Shen Qingqiu Altın Silah dükkânına nasıl dönmeyi başardığını
bilmiyordu. Yukarı odasına gitmişti, hâlâ sersem bir hâldeydi ve yatağına
düşmüştü. Tek düşünebildiği midesine dökülen kanın şu anda bütün bedeninde
akıyor olmasıydı. Bütün gece boyunca dönüp yuvarlandı.
Kadim iblisin kanı bedenini terk ettiğinde hâlâ o soyun
mirasçısı tarafından idare ettirilebiliyordu. Eğer birisi içerse ölüm tek olası
sonuç değildi. Aslında, birçok ihtimal arasından ölüm en kötüsü bile değildi.
Örneğin, asıl eserde, Luo Binghe kanını kolayca her konuda
idare edebiliyordu. Bunlara zehir olarak kullanma, takip etme, beyin yıkama, seks
eşyası, insana zarar veren kan kurtları ve dahası dahildi.
Shen Qingqiu soğuk terle kaplıydı, yarı uyuyor yarı uyanıktı.
Yeri sallayacak kadar gürültülü alkış sesleriyle uyandığında pek uzun
uyumamıştı. Bütün kıyafetleri üzerinde yatağa düştüğünden dolayı giyinmesine
gerek yoktu. Kapıyı açmaya yeltendiği gibi kapı çarparak açılmış, heyecanlı bir
genç önüne fırlamıştı.
Yang Yixuan heyecanla konuştu: “Şehrin kapısı açıldı! Şehrin
kapısı açıldı!”
Shen Qingqiu: “Ne?”
Yang Yixuan bağırdı: “O kırmızı yaratıkların hepsi yakalanmış!
Kapılar açıldı! Jinlan Şehri sonunda kurtuldu!” Babasını feda etme düşüncesi
gözlerinin yaşlarla dolmasını sağlamıştı. Shen Qingqiu’nin çok şiddetli baş
ağrısı vardı fakat hâlâ genci teselli etmeye çalışıyordu. Kendi kendine
düşündü, bu çok hızlıydı! Hepsi bir gecede yakalanmış mıydı?
Kapılar açıldığı zaman şehirden birkaç mil uzakta kenardan
izleyen birçok efsuncu içeriye doluşmuş, Mu Qingfang’ın hazırladığı ilaçları
dağıttığı şehrin meydanında toplanmışlardı. Önceden cansız gözüken Jinlan Şehri
sakinleri şimdi neşeyle doluydular. Yedi ekicinin her biri canlı yakalanmıştı.
Şu anda Zhao Hua Tapınağı tarafından kurulan büyü bariyerinin içerisinde
tutularak izole edilmişlerdi.
Shen Qingqiu düşüncelere dikkatini vermiş Liu Qingge’yı gördü.
Shen Qingqiu yanına gidip sırtına şaplak indirdi: “Dün gece ne oldu?”
Liu Qingge ona bakıp kasvetli bir şekilde konuştu: “Müridine
ne oldu?”
Shen Qingqiu: “Ne yaptı?”
Liu Qingge yavaşça konuştu: “Dün gece o beş tane yakaladı,
bense iki tane yakaladım.” Shen Qingqiu’ye baktı: “Luo Binghe’nın ortalıkta
olmadığı yıllarda neler oldu?”
Bai Zhan Tepesi Lordu öldürmek için savaşan birisi olarak bu
sonradan görme son derece tehlikeli şeyin gerçekten kazanması Bai Zhan
Tepesi’nin müritlerinin dünya görüşünü gerçekten yıkılabilirdi! Bu olağanüstü
utanç verici ve küçük düşürücüydü!
İkisinin güç seviyesi karşılaştırıldığında veriler netti.
Şimdiki durum- Luo Binghe: Liu Qingge = 5: 2...
Aniden sesli mürit kalabalığı aynı anda susup ayrılmış, bilinçli
olarak bir grup insana alan açmışlardı. Onlardan pek uzak olmadan liderlerin
grubu yavaşça ilerliyordu. Tanrı’nın Gözünden Bakanlar Manastırı ve Zhao Hua
Tapınağının liderleri birbirlerine yakın ilerlerken Yue Qingyuan ve Huan Hua
Sarayı’nın Yaşlı Saray Ustası yan yana ilerliyorlardı.
Luo Binghe Yaşlı Saray Ustası’nın yanında ilerliyordu.
Sabahın erken ışıklarında Luo Binghe canlı ve keyifli
görünüyordu. Shen Qingqiu Luo Binghe’nın görünümünü kendi berbat durumuyla
karşılaştırıp kasvetli hissetti. Yue Qingyuan bile fark etmişti. Sekt lideri
yaklaştığında Shen Qingqiu’ye bir süre bakıp endişeyle konuştu: “Berbat
görünüyorsun. Gelmene izin vermemeliydim.”
Shen Qingqiu kendini gülümsemeye zorladı: “Sadece Mu
Qingfang’ın hastaları bütün gece ağlayıp inleyerek beni uyanık tuttular. “
Mu Qingfang ilaçları dağıtmaktan geri döndüğünde o da
şaşırmıştı. “Kıdemli çırak kardeş, bu nasıl olabilir? Orada ne kadar ses
yaparsam yapayım kısa sürede böyle olamazsın. Odana koyduğum ilacını aldın mı?”
Shen Qingqiu kaba bir şekilde konuştu. “Aldım. Aldım.” Bugün
daha fazla ilaç almamı söylemeyin bana!
Meydanın diğer bitişinde aniden bir gürültü oluverdi. Shen
Qingqiu bakmak için başını çevirdiğinde aniden elini alnına koymak için
isteklendi. Yas kıyafetleri içerisindeki orta yaşlı bir adamın Luo Binghe’nın
önünde eğilmiş büyük bir grup kadın ve erkeğe öncelik ettiğini görüyordu. Bu,
Jinlan Şehri’nin lorduydu.
Kendisine kıyasla heyecanlıydı: “Ölümsüzler bu değersiz küçük
şehir için kendi canlarını feda ettiler! Sizin hakkınızı ödeyebilmemizin hiçbir
yolu yok. Gelecekte, bir ihtiyacınız olursa, onun için ölmemiz gerekse bile
yapacağız!”
Shen Qingqiu’nin gözleri seğirdi. Bu gerçekten asıl hikâye
gidişatıydı. Bütün iblisleri yakaladıktan sonra kahraman, taraftarlarını ve
ödüllerini topluyordu. Bu sırada kahraman tek başına sahne ışığını çalıp ona
yardım eden diğer herkes önemsiz arkaplan dekoru olarak görülüyordu. Shen
Qingqiu’nin kendisi bile pek katkıda bulunamamışken iki iblis yakalamış Liu
Qingge’ya ve şimdi tamamıyla ilacı dağıtmaya odaklanmış Mu Qingfang’a ne
demeliydi?
Luo Binghe’nın cevabı da alışılmış çizgideydi. Alçak
gönüllülükle konuştu: “Şehir Lordu, rica ediyorum, beni yeterince fazla
onurlandırdınız. Jinlan Şehri bu felaketten farklı sektlerden efsuncuların
ortak çabaları sayesinde kurtuldu. Bu tek bir adamın çabasıyla olmadı.”
Diğer kişileri üzmeden samimiyet ve dürüstlükle konuşup
hareket ediyordu. Kendi onurundan bir şey kaybetmemişti, diğer sektlerin
gönlünü de almıştı. Şehir Lordu tekrardan iltifatları yağdırmıştı: “Dün gece,
bu genç lordun o günahkâr iblisleri yakaladığını kendi gözlerimle gördüm. Nasıl
olağanüstü bir kan! Gerçek bir kahraman! Bu olağanüstü müridi büyük bir
öğretmen yetiştirmiş! Yaşlı Saray Ustası, lordluğunuzun varisi şüphesiz iyi
nitelikli.”
Luo Binghe “bu olağanüstü müridi büyük bir öğretmen
yetiştirmiş” cümlesini duyduğunda gülümsemesi derinleşmiş ve bakışlarını,
muhtemelen bilinçsizce, birisinin üzerine yönlendirmişti. Kısa bir an için
bakışları Shen Qingqiu’nin yüzünde bir yusufçuğun suya dokunması kadar hafifçe
gezinmişti fakat sonrasında yelpazesini açarak bakışlarını engellemişti.
Huan Hua Sarayı’nın lideri Luo Binghe’ya gözlerinde takdir ve
babacan sevgiyle baktı. Diğerleri düşkünlükle bakmasının anlamını anlamayacaklardı
fakat Shen Qingqiu bu bakışın gelecekteki varisine + damadına bakma anlamına
geldiğini gayet iyi biliyordu.
Efsuncu topluluğu tarafından etrafı sarılmış yedi sözde
ekiciler acımasız yorumlarını yüksek sesle bağırıyorlar, kalabalığı rahatsız
ediyorlardı. Birisi sordu: “Bu pis şeylerle nasıl başa çıkmalıyız?”
Yue Qingyuan konuştu: “Kıdemsiz çırak kardeş, bir fikrin var
mı?”
Shen Qingqiu kendi kendine kararsız bir şekilde mırıldandı:
“Qingqiu bu durum hakkında birkaç kadim kitap okudu. Ekiciler yüksek ısıdan
korkuyorlar. Ateş onları yakıp bedenlerinin özelliğini yıprandırabilir gibi
görünüyor.”
Herkes onun mikropları öldürmek için yüksek ısı uygulanması
gerektiğinden bahsettiğini anlamıştı. Şok içerisindeki bir efsuncu hiddetle
söyledi: “Bu... mümkünse bile bir iblisinki kadar böylesine acımasız, gaddar
bir yöntem nasıl kullanılabilir?”
Sesi, çabucak Jinlan Şehri’nin hayatta kalan halkının sinirli
feryatları arasında bastırılmıştı.
Vebanın yayıldığı günlerde sayısız masum yaşam kaybedilmiş,
bulunup gösterilmemişlerdi bile. Dayanmak için fazla berbattı, enfekte
kurbanların bedenleri çürüyordu. Varlıklı, hareketli ticaret merkezi ıssız
hayalet şehre dönüşmüştü. Bu sebeple ekicilere karşı anlayış göstermek ya da
insancıl ahlağı devam ettirmek Jinlan Şehri’nde hayatta kalanlar tarafından
kabûl edilemezdi. Keşişler çabucak “onları yakın!”, “buna itiraz eden kişiler
de yakılmalı!” diyen kişiler tarafından çevrelenmişlerdi.
Büyülü bariyerin içindeki yedi ekicinin çoğu dişlerini
göstererek acımasızca gülümsüyor, hiçbir korku ya da zayıflık göstermiyorlardı.
Shen Qingqiu onların muhtemelen kendilerini iblis ırkı hatrına iyi hasat yapan
kahramanlar olarak gördüklerini düşündü. Sadece en küçük olan acıklı bir
şekilde ağlıyordu.
Onu görmenin üzerine bazı insanlar acımaya başlamışlardı. Qin
Wanyue dudaklarını ısırıp Luo Binghe’ya yaklaştı: “Kıdemli çırak ağabey Luo, bu
küçük ekici çok zavallı görünüyor.”
“Zavallı görünüyorlar” tüh, gizemli vebaya yakalatıp açı
çektiren ve öldürenlerin neresi zavallıymış?
Luo Binghe gülümsedi fakat yanıt vermedi.
Shen Qingqiu’nin görüşüne göre Luo Binghe’nın kıza verdiği
tepki gerçekten yarım yamalaktı. Başarısız sayılırdı! Asıl eserin içeriğine
göre bu sırada ona olan hislerini samimi bir şekilde ifade etme şansını
yakalaması gerekmiyor mu? Luo Binghe’nın seviye atlama hızını ilerletmesi harem
ustası yeteneklerine mi mâl olmuştu?
Nasıl oluyor da ailesinin baş müridinin ne açıdan bakarsan bak
hep yeşim kadar asil, emin, huzurlu ve zarif yüzüne karşı çıkabiliyordu? Qin
Wanyue’nin gözleri kamaşmıştı. Onun söylediklerini boş verin, kalabalığı
izlemekten keyif alıyordu.
Ondan sonra çok daha beklenmedik bir şey meydana geldi.
Küçük ekici sıçrayıp bariyere vurdu. Kırmızı yüzü inlediği
için katbekat şiddetlenmişti. Bağırdı: “Ölümsüz Usta Shen, benim yanarak ölmeme
izin verme. Sana yalvarıyorum, Ölümsüz Usta Shen, lütfen kurtar beni!”
O anda Shen Qingqiu bir şey beyninde patlamış gibi hissetti.
… Sen kimsin?!
Nasıl ben seni tanımazken sıradan bir şekilde yaklaşıp bana
Ölümsüz Usta Shen diyebiliyorsun?!
Meydandaki her taraftan binlerce göz Shen Qingqiu’nin üzerine
döndü.
Ekici inlemeye devam etti: “Tek yaptığımız şey senin
talimatlarını uygulamaktı fakat asla yanarak ölmeyi kabûl etmedik!”
…Ne oluyor lan?!!
Nasıl basit, çiğ bir suçlamaydı! Hangi ilahi hikâye
gidişatının gelişmesiydi bu?
Shen Qingqiu içkiye ihtiyacı olduğunu hissetti. Onu içkiye ve
sarhoşluğun rahatlığına daha da hasret bırakan şey Yaşı Saray Ustası’nın
sözleriydi: “Bu sözler o şeyin ağzından çıktı, Ölümsüz Usta Shen’nin açıklama
yapması gerekmiyor mu?”
Böylesine düşük seviyeli bir yönteme gerçekten inanan birisi
var mıydı?!
Anında birisi tekrar etti: “Evet! Bize açıklama yap.”
Ve daha da çok insan katılmıştı!
On iki tepe her zaman dış tehditlere karşı yüzleşirken bir
araya gelmişti. Böyle bir suçlama yapıldığında birçok Cang Qiong Dağı sekti
efsuncuları sinirle bakmışlardı. Yue Qingyuan’ın ifadesi soğuklaşmıştı.
Qi Qingqi dalga geçti: “Beyni olan herkes, yalnız ölmek
istemeyen şeyin kaderini birlikte paylaşacak birisini düşürmeye çalıştığını
görebilir. Basit bir şekilde ona iftira atıyor! İblislerin hepsi aynı,
tamamıyla ahlaksızlar. Nasıl olur da böyle bir yeme düşersiniz? Beni
güldürmeyin, bu çok saçma!”
Yaşlı Saray Ustası aheste aheste konuştu: “Niçin diğerlerini
yalan bir şekilde suçlamıyor? Ölümsüz Usta Shen’i seçti. Bunun hakkında
düşünmeye değer.”
Shen Qingqiu onun mantığı yüzünden şaşkına dönmüştü. Böyle bir
düşünce esas alınırsa seçilen kişiye hoşça kal denilirken diğerleri o kişinin
masum olup olmadığını dikkatlice düşünmeliydi. İnsanları suçlamanın bedeli
ayrıca yeteri kadar alçakçaydı.
Luo Binghe hiçbir şey demeden mest olmuş bir ilgiyle olayı
izliyordu. Belki sadece hayaliydi fakat Shen Qingqiu yıldız gibi, zift kadar
siyah gözlerinin ve gülümsemesinin memnuniyetle dolu olduğunu ifade ettiğini
hissetti.
Asıl romanda Shen Qingqiu kendi sekt ağabeyini, Liu Qingge’yı
kendi elleriyle öldürerek affedilemez suç işlediğinden nefret ediliyordu. Fakat
şimdi Liu Qingge yanında duruyordu. Eğer birisi Shen Qingqiu’yi dövmeye
kalkarsa muhtemelen Liu Qingge onu korurdu. Bu suçlamanın tutarlı tarafı yoktu!
Ünündeki lekenin yeterince büyük olmadığından dolayı ünü
yeterince lekelenene kadar yanlış suçlamalar birlikte toplanacak mıydı?
Luo Binghe’nın karardıktan sonraki karakterini esas alırsak…
bu imkansızdı.
Aniden çiçekbozuğu yüzlü Huan Hua Sarayı müridi ayağa kalktı.
Bu, o gün terk edilmiş binada Shen Qingqiu’yi küçümseyen müritti. Reverans
yapıp konuştu: “Saray Ustası, bu mürit bir şey keşfetti fakat konuşmasının
yersiz olup olmadığını bilmiyor.”
Shen Qingqiu’nin konuşurken yüzü ifadesizdi: “ ‘Konuşmanın yersiz
olup olmadığını bilmiyor’ diyorsun, yine de çoktan konuştun. Bunu söylemek
riyakârca değil mi?” Üzerinde tartışma yaratan meseleyi dile getirerek bu arı
kovanına çomak sokmak olmuyor muydu?
Mürit muhtemelen kıdemli efsuncunun onu azarlamasını beklemiyordu.
Yüzündeki pürüzler göze batana kadar yüzünün rengi kırmızıya, ardından beyaza
dönüşmüştü fakat onu geri çıkış yapmaya cesareti yoktu. Shen Qingqiu’ye gaddar
bir şekilde bakmaktan başka bir çaresi yoktu, konuştu: “Dün, bu mürit ve birkaç
kıdemli çırak ağabey ve ablayla Kıdemli Shen’in kolunda ekicilerin
enfeksiyonunun bazı izlerini gördük. Hepimiz gördük fakat bugün hepsi tamamıyla
kayboldu!”
“Cang Qiong Dağı sekti Kıdemli Mu’yu şehre ilaç dağıtılacağını
duyurup çabucak yapması için gönderdi. İlaçların etki etmesi yirmi dört saati
buluyor ya da etki etmeyebiliyor. Kıdemli çırak kardeş Luo ilacı önümüzde aldı
fakat onun üzerindeki enfeksiyon izleri ortadan kaybolmadı. Nasıl oluyor da
sadece Kıdemli Shen bu kadar çabuk iyileşip enfeksiyonun izleri yok olabiliyor?
Her hâlükârda bu mürit bu durumun fazlasıyla şüpheli olduğunu düşündü.”
Shen Qingqiu içinden sessizce iç çekti. Luo Binghe’nın
enfeksiyonu giderecek kadar içinde iyiliğe sahip, nazik olduğunu
düşünmemeliydi.
Yue Qingyuan sakin ve ölçülü usulle konuştu: “Kıdemsiz çırak
kardeşim Qing Jing Tepesi’nde görevli. Tepe Lordu olarak o daima iyi bir rol
modeli olmuş, asil ve saf ahlaka sahip bir şahsiyettir. Sektte herkes her şeyi
bilir, birbirimizden hiçbir şeyimizi saklamayız. Böylesine bir enayi
saçmalığıyla oldukça kolay kışkırtılıyorsun.”
Duyarsız Shen Qingqiu’nin bile yüzü kırmızıya dönmüştü.
Kıdemli çırak ağabey, böyle söyleme! Sen ciddi misin?! Kendi vicdanına değecek
şekilde hareket edip böylesine ne düşündüğünü açıkça söyleyip beni korursan
gerçekten kendimi kötü hissedeceğim! Asıl ya da şu anki Shen Qingqiu olsun,
hiçbirinin “asil ve saf ahlaka sahip şahsiyet” cümlesinin yanından bile geçme
imkânı yoktu. Oh, hayır, asıl karakter son dört kelimeyle
ilişkilendirilebilirdi.
Yaşlı Saray Ustası konuştu: “Gerçekten mi? Bu, benim
duyduklarımdan fazlasıyla farklı.”
Shen Qingqiu’nin kalbi kırılmıştı.
Bugün çukura çekilmesi gerekiyor gibi gözüküyordu.
*****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder