26 Eylül 2020 Cumartesi

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 52: İLKBAHAR ZAMANI DAĞDAKİ EBEDİ KEDER

Kısa bir süre önce Shen Qingqiu Luo Binghe’nın doğal olarak kin tuttuğuna, bu nedenle yaralarını nefretini her an kendine hatırlatması için tuttuğuna inanıyor olurdu. Fakat şu anda Shen Qingqiu’nun bu hareketi anlamlandırma konusunda kendini hiçbir şekilde kandıramazdı.

 

Çocukluğundan yetişkinliğine kadar süren bu uzun romanı okuduktan sonra bile Luo Binghe’nın böyle saf bir genç adam olduğunu anlayamamıştı. Bu yoğun duygulu aygır kahramanı kesik kollu olduktan sonra karakterinin ‘aygır’ kısmını bu zamana kadar tamamıyla bırakmıştı. Nereden çıktığı belli olmayan bir şekilde homoluğu ortaya çıkan Luo Binghe genç bir bakirden daha narindi— hem mazoşistti hem de çok kırılgandı.

 

Farkına varmamasından ötürü müdür bilinmez fakat bu hiçbir zaman öğreneceğini düşündüğü bir şey değildi. Nihayetinde Shen Qingqiu Luo Binghe’nın kahramanı olduğu romanın içinde olduğuna ve kendisini uzaktan izlediğini, ara sıra kendi eğlencesi için gezip tozduğuna dikkat etmişti. Çoğu zaman mesafesini korumuştu. Kendi gözünde onun modellemesini çoğunlukla gerçekte en güçlü olan asıl Luo Binghe’nın kişiliğiyle bağdaştırmıştı.

 

Shen Qingqiu Luo Binghe’yla baş etmenin son derece uygunsuz olduğunu düşünse de sahiden ne yapacağını bilemez durumdaydı.

 

Hâlâ çözüm için beynini yoruyordu ve bu açıdan Luo Binghe’nın ağzının kenarının kıvrılarak hafif çarpık bir gülümseme sunduğunu göremezdi.

 

Shen Qingqiu uyanıp gözlerini açtığında üstünün muslinden kar beyazı bir örtüyle kaplı olduğunu görmüştü. Birisi kapıyı iteleyerek açıp içeriye girdi, ardından yavaşça kapıyı kapatıp “Uyandınız mı?” diye sordu.

 

Shen Qingqiu başını çevirip gözünün kenarıyla göremediği kısma doğru baktı.

 

Canlı ayın ve fenerlerin ışığı altında bu adam sahiden doğuştan iyi bir yüze sahip gibi görünüyordu. Dudaklarının kenarı tebessümle kıvrılıyordu, kesinlikle zekâsı ve yeteneği de kıyaslanamazdı. Özellikle gözleri, samimi ve zeki bir hava veriyordu.

 

Shen Qingqiu bu gözleri biliyordu. Lushui Gölü’nden doğan gözlerdi bunlar. Shen Qingqiu oturur pozisyona geçtikten sonra alnındaki buz torbası düştü. Adam onu almak için eğilip masaya koymuş, ardından yeni bir tanesini onun alnına yerleştirmişti.

 

Bunun üzerine Shen Qingqiu “Kimsin sen” ile “Ne istiyorsun” diye arka arkaya sorular sormaya utanmış, dilinin ucuna gelmiş olsa da söylememişti. Bir kere öksürmüş, ardından çekingen bir tınıyla “Huan Hua Sarayı’ndan kaçmamda yardımcı olma kibarlığını gösterdiğin için çok teşekkür ederim.” dedi.

 

Genç adam masadan destek alarak kalkıp gülümseyerek, “İnsanların ‘Nezakete karşılık bonkör olunur’ diye bir sözleri vardır. Ayrıca, Usta Shen’in bana sunduğu şey mütevazilikten çok uzak.”

İlk olarak, bu genç usta kesinlikle Bai Lu Ormanı’ndaki yılan adam olmalıydı.

 

İkinci olarak, bu genç adam kabuğun altındaki kişinin Shen Qingqiu olduğunu biliyordu.

 

Shen Qingqiu isim için ağzını aradı. “Tianlang-Jun*?”

 

Tianlang-Jun: ‘Kutsal Yeşim Lordu’ gibi bir anlama gelmekte.

 

Kutsal İblislerin kadim soylarının “Kutsal” denmesinin nedeni efsaneye göre soyları gözden düşüp Kutsal Âlem’i iblis olmak için terk etmelerindendir. Sadece Kutsal İblis soyundan birisinin kanı Luo Binghe’nın Shen Qingqiu’nun bedenindeki kanını bastırabilecek kadar saftır. Bu durumda, sorun büyüdü. Kutsal İblis soyundan Shen Qingqiu’nun bildiği asıl eserden yalnız iki kişi vardı: Luo Binghe ve onun babasıydı. Başka kim olabilirdi ki?

 

Fakat bir şey üç defa olmazdı. Shen Qingqiu’nun her seferinde başarılı olan bulmaca çözme yöntemi burada sonunda duvara çarpmıştı.

Adam başını sallayıp, “Usta Shen’in beni Junshang* olarak düşünmesi gerçekten çok büyük onurdur.”dedi.

 

Junshang: Yüce lord gibi bir anlama gelmekte.

 

İki kelimeli“Junshang”ı işittiğinde Shen Qingqiu sonunda bu karakterin kim olduğunu anlamıştı.

 

Asıl eserin başlangıcında Tianlang-Jun çoktan yüksek dağın içine zapt edilmişti. Üzerinden yıllar geçen savaşa gelince Gökyüzüne Ateş Eden Uçak nedenini aşağı yukarı gizlemişti çünkü kahramanın katliamıyla ve aygır mizacıyla biraz ilgisi vardı. Tianglang-Jun’dan sadece “İnsan Âlemi’ndeki ileri gelen efsuncuların birleşmiş gücüyle eşi benzeri olmayan bir kuşatmayla XX dağının altına zapt edilmiş, ebediyen geriye dönemeyerek ölüm ya da yaralanma yüzünden güvenilir komutanından ve sırdaşından ayrılmıştı.” diye bahsediliyordu.

 

XX dağı tam olarak hangi dağdı? Shen Qingqiu bu soru üzerinde doğru dürüst hiç durmamıştı. Fakat merakının uyanmasının ardından sonunda XX dağını hatırladı.

 

Bailu Dağı!

 

Bailu Ormanı’ndaki Bailu Dağı!

 

Shen Qingqiu adamı baştan aşağı süzdü. Demek bu Luo Binghe’nın “güvenilir komutanı ve sırdaşı” babasıydı!

 

Şimdi bakınca, görünürde yılanımsı hiçbir bozukluk izi yoktu. Shen Qingqiu yutkunup “Majesteleri, affınıza sığınarak… seçkin adınızı sorabilir miyim?” dedi.

 

Adam nazik bir şekilde “Tianlang-Jun’un yardımcısı, Zhuzhi-Lang*.” dedi.

 

Zhuzhi-Lang: Zhuzhi, ‘bambu’ ya da ‘dal’ anlamına geliyor. Lang da konumunu gösteren unvandır.

 

Sözleri daha dillendirdiği gibi Sistem bildirim verdi:

Tamamlanmamış hikâye çizgisini onarıp gizli karakter açma, B puanı +300. Hikâyedeki boşluğu doldurma etkinliği etkinleştirildi, B puanı + 100!

 

Shen Qingqiu’nun içine kontrol edilemez bir heyecan doldu.

 

 “Hikâye çizgisindeki boşlukları doldurmak” derken kesinlikle perde arkasındaki açıklaması olmayan hilebaz katliamlar ve suikastler ya da asıl eserdeki kurulum hatalarından bahsediyordu. Bu, Shen Yuan’ın Proud Immortal Demon’s Way’i hor görmesinin asıl sebebiydi. Ayrıca romanı bitirdikten sonra hiddetle hıncından dolayı göğsüne vurup tepinerek dişlerini gıcırdatmasının önemli bir sebebiydi.

 

Şimdiyse doğrudan hiç gözükmemiş bir karakteri ortaya çıkarmış, Sistem hikâye çizgisindeki boşluğu doldurma etkinliği başlatmıştı. İleride gökyüzünü yarıp geçen dev hikâye çizgisi boşluklarının ardındaki gerçeği sonunda ortaya çıkarabilir miydi?

 

Shen Qingqiu, “Sizi bir kez kurtardım, siz de beni kurtardınız— ödeşmiş olduk.” dedi.

 

 “Bir kez kurtardım”dan kastı Gongyi Xiao’yu yılan adamı öldürmemesi için durdurmasıydı. Fakat Zhu Zhilang başını sallayıp, “Ondan daha fazlası. Usta Shen olmasaydı naçizane ben Güneş ve Ay’ın Altında Çiyleşmiş Çiçek Tanesi’ne yıllarca ulaşamazdım. Çoktan ödeştiğimizi nasıl söyleyebilirsiniz?”

 

Shen Qingqiu nedenini anlamıştı. “Pekâlâ, bunun hakkında konuşabiliriz. Kanımdaki şu iki şeyi anında çekemez misin? İçte mi tutman lazım?”

 

Bu, bedeninizde parazit varmış da doktorun tedavi yöntemi olarak onunla savaşmak için başka bir parazit koyması gibi bir şeydi. Ne kadar düşünürsen düşün durum daha da berbatlaşıyordu!

 

Zhuzhi-Lang, “Mm… bu, naçizane benim Kutsal İblis Kanı’nı ilk kez kullanışım. Bundan önce onu yok etme hakkında hiçbir şey duymamıştım.”

 

Cevap tadını kaçırsa da, Shen Qingqiu hâlâ anlayışla karşılıyordu. Kan bedenine girip iz bırakmadan çözündüğünde tekrardan ayrılamazdı. Zhuzhi-Lang, “Yok edilemediği gibi Usta Shen’in bedeninde kanım kaldığı müddetçe o kişinin Kutsal İblis Kanı etkinleşemez. İblis Âlemi’ne gittiğinizde artık takip edilecek bir iz bırakmayacak ve size eziyet edebilecek hiçbir yolu olmayacak.”

 

Dur biraz.

 

Shen Qingqiu, “Dur, İblis Âlemi’ne gitmek istediğimi ne zaman söyledim size?”

 

Zhuzhi-Lang, “Yakında gideceğiz.” dedi.

 

Shen Qingqiu sözünü düşünüp “Bahsettiğin ‘ödeşme’— beni İblis Âlemi’ne götürmek mi?” dedi.

 

İblis Âlemi’ne gittiklerinde ne yapacaklardı? Kaynak eksikliğinden ve doğasından dolayı, kültür ve adetleri farklıydı, ortama alışamazdı. Ayrıca gözlerinin önünde bütün önemli kaygılarının yığını vardı. Önceden, beyni Luo Binghe’nın nekrofiliye yakın davranışları nedeniyle korkudan eridiğinden Liu Qingge’nın asıl bedeni almasına izin vermişti. Luo Binghe öfkeden Cang Qiong Dağı’nı yok etmez miydi?!

Geri dönüp herkesi kapsayan şüphelerini gidermesi gerekiyordu. Shen Qingqiu anında örtüyü yana fırlatıp kaçmayı planladı. Hareket etmeye başladığında yumuşak ve buz gibi, pürüzsüz ve yapışkan bir hissin bacağını sarmalayacağını kim bilebilirdi ki?!

 

Yeşim yeşili yılan yavaşça başını örtünün altından dışarıya uzatıp kırmızı dilini Shen Qingqiu’ya doğru tıslayarak şaklattı.

 

Bu yılanın kalınlığı üç parmak kadardı ve ilk bakışta İnsan Âlemi’ndeki zehirli Yeşil Güney Asya Yılanı’na benziyordu. Göz çukuru son derece büyük, göz bebekleri son derece küçüktü; gözlerinin tezatlığı beyninden vurulmuşa döndürüp donakaldırıyordu. Fakat Shen Qingqiu bu tip bir yumuşak bedenli hayvandan korkmazdı. Sakin bir bakışla ona bakıp çaktırmadan ruhanî enerjisini avuçiçinde topladı, onu hazırlıksız yakalayıp on yedi santim uçurmayı planlıyordu. Aniden, yeşim yeşili yılan şaha kalkarak kırmızı ağzını açtı.

Gözü bir yılana aitti fakat ağzından çıkan kulak delici çığlık bir insan boğazından geliyordu. Aynı anda kafasının arkasında sık sıralanmış yeşil dikenler çiçek açan bir çiçek gibi patladı. Keskin uçları kırmızıydı, son derece zehirli olduğu apaçık gözüküyordu. Yılanın bedeni hava basılmış gibi birkaç kez şişti. Demin nazik ve şirin bir süs yılanı olduğu söylenebilirdi fakat şu anda bu bir çeşit siktiğimin yaratığıydı.

 

İblis Âlemi’nin türleri kesinlikle vahşiydi. Shen Qingqiu anında çıplak elle temas etme niyetini yok etti.

 

Zhuzhi-Lang bir bardak çay doldurdu. Masaya koyup içtenlikle, “Usta Shen, açıklamamı bitirir bitirmez gitmeye mi çalışıyorsunuz? İçtenlikle Bailu Ormanı’ndaki yardımınızı telafi etmek istiyorum.”

 

Shen Qingqiu dudağını ısırdı. “İblis Âlemi’ne gitmemi istiyorsunuz, gitmezsem bu tip şeyleri yatağıma koyuyorsunuz. Bu mu senin ‘telafi etmen’?”

 

Zhuzhi-Lang gülümseyip “Sadece yatağınıza değil.” dedi.

 

Başka bir küçük, baş parmağı kadar yılan Shen Qingqiu’nun kıyafetinden dışarıya çıktı.

 

Bu yılan kıyafetleriyle baştan beri sarmalanmış, vücut sıcaklığıyla ısınarak rahatça gömülmüş, bir gıdım hareket etmemişti. Shen Qingqiu varlığını fark etmemişti bile. Aralıksız tıslamalarla kimi kalın kimi ince sayısız yeşil yılan yatağının altından sürünerek çıkıp bütün zemini örttü.

 

Shen Qingqiu bir süre suskun kalıp ardından “Yılan Irkı mı?” dedi.

 

Zhuzhi-Lang sakin bir şekilde “Babam sınırın güneyindendi.” dedi.

 

Elbette bu ismi söyleyecekti.

 

İblis Irkı’nda sosyal sınıf ve soy çok önemliydi. Sıradan iblisler ya da düşük soydan iblisler “Jun” unvanını alamazlardı. Shen Qingqiu bunun üzerine düşündü— ismin bu kısmı birisinin hükümdarın isim yasağını çiğnememesi için sosyal statünün son ekle yansıtılması gibiydi.

 

Luo Binghe’nın başta oturması için geçen zaman tıkırında gitmiyordu ve bunun sebebi iblis Junların melez kanındaki insan kısmı için anlatacak çok şeyleri olmasıydı. “XX-Lang” gibi isme sahip olan karakterlerin birçoğunu Luo Binghe İblis Âlemi hikâye çizgisinin başlangıç sahnelerinde öldürmüştü. Yani, Shen Qingqiu; bu karakterlerin hiç yoktan var olmadığına fakat en azından olağandışı bir kökene sahip olmadıkları kanısına varmıştı.

 

Zhuzhi-Lang şüphesiz Kutsal iblis soyundandı fakat Jun unvanını alamazdı. Mesele kesinlikle onun melez olmasıydı.

 

Yılan Irkı, İblis Âlemi’nin güney sınırında yaşayan bir halktı. Doğrusu hâlâ İblis Irkı’nın bir parçası sayılırlardı fakat bedenleri dev yılan görünümünü almıştı. Böyle doğmuşlardı ve yaşları büyüyüp efsun yaptıkça bazıları insan görünümünü alıp pullarını dökebiliyordu. Çoğu hayatları boyunca yılan şeklinde kalıyordu.

 

Shen Qingqiu, “Annen olmakla onurlandırılmış kadın kim?” dedi.

 

Zhuzhi-Lang, “Tianglang-Jun’un kız kardeşi.” dedi.

 

Her hâlükârda Tianlang-Jun’un kız kardeşi İblis Âlemi’nin prensesi gibi bir şey sayılıyordu. Nasıl söylenirse söylensiz, herkesten farklı olarak yılan bir çocuk yapmıştı- bu fetiş fazlasıyla ekstremdi!

 

Shen Qingqiu bacağında ve karnında oyalanan iki yılana katlanıp “Öyleyse, teknik olarak Luo Binghe’nın kuzeni misin? … Diyorum ki, onlara… kıyafetlerimin içinde sürünmemelerini söyleyemez misin?”

 

Zhuzhi-Lang, “Bu durum sadece kıdemliye özel. Usta Shen’e bayılmışlar gibi görünüyor, naçizane benim yapabileceğim bir şey yok.”

 

Yapabileceğin bir şey olmadığına kim inanır ki?!

 

Shen Qingqiu buna katlanıp, “Huan Hua Sarayı’na niçin gittin?” diye sordu.

 

Zhuzhi-Lang gayet sabırla, “Aslında resmî işleri hâlletmek için gitmiştim. Usta Shen’i göreceğimi hiç düşünmemiştim.”

 

Shen Qingqiu’nun yüreği hopladı. “Resmî işler mi? Bahsettiğin resmî işler Luo Binghe’yla mı ilgili?”

 

İşlerinin bağlantılı olması onların despot olduğunu mu açıklıyordu? İblis Âlemi’nde çatışma mı vardı? Yoksa bu “yeri ve göğü etkileyen, yoğun duygusal iblis ailesinin yıllar süren ayrılığın ardından birleşip birbirlerine dert yanmaları” durumu muydu?”

 

Bu sefer Zhuzhi-Lang gülümseyip cevap vermedi. Shen Qingqiu, “Korkarım bu evliliğin ardından kayını ziyaret etme gibi dokunaklı bir durumun resmî işi değil.” dedi.

 

Zhuzhi-Lang telaşsız bir şekilde, “Sadece lordumun emirlerine uyuyordum.” dedi.

 

Shen Qingqiu, “Bu beden Güneş ve Ay’ın Altında Çiyleşmiş Çiçek Tanesi’nden mi yapıldı?” diye sordu.

 

Bunu kendisi için kullanmış olsaydı sorun olmazdı. Fakat Güneş ve Ay’ın Altında Çiyleşmiş Çiçek Tanesi’ni kendisi için kullanmamışsa Tianglang-Jun’un bedenini yaratmak için kullanmış olması olasıydı. Tianlang-Jun dağın altında zapt edilmiş, tek bir soluk için kendisini yıllarca tutmuştu. Asıl bedeni büyük ihtimalle çoktan bozulmuştu fakat kabuğunu döken ağustos böceği gibi şekillenmeyi biliyorsa Shen Qingqiu nelerin olup biteceğini gerçekten bilmiyordu. Shen Qingqiu, kelebeğin kanatlarını umursamazca çırpmasıyla etkileyici bir canavarı serbest bırakacağı gibi mükemmel bir önseziye tamamen sahip değildi. Yanıt almayınca zihnini dinlenmesi için bırakamadı, “Beni İblis Âlemi’nde götürmen de lordunun emirlerinden birisi mi?” diye devam etti.

 

Soruları Tianlang-Jun’a ne zaman dokunsa Zhuzhi-Lang tek kelime etmeyip yanıtlamayı reddediyor, sadece diğerinin zoruna gidip tıkanmasına sebep olan kibar bir tebessüm sunuyordu. Shen Qingqiu sonunda bozgunla geri çekildiğinde tipik zarif ve kibar tutumunda ağzını açtı. “Usta Shen, güzelce dinlenin. Bir ihtiyacınız olursa lütfen dillendirin ki sizin için yapayım. En geç yarın yola çıkabiliriz.”

 

Shen Qingqiu kurumuş ağzı ve diliyle, “Paran var mı?” dedi.

 

Zhuzhi-Lang, “Var.” diye yanıtladı.

 

Shen Qingqiu: “Kullanabilir miyim?”

 

Zhuzhi-Lang: Nasıl isterseniz.”

 

Shen Qingqiu: “Kadın istiyorum.”

 

Zhuzhi-Lang şaşkın şaşkın baktı.

 

Shen Qingqiu, “İhtiyacım olduğunda istediğimi çekinmeden yapmamı öneren sen değil miydin? Kadın istiyorum. Yılanlardan da kurtul.”

 

Sonunda Zhuzhi-Lang’ın güleryüzlü ifadesi hafifçe çatlamıştı. Bir süre sonra talimatı verdi. Shen Qingqiu gürültüyle gülerek yataktan çıktı. Dış cübbesini de giyip kıyafetini tamamladı. Zhuzhi-Lang bir ara tereddüt etmiş gibi görünerek takip edip etmemeyi düşündü. Sonrasında, Shen Qingqiu uzun adımlarla kapıdan çıktığında onu kuyruğu gibi takip etti.

 

Önceden, Qing Jing Tepesi’nin Lordu’yken, görünüşüne dikkat ediyor ve binlerce merak aklını alıp ciğerini kaşındırıyordu, genelevlere girmemek için direnmek zorunda kalmıştı. Fakat şimdi, şansı vardı. Shen Qingqiu ardından takip eden Zhuzhi-Lang yokmuçasına davrandı. Şehrin çevresinde dolanıp samimi gözüken “Sıcak Kırmızı Köşk”ü seçip tamamıyla içi rahat şekilde içine girdi.

Çok geçmeden Shen Qingqiu burun delikleri talk pudrasının kokusuyla dolup taşarken canlı renkli süslemelerin yanında durdu. Zhuzhi-Lang yuvarlak masanın yanına oturdu, Tai Dağı gibi sakindi.

 

Shen Qingqiu, “Yüzündeki ifade ne öyle?” dedi.

 

Zhuzhi-Lang gözlerini kaçırıp “Sadece… oldukça şaşırdım. Usta Shen bu fuhuş yeriyle ilgilenmemeli.” dedi.

 

Shen Qingqiu, “Neyle ilgilendiğimi hemen şimdi göreceksin.” dedi.

 

Konuştuğu gibi yeni bir kadın şarkıcı yavaş yavaş yaklaştı. Biraz yaşlıydı ve sürdüğü makyaj kısmen renkliydi. Göğsündeki pipayı sarmalamış, çiçek tezgahına oturmuştu. Shen Qingqiu’yla gözleri buluştuğunda korkmuş gibi görünmüştü.

 

Shen Qingqiu nedenini bilmiyordu fakat kadın başını öne eğmişti. “Genç hanım?”

 

Kadın şarkıcı kendine gelip doğal bir tebessümle, “Endişelenmeyin, bayım, gayet hoş bir görünümünüz var ki bu hizmetçiye eski bir tanıdığı hatırlattı- gözlerim beni aldattı.” dedi.

 

Konuşmasının ardından başını eğip devamını getirmedi. Birkaç tıngırdatıp çıngırdatmanın ardından şarkı söylemeye başladı.

 

Shen Qingqiu yanındaki kızın kulağına fısıldıyordu, müziği dinlemeyi umursamıyordu. Fakat iki cümlenin ardından iki bir hayli inanılmaz şey duyduğunu düşündü. Kadın şarkıcıya seslenip durdurarak “Genç hanım, hangi şarkıyı söylüyorsunuz?” dedi.

 

Kadın, nazik bir sesle, “Bu hizmetçi popüler bir balat olan ‘İlkbahar Zamanında Dağdaki Kırgınlığı* söylüyor.” dedi.

 

İlkbahar Zamanında Dağdaki Kırgınlık: Normalde “Resentment of Chunshan” diye geçiyor fakat Chunshan’ın anlamı ‘İlkbahar Zamanındaki Dağ’ demek, Resentment’ı da kırgınlık olarak aldım. O nedenle böyle yazmayı uygun buldum. Ayrıca, İlkbahar bir nevî romantiklik için kullanılıyormuş. Yani papapa anlamına da geliyormuş bir nevî… İçeriğini anlatıyor aslında şarkı yani.

 

Shen Qingqiu yüzü siyah çizgilerle dolu bir hâlde, “Bu tuhaf- iki isim söylediniz gibi geldi, onları bir daha söyleyebilir misiniz?” diye sordu.

 

Pipayı çalan yeninin ardından gülümseyip, “Bunun nesi tuhaf? Bayım daha önce duymamış olamaz mı? ‘İlkbahar Zamanında Dağdaki Kırgınlığı’n başrolleri besbelli Shen Qingqiu ve Luo Binghe’dır, ya.” dedi.

 

 

Ne ara bu siktiğimin balatını popüler yaptılar?!

 

Zhuzhi-Lang bütün hizmetleri reddetmiş, kenarda sessizce oturup yokmuş gibi davranıyordu. Omuzları hafifçe sallanırken kendisini nasıl da acınası gösteriyordu… Shen Qingqiu, “Ah… peki ya bu, bilmem ne dağının ebedi pişmanlığının hangi hikâyeyi anlattığını sorabilir miyim?” dedi.

 

Yanındaki kadın cıvıl cıvıl bir sesle, “Bayım, bunu bile mi bilmiyorsunuz? İlkbahar Zamanında Dağdaki Kırgınlık, Shen Qingqiu’yla sevgili müridi Luo Binghe arasında geçen dile getirilmemiş arzuların kederini, yasakları ve engelleri anlatır…” dedi.

 

Shen Qingqiu direnerek kanı donmuş bir şekilde hikâyeyi baştan sona dinledi.

 

Hikâyeyi açıklığa kavuşturmak gerekirse, kısacası, utanmaz ustayla müridin bütün gün isimsiz bir dağda görevlerini ihmâl edip papapa yaparak geçirdiğini, dağdan inip yaratıklarla dövüşüp papapa yaptıklarını, yanlış anlaşılmaları çözmek için papapayı kullandıklarını, ölmeden önce hâlâ son bir kez papapaya ihtiyaç duyduklarını, öldükten sonra da papapaya devam ettiklerini… önceden yaptıkları gibi reenkarne olduktan sonra da papapayı sürdürdüklerini… anlatıyor.

 

Pipayı çalan hafifçe iç çekip parmak uçlarıyla teli çıngırdattı. “Yaşadığı süreç boyunca diğerinin kalbindeki sevgiyi anlayamamış, öldükten sonra da bedeniyle yatmış. Bu denli derin bir aşkın bu dönemde kesinlikle eşi benzeri yok.” dedi.

 

Bütün kadınlar sürekli iç çekmeyi ve hıçkırmayı sürdürmüş, ayrıca, çoktan duygulanıp ağlamaya başlamışlardı.

 

Shen Qingqiu başını eline iyice gömdü.

 

Bu nasıl lanet, kahrolası bir por*o?


*****


Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder