19 Haziran 2020 Cuma

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 37: SU HAPİSHANESİ LABİRENTİ

 “Kıdemli Shen, lütfen bunu takın.”

 

Shen Qingqiu başını eğdiğinde siyah kumaştan kuşak gözlerini kapattı.

 

Aslında bu tamamen gereksizdi. Huan Hua Sarayı’nın labirent oluşumunun sayısız gizemli yapısını Shen Qingqiu bütün yolculukta kaydetse bile hâlâ nasıl girilip çıkılacağını hatırlamak zahmetli olurdu.

 

Su hapishanesi rutubetliydi, yer birazcık kaygandı. İki gözü de kapalı bir şekilde sadece yol göstererek eşlik eden müritlere güvenebilirdi.

 

Shen Qingqiu konuştu: “Gongyi Xiao.”

 

Gongyi Xiao onun peşinden geliyordu ve ivedilikle cevapladı: “Kıdemli Shen?”

 

Shen Qingqiu konuştu: “Dört grubun düzenlediği duruşmayı beklerken dışarıdan insanlarla irtibat kurabilir miyim?”

 

Gongyi Xiao konuştu: “Yalnızca Huan Hua Sarayı’na ait bele takılan geçiş kartına sahip kişiler engellenmiş su hapishanesine girilebilir.”

 

O hâlde Shang Qinghua’nın Nemli Tohum’u kullanmak için konuşmak amacıyla onu tutsakken ziyaret etmesi biraz daha zorlu olacaktı. Shen Qingqiu birazcık düşünüp sordu: “O ekicilere ne yaptınız?”

Gongyi Xiao bütün sorularını cevaplıyordu: “Yakılıp kül edildikten sonra Zhao Hua Tapınağı’nın büyük ustaları onların ruhları için tören yapmak amacıyla küllerini topladılar.”

 

Yandan, hoşnutsuz bir ses geldi: “Kıdemli ağabey, neden bu kadar çok onunla konuşuyorsun? Su hapishanesine girdikten sonra çıkmaya mı çalışacak?”

 

Bu tanıdık ses…. Bu, yine ona karşı kinli olan çiçekbozuğu yüzlü müritti!

 

Gongyi Xiao azarladı: “Kabalık etme!”

 

Shen Qingqiu gülümseyip konuştu: “Şu anda, aslında tutsağım. Onu azarlamana gerek yok. Dilediğin her şeyi yapabilirsin.”

 

Bunu söylediğinde geçici olarak gözaltı tutulacağı yere varmışlardı. Siyah kumaş kuşak gözlerinden çıkartılmış, görüş açısı hafifçe aydınlanmıştı. Sadece büyük taş bir mağaranın önünde durduklarını görüyordu.

 

Aşağısında kara göl görülüyordu. Loş sarı meşaleler dört duvara düzensiz mesafelerle yerleştirilmişti. Alev ışığı suyun yüzeyine yansıyor, kıpraşan dalgalar üzerinde çılgınca dans ediyorlardı. Yapay beyaz taş düzlem gölün ortasında yükseliyor, yeşimimsi* bir renkte yarı saydam ışıldıyordu, kesinlikle özel bir maddeden yapılmıştı. Gongyi Xiao dizili anahtarları çıkartıp taşın yüzeyiyle etkileşime geçirdi. Bazı işlemleri yaptıktan sonra gölün altından gelen dönen dişlilerin mekanik sesi geldi. Taş bir yol belirerek gölün ortasındaki taş düzlüğe geçit verdi.

Yeşimimsi Renk: Burada Yeşil olan değil, beyaz yeşimden bahsediliyor.

 

Gongyi Xiao konuştu: “Kıdemli Shen, buyrunuz.”

 

Çiçekbozuğu yüzlü mürit sıradan bir taşı alıp konuştu: “İzle!”

 

Çakıl taşını göl içine fırlattı, ki sahiden de batmak yerine suyun yüzeyinde süzülüyordu. Bir süre sonra suyun yüzeyine sayısız baloncuk yükselmiş, sıcak demir ızgarada kızartılan et parçası gibi cızırdamıştı. Çakıl taşı hızla aşınıp hiç iz bırakmadan çözündü.

 

Çiçekbozuğu yüzlü mürit gururla konuştu: “Bu su hapishanesi çok sık kullanılmaz. Kaçmak isteyen ya da içerideki birini kaçırmak isteyen olursa bu arzu ettiği düşünceleriyle kendilerini kandırırlar!”

 

Shen Qingqiu bu sıvının yok ediciliği karşısında şok olmuştu.

 

Birisi bu göle yuvarlanırsa muhtemelen kemiklerinden bile iz kalmayacaktı.

 

Huan Hua Sarayı ünlü doğrucu sekt değil miydi?! Bariz yasadışı yok ediciliği olan bir sıvıyı nereden temin etmişlerdi?!

 

Shen Qingqiu taştan yolda ilerledi, olağanüstü dikkatle yürüyordu. Taşın üstünde kayarsa sonrasında olacaklar eğlenceli olmayacaktı. Gölün ortasındaki taş düzlüğe ulaştığında Gongyi Xiao anahtarı bir kez daha çevirip küçük yolun göl yatağına geri batmasını sağlamıştı.

 

Shen Qingqiu taş düzlükte oturdu. Gizlice, kılıcıyla suyun üzerinden geçme düşüncesiyle çevrelendiğini hissetti, ki bu aşındırıcı suyu gereksiz yapardı. Bunu, Gongyi Xiao’nun anahtar deliğinin yanındaki mekanizmayı çevirmesini izlerken düşünmüştü.

Sonrasında yukarıdan akan suyun sesini duydu. Shen Qingqiu yukarıya baktığında siyah, bulanık suyun havanın her yerinden indiğini, onu 20 metrelik taştan kare düzlükte çevreleyip sıkıca örterek şekil aldığını gördü.

…Yanılmışım! İnsanları geçin, sinek bile kaçamazdı!

 

Huan Hua Sarayı Su Hapishanesi gerçekten ünü hak ediyordu. Bütün sektlerin oybirliğiyle halk hapishanesi olarak seçilmesi boşuna değildi!

 

Shen Qingqiu kesinlikle birilerinin gelmesinin ona sorun olacağını biliyordu fakat bu kadar çabuk olacağını tahmin etmemişti.

 

Leğen dolusu soğuk suyun fırlatılmasıyla uyanmıştı.

 

Dondurucu soğuk Shen Qingqiu’nin titremesini sağlamıştı, en başta, bir şekilde içinin geçip göle düştüğünü düşündü. Başını sallayıp gözlerindeki fazlasıyla rahatsız dondurucu soğuk hissine rağmen yorgunlukla gözlerini kırptı. Ancak o zaman onun sadece sıradan bir su olduğunu onaylayabildi.

 

Bedenini sarmalayan Ölümsüz Bağlayan Halat son derece inceydi fakat hâlâ kesin olarak ruhanî damarlarını durdurabiliyor, hatta kan akışını bile sınırlandırıyordu.

 

Her tarafı örten su kaldırılmış, aradaki yol da tekrardan ortaya çıkmıştı.

 

Görüş açısı gitgide netleşti. Yukarıya baktığında ilk olarak bir çift zarifçe işlemeli ayakkabıları gördü. Daha da yukarıya baktığında pembe bir etek gördü.

 

Orada duran tamamıyla bol bol mücevherlerle donatılmış pembe giyinmiş genç bir kızdı. Metal bir kırbacı tutarken zarif kaşlarını kavislendirip ona badem şeklinde gözleriyle bakıyordu.

 

Shen Qingqiu gizliden gizliye gözlerini devirdi.

 

Luo Binghe tabii ki de insanlara işkence etmek için fazla iyiydi ve onun eşleri gerçekten birisinin sınırlarını test etmek için yeterliydi. Hızla, biri ardından diğeri olarak ortaya çıkıp atın sırtından çiçeklere bakıyor gibi hissettiriyorlardı, biri ardına diğeri olarak hepsi ona sorun yaratıyordu. Daha fazla gözükmeyin— bu asıl eserdeki Shen Qingqiu değildi ve basit bir şekilde şehvet düşkünü güzel kadınlara ilgisi yoktu, tamam mı?

 

Küçük kızın kırbacı doğrudan onu gösteriyordu: “Uyanıksan ölü taklidi yapmayı bırak. Bu saray ustasının sana sormak istediği bir şey var!”

 

Shen Qingqiu şu anda ne kadar sinirli olursa olsun kıza ait olan güç ve mevki yine de kıza onu sorgulama yetkisi vermiyordu.

 

Shen Qingqiu konuştu: “Bu, küçük saray hanımının hâlledebileceği bir şey gibi görünmüyor.”

 

Yaşlı Saray Ustası’nın gözdesi, Luo Binghe’nın hareminin baş savaşçısı, bir miktar nezaket taşımaksızın konuştu: “Gevezelik etmeye son ver! Kim olduğumu bildiğine göre ziyaret etmemin nedenini biliyor olmalısın!” Gözleri alev alev ışıldarken dişlerini gıcırdatıyordu: “İblis Âlemi’yle gizlice anlaşma yapan, yoldaşlarına ihanet eden böylesine aşağılık bir kötü adamsın! Hak ettiğin cezayı alacaksın! Bugün Saray Ustası’nın ellerine düştün- Sana dersini vereceğim!”

 

Shen Qingqiu: “İblis Âlemi’yle gizlice anlaşma yaptığımı itiraf ettiğimi hatırlamıyorum.”

 

Küçük Saray Hanımı ayağını yere vurdu: “İtiraf etmezsen sana ceza veremeyeceğimi mi düşünüyorsun? Fazlasıyla insafsızsın, uzun süre ünlü kıdemli oldun fakat Büyük Ağabey Luo’ya böylesine zalimlik ve ahlaksızlıkla davrandın- doğal olarak İblis ırkıyla gizlice anlaşmak gibi şeyleri de yaparsın.”

 

Kalıtımın gücü gerçekten de çok güçlüydü, mantığı sahiden doğuştan Yaşlı Saray Ustası’nındı!

 

Shen Qingqiu’nin konuşmadan önce bir anlığına dili tutulmuştu: “Gerçekten de ona zalimlik ve ahlaksızlıkla davrandığımı mı söyledi?”

 

Küçük Saray Hanımı hoş bir ezgi ve içten duygularla konuştu: “Büyük Ağabey Luo çok iyi bir insan, elbette söylemez. Acı çektiği yaraların hepsi kalbinin derinliklerinde saklı. Kimsenin dokunmasına izin vermez, kimsenin görmesine izin vermez… Fakat hiçbir şeyi sesli söylemediğinde ruhundaki yaraları göremeyeceğimi mi düşünüyorsun? Kalbimin ve gözümün olmadığını mı söylüyorsun?”

 

Bu içten hisler ve saf duygular… Shen Qingqiu bütün benliğiyle iyi hissetmiyordu!

 

Bu siktiğimin şiir ezbere okuma yarışması mı?!

 

Yere yumruk atarak çılgınca kahkaha atıp atmadığını ya da gözlerinden sıcak gözyaşlarının taşıp taşmadığını gerçekten bilmiyordu. Üzgünüm! İçtenlikle derin sevgisini açıklayan bir kız kardeşe gülmenin gerçekten kaba olduğunu biliyorum! Fakat bu çok küçük düşürücü! Basit, erotik bir şekilde küçük düşürücü!

 

Luo Binghe’nın haremi kocaman olsa bile her türden olanakla gerçekten muazzam karışıktı. Bu, çiğneleyebileceğinden daha büyük ısırmasının sonucuydu, bolluğu kalitesinden fazlaydı. Ayrıca bu, Gökyüzüne Ateş Eden Uçak’ın aygır romanı yazmasına rağmen bir kadın eline zar zor birkaç kez dokunabilmiş olmasının sonucuydu- bir şeyi adamakıllı yapmak istiyorsan kendin gibi yapacaksın değil mi? Hahaha!

 

Küçük Saray Hanımı aniden şüphelendi: “Yüzündeki ifade ne öyle?”

 

Shen Qingqiu hemencecik neşesini dizginlemiş, yüzünde hiç gerginlik var mı yok mu diye kontrol etmişti. Bu kızı kırmak mutlu sona neden olmazdı. Beklenildiği gibi, Küçük Saray Hanımı şiddetlenen hiddetiyle çalkalandı: “Şu anda bana mı gülüyorsun?!”

Küçük Saray Hanımı aslında çocukluk arkadaşı Gongyi Xiao’ya âşıktı. Luo Binghe’nın ortaya çıkmasından sonra coşkulu aşkı erkek kahramana doğru kabardı. Yapılabilecek bir şey yoktu. Antik çağdan günümüze kadar çocukluk arkadaşlarının kavgaları yeni yeni aşk rakiplerinde ortaya çıkmıştı, kaderinde olan rakip daima şüphesiz kazanırdı. Bu tip bir “birisine âşık olması için birisinin ilgisini değiştirme” tuzakları aslında aygır romanlarında çok yaygındı, nedeniyse dünyada her zaman birçok NTR* hayranı olmasıydı. Birisini NTRlediğinde ya da NTRlendiğinde hepsi bu tip hikâyelerden garip bir zevk alabilirlerdi.

NTR: Önceki bölümde aldatma anlamında alsam da şu anda neredeyse her zaman çocukluk arkadaşı yerine yeni ortaya çıkmış bir aşk rakibinin kazandığı durumdan bahsediliyor.

İlgilerini değiştiren kişi, tabii ki de, gerçek aşkı izlediğini düşünür ve hiçbir yanlışlık yapmaz, fakat sonunda vicdanen suçluluğa sahip olurlar. Onlara tuhaf bir ifadeyle birisinin baktığını görürlerse diğer kişinin onlara güldüğünü hissederler. Küçük Saray Hanımı bunun için utançtan küplere binmiş ve kolunu sallayarak uzun kırbacı ona doğru şaklatmıştı!

 

Kırbaç tehditkâr bir şekilde havayı fazlasıyla keskin bir sesle delmişti. Ölümsüz Bağlayan Halat Shen Qingqiu’nin ruhanî enerji dolaşımını kısıtlıyordu fakat fiziksel yetenekleri alçaltılmıyordu. Kırbacın çarptığı yerin ayağından bir metre bile olmayacak kadar yakınına yuvarlandı. Taş alan parçalandığında taş kırıntıları ve paramparça edilmiş tozlar her yere yayılmıştı. Shen Qingqiu dizlerinin üstüne çöküp bedenini sabitledi.

 

Bu ne lan, niye bir genç kız bu tip dikenli demir bir kırbaç kullanıyor?! Bu üslup çok yanlış!

 

Asıl eserdeki daha büyük yanlışsa Küçük Saray Hanımı ince demir kırbacı özellikle aşk rakiplerine vurmak için kullanıyordu! Erkeği uğruna kıyafetleri yırtmak için kullanılan bir eşyaydı! O, Luo Binghe’nın biraz fazla uzun bakmasından dolayı şimdilik vurulan tek güzel kadındı, öyleyse niçin bir erkeğe vurmak için kullanılıyor?! Ağlıyor, duymuyor musun?!

 

Gerçekten yeterince gördüm, bu tip senaryoları bana göstermeyi bırakır mısın?!

 

Küçük Saray Hanımı darbesini ıskaladıktan sonra öfkesi daha da kuvvetlendi. Kırbaç şaklatması sesiyle kırbacı hiçbir güç göstermeksizin geri döndü. Taş alanın boyutunun ya da Shen Qingqiu’nin tepki süresinin hızının bir önemi yoktu, o çoktan bağlanmıştı, o nedenle kırbacın kıvrılmasından kaçınılmaz bir şekilde sıyrılmıştı. Kıyafetleri birkaç yerden yırtılmasına rağmen derisi hâlâ hasar almamıştı.

 

Fakat sıyrılıp savuşturmaya devam ettikçe taş alanın sınırına daha çabuk gerilemişti. Daha fazla gidemeyeceğini gördüğü anda sert bir şekilde sonraki vuruş gelmişti. Shen Qingqiu azimle dişlerini gıcırdatıp gözlerini kapatarak acı darbeyi bekledi!

 

Fakat uzun bir süre beklemesine rağmen etinde hiçbir keskin acı hissetmemişti.

 

Aniden gözlerini açmasının hemen ardından kalbi kırılmıştı.

 

Luo Binghe kırbacın ucunu çıplak elleriyle tutmuştu. Gözlerinde zift siyahlığının iziyle ateşler yanıyor gibi görünüyordu, soğuk ve korkutucuydu.

 

Her seferinde bir söz söyledi, sesi kalp donduracak kadar soğuktu: “Ne yapıyorsun?”

 

Küçük Saray Hanımı onun ne zaman geldiğini bilmiyordu, aniden ortaya çıkışıyla korkmuştu. Fakat onu korkutan asıl şey onun daha önce hiç görmediği yüzündeki soğuk ifadeydi. Korkudan titremekten kendini alıkoyamadı.

 

Tanıştıklarından beri Luo Binghe daima nazik ve kibar olmuş, diğerlerini neşelendirmede iyi olmuştu. Ne zaman ona böylesine sert ve ölüm saçan bakışlarla bakmıştı? Küçük Saray Hanımı birkaç geri adım atmaktan kendini alıkoyamadı, tereddütle konuştu: “B…b…ben gelip ifadesini almak için babamdan geçiş kartını istemiştim…”

 

Luo Binghe soğuk bir şekilde konuştu: “Dört sektin ortak duruşması bir ay sonra.”

 

Küçük Saray Hanımı aniden mağdur olmuş hissetti. Bağırdı: “Benim mürit ağabeylerimin, kız kardeşlerimin birçoğunu, birçok kişiyi incitti! Ve sana berbat bir şekilde davrandı! Ona dersine vermemdeki yanlış nedir?!

 

Luo Binghe keskin dikenleri hiçe sayarak kırbacının tamamını yakaladı. Eli hiçbir güç göstermiyordu fakat beş parmağı gevşediğinde ince demir kırbaç parçaları gerçekten kırık ve ezilmiş demir yığınına dönüşmüştü.

 

Luo Binghe kayıtsızca konuştu: “Git.”

 

Küçük Saray Hanımı, sevgili silahı öylece pislik yığınına dönüşürken onu geniş gözlerle izlemişti. Sadece inanamayarak “ah” sesini çıkarttı.

 

Ağlamaklı bir şekilde Shen Qingqiu’yi, ardından Luo Binghe’yı gösterdi: “Sen, sen bana böyle mi davranıyorsun? Senin için öfkemi açığa çıkardım ama sen ona dokunmama izin vermiyor musun?”

 

Luo Binghe hiçbir şey söylemedi, sadece demir kırbaç döküntüsünü gölün içine fırlattı. Aşınarak ayrılmanın cızırtılı ve tıslama sesleri kulaklarındaydı.

 

Bunu izlemek Küçük Saray Hanımı’nın dudaklarını titretti.

 

O anda gerçekten Luo Binghe’nın yavaş yavaş ezip aşındıran göle atmak istediği kişinin kim olduğunu fark etti… kendisiydi. Bu şaka değildi.

 

Keder ve öfkeyle dolu Küçük Saray Hanımı bağırdı: “Bariz bir şekilde bunu senin iyiliğin için yapıyorum!” Bağırdıktan sonra arkasını dönüp ağlayarak uzaklaştı.

 

Shen Qingqiu içinden kükredi: “Bu senaryo doğru değil, sikeyim—ne yanlış gidiyor—“

 

Luo Binghe’nın bakışları üzerine yönlendiğinde kükremesini bitirmemişti.

Shen Qingqiu’nin bütün vücudu sızlamaya başladı. O sırada Küçük Saray Hanımı’nın onu yüz sekiz vuruşla kırbaçlamasını tercih ederdi. En azından acı etinde olacaktı, Luo Binghe’yla bir alanda hapsolmasındansa bütün bedeninin acıması daha iyiydi!

 

İkisi uzun süre sessizce birbirlerine baktılar. Luo Binghe bir adım yaklaştı.

 

Shen Qingqiu refleks olarak aralarındaki mesafeyi korudu.

 

Luo Binghe’nın uzanan eli havada bir süre durdu, ardından geri çekildi.

 

Ofladı: “Neden Shizun böylesine tedbirli olmaya gerek duyuyor? Size bir şey yapmak istesem zerre kadar dokunmaya ihtiyacım olmaz.”

 

Bu çok doğruydu. Kutsal Şeytan kanının bir damlası bile karnına girse bedenine gömülmüş saatli bombayla eşdeğerdi, acı çekmek için sonsuz ihtimal sunuyordu. Luo Binghe’nın tek yapması gereken düşünüp parmağını bükmekti, böylece Shen Qingqiu’nin içini yeniden düzenleyip midesini çürütebilir, ölmek için yalvartacak kadar çok işkence edebilirdi.

 

Shen Qingqiu meditasyon duruşuna geri oturdu, Luo Binghe’nın bakışlarıyla buluşturmak için bakışlarını yükseltti.

 

Bir ay.

 

Ne olursa olsun bir ay dayanması gerekiyordu. Dayandıktan sonra okyanustaki bir balık kadar özgür, gökyüzündeki bir kuş kadar serbest olabilirdi. Benim* bu tip saçma şeylerle ilgilenmeme gerek yok!

 

Benim: Burada ‘benim’ daha laubali şekilde kullanılıyormuş, babacık anlamına da geliyormuş ayrıca. Yani cümle ‘Babacığın bu tip saçma şeylerle ilgilenmesine gerek yok!’ gibi de olabilir.

İkisi de bir süre sessiz kaldılar. Shen Qingqiu bir anlık düşünüp konuştu: “Bana bir şey yapmak istesen, acele etmene gerek yok. Sektin ortak duruşması bittikten sonra kurtuluş için umudum olmadan tamamıyla yüz karası olacağım ve ünüm mahvolacak. Hesap defterini o zaman hâlletmek sana daha çok memnuniyet vermez mi?”

 

Bu sözler tamamıyla asıl Luo Binghe’nın düşünce yapısına dayanıyordu. Makûl bir şekilde konuşup Luo Binghe’nın fazlasıyla iyi zevkine uyuyordu. Beklenmedik şeyse Luo Binghe’nın ifadesi düzelmemiş, aniden daha çok soğuk, buz gibi olmuştu.

Gözlerini kıstı: “Neden Shizun ortak duruşmada suçlu bulunacağından bu kadar emin?”

 

Shen Qingqiu: “Sana sormalı, öyle değil miyim?”

 

Luo Binghe geri sordu: “Bana mı sormalı?”

 

Küçümseyerek güldü: “Yine ben.”

 

Shen Qingqiu suskundu.

 

****


Merhabalar, Barbarossa Fansub adına Discord hesabı açtık. MangaTR’de çeviri grubumuz adı altında paylaşım yaptım, oradaki linki kopyalayarak girebilirsiniz. Resimli versiyonlarıyla Wattpad'e de yüklemiş bulunuyorum, oradan da bakabilirsiniz. Okuduğunuz için teşekkürler.


Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder