6 Temmuz 2020 Pazartesi

FEMALE GENERAL AND ELDEST PRINCESS - BÖLÜM 14: ŞAŞIRTICI HABERLERİ DUYDUKTAN SONRA PARLAK BİR PLAN DOĞDU

İyi haber çok dillendirilmez ancak kötü haber çabuk yayılır. Bu asla değişmeyecek bir kuraldı.

 

……

 

Yangguan şehrinde göze çarpmayan bir çay evinde özel odanın dışında yer alan bir masada  bilge gibi giyinmiş iki genç adam oturuyordu.

 

‘Duydun mu? Büyük bir olay oldu!’

 

‘Ai…’ Karşısında oturan bilge adam dediklerini duyunca derin bir iç çekerek çayından bir yudum almak için fincanına uzandı.

 

Bu sırada özel odanın kapısı gıcırtıyla açıldı. Bilgeler özel odadan çıkan kişiyi görmek için başlarını kaldırınca gelen kişinin görkemli kıyafetler giyen uzun ve zarif bir genç efendi olduğunu gördü. İkisi de bir anlığına afalladı. Yangguan şehri Li Krallığının kuzeybatısında yer alıyordu. Birisinin, Li Krallığından kuzey sınırına ulaşması için yüz seksen mil gitmesi gerekirdi. İkisi hayatı boyunca bu şehirde yaşamasına rağmen hiç bu kadar seçkin bir misafir görmemişti.

 

‘İkinize Yangguan şehrinde ne olduğunu sorabilir miyim ?’

 

Bunu duyan ikili birbirlerine baktı. İkisininde gözlerinde aynı cevap vardı.

 

Ardından ikili oturdukları yerden kalkıp bir süreliğine birbirine danıştıktan sonra biri elini kaldırarak söz hakkı isteyip Genç Efendi’yi yanıtladı: ’Beyefendi bunu bilmiyor olabilir ancak Yangguan şehri oldukça huzurlu tek problemi sınır…’

 

‘Oh? Biraz daha ayrıntı verebilir misin?’

 

‘General Li Mu, savaştan kaçınmak için ateşkes işareti asınca toprak sahipleri Yangguan şehrinden ayrıldı ve yerleşecek başka bir yer bulmak için...’

 

‘Rezillik!’ Bu iyi görünümlü genç efendi öfkeyle kolunu savurdu. Ardından konuşmalarının bitmesini beklemeden ikisini oldukları yerde ne yapacağını bilemez bir halde bırakıp uzaklaştı.

 

Bu iyi görünümlü genç efendi öfkeli bir şekilde özel odanın kapısına doğru ilerlese de hareketleri aniden yavaşladı.

 

Genç efendi, özel odaya girmeden önce iki kez derin nefes aldı. Görünüşünü düzelterek özel odanın kapısını tıklatmak için elini hafifçe kaldırdı.

 

‘Girebilirsiniz.’ Özel odanın içindeki kişinin onayını aldıktan sonra kapıyı içeriye girmek için hafifçe araladı.

 

Beyefendi ayrıldıktan sonra bilge yerine oturdu. Ancak arkadaşının hala hareket etmeden  yerinde durduğunu fark etti. Suratı budala bir tavuk gibi aptalcaydı. Bundan dolayı arkadaşının kolunu çekiştirerek sordu: ’Ne yapıyorsun? Otursana, aptallaşmaya mı başladın?’

 

Ancak arkadaşının tek yaptığı söylediklerini duymasına rağmen çekiştirmesine izin vermekti. Sonunda kararsız bir şekilde sandalyesine oturmasına rağmen gözünü kırpmadan sanki bakışları bir anlık bile olsa başka bir yere bakmaya dayanamayacakmışçasına özel odanın kapısına bakıyordu.

 

‘Ai, senin neyin var? İçine cin mi kaçtı?’

Kendine gelen şaşkın bilge ağzını kapatarak arkadaşına baktı. Yüzü doğru kelimeleri bulmak için uğraşıyormuşçasına kızarmıştı. En sonunda arkadaşının kolunu kavrayıp kekeleyerek ‘Güzel! Çok güzel!...’ diyebildi.

 

‘Prenses, olanları duydunuz mu? Li Mu, barbar Hunlarla anlaşma yapmak için ateşkes işareti asmış! Ülkemizi rezil ediyor!’

 

Elbette özel odadakiler başkentten kuzey sınırına seyahat etmekte olan En Büyük Prenses Li Xian ve Soylu Pinyang’ın Shizi’si Li Zhong’du.

 

‘Shizi, lütfen sakin olun. Amcamın bu seçimi yapmak için geçerli bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Durum dedikleri kadar inanılamaz olsaydı halk bu şekilde etrafta dolaşamazdı. Kuzey kurak bir iklime sahip, Shizi bir fincan çay içmelisiniz.’

 

Li Xian, narin elleriyle Li Zhong’a bir fincan çay uzattı. Bu beklenmedik iyilik karşısında çay bardağını almak için uzandı. Eskisi kadar sinirli gözükmüyordu.

 

Li Xian, nazik bir yüz ifadesi takındığı için kimse onun ne düşündüğünü anlayamıyordu.

 

‘Çok gecikmemek adına hava kararmadan askeri kampa ulaşmak için seyahatimizi hızlandırmaya ne dersiniz ?’

 

……

 

Doğal olarak Li Zhong, Li Xian’ın istediği her şeyi yapardı. Li Zhong, yolculuğa devam edileceğini söylediğinde özel odanın yanında yer alan iki odadan düzinelerce muhafız  dışarı çıktı.

 

Yıldızlarla çevrelenmiş bir ay misali Li Xian birçok muhafızın koruması altında özel odadan dışarıya doğru zarif bir şekilde ilerledi.

 

Bu iki bilge daha önce hiç bu kadar büyük bir alay görmemişti. Bir anlığına ne yapacaklarını bilemez bir halde büyülenmişçesine oldukları yerde kaldılar.

 

‘Küstahlık! Ekselansları Prenses’e doğrudan beğeni içinde bakabileceğinizi mi sanıyorsunuz ?’

 

Li Zhong, sanki bir çiçeğe eskortluk ediyormuş gibi davranıyordu. İkili karşılarındaki kişin En Büyük Prenses olduğunu duyunca diz çökerek uzun yaşamak için üç kez el çırptı.

 

Yolculuk Li Xian’ın tahmin ettiği gibi ilerlemiş, hava kararmadan Li Mu’nun askeri kampına ulaşmışlardı.

 

Li Zhong imparatorluk kararnamesini okurken önünde diz çökmüş olan askerlere memnuniyet içinde baktı.

 

Li Mu’nun askeri kampında yeni terfi almış olan genç komutan Lin Yu ön sırada diz çöktüğü için imparatorluk kararnamesini net bir şekilde duyabiliyordu.

 

Li Zhong, Li Mu’ya güven verici sözler söylemesine karşın sözlerinin arasında hissedilen bir memnuniyetsizlik de vardı.

 

Ordu tek bir vücuttu. Bütün zaferler ve başarısızlıklar birlikte paylaşılırdı. Li Zhong’un kararnameyi okurken takındığı pasif agresif sesi Lin Yu’nun yumruklarını gittikçe sıkmasına sebep oluyordu. Bu süre zaafında pek çok şeyi düşündü. En sonunda bir karar verdi.

 

O gece, gece devriyesinde olmayan askerler askeri kampta kalıp uykuya dalmışlardı. Ancak Lin Yu, kendi çadırı etrafında volta atıyordu. Çadırın etrafını, her şeyi düzeltmeyi sağlayacak bir takım şeyler varmışçasına inceliyordu. En sonunda büyük bir azimle olduğu yerde geri dönerek gerçekte Lin Wanyue’ye ait olan işleri düzeltmeye karar verdi. Büyük bir adam arafta kalmasına rağmen temiz bir vicdana sahip olmak için uğraşmalıydı. Rütbesini bu şekilde yükseltmek istemiyordu. Ayrıca Lin Wanyue’nin, kendisine verilen bu pozisyona geçseydi ondan daha yararlı olacağını biliyordu.

 

‘Amca, bu kritik zamanda sen…’

 

Li Mu aniden elini Li Xian’a doğru kaldırdı. Konuşmayı bırakıp, dikkatli bir şekilde dinleyince yaklaşmakta olan ayak seslerini fark etti. ’Yetkili Lin Yu,Baş komutan ile görüşmek istiyor.’

 

Li Mu, onunla gizli bir görüşme yapmak için gelen yeğenine baktı. Tereddüt etse de gece toplantı yapmak için gelen Lin Yu’nun geçerli bir sebebin olduğunu da biliyordu. Öte yandan Li Xian yeğeni olmasına rağmen aynı zamanda saygısızlık edilmemesi gereken bir prensesti.

 

Li Mu’nun tereddüt ettiğini gören Li Xian sakin bir şekilde ‘Bu kritik zamanda askeri konular daha öncelikli Xian-er bekleyebilir.’ dedi.

 

Li Mu, başıyla onayladı ve ‘İçeri girebilirsin.’ Dedi.

 

‘Anlaşıldı!’ Lin Yu, büyük çadırın içine girdi ancak en büyük prensesin orada olduğunu görünce bir an için şaşırdı. Ardından bir dizi üzerine diz çökerek ‘ Yetkili Lin Yu, En Büyük Prenses ve Başkomutanı selamlıyor.’ Dedi.

 

‘Kalkabilirsin.’  Li Mu elini sallayarak söyledi. Ancak beklenmedik bir şekilde Lin Yu ayağa kalkmadı. Onun yerine diğer dizini de indirerek diz çökmeye devam etti.’ Bu değersiz kişi alçakça bir suç işledi. Başkomutan lütfen açıklamama izin verin.’

 

……

 

Tam o anda Lin Yu, her şeyi açığa kavuşturdu. Elbette davranışlarının sebebini tam olarak bilmese bile Lin Wanyue’yi korumayı seçmişti. Uzun süre birlikte yaşadıkları göz önüne alınırsa hiçbir şey anlamasa bile kendi Da-ge’sini koruyacaktı.

 

Lin Yu, Li Mu’ya Lin Wanyue’nin sıkı çalışmalarını, Li Krallığı’nın silahlarına karşı yaptığı analizleri ve savaş alanında yaptığı analizleri anlattı. Tek bir yeri bile atlamadan her şeyi açıklığa kavuşturdu.

 

Söyleyeceklerini bitirdiğinde Lin Yu, başını sertçe yere vurarak suçluluk içinde itiraf etti. ’Bu değersiz kişi, askeri değerleri yanlış bir şekilde kullanarak suç işlemiştir. Başkomutan’nın bu değersiz kişinin hayatını bağışlayıp, iyi bir hizmet adına harcamasına izin vermeniz için yalvarıyor.’

 

Li Mu’nun ifadesi, Lin Yu’yu dinlerken birçok değişikliğe uğramıştı. Soğuk bir ifadeyle sordu. ’Öyleyse Lin Feixing neden böyle bir şey yaptı? Ön plana çıkmak istemediği için yeteneklerini kasten gizledi. Düşman casusu olabilir mi?’

 

Li Mu’nun söylediklerini duyan Lin Yu, korku içinde ruhunun bedenini terk edeceğini sandı. Solgun bir yüzle cevap verdi. ’Başkomutan, bu değersiz kişi canını ortaya koyarak Lin Feixing’in kesinlikle bir casus olmadığını size garantileyebilir. İstediğiniz kişiye sorabilirsiniz. Lin Feixing, Hunlara karşı vahşi bir şekilde savaşır ve kesinlikle bir casus değildir ve… ve…’

 

‘Ve ne? Neden gerçeği söylemiyorsun ?’

 

Lin Yu, Li Mu’nun sesindeki şiddetli öfkeyi duyabiliyordu. İstemsizce ürperdi.Ardından Li Mu’nun ifadesini görmek için başını kaldırdı. Ancak ifadesi her zaman güzel ve nazik olan En Büyük Prensese baktığında duraksadı.

 

‘Konuş!’

 

En Büyük Prenses’in gözleri önünde kabalık etmek bir suçtu ancak Li Mu daha korkunçtu. Kısa bir an için tereddüt ettikten sonra gözlerini kapatarak dişlerini sıktı. Ardından ‘Bir süre önce savaş sırasında bu değersiz kişi, yıllardır arkadaşı olan Lin Feixing’in yaralandığını gördü. O zamandan beri Lin Feixing normalden farklı bir şekilde depresyona girmişti….’

 


*****



Önceki Bölüm ― Sonraki Bölüm 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder