(VN: Başlık bir
şiirden alıntı.)
Ertesi gün
Lin Wanyue, zaman zaman sırtına yayılan künt ağrıya rağmen bir kez daha günlük
talime katıldı. Kendi başına boş arazide pratik yapmaya cüret edemiyordu.
Korkuyordu.
Li Xian'dan saklanıyordu.
Li Xian'ın
oraya tekrardan uğramayacağını bilmesine rağmen...
Lin Wanyue,
Li Xian ile birlikte olmaktan hoşlanıyordu, çünkü o eşsiz bir varlığa sahipti.
Bu onun çok rahat hissetmesini sağlıyordu.
Lin
Wanyue, Li Xian ile birlikte olmaktan hoşlanıyordu, çünkü o aynı zamanda bir
kadındı.
Lin
Wanyue askeri kampta neredeyse üç yıldır kaba erkeklerle yüzleşiyordu. Herhangi
bir sınır olmaksızın ani dokunuşlarına ya da kaba konuşmalarına katlanamıyor, dolayısıyla
kalabalıktan da uzak duruyordu.
Şanslıydı
ki Lin Yu'nun bu tarz bir sorunu yoktu. Aksi takdirde Lin Wanyue, mümkün
olduğunca ondan uzaklaşırdı. Ancak, yine
de Lin Wanyue ile Lin Yu arasındaki "kardeşlik" uzun bir sürenin
ardından çoktan belirli bir seviye gelmişti. Eğer mesafesini korumaya devam
etmeseydi, Lin Yu tuvalete onunla birlikte gidecek, nehirde onunla birlikte
yıkanacak ya da fahişe kampına onunla birlikte gidecekti...
Ancak
bu kısa süre içerisinde Li Xian ile etkileşime geçmişti ve huzurlu
hissediyordu. İçten içe biliyordu ki soylu Li Xian, ona karşı asla aniden kaba
hareketler sergilemezdi, ona karşı asla herhangi garip bir şey dile getirmezdi.
Dürüst
olmak gerekirse, Lin Wanyue, Li Xian ile tanışmadan önce her zaman yalnızdı. Bu
yalnızlığa alışmıştı, bu nedenle çok güçlü bir şekilde yalnızlık hissetmiyordu.
Ancak Li Xian ile tanıştıktan kısa bir süre sonra onunla olan doğal ve rahat
etkileşimi sonucu Lin Wanyue'nin kalbindeki onu çevreleyen depresif yalnızlık
birdenbire kıyaslanamayacak kadar net ve güçlü bir hale gelmişti. Onu tamamen
kuşatmıştı.
Bu
nedenle her zaman "bu tarz şeylerin dışında kalmak" isteyen Lin
Wanyue, büyük çadırda aniden bu "dürtünün üstesinden" gelmişti. Bu
yüzden her zaman sakin olan Lin Wanyue, o anda kontrolden çıkmıştı. Her şey kısa
süre içerisinde Li Xian'ın onu bu hale getirmesi ile başlamıştı. En sonunda ise
Lin Wanyue, tüm gece boyunca bunun hakkında düşünmüştü.
Lin
Wanyue, bu histen korkuyordu. Bu hissi tanımlayamıyordu. Tanımlayamadığı bir
duyguydu. Aynı zamanda yalnızlık, özlem, sevgi ve çatışma duyguları ile iç
içeydi.
Bu
nedenle ilk ve son kez bundan kaçınıyordu.
Neyse
ki Lin Wanyue şu anda Tabur Komutanı'ydı. Yoğun bir eğitime ihtiyacı yoktu.
Uçan Tüy Taburu’ndaki eğitimde ana görevi okçuları gözetmek, sevk etmek ve ardından
hareketlerine rehberlik etmekti.
Lin
Wanyue, nadiren askerlerle etkileşim halindeydi ve çok sert bir izlenim
veriyordu. Tüm bu süre boyunca Uçan Tüy Taburu’ndaki askerlerin hepsi
kalplerinde onu Tabur Komutanı olarak kabul etmişti. Herkes çift girişli yayı
kullanamazdı ve Lin Wanyue sadece on altı yaşındaydı, aynı zamanda mareşalin
gözdesiydi. Herhangi biri bunu anlayabilirdi. Lin Wanyue, ölmediği sürece
rütbesi hızlı bir şekilde yükselecekti.
Lin
Wanyue ile iyi bir ilişkileri vardı ve onun ilk korumalarından biri olurlarsa, Lin
Wanyue askeri rütbesini yükselttiğinde onlarda göğe yükselebilirdi.
Bu
nedenle Lin Wanyue, Tabur Komutanı
olduğundan beri yüzü her zaman sert bir ifadeye sahip olmasına rağmen insanlar
onu memnun etmeye çalışıyordu.
Eğitim
sahasında Lin Wanyue belirdiğinde günlük talim çoktan başlamış oluyordu.
Okçular birkaç gruba ayrılıyordu: Bir kısmı kol gücünü arttırmak için sırada
bekleyip boş yay çekiyor, diğer bir kısmıysa hedefin önünde sırasını bekleyip
gerçek oklarla talim yapıyordu.
‘’Tabur
Komutanı!’’
‘’Tabur
Komutanını selamlıyorum!’’
‘’Günaydın
Tabur Komutanı!’’
Onu
yürürken gördüklerinde askerler Lin Wanyue'yi içten bir şekilde selamladı.
Kendini ciddi bir ifade takılmaya zorlayarak askerlere doğru kafasını salladı,
ardından kendisine ayrılmış olan hedefe doğru ilerledi.
Bu
aslında ilk kez Uçan Tüy Taburu’nun genel eğitimine katılışıydı. Olduğu yerde
durdu ardından sırtındaki çift girişli yayına uzandı. Bir asker Lin Wanyue'nin
sağ tarafına birkaç ok kılıfı getirdi, ardından bir oku alıp iki eliyle ona
sundu.
Lin
Wanyue, oka uzandı, ardından kafasını askere doğru çevirerek ‘’Kendi eğitimine
devam edebilirsin.’’ Dedi.
Tabur
Komutanı olmasına rağmen Lin Wanyue hâlâ kendi çabası ile bir şeyler yapmayı
tercih ediyordu.
‘’Anlaşıldı!’’
Asker,
Lin Wanyue'ye düzgün şekilde bir selam verdi. Ardından boş yayla pratik yapmak
için geri döndü, ancak Lin Wanyue'ye karşı kaçamak bakışlar atmayı sürdürdü.
Genç Tabur Komutanı’nın ne kadar yetenekli olduğuna tanıklık etmek istiyordu.
Tek
kişi o değildi, aynı şeyi yapmak isteyen birçok asker vardı. Kendi eğitimleri
ile uğraşıyor gibi görünseler de hepsi gizlice Lin Wanyue'ye bakıyordu.
Lin
Wanyue, bununla o kadar ilgilenmemişti. Duruşunu genişletti, okunu yerleştirdi,
yayını gerdi ve ardından hedef aldı.
‘’Sou.’’
Ok havada fırladı, herhangi bir zayıflık ya da kayma göstermeden hedefi kırmızı
merkezinden vurdu.
‘’Müthiş!’’
Lin
Wanyue, ani bağışlarla irkildi. Yayını
etrafa bakmak için indirdi, birkaç
askeri yüzünde gülümseme ile etrafına toplanmış bir hâlde buldu ve ona
hayranlıkla bakıyorlardı. Lin Wanyue daha önce hiç böyle bir şey tecrübe
etmemişti. Birçok insan ona bakıyordu, yüzü biraz kızarmaya başlamıştı. Neyse
ki cildi askeri kampta uzun süre kaldığından dolayı oldukça esmerleşmişti. Tenindeki
değişikliği görmek zordu.
‘’Kendi
eğitiminize dönün.’’
Lin
Wanyue'nin sesi yüksek değildi. Askerlerin hepsi ondan birkaç yıl büyüktü,
ciğerlerinden çıkan güçsüz emri duyduklarında anlayışla gülümsediler: Genç
Tabur Komutanı ince bir tene sahipti.
Ancak
Lin Wanyue'nin sesinin yüksek ya da alçak olması önemli değildi. O, şu anda
Tabur Komutanı'ydı. Bu kampta ağzından çıkan her şey askeri bir emirdi.
Her
emir başarıyla yerine getirilmeliydi. Emir ve yasaklar askerin kemiklerine ve
kanına işlemeliydi.
Bütün
okçular yerlerine dönerek kendi eğitimine devam etti.
Bunu
gören Lin Wanyue nefesini verdi, aynı zamanda oldukça gerçek dışı bir duygu
hissetti. Şu anda neden herkesin başarılı bir hayat kurmak istediğini
anlıyordu.
Ancak
bu düşünce Lin Wanyue'nin kalbinden uçup gitti. Çabucak kalbini sakinleştirdi
ve atış talimine devam etti. Havaya devamlı olarak art arda çekilen ok sesleri
hâkimdi. Lin Wanyue’den elli adım ötede olan hedef tamamen oklarla doluydu. Yan
tarafındaki ok kılıflarının birçoğu boşalmıştı. Keskin gözlere sahip olan
askerler çoktan Lin Wanyue'nin yanına daha fazla ok kılıfı getirmişti.
Lin
Wanyue, oku yayına yerleştirmeye, hedef almaya ve fırlatmaya devam ediyordu. Tüm
bu zaman boyunca aynı tempoda devam etmişti.
En
sonunda, hedef çoktan Lin Wanyue'nin atışlarından dolayı çatlamış, bazı oklar
ise yeni oklar tarafından tamamen hedefe saplandırılmıştı.
Kendisine
koyduğu katı kurallara ve hedeflere her gün uymalıydı. Askeri kampta geçirdiği
iki yıldan beri bu Lin Wanyue için bir alışkanlık olmuştu.
Her
gün yüz ok çekmek bu Lin Wanyue'nin kendisine koyduğu yeni hedefiydi. Ne zaman
görevini tamamlarsa o zaman gidebilirdi.
Derin
bir nefes aldı ardından kolunu kaldırarak çoktan alnında birikmiş olan teri
sildi.
Aniden
Lin Wanyue, etrafındaki atmosferin bir nedenden dolayı tuhaflaştığını hissetti.
Arkasına bakmak için döndüğünde ardındaki birçok askerin ona baktığını gördü.
‘’Hepiniz
neye bakıyorsunuz?’’ Lin Wanyue
tereddütle sordu.
‘’Ta…
Tabur Komutanı, siz gerçekten etkileyicisiniz!’’
Bunu
duyan Lin Wanyue, tek kaşını kaldırdı. Bir nedenden dolayı şaşkındı. Lin
Wanyue'nin iyi Bir ruh halinde olduğunu gören askerler geveze çenelerini
açtılar. Onlardan birisi Lin Wanyue'ye hayranlıkla bakarak yaklaşmaya çalıştı.
Kalbinin
derinliklerinden şunu söyledi: ‘’Tabur Komutanı bugün gerçekten ikna oldum. Siz…
siz çok çelimsizsiniz ancak aslında insanüstü bir güçle doğmuşsunuz!’’
‘’Bu
doğru. Tabur Komutanı biz genellikle tek girişli yayları kullanıyoruz, sıraya ayrılıp savaş sırasında vardiyalı
olarak okları fırlatıyoruz, ancak burada, siz çift girişli bir yay
kullanıyorsunuz ve tek seferde okların hepsini fırlattınız!’’
‘’Yüz
ok! Ben saydım, Tabur Komutanı tek
seferde yüz ok fırlattı ve her bir ok hedefe isabet etti!’’
‘’Ah…’’
Tek
seferde Lin Wanyue’nin aslında yüz ok atışı yaptığını duyduklarında okçular
grubunun aklı başından gitti. Oradaki birçok insan tek girişli yay kullanarak
yüz ok atış yapamazken doğruluğunu kaybetmiş ya da kırık denebilecek bir yayla
Lin Wanyue yapıyordu...
‘’Tabur
Komutanı bunu nasıl yaptınız, bize birkaç tüyo verebilir misiniz?’’
‘’Bu
doğru. Tabur Komutanı eğer biz böylesine bir hıza ve doğruluğa sahip bir yaya
sahip olursak Uçan Tüy Taburu’nun savaş gücü artacaktır!’’
‘’Bu
doğru!’’
Lin
Wanyue çabucak etrafındaki askerler tarafından çevrelendi. Bu soru karşısında kafasını salladı:
‘’Tekniği yok, bu yol sadece aralıksız bir eğitimden geçiyor.’’
‘’Tabur
Komutanı, biz her gün eğitim yapıyoruz ancak bunu yapamıyoruz!’’
Lin
Wanyue, bir süreliğine sessizleşti, etrafını çevreleyen askerlerin dikkatlice
beklenti içerisinde ona baktığını gördü. ‘’Eğer böyle olmak istiyorsanız bu zor
değil, ancak şikâyet edemezsiniz.’’ dedi.
‘’Tabur
Komutanı, sizi temin ederiz şikâyet etmeyeceğiz!’’
‘’Pekâlâ.’’
Lin Wanyue başını salladı. Şu anda, aslında bu durumdan nasıl kurtulması gerektiğini
düşünmüyordu. Bunun yerine elinde değildi, ancak bu okçuların kabiliyetlerini
nasıl arttırabileceğini düşünüyordu.
‘’Tabur
Komutanı, okunuzu deneyebilir miyim?’’ Geniş omuzlu ve sert yapılı bir asker
kalabalıkta ortaya çıktı. Lin Wanyue’nin elindeki siyah yaya keskin gözlerle
bakıyordu.
Lin
Wanyue, kendisinden bir kafa daha uzun olan askere baktı. Kafasını salladı
ardından elindeki yayı uzattı.
Asker,
Lin Wanyue’nin isteğini bu kadar kolayca kabul etmesini beklemiyordu. Kısa
süreli bir şaşkınlıktan sonra siyah yayı ciddiyetle kabul etti. Ardından ‘’Teşekkür
ederim Tabur Komutanı.’’ Dedi.
Yayı
kaldırarak, gövdesini hissetmek için
dokundu. Kirişi tıngırdattıktan sonra imrenmeyle ‘’Yay mükemmel!’’ dedi.
Geniş
omuzlu ve sert yapılı askerin adı Zhang Sanbao’ydu. Uçan Tüy Taburunda büyük
bir nama sahipti. Çünkü çok yiyordu, en
güçlüleriydi ve en iyi dövüşenleriydi.
Zhang
Sanbao'nun, Lin Wanyue'nin yayını denemek istediğini gören herkes sessizleşerek
mesafesini korudu. Zhang Sanbao'nun performansına göre genç Tabur Komutanı Lin
Feixing'in seviyesini görmek istiyorlardı…
(Violeta Not:
FGEP’i sonunda ilk bölümden itibaren düzenleyeceğiz. Yeni düzenleyicimiz bu
konuda bana yardım edecek olsa da şu anlık o ilk bölümlerin imla kurallarıyla
ilgilendiğinden, güncel bölümlerin düzenlemesini ben yapacağım. O zamana kadar
hatasız bir imla ile bölümleri çevirmeye çalışacağım (imla özürlüsü violeta
dramı) , tüm bölümler düzenlendiğinde sizi haberdar edeceğim T.T)
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder