19 Haziran 2020 Cuma

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 35: İTİBARI ZEDELENMİŞ ÜN

Shen Qingqiu Altın Silah dükkânına nasıl dönmeyi başardığını bilmiyordu. Yukarı odasına gitmişti, hâlâ sersem bir hâldeydi ve yatağına düşmüştü. Tek düşünebildiği midesine dökülen kanın şu anda bütün bedeninde akıyor olmasıydı. Bütün gece boyunca dönüp yuvarlandı.

 

Kadim iblisin kanı bedenini terk ettiğinde hâlâ o soyun mirasçısı tarafından idare ettirilebiliyordu. Eğer birisi içerse ölüm tek olası sonuç değildi. Aslında, birçok ihtimal arasından ölüm en kötüsü bile değildi.

 

Örneğin, asıl eserde, Luo Binghe kanını kolayca her konuda idare edebiliyordu. Bunlara zehir olarak kullanma, takip etme, beyin yıkama, seks eşyası, insana zarar veren kan kurtları ve dahası dahildi.

 

Shen Qingqiu soğuk terle kaplıydı, yarı uyuyor yarı uyanıktı. Yeri sallayacak kadar gürültülü alkış sesleriyle uyandığında pek uzun uyumamıştı. Bütün kıyafetleri üzerinde yatağa düştüğünden dolayı giyinmesine gerek yoktu. Kapıyı açmaya yeltendiği gibi kapı çarparak açılmış, heyecanlı bir genç önüne fırlamıştı.

 

Yang Yixuan heyecanla konuştu: “Şehrin kapısı açıldı! Şehrin kapısı açıldı!”

 

Shen Qingqiu: “Ne?”

 

Yang Yixuan bağırdı: “O kırmızı yaratıkların hepsi yakalanmış! Kapılar açıldı! Jinlan Şehri sonunda kurtuldu!” Babasını feda etme düşüncesi gözlerinin yaşlarla dolmasını sağlamıştı. Shen Qingqiu’nin çok şiddetli baş ağrısı vardı fakat hâlâ genci teselli etmeye çalışıyordu. Kendi kendine düşündü, bu çok hızlıydı! Hepsi bir gecede yakalanmış mıydı?

 

Kapılar açıldığı zaman şehirden birkaç mil uzakta kenardan izleyen birçok efsuncu içeriye doluşmuş, Mu Qingfang’ın hazırladığı ilaçları dağıttığı şehrin meydanında toplanmışlardı. Önceden cansız gözüken Jinlan Şehri sakinleri şimdi neşeyle doluydular. Yedi ekicinin her biri canlı yakalanmıştı. Şu anda Zhao Hua Tapınağı tarafından kurulan büyü bariyerinin içerisinde tutularak izole edilmişlerdi.

Shen Qingqiu düşüncelere dikkatini vermiş Liu Qingge’yı gördü. Shen Qingqiu yanına gidip sırtına şaplak indirdi: “Dün gece ne oldu?”

 

Liu Qingge ona bakıp kasvetli bir şekilde konuştu: “Müridine ne oldu?”

 

Shen Qingqiu: “Ne yaptı?”

 

Liu Qingge yavaşça konuştu: “Dün gece o beş tane yakaladı, bense iki tane yakaladım.” Shen Qingqiu’ye baktı: “Luo Binghe’nın ortalıkta olmadığı yıllarda neler oldu?”

 

Bai Zhan Tepesi Lordu öldürmek için savaşan birisi olarak bu sonradan görme son derece tehlikeli şeyin gerçekten kazanması Bai Zhan Tepesi’nin müritlerinin dünya görüşünü gerçekten yıkılabilirdi! Bu olağanüstü utanç verici ve küçük düşürücüydü!

 

İkisinin güç seviyesi karşılaştırıldığında veriler netti. Şimdiki durum- Luo Binghe: Liu Qingge = 5: 2...

 

Aniden sesli mürit kalabalığı aynı anda susup ayrılmış, bilinçli olarak bir grup insana alan açmışlardı. Onlardan pek uzak olmadan liderlerin grubu yavaşça ilerliyordu. Tanrı’nın Gözünden Bakanlar Manastırı ve Zhao Hua Tapınağının liderleri birbirlerine yakın ilerlerken Yue Qingyuan ve Huan Hua Sarayı’nın Yaşlı Saray Ustası yan yana ilerliyorlardı.

 

Luo Binghe Yaşlı Saray Ustası’nın yanında ilerliyordu.

 

Sabahın erken ışıklarında Luo Binghe canlı ve keyifli görünüyordu. Shen Qingqiu Luo Binghe’nın görünümünü kendi berbat durumuyla karşılaştırıp kasvetli hissetti. Yue Qingyuan bile fark etmişti. Sekt lideri yaklaştığında Shen Qingqiu’ye bir süre bakıp endişeyle konuştu: “Berbat görünüyorsun. Gelmene izin vermemeliydim.”

 

Shen Qingqiu kendini gülümsemeye zorladı: “Sadece Mu Qingfang’ın hastaları bütün gece ağlayıp inleyerek beni uyanık tuttular. “

 

Mu Qingfang ilaçları dağıtmaktan geri döndüğünde o da şaşırmıştı. “Kıdemli çırak kardeş, bu nasıl olabilir? Orada ne kadar ses yaparsam yapayım kısa sürede böyle olamazsın. Odana koyduğum ilacını aldın mı?”

 

Shen Qingqiu kaba bir şekilde konuştu. “Aldım. Aldım.” Bugün daha fazla ilaç almamı söylemeyin bana!

 

Meydanın diğer bitişinde aniden bir gürültü oluverdi. Shen Qingqiu bakmak için başını çevirdiğinde aniden elini alnına koymak için isteklendi. Yas kıyafetleri içerisindeki orta yaşlı bir adamın Luo Binghe’nın önünde eğilmiş büyük bir grup kadın ve erkeğe öncelik ettiğini görüyordu. Bu, Jinlan Şehri’nin lorduydu.

 

Kendisine kıyasla heyecanlıydı: “Ölümsüzler bu değersiz küçük şehir için kendi canlarını feda ettiler! Sizin hakkınızı ödeyebilmemizin hiçbir yolu yok. Gelecekte, bir ihtiyacınız olursa, onun için ölmemiz gerekse bile yapacağız!”

 

Shen Qingqiu’nin gözleri seğirdi. Bu gerçekten asıl hikâye gidişatıydı. Bütün iblisleri yakaladıktan sonra kahraman, taraftarlarını ve ödüllerini topluyordu. Bu sırada kahraman tek başına sahne ışığını çalıp ona yardım eden diğer herkes önemsiz arkaplan dekoru olarak görülüyordu. Shen Qingqiu’nin kendisi bile pek katkıda bulunamamışken iki iblis yakalamış Liu Qingge’ya ve şimdi tamamıyla ilacı dağıtmaya odaklanmış Mu Qingfang’a ne demeliydi?

 

Luo Binghe’nın cevabı da alışılmış çizgideydi. Alçak gönüllülükle konuştu: “Şehir Lordu, rica ediyorum, beni yeterince fazla onurlandırdınız. Jinlan Şehri bu felaketten farklı sektlerden efsuncuların ortak çabaları sayesinde kurtuldu. Bu tek bir adamın çabasıyla olmadı.”

 

Diğer kişileri üzmeden samimiyet ve dürüstlükle konuşup hareket ediyordu. Kendi onurundan bir şey kaybetmemişti, diğer sektlerin gönlünü de almıştı. Şehir Lordu tekrardan iltifatları yağdırmıştı: “Dün gece, bu genç lordun o günahkâr iblisleri yakaladığını kendi gözlerimle gördüm. Nasıl olağanüstü bir kan! Gerçek bir kahraman! Bu olağanüstü müridi büyük bir öğretmen yetiştirmiş! Yaşlı Saray Ustası, lordluğunuzun varisi şüphesiz iyi nitelikli.”

 

Luo Binghe “bu olağanüstü müridi büyük bir öğretmen yetiştirmiş” cümlesini duyduğunda gülümsemesi derinleşmiş ve bakışlarını, muhtemelen bilinçsizce, birisinin üzerine yönlendirmişti. Kısa bir an için bakışları Shen Qingqiu’nin yüzünde bir yusufçuğun suya dokunması kadar hafifçe gezinmişti fakat sonrasında yelpazesini açarak bakışlarını engellemişti.

 

Huan Hua Sarayı’nın lideri Luo Binghe’ya gözlerinde takdir ve babacan sevgiyle baktı. Diğerleri düşkünlükle bakmasının anlamını anlamayacaklardı fakat Shen Qingqiu bu bakışın gelecekteki varisine + damadına bakma anlamına geldiğini gayet iyi biliyordu.

 

Efsuncu topluluğu tarafından etrafı sarılmış yedi sözde ekiciler acımasız yorumlarını yüksek sesle bağırıyorlar, kalabalığı rahatsız ediyorlardı. Birisi sordu: “Bu pis şeylerle nasıl başa çıkmalıyız?”

 

Yue Qingyuan konuştu: “Kıdemsiz çırak kardeş, bir fikrin var mı?”

 

Shen Qingqiu kendi kendine kararsız bir şekilde mırıldandı: “Qingqiu bu durum hakkında birkaç kadim kitap okudu. Ekiciler yüksek ısıdan korkuyorlar. Ateş onları yakıp bedenlerinin özelliğini yıprandırabilir gibi görünüyor.”

 

Herkes onun mikropları öldürmek için yüksek ısı uygulanması gerektiğinden bahsettiğini anlamıştı. Şok içerisindeki bir efsuncu hiddetle söyledi: “Bu... mümkünse bile bir iblisinki kadar böylesine acımasız, gaddar bir yöntem nasıl kullanılabilir?”

 

Sesi, çabucak Jinlan Şehri’nin hayatta kalan halkının sinirli feryatları arasında bastırılmıştı.

 

Vebanın yayıldığı günlerde sayısız masum yaşam kaybedilmiş, bulunup gösterilmemişlerdi bile. Dayanmak için fazla berbattı, enfekte kurbanların bedenleri çürüyordu. Varlıklı, hareketli ticaret merkezi ıssız hayalet şehre dönüşmüştü. Bu sebeple ekicilere karşı anlayış göstermek ya da insancıl ahlağı devam ettirmek Jinlan Şehri’nde hayatta kalanlar tarafından kabûl edilemezdi. Keşişler çabucak “onları yakın!”, “buna itiraz eden kişiler de yakılmalı!” diyen kişiler tarafından çevrelenmişlerdi.

 

Büyülü bariyerin içindeki yedi ekicinin çoğu dişlerini göstererek acımasızca gülümsüyor, hiçbir korku ya da zayıflık göstermiyorlardı. Shen Qingqiu onların muhtemelen kendilerini iblis ırkı hatrına iyi hasat yapan kahramanlar olarak gördüklerini düşündü. Sadece en küçük olan acıklı bir şekilde ağlıyordu.

 

Onu görmenin üzerine bazı insanlar acımaya başlamışlardı. Qin Wanyue dudaklarını ısırıp Luo Binghe’ya yaklaştı: “Kıdemli çırak ağabey Luo, bu küçük ekici çok zavallı görünüyor.”

 

“Zavallı görünüyorlar” tüh, gizemli vebaya yakalatıp açı çektiren ve öldürenlerin neresi zavallıymış?

 

Luo Binghe gülümsedi fakat yanıt vermedi.

 

Shen Qingqiu’nin görüşüne göre Luo Binghe’nın kıza verdiği tepki gerçekten yarım yamalaktı. Başarısız sayılırdı! Asıl eserin içeriğine göre bu sırada ona olan hislerini samimi bir şekilde ifade etme şansını yakalaması gerekmiyor mu? Luo Binghe’nın seviye atlama hızını ilerletmesi harem ustası yeteneklerine mi mâl olmuştu?

 

Nasıl oluyor da ailesinin baş müridinin ne açıdan bakarsan bak hep yeşim kadar asil, emin, huzurlu ve zarif yüzüne karşı çıkabiliyordu? Qin Wanyue’nin gözleri kamaşmıştı. Onun söylediklerini boş verin, kalabalığı izlemekten keyif alıyordu.

 

Ondan sonra çok daha beklenmedik bir şey meydana geldi.

Küçük ekici sıçrayıp bariyere vurdu. Kırmızı yüzü inlediği için katbekat şiddetlenmişti. Bağırdı: “Ölümsüz Usta Shen, benim yanarak ölmeme izin verme. Sana yalvarıyorum, Ölümsüz Usta Shen, lütfen kurtar beni!”

O anda Shen Qingqiu bir şey beyninde patlamış gibi hissetti.

 

… Sen kimsin?!

 

Nasıl ben seni tanımazken sıradan bir şekilde yaklaşıp bana Ölümsüz Usta Shen diyebiliyorsun?!

 

Meydandaki her taraftan binlerce göz Shen Qingqiu’nin üzerine döndü.

 

Ekici inlemeye devam etti: “Tek yaptığımız şey senin talimatlarını uygulamaktı fakat asla yanarak ölmeyi kabûl etmedik!”

 

…Ne oluyor lan?!!

 

Nasıl basit, çiğ bir suçlamaydı! Hangi ilahi hikâye gidişatının gelişmesiydi bu?

 

Shen Qingqiu içkiye ihtiyacı olduğunu hissetti. Onu içkiye ve sarhoşluğun rahatlığına daha da hasret bırakan şey Yaşı Saray Ustası’nın sözleriydi: “Bu sözler o şeyin ağzından çıktı, Ölümsüz Usta Shen’nin açıklama yapması gerekmiyor mu?”

 

Böylesine düşük seviyeli bir yönteme gerçekten inanan birisi var mıydı?!

 

Anında birisi tekrar etti: “Evet! Bize açıklama yap.”

 

Ve daha da çok insan katılmıştı!

 

On iki tepe her zaman dış tehditlere karşı yüzleşirken bir araya gelmişti. Böyle bir suçlama yapıldığında birçok Cang Qiong Dağı sekti efsuncuları sinirle bakmışlardı. Yue Qingyuan’ın ifadesi soğuklaşmıştı.

 

Qi Qingqi dalga geçti: “Beyni olan herkes, yalnız ölmek istemeyen şeyin kaderini birlikte paylaşacak birisini düşürmeye çalıştığını görebilir. Basit bir şekilde ona iftira atıyor! İblislerin hepsi aynı, tamamıyla ahlaksızlar. Nasıl olur da böyle bir yeme düşersiniz? Beni güldürmeyin, bu çok saçma!”

 

Yaşlı Saray Ustası aheste aheste konuştu: “Niçin diğerlerini yalan bir şekilde suçlamıyor? Ölümsüz Usta Shen’i seçti. Bunun hakkında düşünmeye değer.”

 

Shen Qingqiu onun mantığı yüzünden şaşkına dönmüştü. Böyle bir düşünce esas alınırsa seçilen kişiye hoşça kal denilirken diğerleri o kişinin masum olup olmadığını dikkatlice düşünmeliydi. İnsanları suçlamanın bedeli ayrıca yeteri kadar alçakçaydı.

 

Luo Binghe hiçbir şey demeden mest olmuş bir ilgiyle olayı izliyordu. Belki sadece hayaliydi fakat Shen Qingqiu yıldız gibi, zift kadar siyah gözlerinin ve gülümsemesinin memnuniyetle dolu olduğunu ifade ettiğini hissetti.

 

Asıl romanda Shen Qingqiu kendi sekt ağabeyini, Liu Qingge’yı kendi elleriyle öldürerek affedilemez suç işlediğinden nefret ediliyordu. Fakat şimdi Liu Qingge yanında duruyordu. Eğer birisi Shen Qingqiu’yi dövmeye kalkarsa muhtemelen Liu Qingge onu korurdu. Bu suçlamanın tutarlı tarafı yoktu!

 

Ünündeki lekenin yeterince büyük olmadığından dolayı ünü yeterince lekelenene kadar yanlış suçlamalar birlikte toplanacak mıydı?

 

Luo Binghe’nın karardıktan sonraki karakterini esas alırsak… bu imkansızdı.

 

Aniden çiçekbozuğu yüzlü Huan Hua Sarayı müridi ayağa kalktı. Bu, o gün terk edilmiş binada Shen Qingqiu’yi küçümseyen müritti. Reverans yapıp konuştu: “Saray Ustası, bu mürit bir şey keşfetti fakat konuşmasının yersiz olup olmadığını bilmiyor.”

 

Shen Qingqiu’nin konuşurken yüzü ifadesizdi: “ ‘Konuşmanın yersiz olup olmadığını bilmiyor’ diyorsun, yine de çoktan konuştun. Bunu söylemek riyakârca değil mi?” Üzerinde tartışma yaratan meseleyi dile getirerek bu arı kovanına çomak sokmak olmuyor muydu?

 

Mürit muhtemelen kıdemli efsuncunun onu azarlamasını beklemiyordu. Yüzündeki pürüzler göze batana kadar yüzünün rengi kırmızıya, ardından beyaza dönüşmüştü fakat onu geri çıkış yapmaya cesareti yoktu. Shen Qingqiu’ye gaddar bir şekilde bakmaktan başka bir çaresi yoktu, konuştu: “Dün, bu mürit ve birkaç kıdemli çırak ağabey ve ablayla Kıdemli Shen’in kolunda ekicilerin enfeksiyonunun bazı izlerini gördük. Hepimiz gördük fakat bugün hepsi tamamıyla kayboldu!”

 

“Cang Qiong Dağı sekti Kıdemli Mu’yu şehre ilaç dağıtılacağını duyurup çabucak yapması için gönderdi. İlaçların etki etmesi yirmi dört saati buluyor ya da etki etmeyebiliyor. Kıdemli çırak kardeş Luo ilacı önümüzde aldı fakat onun üzerindeki enfeksiyon izleri ortadan kaybolmadı. Nasıl oluyor da sadece Kıdemli Shen bu kadar çabuk iyileşip enfeksiyonun izleri yok olabiliyor? Her hâlükârda bu mürit bu durumun fazlasıyla şüpheli olduğunu düşündü.”

 

Shen Qingqiu içinden sessizce iç çekti. Luo Binghe’nın enfeksiyonu giderecek kadar içinde iyiliğe sahip, nazik olduğunu düşünmemeliydi.

 

Yue Qingyuan sakin ve ölçülü usulle konuştu: “Kıdemsiz çırak kardeşim Qing Jing Tepesi’nde görevli. Tepe Lordu olarak o daima iyi bir rol modeli olmuş, asil ve saf ahlaka sahip bir şahsiyettir. Sektte herkes her şeyi bilir, birbirimizden hiçbir şeyimizi saklamayız. Böylesine bir enayi saçmalığıyla oldukça kolay kışkırtılıyorsun.”

 

Duyarsız Shen Qingqiu’nin bile yüzü kırmızıya dönmüştü. Kıdemli çırak ağabey, böyle söyleme! Sen ciddi misin?! Kendi vicdanına değecek şekilde hareket edip böylesine ne düşündüğünü açıkça söyleyip beni korursan gerçekten kendimi kötü hissedeceğim! Asıl ya da şu anki Shen Qingqiu olsun, hiçbirinin “asil ve saf ahlaka sahip şahsiyet” cümlesinin yanından bile geçme imkânı yoktu. Oh, hayır, asıl karakter son dört kelimeyle ilişkilendirilebilirdi.

 

Yaşlı Saray Ustası konuştu: “Gerçekten mi? Bu, benim duyduklarımdan fazlasıyla farklı.”

 

Shen Qingqiu’nin kalbi kırılmıştı.

 

Bugün çukura çekilmesi gerekiyor gibi gözüküyordu.


*****


Önceki Bölüm ― Sonraki Bölüm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder