Kısa bir
süre önce Shen Qingqiu Luo Binghe’nın doğal olarak kin tuttuğuna, bu nedenle
yaralarını nefretini her an kendine hatırlatması için tuttuğuna inanıyor
olurdu. Fakat şu anda Shen Qingqiu’nun bu hareketi anlamlandırma konusunda
kendini hiçbir şekilde kandıramazdı.
Çocukluğundan
yetişkinliğine kadar süren bu uzun romanı okuduktan sonra bile Luo Binghe’nın böyle
saf bir genç adam olduğunu anlayamamıştı. Bu yoğun duygulu aygır kahramanı
kesik kollu olduktan sonra karakterinin ‘aygır’ kısmını bu zamana kadar
tamamıyla bırakmıştı. Nereden çıktığı belli olmayan bir şekilde homoluğu ortaya
çıkan Luo Binghe genç bir bakirden daha narindi— hem mazoşistti hem de çok
kırılgandı.
Farkına
varmamasından ötürü müdür bilinmez fakat bu hiçbir zaman öğreneceğini düşündüğü
bir şey değildi. Nihayetinde Shen Qingqiu Luo Binghe’nın kahramanı olduğu
romanın içinde olduğuna ve kendisini uzaktan izlediğini, ara sıra kendi
eğlencesi için gezip tozduğuna dikkat etmişti. Çoğu zaman mesafesini korumuştu.
Kendi gözünde onun modellemesini çoğunlukla gerçekte en güçlü olan asıl Luo
Binghe’nın kişiliğiyle bağdaştırmıştı.
Shen
Qingqiu Luo Binghe’yla baş etmenin son derece uygunsuz olduğunu düşünse de
sahiden ne yapacağını bilemez durumdaydı.
Hâlâ
çözüm için beynini yoruyordu ve bu açıdan Luo Binghe’nın ağzının kenarının
kıvrılarak hafif çarpık bir gülümseme sunduğunu göremezdi.
Shen
Qingqiu uyanıp gözlerini açtığında üstünün muslinden kar beyazı bir örtüyle
kaplı olduğunu görmüştü. Birisi kapıyı iteleyerek açıp içeriye girdi, ardından
yavaşça kapıyı kapatıp “Uyandınız mı?” diye sordu.
Shen
Qingqiu başını çevirip gözünün kenarıyla göremediği kısma doğru baktı.
Canlı
ayın ve fenerlerin ışığı altında bu adam sahiden doğuştan iyi bir yüze sahip
gibi görünüyordu. Dudaklarının kenarı tebessümle kıvrılıyordu, kesinlikle
zekâsı ve yeteneği de kıyaslanamazdı. Özellikle gözleri, samimi ve zeki bir
hava veriyordu.
Shen
Qingqiu bu gözleri biliyordu. Lushui Gölü’nden doğan gözlerdi bunlar. Shen
Qingqiu oturur pozisyona geçtikten sonra alnındaki buz torbası düştü. Adam onu
almak için eğilip masaya koymuş, ardından yeni bir tanesini onun alnına
yerleştirmişti.
Bunun
üzerine Shen Qingqiu “Kimsin sen” ile “Ne istiyorsun” diye arka arkaya sorular
sormaya utanmış, dilinin ucuna gelmiş olsa da söylememişti. Bir kere öksürmüş,
ardından çekingen bir tınıyla “Huan Hua Sarayı’ndan kaçmamda yardımcı olma
kibarlığını gösterdiğin için çok teşekkür ederim.” dedi.
Genç adam
masadan destek alarak kalkıp gülümseyerek, “İnsanların ‘Nezakete karşılık
bonkör olunur’ diye bir sözleri vardır. Ayrıca, Usta Shen’in bana sunduğu şey
mütevazilikten çok uzak.”
İlk
olarak, bu genç usta kesinlikle Bai Lu Ormanı’ndaki yılan adam olmalıydı.
İkinci
olarak, bu genç adam kabuğun altındaki kişinin Shen Qingqiu olduğunu biliyordu.
Shen
Qingqiu isim için ağzını aradı. “Tianlang-Jun*?”
Tianlang-Jun: ‘Kutsal Yeşim Lordu’ gibi bir anlama gelmekte.
Kutsal
İblislerin kadim soylarının “Kutsal” denmesinin nedeni efsaneye göre soyları gözden
düşüp Kutsal Âlem’i iblis olmak için terk etmelerindendir. Sadece Kutsal İblis
soyundan birisinin kanı Luo Binghe’nın Shen Qingqiu’nun bedenindeki kanını
bastırabilecek kadar saftır. Bu durumda, sorun büyüdü. Kutsal İblis soyundan
Shen Qingqiu’nun bildiği asıl eserden yalnız iki kişi vardı: Luo Binghe ve onun
babasıydı. Başka kim olabilirdi ki?
Fakat bir
şey üç defa olmazdı. Shen Qingqiu’nun her seferinde başarılı olan bulmaca çözme
yöntemi burada sonunda duvara çarpmıştı.
Adam
başını sallayıp, “Usta Shen’in beni Junshang* olarak düşünmesi gerçekten çok
büyük onurdur.”dedi.
Junshang: Yüce lord gibi bir anlama gelmekte.
İki
kelimeli“Junshang”ı işittiğinde Shen Qingqiu sonunda bu karakterin kim olduğunu
anlamıştı.
Asıl
eserin başlangıcında Tianlang-Jun çoktan yüksek dağın içine zapt edilmişti.
Üzerinden yıllar geçen savaşa gelince Gökyüzüne Ateş Eden Uçak nedenini aşağı
yukarı gizlemişti çünkü kahramanın katliamıyla ve aygır mizacıyla biraz ilgisi
vardı. Tianglang-Jun’dan sadece “İnsan Âlemi’ndeki ileri gelen efsuncuların
birleşmiş gücüyle eşi benzeri olmayan bir kuşatmayla XX dağının altına zapt
edilmiş, ebediyen geriye dönemeyerek ölüm ya da yaralanma yüzünden güvenilir
komutanından ve sırdaşından ayrılmıştı.” diye bahsediliyordu.
XX dağı
tam olarak hangi dağdı? Shen Qingqiu bu soru üzerinde doğru dürüst hiç
durmamıştı. Fakat merakının uyanmasının ardından sonunda XX dağını hatırladı.
Bailu
Dağı!
Bailu
Ormanı’ndaki Bailu Dağı!
Shen
Qingqiu adamı baştan aşağı süzdü. Demek bu Luo Binghe’nın “güvenilir komutanı
ve sırdaşı” babasıydı!
Şimdi
bakınca, görünürde yılanımsı hiçbir bozukluk izi yoktu. Shen Qingqiu yutkunup
“Majesteleri, affınıza sığınarak… seçkin adınızı sorabilir miyim?” dedi.
Adam nazik bir şekilde “Tianlang-Jun’un yardımcısı, Zhuzhi-Lang*.” dedi.
Zhuzhi-Lang: Zhuzhi, ‘bambu’ ya da ‘dal’ anlamına geliyor. Lang da
konumunu gösteren unvandır.
Sözleri
daha dillendirdiği gibi Sistem bildirim verdi:
【Tamamlanmamış
hikâye çizgisini onarıp gizli karakter açma, B puanı
+300. Hikâyedeki boşluğu doldurma etkinliği etkinleştirildi, B puanı + 100! 】
Shen
Qingqiu’nun içine kontrol edilemez bir heyecan doldu.
“Hikâye çizgisindeki boşlukları doldurmak”
derken kesinlikle perde arkasındaki açıklaması olmayan hilebaz katliamlar ve
suikastler ya da asıl eserdeki kurulum hatalarından bahsediyordu. Bu, Shen
Yuan’ın Proud Immortal Demon’s Way’i hor görmesinin asıl sebebiydi. Ayrıca
romanı bitirdikten sonra hiddetle hıncından dolayı göğsüne vurup tepinerek
dişlerini gıcırdatmasının önemli bir sebebiydi.
Şimdiyse
doğrudan hiç gözükmemiş bir karakteri ortaya çıkarmış, Sistem hikâye çizgisindeki
boşluğu doldurma etkinliği başlatmıştı. İleride gökyüzünü yarıp geçen dev hikâye
çizgisi boşluklarının ardındaki gerçeği sonunda ortaya çıkarabilir miydi?
Shen
Qingqiu, “Sizi bir kez kurtardım, siz de beni kurtardınız— ödeşmiş olduk.”
dedi.
“Bir kez kurtardım”dan kastı Gongyi Xiao’yu
yılan adamı öldürmemesi için durdurmasıydı. Fakat Zhu Zhilang başını sallayıp,
“Ondan daha fazlası. Usta Shen olmasaydı naçizane ben Güneş ve Ay’ın Altında
Çiyleşmiş Çiçek Tanesi’ne yıllarca ulaşamazdım. Çoktan ödeştiğimizi nasıl
söyleyebilirsiniz?”
Shen
Qingqiu nedenini anlamıştı. “Pekâlâ, bunun hakkında konuşabiliriz. Kanımdaki şu
iki şeyi anında çekemez misin? İçte mi tutman lazım?”
Bu,
bedeninizde parazit varmış da doktorun tedavi yöntemi olarak onunla savaşmak
için başka bir parazit koyması gibi bir şeydi. Ne kadar düşünürsen düşün durum
daha da berbatlaşıyordu!
Zhuzhi-Lang,
“Mm… bu, naçizane benim Kutsal İblis Kanı’nı ilk kez kullanışım. Bundan önce
onu yok etme hakkında hiçbir şey duymamıştım.”
Cevap
tadını kaçırsa da, Shen Qingqiu hâlâ anlayışla karşılıyordu. Kan bedenine girip
iz bırakmadan çözündüğünde tekrardan ayrılamazdı. Zhuzhi-Lang, “Yok edilemediği
gibi Usta Shen’in bedeninde kanım kaldığı müddetçe o kişinin Kutsal İblis Kanı
etkinleşemez. İblis Âlemi’ne gittiğinizde artık takip edilecek bir iz
bırakmayacak ve size eziyet edebilecek hiçbir yolu olmayacak.”
Dur biraz.
Shen
Qingqiu, “Dur, İblis Âlemi’ne gitmek istediğimi ne zaman söyledim size?”
Zhuzhi-Lang,
“Yakında gideceğiz.” dedi.
Shen
Qingqiu sözünü düşünüp “Bahsettiğin ‘ödeşme’— beni İblis Âlemi’ne götürmek mi?”
dedi.
İblis
Âlemi’ne gittiklerinde ne yapacaklardı? Kaynak eksikliğinden ve doğasından
dolayı, kültür ve adetleri farklıydı, ortama alışamazdı. Ayrıca gözlerinin
önünde bütün önemli kaygılarının yığını vardı. Önceden, beyni Luo Binghe’nın
nekrofiliye yakın davranışları nedeniyle korkudan eridiğinden Liu Qingge’nın
asıl bedeni almasına izin vermişti. Luo Binghe öfkeden Cang Qiong Dağı’nı yok
etmez miydi?!
Geri
dönüp herkesi kapsayan şüphelerini gidermesi gerekiyordu. Shen Qingqiu anında
örtüyü yana fırlatıp kaçmayı planladı. Hareket etmeye başladığında yumuşak ve
buz gibi, pürüzsüz ve yapışkan bir hissin bacağını sarmalayacağını kim
bilebilirdi ki?!
Yeşim
yeşili yılan yavaşça başını örtünün altından dışarıya uzatıp kırmızı dilini
Shen Qingqiu’ya doğru tıslayarak şaklattı.
Bu
yılanın kalınlığı üç parmak kadardı ve ilk bakışta İnsan Âlemi’ndeki zehirli
Yeşil Güney Asya Yılanı’na benziyordu. Göz çukuru son derece büyük, göz
bebekleri son derece küçüktü; gözlerinin tezatlığı beyninden vurulmuşa döndürüp
donakaldırıyordu. Fakat Shen Qingqiu bu tip bir yumuşak bedenli hayvandan
korkmazdı. Sakin bir bakışla ona bakıp çaktırmadan ruhanî enerjisini avuçiçinde
topladı, onu hazırlıksız yakalayıp on yedi santim uçurmayı planlıyordu. Aniden,
yeşim yeşili yılan şaha kalkarak kırmızı ağzını açtı.
Gözü bir
yılana aitti fakat ağzından çıkan kulak delici çığlık bir insan boğazından
geliyordu. Aynı anda kafasının arkasında sık sıralanmış yeşil dikenler çiçek
açan bir çiçek gibi patladı. Keskin uçları kırmızıydı, son derece zehirli
olduğu apaçık gözüküyordu. Yılanın bedeni hava basılmış gibi birkaç kez şişti.
Demin nazik ve şirin bir süs yılanı olduğu söylenebilirdi fakat şu anda bu bir
çeşit siktiğimin yaratığıydı.
İblis
Âlemi’nin türleri kesinlikle vahşiydi. Shen Qingqiu anında çıplak elle temas
etme niyetini yok etti.
Zhuzhi-Lang
bir bardak çay doldurdu. Masaya koyup içtenlikle, “Usta Shen, açıklamamı
bitirir bitirmez gitmeye mi çalışıyorsunuz? İçtenlikle Bailu Ormanı’ndaki
yardımınızı telafi etmek istiyorum.”
Shen
Qingqiu dudağını ısırdı. “İblis Âlemi’ne gitmemi istiyorsunuz, gitmezsem bu tip
şeyleri yatağıma koyuyorsunuz. Bu mu senin ‘telafi etmen’?”
Zhuzhi-Lang
gülümseyip “Sadece yatağınıza değil.” dedi.
Başka bir
küçük, baş parmağı kadar yılan Shen Qingqiu’nun kıyafetinden dışarıya çıktı.
Bu yılan
kıyafetleriyle baştan beri sarmalanmış, vücut sıcaklığıyla ısınarak rahatça
gömülmüş, bir gıdım hareket etmemişti. Shen Qingqiu varlığını fark etmemişti
bile. Aralıksız tıslamalarla kimi kalın kimi ince sayısız yeşil yılan yatağının
altından sürünerek çıkıp bütün zemini örttü.
Shen
Qingqiu bir süre suskun kalıp ardından “Yılan Irkı mı?” dedi.
Zhuzhi-Lang
sakin bir şekilde “Babam sınırın güneyindendi.” dedi.
Elbette bu
ismi söyleyecekti.
İblis
Irkı’nda sosyal sınıf ve soy çok önemliydi. Sıradan iblisler ya da düşük soydan
iblisler “Jun” unvanını alamazlardı. Shen Qingqiu bunun üzerine düşündü— ismin
bu kısmı birisinin hükümdarın isim yasağını çiğnememesi için sosyal statünün
son ekle yansıtılması gibiydi.
Luo
Binghe’nın başta oturması için geçen zaman tıkırında gitmiyordu ve bunun sebebi
iblis Junların melez kanındaki insan kısmı için anlatacak çok şeyleri
olmasıydı. “XX-Lang” gibi isme sahip olan karakterlerin birçoğunu Luo Binghe
İblis Âlemi hikâye çizgisinin başlangıç sahnelerinde öldürmüştü. Yani, Shen
Qingqiu; bu karakterlerin hiç yoktan var olmadığına fakat en azından olağandışı
bir kökene sahip olmadıkları kanısına varmıştı.
Zhuzhi-Lang
şüphesiz Kutsal iblis soyundandı fakat Jun unvanını alamazdı. Mesele kesinlikle
onun melez olmasıydı.
Yılan
Irkı, İblis Âlemi’nin güney sınırında yaşayan bir halktı. Doğrusu hâlâ İblis
Irkı’nın bir parçası sayılırlardı fakat bedenleri dev yılan görünümünü almıştı.
Böyle doğmuşlardı ve yaşları büyüyüp efsun yaptıkça bazıları insan görünümünü
alıp pullarını dökebiliyordu. Çoğu hayatları boyunca yılan şeklinde kalıyordu.
Shen
Qingqiu, “Annen olmakla onurlandırılmış kadın kim?” dedi.
Zhuzhi-Lang,
“Tianglang-Jun’un kız kardeşi.” dedi.
Her
hâlükârda Tianlang-Jun’un kız kardeşi İblis Âlemi’nin prensesi gibi bir şey
sayılıyordu. Nasıl söylenirse söylensiz, herkesten farklı olarak yılan bir
çocuk yapmıştı- bu fetiş fazlasıyla ekstremdi!
Shen
Qingqiu bacağında ve karnında oyalanan iki yılana katlanıp “Öyleyse, teknik
olarak Luo Binghe’nın kuzeni misin? … Diyorum ki, onlara… kıyafetlerimin içinde
sürünmemelerini söyleyemez misin?”
Zhuzhi-Lang,
“Bu durum sadece kıdemliye özel. Usta Shen’e bayılmışlar gibi görünüyor,
naçizane benim yapabileceğim bir şey yok.”
Yapabileceğin
bir şey olmadığına kim inanır ki?!
Shen
Qingqiu buna katlanıp, “Huan Hua Sarayı’na niçin gittin?” diye sordu.
Zhuzhi-Lang
gayet sabırla, “Aslında resmî işleri hâlletmek için gitmiştim. Usta Shen’i
göreceğimi hiç düşünmemiştim.”
Shen
Qingqiu’nun yüreği hopladı. “Resmî işler mi? Bahsettiğin resmî işler Luo
Binghe’yla mı ilgili?”
İşlerinin
bağlantılı olması onların despot olduğunu mu açıklıyordu? İblis Âlemi’nde
çatışma mı vardı? Yoksa bu “yeri ve göğü etkileyen, yoğun duygusal iblis
ailesinin yıllar süren ayrılığın ardından birleşip birbirlerine dert yanmaları”
durumu muydu?”
Bu sefer
Zhuzhi-Lang gülümseyip cevap vermedi. Shen Qingqiu, “Korkarım bu evliliğin
ardından kayını ziyaret etme gibi dokunaklı bir durumun resmî işi değil.” dedi.
Zhuzhi-Lang
telaşsız bir şekilde, “Sadece lordumun emirlerine uyuyordum.” dedi.
Shen
Qingqiu, “Bu beden Güneş ve Ay’ın Altında Çiyleşmiş Çiçek Tanesi’nden mi
yapıldı?” diye sordu.
Bunu
kendisi için kullanmış olsaydı sorun olmazdı. Fakat Güneş ve Ay’ın Altında
Çiyleşmiş Çiçek Tanesi’ni kendisi için kullanmamışsa Tianglang-Jun’un bedenini
yaratmak için kullanmış olması olasıydı. Tianlang-Jun dağın altında zapt
edilmiş, tek bir soluk için kendisini yıllarca tutmuştu. Asıl bedeni büyük
ihtimalle çoktan bozulmuştu fakat kabuğunu döken ağustos böceği gibi şekillenmeyi
biliyorsa Shen Qingqiu nelerin olup biteceğini gerçekten bilmiyordu. Shen
Qingqiu, kelebeğin kanatlarını umursamazca çırpmasıyla etkileyici bir canavarı
serbest bırakacağı gibi mükemmel bir önseziye tamamen sahip değildi. Yanıt
almayınca zihnini dinlenmesi için bırakamadı, “Beni İblis Âlemi’nde götürmen de
lordunun emirlerinden birisi mi?” diye devam etti.
Soruları
Tianlang-Jun’a ne zaman dokunsa Zhuzhi-Lang tek kelime etmeyip yanıtlamayı
reddediyor, sadece diğerinin zoruna gidip tıkanmasına sebep olan kibar bir
tebessüm sunuyordu. Shen Qingqiu sonunda bozgunla geri çekildiğinde tipik zarif
ve kibar tutumunda ağzını açtı. “Usta Shen, güzelce dinlenin. Bir ihtiyacınız
olursa lütfen dillendirin ki sizin için yapayım. En geç yarın yola
çıkabiliriz.”
Shen
Qingqiu kurumuş ağzı ve diliyle, “Paran var mı?” dedi.
Zhuzhi-Lang,
“Var.” diye yanıtladı.
Shen
Qingqiu: “Kullanabilir miyim?”
Zhuzhi-Lang:
Nasıl isterseniz.”
Shen
Qingqiu: “Kadın istiyorum.”
Zhuzhi-Lang
şaşkın şaşkın baktı.
Shen
Qingqiu, “İhtiyacım olduğunda istediğimi çekinmeden yapmamı öneren sen değil miydin?
Kadın istiyorum. Yılanlardan da kurtul.”
Sonunda
Zhuzhi-Lang’ın güleryüzlü ifadesi hafifçe çatlamıştı. Bir süre sonra talimatı
verdi. Shen Qingqiu gürültüyle gülerek yataktan çıktı. Dış cübbesini de giyip
kıyafetini tamamladı. Zhuzhi-Lang bir ara tereddüt etmiş gibi görünerek takip
edip etmemeyi düşündü. Sonrasında, Shen Qingqiu uzun adımlarla kapıdan
çıktığında onu kuyruğu gibi takip etti.
Önceden,
Qing Jing Tepesi’nin Lordu’yken, görünüşüne dikkat ediyor ve binlerce merak
aklını alıp ciğerini kaşındırıyordu, genelevlere girmemek için direnmek zorunda
kalmıştı. Fakat şimdi, şansı vardı. Shen Qingqiu ardından takip eden
Zhuzhi-Lang yokmuçasına davrandı. Şehrin çevresinde dolanıp samimi gözüken
“Sıcak Kırmızı Köşk”ü seçip tamamıyla içi rahat şekilde içine girdi.
Çok geçmeden
Shen Qingqiu burun delikleri talk pudrasının kokusuyla dolup taşarken canlı
renkli süslemelerin yanında durdu. Zhuzhi-Lang yuvarlak masanın yanına oturdu,
Tai Dağı gibi sakindi.
Shen
Qingqiu, “Yüzündeki ifade ne öyle?” dedi.
Zhuzhi-Lang
gözlerini kaçırıp “Sadece… oldukça şaşırdım. Usta Shen bu fuhuş yeriyle
ilgilenmemeli.” dedi.
Shen
Qingqiu, “Neyle ilgilendiğimi hemen şimdi göreceksin.” dedi.
Konuştuğu
gibi yeni bir kadın şarkıcı yavaş yavaş yaklaştı. Biraz yaşlıydı ve sürdüğü
makyaj kısmen renkliydi. Göğsündeki pipayı sarmalamış, çiçek tezgahına
oturmuştu. Shen Qingqiu’yla gözleri buluştuğunda korkmuş gibi görünmüştü.
Shen
Qingqiu nedenini bilmiyordu fakat kadın başını öne eğmişti. “Genç hanım?”
Kadın
şarkıcı kendine gelip doğal bir tebessümle, “Endişelenmeyin, bayım, gayet hoş
bir görünümünüz var ki bu hizmetçiye eski bir tanıdığı hatırlattı- gözlerim
beni aldattı.” dedi.
Konuşmasının
ardından başını eğip devamını getirmedi. Birkaç tıngırdatıp çıngırdatmanın ardından
şarkı söylemeye başladı.
Shen Qingqiu
yanındaki kızın kulağına fısıldıyordu, müziği dinlemeyi umursamıyordu. Fakat
iki cümlenin ardından iki bir hayli inanılmaz şey duyduğunu düşündü. Kadın
şarkıcıya seslenip durdurarak “Genç hanım, hangi şarkıyı söylüyorsunuz?” dedi.
Kadın,
nazik bir sesle, “Bu hizmetçi popüler bir balat olan ‘İlkbahar Zamanında
Dağdaki Kırgınlığı* söylüyor.” dedi.
İlkbahar Zamanında Dağdaki Kırgınlık: Normalde “Resentment of Chunshan”
diye geçiyor fakat Chunshan’ın anlamı ‘İlkbahar Zamanındaki Dağ’ demek,
Resentment’ı da kırgınlık olarak aldım. O nedenle böyle yazmayı uygun buldum.
Ayrıca, İlkbahar bir nevî romantiklik için kullanılıyormuş. Yani papapa
anlamına da geliyormuş bir nevî… İçeriğini anlatıyor aslında şarkı yani.
Shen
Qingqiu yüzü siyah çizgilerle dolu bir hâlde, “Bu tuhaf- iki isim söylediniz
gibi geldi, onları bir daha söyleyebilir misiniz?” diye sordu.
Pipayı
çalan yeninin ardından gülümseyip, “Bunun nesi tuhaf? Bayım daha önce duymamış
olamaz mı? ‘İlkbahar Zamanında Dağdaki Kırgınlığı’n başrolleri besbelli Shen
Qingqiu ve Luo Binghe’dır, ya.” dedi.
…
…
…
Ne ara bu
siktiğimin balatını popüler yaptılar?!
Zhuzhi-Lang
bütün hizmetleri reddetmiş, kenarda sessizce oturup yokmuş gibi davranıyordu.
Omuzları hafifçe sallanırken kendisini nasıl da acınası gösteriyordu… Shen
Qingqiu, “Ah… peki ya bu, bilmem ne dağının ebedi pişmanlığının hangi hikâyeyi
anlattığını sorabilir miyim?” dedi.
Yanındaki
kadın cıvıl cıvıl bir sesle, “Bayım, bunu bile mi bilmiyorsunuz? İlkbahar
Zamanında Dağdaki Kırgınlık, Shen Qingqiu’yla sevgili müridi Luo Binghe
arasında geçen dile getirilmemiş arzuların kederini, yasakları ve engelleri
anlatır…” dedi.
Shen
Qingqiu direnerek kanı donmuş bir şekilde hikâyeyi baştan sona dinledi.
Hikâyeyi
açıklığa kavuşturmak gerekirse, kısacası, utanmaz ustayla müridin bütün gün
isimsiz bir dağda görevlerini ihmâl edip papapa yaparak geçirdiğini, dağdan
inip yaratıklarla dövüşüp papapa yaptıklarını, yanlış anlaşılmaları çözmek için
papapayı kullandıklarını, ölmeden önce hâlâ son bir kez papapaya ihtiyaç
duyduklarını, öldükten sonra da papapaya devam ettiklerini… önceden yaptıkları
gibi reenkarne olduktan sonra da papapayı sürdürdüklerini… anlatıyor.
Pipayı
çalan hafifçe iç çekip parmak uçlarıyla teli çıngırdattı. “Yaşadığı süreç
boyunca diğerinin kalbindeki sevgiyi anlayamamış, öldükten sonra da bedeniyle
yatmış. Bu denli derin bir aşkın bu dönemde kesinlikle eşi benzeri yok.” dedi.
Bütün
kadınlar sürekli iç çekmeyi ve hıçkırmayı sürdürmüş, ayrıca, çoktan duygulanıp
ağlamaya başlamışlardı.
Shen
Qingqiu başını eline iyice gömdü.
Bu nasıl
lanet, kahrolası bir por*o?
*****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder