasına bakmak için döndüğünde ardındaki birçok askerin ona baktığını gördü.

 

‘’Hepiniz neye bakıyorsunuz?’’  Lin Wanyue tereddütle sordu.

 

‘’Ta… Tabur Komutanı,  siz gerçekten etkileyicisiniz!’’

 

Bunu duyan Lin Wanyue, tek kaşını kaldırdı. Bir nedenden dolayı şaşkındı. Lin Wanyue'nin iyi Bir ruh halinde olduğunu gören askerler geveze çenelerini açtılar. Onlardan birisi Lin Wanyue'ye hayranlıkla bakarak yaklaşmaya çalıştı.

 

Kalbinin derinliklerinden şunu söyledi: ‘’Tabur Komutanı bugün gerçekten ikna oldum. Siz… siz çok çelimsizsiniz ancak aslında insanüstü bir güçle doğmuşsunuz!’’

 

‘’Bu doğru. Tabur Komutanı biz genellikle tek girişli yayları kullanıyoruz,  sıraya ayrılıp savaş sırasında vardiyalı olarak okları fırlatıyoruz, ancak burada, siz çift girişli bir yay kullanıyorsunuz ve tek seferde okların hepsini fırlattınız!’’

 

‘’Yüz ok!  Ben saydım, Tabur Komutanı tek seferde yüz ok fırlattı ve her bir ok hedefe isabet etti!’’

 

‘’Ah…’’

 

Tek seferde Lin Wanyue’nin aslında yüz ok atışı yaptığını duyduklarında okçular grubunun aklı başından gitti. Oradaki birçok insan tek girişli yay kullanarak yüz ok atış yapamazken doğruluğunu kaybetmiş ya da kırık denebilecek bir yayla Lin Wanyue yapıyordu...

 

‘’Tabur Komutanı bunu nasıl yaptınız, bize birkaç tüyo verebilir misiniz?’’

 

‘’Bu doğru. Tabur Komutanı eğer biz böylesine bir hıza ve doğruluğa sahip bir yaya sahip olursak Uçan Tüy Taburu’nun savaş gücü artacaktır!’’

 

‘’Bu doğru!’’

 

Lin Wanyue çabucak etrafındaki askerler tarafından çevrelendi.  Bu soru karşısında kafasını salladı: ‘’Tekniği yok, bu yol sadece aralıksız bir eğitimden geçiyor.’’

 

‘’Tabur Komutanı, biz her gün eğitim yapıyoruz ancak bunu yapamıyoruz!’’

 

Lin Wanyue, bir süreliğine sessizleşti, etrafını çevreleyen askerlerin dikkatlice beklenti içerisinde ona baktığını gördü. ‘’Eğer böyle olmak istiyorsanız bu zor değil, ancak şikâyet edemezsiniz.’’ dedi.

 

‘’Tabur Komutanı, sizi temin ederiz şikâyet etmeyeceğiz!’’

 

‘’Pekâlâ.’’ Lin Wanyue başını salladı. Şu anda, aslında bu durumdan nasıl kurtulması gerektiğini düşünmüyordu. Bunun yerine elinde değildi, ancak bu okçuların kabiliyetlerini nasıl arttırabileceğini düşünüyordu.

 

‘’Tabur Komutanı, okunuzu deneyebilir miyim?’’ Geniş omuzlu ve sert yapılı bir asker kalabalıkta ortaya çıktı. Lin Wanyue’nin elindeki siyah yaya keskin gözlerle bakıyordu.

 

Lin Wanyue, kendisinden bir kafa daha uzun olan askere baktı. Kafasını salladı ardından elindeki yayı uzattı.

 

Asker, Lin Wanyue’nin isteğini bu kadar kolayca kabul etmesini beklemiyordu. Kısa süreli bir şaşkınlıktan sonra siyah yayı ciddiyetle kabul etti. Ardından ‘’Teşekkür ederim Tabur Komutanı.’’ Dedi.

 

Yayı kaldırarak,  gövdesini hissetmek için dokundu. Kirişi tıngırdattıktan sonra imrenmeyle ‘’Yay mükemmel!’’ dedi.

 

Geniş omuzlu ve sert yapılı askerin adı Zhang Sanbao’ydu. Uçan Tüy Taburunda büyük bir nama sahipti. Çünkü çok yiyordu,  en güçlüleriydi ve en iyi dövüşenleriydi.

 

Zhang Sanbao'nun, Lin Wanyue'nin yayını denemek istediğini gören herkes sessizleşerek mesafesini korudu. Zhang Sanbao'nun performansına göre genç Tabur Komutanı Lin Feixing'in seviyesini görmek istiyorlardı…

 

(Violeta Not: FGEP’i sonunda ilk bölümden itibaren düzenleyeceğiz. Yeni düzenleyicimiz bu konuda bana yardım edecek olsa da şu anlık o ilk bölümlerin imla kurallarıyla ilgilendiğinden, güncel bölümlerin düzenlemesini ben yapacağım. O zamana kadar hatasız bir imla ile bölümleri çevirmeye çalışacağım (imla özürlüsü violeta dramı) , tüm bölümler düzenlendiğinde sizi haberdar edeceğim T.T)



****


Önceki Bölüm  ― Sonraki Bölüm


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder