17 Eylül 2020 Perşembe

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - 51. BÖLÜM: BU RÜYA ACIKLI

 

Sha Hualing Luo Binghe’nın istilacının kim olduğunu hiç umursamadığını düşünmüştü. Daha çok sadece çalınmış olan Shen Qingqiu’nin cesedini umursuyor gibiydi, o nedenle hızlı bir şekilde ses tonunu değiştirerek konuştu: “Liu Qingge şeyi… şeyi… tek başına taşırken çok uzaklaşamaz! Bu ast birilerini alıp derhal onun peşine düşecek!”

 

Luo Binghe konuştu: “Gerek yok.”

 

Sha Hualing ürpermişti, içine doğan şüpheyle kalbi buz gibi olmuştu.

 

Tek işitebildiği şey Luo Binghe’nın soğuk bir şekilde “Bizzat ben gideceğim. Sen, Mo Bei’yi çağır.” dediğiydi.

 

Bu kez Shen Qingqiu zamanında Luo Binghe bedenindeki kan parazitlerini kontrol ederken ne kadar kibar olduğunu sonunda fark etmişti.

 

Luo Binghe birisini kadim iblis kanını kullanarak gerçekten öldürmek isteseydi bunun krampa benzeyecek bir acı seviyesinde olmasının imkânı yoktu. Yaşamak yerine ölmeyi diletir, o kadar acıyla doldurur ki doğru dürüst konuşamazdınız bile. Sadece yerde yuvarlanırdınız ve bu bittiğinde bir cesetten farksız şekilde uzanırdınız, yine de bedeninizdeki acı bir tık bile azalmamış olurdu. Acının hafiflemesini ya da alışmayı beklemenizin imkânı yoktu.

 

Kapışmanın öfkesi geçtikten sonra Luo Binghe kutsal iblis kanı gibi bir şeye hâlen sahip olduğunu sonunda anımsadı.

 

Karmaşada onu dışarıya sürükleyip avantajlı olmasını sağlayan kişi o esnada çoktan güvenli bölgeye getirmiş gibi görünüyordu. Yavaşlayıp yürürken ona destek oldu. Shen Qingqiu yürümek değil oturmak istiyordu fakat daha fazla konuşacak gücü yoktu. Buraya değin sürüklenmişti, adam sonunda bir şeylerin yolunda olmadığını anlayana kadar canlıdan çok ölü gibiydi.

 

Shen Qingqiu’yi yere bıraktı. Sesi hem nazik hem de canlandırıcıydı ve biraz yavaş konuşuyordu. Genç bir adam gibi görünüyordu. Derin bir ilgiyle sordu: “Nasılsın? Yaralandın mı?”

 

Shen Qingqiu dudaklarını hafifçe oynattı fakat tek bir kelime söyleyecek kadar bile gücü yoktu. Şu anda milyonlarca ve milyonlarca parazit kurdunun kan damarlarında şenlik yaptığını hissediyordu; ısırıp genişliyorlar, kıpırdayıp bükülüyorlardı. Bu hem iğrenç hem de kahderici hissettiriyordu.

 

Luo Binghe geçmişte bedenini kan parazitleriyle kontrol ediyormuş gibi görünse bile hiçbir kötü niyet taşımıyordu. Bunun yerine, aslında hafifçe içini gıdıklatırmış gibi son derece hassas davranıyordu.

 

Geçtiğimiz yıllarda sistemin baskısı altında kazandığı onurlu becerilerle çeşitli başarımların hepsine hızla göz gezdirmişti, gerçekten saçma ve gülünç geliyordu. Hikâyenin hangi kısmı yanlış gidip Luo Binghe’nın karşısında böyle olmasına neden olmuştu? Shen Qingqiu doğduğundan beri kendisinin açıkça düz olduğundan emindi. Luo Binghe’nın cinsel yöneliminden şüphelenmesine de gerek yoktu. Öyleyse bu tam olarak kimin suçuydu?

 

Üzerinde daha fazla düşünmeye gerek yoktu. Karakterin dağılması kesinlikle yazarın sorunuydu. Bunların hepsi Gökyüzüne Ateş Eden Uçak’ın suçuydu!

 

Shen Qingqiu soğuk soğuk gülmüştü ki aniden daha yoğun bir acıyla yıkılıverdi, yerde gerçekten birkaç kez yuvarlanmıştı. En azından acıya bu şekilde birazcık çare bulabiliyor gibiydi.

 

Yuvarlanıp durması pek uzun sürmemişti ki adam onu tutmuş, Shen Qingqiu’nin alnıyla çenesine dokunmuştu. Seyrek sakallarının çoğu çoktan dökülüp soğuk terlerini örtmüştü. Adam Shen Qingqiu’nin göğsüyle karnına dokunana değin aşağıya doğru hareket etmeye devam etti.

 

Bir nedenden dolayı dokunduğu yerler biraz daha katlanılır oluyordu. Shen Qingqiu nefesini tutup “Ah, canım arkadaşım… nereye dokunuyorsun?” demeden edemedi.

 

Geçmişte olsaydı diğer insanların(özellikle hemcinslerine gelince) dokunmasını sahiden umursamazdı. Ne zaman isteyip dilediklerinde dokunabilirlerdi. Fakat Luo Binghe ona yeni bir dünyaya açılan ardışık kapıları açtığından beri Shen Qingqiu’nin yirmi ya da daha uzun bir süredir şekillendirmiş olduğu dünyagörüşü büyük bir patlamayla karşılaşmıştı. Artık bu dünyayı görüşü için tamamıyla yeni olan bakış açısıyla duygusal tutumunu kullanmalıydı.

 

Özellikle de hemcinsleriyle arkadaşlık etme sorunlarında!

 

Adam bir ‘ah’ sesi çıkartıp hızlı bir şekilde bıraktı. “Özür dilerim. Ben… bilerek yapmadım.” diyerek af diledi.

 

Shen Qingqiu, “Hayır, hayır, hayır! Devam et, dokun! Lütfen devam et! Teşekkür ederim!” dedi.

 

Bu bir hata değildi. Adam bıraktığında Shen Qingqiu anında tekrardan acıyı hissetmeye başlamıştı. Bu adam gerçekten… kadim iblis kanını sakinleştirebiliyor gibiydi!

 

Shen Qingqiu başını çevirdi. Ayışığının altında diğerinin yüz hatlarını çok net göremiyordu fakat dış hatlarından az çok berrak ve narin hatlarda birisi olduğu görülüyordu. Gözleri son derece duruydu, onu aşıp Shen Qingqiu’nin hatlarıyla çiy gibi ayışığının berrak parıltısını yansıtıyordu.

 

Shen Qingqiu bu gözlere baktığında az buçuk bir şeyi hatırladı fakat daha fazla düşünemeden başı neredeyse patlayacakmış gibi olmuştu. O kadar çok acıyordu ki kısık bir inilti çıkartarak başını öne eğip kuvvetli bir şekilde yere yumruğunu indirdi.

 

Aniden Shen Qingqiu cübbesinin arkasından birisinin yükseldiğini hissetti. Ağzı açılıp içerisine sıvı döküldüğünde çenesi acıyordu. Mide ekşimesi yüzünden dili uyuşmuştu, o nedenle sıvının tadının nasıl olduğunu bilmiyordu fakat güzel olabilecek bir şey gibi değildi. Tıkanmıştı, tükürmek istedi fakat diğeri ağzını kapattı. Hareketleri güçlü olmasına rağmen ses tonu son derece nazikti, dil dökerek ikna ediyordu: “Yut onu.”

 

Shen Qingqiu’nin boğazı şiddetli bir şekilde yükselip alçaldı ve aceleyle sahiden o sıvıyı yuttu. Ne olduğu belirsiz sıvı ağzının kenarından hafifçe aktığında başını eğip şiddetlice öksürdü. Ayakta, hemen yanında duran adam sırtını patpatlayıp sakinleşmesinde yardımcı oldu.

 

Şok edici bir şekilde sıvı ağzından midesine yol aldığında ona her şekilde işkence eden kan kurtlarının ısırığının acısı hızla yok olmuştu.

 

 

Shen Qingqiu’nin bedeni daha iyi hissetse de kalbinin sıkışıklığı daha da artıyordu. Adamın kıyafetini göğsünden tek eliyle kavradı. “İçmem için bana ne verdin?”

 

Diğeri Shen Qingqiu’nin parmaklarını tek tek açıp göğsünden uzaklaştırdı. Hafifçe gülümseyip, “Hâlâ acıyor mu?” dedi.

 

Artık acıtmıyordu. Artık gerçekten acıtmıyordu. Fakat korkunç olan şey artık acıtmıyor olmasıydı. Daha önce kadim iblis kanına panzehir olan bir şey duymamıştı!

 

Ağzının tadı yavaş yavaş yerine gelmeye başladıkça ağzındaki kan kokusu git gide artmıştı. Öyle bir noktaya gelmişti ki neredeyse kusmak isteyecekti. Asıl eser açıkça dillendirmişti: kadim iblis kanına etkileyecek hiçbir ilaç yoktu.

 

Kadim iblis kanını sadece kadim iblis kanı kontrol altına alıp durdurabilirdi.

 

Siktir.

 

İki kere içtiğinden değil, kadim iblis kanını iki farklı kişiden içtiğindendi.

 

Shen Qingqiu gerçekten onun bu dünyadan ne birisinin varisi ne de birisinin selefi olduğunu hissetmişti.

 

Bunu düşündükten sonra Shen Qingqiu neşeli bir şekilde soluğunu verip yığıldı.


 

Etin parçalanma sesi.

 

Beraberinde uzaktan, boğuk, sefil çığlıklar eşlik ediyordu.   

 

Shen Qingqiu şakaklarına elini bastırdı, görüşüyle birlikte sahne de yavaşça belirginleşti.

 

Kan gölü. Ceset yığını.

 

Luo Binghe temiz bir çevredeymişçesine donuk bir şekilde duruyordu. Tamamıyla siyaha büründüğünden kan, rengini veremiyordu, yüzünün yarısına sıçramış koyu kırmızı lekeler vardı. Kılıcı kavradığı eli makine gibi duygusuz bir şekilde savrulup duruyordu.

 

Aslında Shen Qingqiu Luo Binghe’yı gördüğünde aklında bedenini sarmalayıp yatakta yuvarlandığına dair görüntü belirmeliydi, bu nedenle doğrudan ona öylece bakamazdı. Fakat şu anda Luo Binghe gerçekten de Rüya Âlemi’nde bizzat yarattığı şeyleri yıkıp geçiyordu. Bu, bıçağı alıp beynine saplamasıyla aynı şeydi. Ne farkı vardı ki?

 

Zihinsel engelli ya da bunları iyi bilmeyen birisi değilse bunun gibi bir şeyi sadece akıl hastası yapabilirdi!

 

Luo Binghe’ya her daim mazoşist deyip kendisine işkence etmeyi sevdiğini söylemeyi seven Shen Qingqiu’nin bile kendisine bu derece işkence ettiği takdirde hafif kuru bir kahkaha çıkartarak alay etmesinin imkânı yoktu.

 

Luo Binghe başını kaldırıp ona puslu gözlerle baktı, aklı bulanık gibiydi. Fakat Shen Qingqiu’nin bedeni iliştiğinde gözleri anında ışıldamış, kılıcını çok ama çok uzağa fırlatıvermişti. Kanlı ellerini arkasına saklayıp sakin bir sesle seslendi: “Shizun.”

 

Hemen ardından yüzünde de kan olduğunu hatırlayıp paçayı sıyırmak istercesine yüzünün yarısındaki izleri silmek için yenini kullandı. Fakat sildikçe iyice batmıştı ki bir şeyi çalarken suçüstü yakalanmış gibi gittikçe kaygılanmıştı.

 

İlk seferde zor olmuştu, fakat ikinci sefer için bu geçerli değildi. Shen Qingqiu’nin artık yapay zekânın bir ürünü gibi davranma tecrübesi vardı, o nedenle gayet sakindi. Konuştuğunda sesini nazikleştirmeden edememişti. “Ne yapıyorsun?”

Luo Binghe yavaşça, “Shizun, ben… ben sizi yine kaybettim. Bu mürit beş para etmez. Sizin bedeninizi bile koruyamıyor.” dedi.

 

Cevabını işittiğinde Shen Qingqiu’nin o anki düşünceleriyle ifadesi benzer bir şekilde karmaşıklaştı.

 

Yani, o esnada Rüya Âlemi’nde yarattığı şeyleri acımasızca katlederken… kendini cezalandırmış mı oluyordu?

 

Bunda Luo Binghe’nın ne kadar yetenekli olduğunu fark ettiğinde Shen Qingqiu bunu ilk kez yapmamamış olma ihtimalinden korkmuştu. Luo Binghe’nın geçen sefer onun hayalinin bir ürünü mü olduğunu ya da dış dünyadan davetsiz bir misafir mi olduğunu anlayamaması hiç garip değildi.

 

Shen Qingqiu iç çekip bir süre düşünmesinin ardından onu nazikçe avuttu: “Kaybetmen sorun değil. Seni suçlamıyorum.”

 

Luo Binghe ona şaşkın şaşkın baktı. “… ama şu anda… elimde kalan tek şey oydu.”

 

Shen Qingqiu aniden direkt gözlerine bakamamaya başladı. Luo Binghe gerçekten Shen Qingqiu’nin artık ihtiyacının olmadığı boş kabuk durumundaki cesede beş yıl boyunca sahip mi çıkmıştı?

 

Luo Binghe’nın sesi aniden sakinleşti: “Huayue Şehri’nden sonra bu yaşamım boyunca Shizun’u bir daha asla kaybetmeyeceğime dair yemin ettim. Fakat yine de birisinin seni zorla alıp götürmesine izin verdim.”

 

Gözlerindeki kinle koyu kırmızı renk çalkantılı ve sabitlenmişti. Başından savdığından havada uçan kılıcı çağırmasıyla ölmek üzere, mücadele eden birkaç ‘insanın’ göğsüne saplanıverdi. Kulaklarını dolduran çığlık sesiyle Shen Qingqiu apar topar kendini sakinleştirip, “Pervasız olma. Bu sadece bir rüya olsa bile kendine zarar vermenle aynı şey. Unuttuğunu sakın bana söyleme!” diye azarladı.

 

Elbette Luo Binghe unutmamıştı. Shen Qingqiu’ya doğrudan baktıktan sonra elini, üstü yukarı bakar şekilde kavrayıverdi. Uzun bir süre duraklamasının ardından ancak, “Rüyanın içinde olduğumu biliyorum. Beni sadece rüyamda böyle azarlayabilirsin, Shizun.” dedi.

 

Bunu duyduğunda Shen Qingqiu aniden gerçekliğe uyanmıştı. Bu iyi değildi. Yanlıştı.

 

Luo Binghe’ya böyle davranamazdı. Birisine ilgin yoksa onu ümitlendirmemeliydin. Büyük umutlar büyük hayal kırıklıkları demekti. Çılgınca davranmaya devam ederse muhtemelen onun delirmesini de arttıracaktı.

 

Rüyada olsa bile bir şeyleri böyle detaylı hâle getirmemeliydi. Kesin kararlar vermeliydi, aksi takdirde ilişkileri belirsiz bir şekilde ilerlemeye devam edecek, böylece aksiliklere neden olacaktı. Shen Qingqiu sert bir şekilde elini çekip ifadesini düzeltti; en soğuk hâline bürünmüş, arkasını dönmeden önce eşsiz ifadesine bürünerek oradan uzaklaştı.

 

Luo Binghe baştan savıldığında bir anlığına afallamış, hemen sonrasında onun ardına koyulmuştu. “Shizun, hatalı olduğumu biliyorum.”

 

Shen Qingqiu soğuk bir şekilde, “Hatalı olduğunu biliyorsan beni takip etme.” dedi.

 

Luo Binghe endişeyle, “Ben pişman olalı çok oldu fakat size bunu nasıl söyleyeceğimi hiç bilemedim. Ruhunuzu yok etmeniz için sizi zorladığımdan hâlâ bana kızgın mısınız? Shizun’un bedenindeki ruhanî ağı çoktan düzelttim, sizi asla kandırmaya çalışmam! Anıt Mezar'a girdiğim gibi sizi tekrardan uyandırmanın bir yolunu kesinlikle bulacağım.” dedi.

 

Shen Qingqiu yanıtlamadı, biraz acımasızca bir şey söyleyip söylememek konusunda tereddütte olduğundan bu ihtimali unutmaya karar verdi. Fakat Luo Binghe aniden öne atılarak ona arkasından sarıldı, onu sıkıca sarmalayarak çığlık ata ata yerde yuvarlansa bile onu bırakmayı reddetti. Sarmaladığında Shen Qingqiu’nun bütün bedeni kasılmıştı, tüylü bir şey değmiş gibi hissetmiş, tüylerinin diken diken olmasına neden olmuştu. Enerjisini elinde topladı fakat nihayetinde saldırmadı da. Dişlerini gıcırdatarak tek bir kelimeyi zorla dillendirdi: “Kaybol!”

 

Bunu, onun kararmasının ardından dillendirmişti, felaketin yolundan inemezlerdi! Zorlamamalı, bir öyle bir böyle davranmamalıydı!

 

Luo Binghe onu duymamış gibi davrandı. “Yoksa Shizun Jinlan Şehri’nde olanlar için mi kızgın?”

 

Shen Qingqiu “Doğru.” dedi.

 

Luo Binghe hâlâ onu bırakmayı reddediyordu, mırıldanarak, “Sonsuz Uçurum’dan döndüğümde Shizun’un diğerlerine iblis ırkı tarafından öldürüldüğümü açıkladığını biliyordum. İlk Shizun’un hassas kalpli olduğunu, hâlâ beni düşündüğünü, itibar kaybetmememi istediğini düşündüm. Beklenmedik bir şekilde karşılaşıp Shizun’un davranışlarını gördüğümde bunların yine sadece benim hayalim olmasından korktum. Shizun’un gerçeği saklamasının nedeninin sadece bir iblis yetiştirdiğinden adının lekelenmemesi için olmasından korktum.” dedi.

 

Kederli bir şekilde konuşuyor, Shen Qingqiu’nun kaba bir şekilde araya girip devam etmesini engelleyeceğinden korkar gibi cümleleri ardı ardına sıralıyordu. “Ekicileri planlayan sahiden ben değildim. O zamanlar sersem olmamdan dolayı çok kızgındım, bu nedenle Shizun’un su hapishanesine kapatılmasına müsaade ettim… Hatalı olduğumu uzun zamandır biliyordum.”

 

Bu Luo Binghe’nın gerçekliğiydiyse bu cümleleri böylesine istikrarlı bir şekilde, imajını umursamadan söyleyecek zamanı hiç olmamış, kendi yarattığı rüyasında bu denli konuşmaya hiç yeltenememiş olmalıydı. Shen Qingqiu onu şimdi kenara itseydi cesaretini toplayıp sonunda huzurlu hissettiğini* dillendirmeye cesaret eden genç kıza ‘abla’ sözünün tokat gibi yüzüne yapıştırılıp ardında gözleri yaşlı, titreyen, kalbi kırık bir genç kız bırakması gibi olacaktı. Bu sahiden de biraz fazla acımasızdı.

 

Huzurlu Hisetmek: Normalde “Ruh için Tavuk Çorbası” gibi bir anlama gelen, Çin’de çok popüler bir kitap serisinden bahsediliyor fakat anlamı huzurlu hissetme gibi bir şeye gelmekte. Kafanız karışmasın diye direkt anlamını aldım.

 

Shen Qingqiu empati kurup fazlasıyla etkilenmişti fakat bunun son derece saçma olduğunun da farkındaydı. Önceki yıllarda kaçabilmek için her şeyi yaptığın kişinin seni öldürmek değil becermek istemesinden daha bile saçma bir şey olabilir miydi? Öldürme ya da becerme olsun, sonuç aynıydı. Shen Qingqiu elinden gelebildiğince kaçacaktı.

 

Biri diğerini görmek isteyip göremediğinden beş yıl boyunca cesedine sarılmıştı. Diğeri ondan kaçabilmek için yapabileceği her şeyi yapmak istiyordu fakat yine de onu fazlasıyla görmüş gibi hissediyordu.

 

Shen Qingqiu’nun elleri kasılmıştı. Kaldırıp tekrardan indirmiş, yumruk yapıp sonradan gevşetmişti. Sonunda, iç çekerek ondan daha uzun olan kişinin başını patpatladı.

 

 “Tanrı’m, gerçekten mahvoldum!” diye düşündü.

 

Haremini boş veren mükemmel güzellikteki siyah aygır kimseyle yapmamıştı ve hâlâ bakirdi. Kendisini o böyle yapmıştı, o nedenle Shen Qingqiu karşı gelmeyi sürdürdükçe biraz fazla zalim gözükecekti. Shen Qingqiu çok üzücü bir şekilde yalnız olan, hâlinden anladığı Luo Binghe’ya karşı gelememişti.

 

Luo Binghe kavramış olduğu elini aniden sıktı. Shen Qingqiu Luo Binghe’nın avuçiçinden elinin üstüne kadar uzanan hafif pürüzler hissetti, yakından baktığında bunların kılıç izi olduğunu fark etti.

 

İlk önce Shen Qingqiu bedeninde ne kadar izi olduğuna dikkat etmemişti fakat o esnada aniden hatırlayıverdi. Jinlan Şehri’nde buluştukları gece bütün yol boyunca onunla kedi fare oyunu oynamıştı. Nihayet onu yakaladığında Shen Qingqiu onu kılıcıyla delmişti. Luo Binghe o esnada Xiu Ya kılıcının kenarlarını direkt eliyle kavramıştı.

 

Luo Binghe’nın göğsünde, kalbine yakın yerdeki iz içinse olsa olsa Shen Qingqiu en fazla bunu unutamazdı, bu izi Ölümsüz İttifak Ligi’nde onu uçurumdan atlaması için zorlarken yanlışlıkla kılıcını sokmasıyla almıştı.

 

Luo Binghe’ya kılıcını soktuğunda hiçbir şekilde kurtulmaya çalışmamış gibi görünüyordu. Engellemeden, kaçmadan, doğrudan Shen Qingqiu’nun onu kesip delmesine izin vermişti. Bu tam olarak Shen Qingqiu’nun ona neden vurmak istediğinin sebebiydi, iki seferde de Shen Qingqiu onu kılıcıyla delmek istememişti. Deldikten sonra Luo Binghe yaralarını iyileştirmemişti bile. Onun yerine bilinçli olarak korumuştu.


*****


Önceki Bölüm ― Sonraki Bölüm 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder