Tanıdık, yine de yabancı gelen genç adama
baktığında Shen Qingqiu’nin bacakları kasılmış, boğazı kurumuştu.
Beş yıl sonra dönmesi gerekmiyor muydu?
Uçurumda Luo Binghe’nın yolunu kangalların ve
dikenlerin kesmesi, kılıç yeteneklerinin seviyesini arttırması gerekmiyor
muydu? Neden Huan Hua Sarayı’nın sınırının içerisinde aniden ortaya çıkmıştı?!
Neden plandan iki yıl önde ortaya çıktı?! Bir
seviye hızlıysa onun güvencesi olmaz, Luo-ge!
Shen Qingqiu arkasına dönüp koşarak merdivenlerden
inip doğrudan Jinlan Şehri’nden çıkıp bu lanet dünyayı arkasında bırakana değin
koşmayı bırakmamaya teşvik edildiğini hissetti. Soruyu soran Gongyi Xiao
tarafından engellendiğinde sadece bir adım geri gitmişti: “Kıdemli Shen? Neden
aniden geriledin?”
…Lütfen, gözlerini kullan. Yüzümdeki ifadeye bak
ve ambiyansı algıla, Lord Gongyi Xiao!
Arkasından kısık, yumuşak bir ses geldi: “Shizun?”
Shen Qingqiu başını yavaşça arkaya çevirirken
boynunun kasıldığını hissetti. Luo Binghe’nın yüzü görüp görebileceği en
korkunç şeydi.
İfadesindeki en korkunç şey ise pek soğuk
olmamasıydı. Gülümsemesi bıçak kadar keskin değildi. Tercihen, içten nezaket ve
cana yakınlık gösteriyordu.
Ben bir gitseydim, bu denli korkunç olmana gerek
yok!
Luo Binghe’nın gülümsemesi güçlendikçe
karşısınındakinin ruhu o kadar eziliyordu. Bu gerçekten şaka değildi.
Shen Qingqiu merdivende donakalmıştı, yarı yolda
takılmış, sırtındaki tüylerin tamamı diken diken olmuştu.
Luo Binghe yavaşça yanaşıp fısıldadı: “Gerçekten
de Shizun.”
Sesi tüy kadar hafifti ve her sözü dudaklarından
net bir şekilde dökülüyordu. Adımlarının sesi Shen Qingqiu’nin kalbini
ice-bucket meydan okumasından sonra yüksek rakımdan bungee-jumping’e
gidiyormuşçasına zıplatıyordu.
Kafası çoktan giyotinin üzerindeydi, neden patlamasın
ki? Shen Qingqiu kontrolünü ve cesaretini topladı. Sıkıca yelpazesini tutmakta olan
sağ elinin boğumları beyaza dönmüş, mavi damarların göze çarpmasını sağlamıştı.
Ayağını bir adım yükseltirken sol eli yeşil cübbesinin eteğini süpürüyordu.
Sonunda ikinci kata ayak basmıştı.
Sadece bir adımda neredeyse gözyaşları içinde
kalmıştı.
Luo Binghe Ölümsüz İttifak Ligi’nin bir
parçasıyken hâlâ ona yukarıdan bakabiliyordu, fakat şimdi Shen Qingqiu’nin
bakabilmesi için başını birazcık kaldırması gerekiyordu. Sunmak istediği
heybetli davranışını bundan dolayı birazcık kaybetmişti.
Neyse ki Shen Qingqiu yıllardır soğuk, asil
numarası yapıp bunda birçok tecrübe edinmişti. İçinden nasıl hissederse
hissetsin her zaman sakin bir ifade takınıyordu. Uzun bir süre sonra, katı
cümleyi dar boğazından çıkartabilmişti: “Burada neler oluyor?”
Luo Binghe hafifçe gülümsedi, cevap verme niyeti
yokmuş gibi görünüyordu.
Yine de, arkasındaki Huan Hua Sarayı’nın
müritlerinin gürültülü sohbeti ansızın kesildi.
Shen Qingqiu bu müritlerin tutumunun fazlasıyla
yanlış olduğunu fark etti.
Shen Qingqiu, nâmı efsun dünyası boyunca yayılmış,
ayrıca genç nesil tarafından saygı gören, öğrenmeye ve dürüstlüğe saygı duyan
mükemmel bir bilgindi. Akranlarıyla toplanmış olsaydı ona saygılı olmayacak çok
az kişi vardı. Yine de, Huan Hua Sarayı müritleri düşmanlıkla dolu gibi görünüyordu.
Ona dostça olmayan gözlerle bakıyorlardı, her biri çoktan silahlarını
çekmişlerdi. Ayrıca Luo Binghe konuşmuyor, orada öylece duruyordu. Doğrucu
sektten mürit topluluğu saldırı grubunda, boss’u öldürmek için atılacak,
öldürüp yakacak kötü yandaşlar demeti gibi görünüyordu.
Genç adamlar, bir hata yapıyorsunuz! Düşünmeden
birisini korumak için atılmayın. Arkanızdaki kişiyi korumak mı istiyorsunuz?!
Onun birisine saldırmıyor olma gerçeği bile iyi. Korunması gereken asıl kişi
benim!
Gongyi Xiao ambiyansın yanlış olduğunu fark etti.
Aralarına ilerleyip fısıldadı: “Kılıçlarınızı kaldırın! Çok ayıp bir davranış!”
Sonrasında herkes bazı kısıtlamaları yerine
getirdi. Kılıçlarını çekenler isteksizce kınına koydular fakat Shen Qingqiu’ye
karşı olan düşmanlıkları azalmamıştı.
Elbette. Bu kişilerin Gongyi Xiao’yu dikkate
alması hiç garip değildi. Geçmişte, Gongyi Xiao en iyi müritlerden birisiydi.
Hangi yoldaş müridinin ona karşı koymaya yüzü olacaktı ki? Fakat şimdi orada,
kararmadan sonra en üstün beyin yıkama yetenekleriyle Luo Binghe vardı. Şimdi
mutlak merkezi otorite oydu. On bin yıl sonrasında bile başka birisinin lider
olması imkânsızdı.
Shen Qingqiu şok olmuştu ve anlayamıyordu. Luo
Binghe ne zaman Huan Hua Sarayı’na girmişti? Asıl romanın çizgisine göre iki
yıl sonra olmalıydı!
İki grup bir süre kıpırdamadan durdu. Aniden, bir
taraftan sarı ceketli genç bir kız ortaya çıkıp haykırdı: “Böyle bir zamanda
bile onu mu düşünüyorsun? Lord Luo, o... o kötü şeyler yapan birisi tarafından
yaralandı! İlk önce bunu düşünemez misin?!”
Shen Qingqiu köşedeki insan şeklindeki figürü fark
etti. Bu sahte, yaşlı kadındı.
Tekrardan Luo Binghe’ya baktı. Bu sefer cübbesinin
kolunun kılıç tarafından kesilerek bileğinin küçük bir kısmını açığa
çıkardığını fark etti.
Refleks olarak söyleyiverdi: “Enfekte misin?”
Luo Binghe ona bakıp içtenlikle başını salladı:
“Önemli değil. Herkes tehlikede.”
Böylesine özgecil, düşünceli bir tutum…! Bir
anlığına Shen Qingqiu neredeyse onu çayırda otlayıp neşeyle Shen Qingqiu’yi
dizinden dürtüp “mee, mee” diye meleyen, şirin ve zararsız küçük bir kuzu gibi
hayal etti.
Yazık, Huan Hua Sarayı müritleri keyfini soğuk suyu
dökercesine kaçırmış, garip bir şekilde konuşmuşlardı: “Lord Luo böyle bir
yerde enfekte olursa Kıdemli Shen çok mutlu olur muydu?”
… Shen Qingqiu cidden bütün Huan Hua Sarayı’na
karşı ne suç işlediğini merak etti.
Gongyi Xiao Shen Qingqiu’nin yüzüne baktı, çok
utanmıştı. Müritleri azarlayıp konuştu: “Kapayın çenenizi, hepiniz!”
Shen Qingqiu kayıtsızca baktı. Birçok tecrübe
edinmiş bir kıdemli olarak kahraman tarafından beyinleri yıkanmış çocuklarla
tartışmak onun alt seviyesindeydi. Basit bir şekilde elini indirdi. Kol yeni,
sahte yaşlı kadınla karşılaştıktan sonra çıkan kırmızı noktalar bulunan elinin
üstünü doğal olarak örtmüştü.
Konuşan, yüzünün yarısında kabarcık belirtileri
olan mürit çenesini kapatmıştı fakat hâlâ sinirle ve ikna olmamış bir şekilde
bakıyordu. Qin Wanyue iç çekerek konuştu: “Hepsi bizim suçumuz. Bizi koruyor
olmasaydın…”
Shen Qingqiu’nin bu şehirde yayılan şey hakkında
çoktan kaba saba bir düşüncesi vardı. Gerçekten megafon alıp kızın kulağına
bağırmak istedi: Kızım, uyan! Bu hiçbir şekilde veba değil!
Shen Qingqiu yıllarını 20 milyondan fazla kelimeli
web romanlarını okuyarak geçirmeye cüret etti ve şunu aşırı garanti edebilirdi:
İlk olarak! Bu şey Luo Binghe için tuz çözeltisi ya da üzüm şekeri kadar
neredeyse acısızdı. İkincisi! Luo Binghe diğerlerini korurken zarar görmüş
olsaydı bu kesinlikle onun planıyken endişelenmeye gerek yoktu! Bunun birisinin
elverişli duygularını yükseltmek için en kolay yol olduğunu bilmiyor musun?
Shen Qingqiu Huan Hua Sarayı’nın acılı ambiyansına
katlanamıyordu. Tabi ki de, en katlanamadığı şey Luo Binghe’yla onun
birbirlerinin ağzını ilk açmasını beklerken ikisinin de sessizce birbirlerini
izliyor oluşlarıydı.
Kendini hazırlayıp çok zor bir karar aldı. Ne sağa
ne sola bakmadan sahte yaşlı kadının bedenine doğru ilerledi. Xiu Ya’sını çekip
siyah kumaşı kesip içerisindeki bedeni ortaya çıkardı.
Beklenildiği gibi, bu “kişi” normal görünüyordu.
Bedeni sıradan bir insandan farksız gözükmüyordu. Fakat önemli şey bu değildi.
Önemli olan şey, baştan aşağı kaynar su dökülüp
haşlanmış kadar her yerinin kırmızı olduğuydu. Yine de, beden yanmamıştı.
Shen Qingqiu konuştu: “Bu bir ekici.”
Ekici, bir iblis türüydü. Esasen Shen Qingqiu
iblis dünyasından olduğunu biliyordu, ekici; köylü, çiftçiye benzerdi ya da, iblis
dünyasının muhtemelen, toptan yemek dağıtıcısıydı.
Coğrafik ve ırksal nedenlerden dolayı iblis
dünyasından birçok yaratığın, birçok sadist iblislerin dahilinde, ayrıcalıklı
fizyolojik ihtiyaçları vardı. Özellikle çürümüş şeyleri yemeyi severlerdi. Ne
kadar çürümüşse iblisler için o kadar besleyiciydi.
Fakat birçok çürümüş şeyi bulabileceğin yer
neresiydi?
İşte burada ekicinin işine ihtiyaç vardı. İblis
dünyasında popüler besleme noktası olarak belli bir alan vardı: Oranın lordu
zaman zaman yüzlerce insan alıp sığıt gibi kuşatılmış bir alana koymak için
insan dünyasının üstünden geçerdi. Ardından ekicileri içine salardı. Yedi
günden az bir sürede lord yemeğin çürüyüp hazır olacağından dolayı kapıları
açardı. İnsanları dışarı çıkarıp yemek ya da içeriye girip orada yemek için
karar vermesi gerekirdi.
Bu tip tuhaf yeme alışkanlıkları çok iğrençti.
Neyse ki iblisler arasından kadim iblisler, iblis soyundan en iktidarlı ve
sıradan iblislerle karşılaştırılamaz, yemeklerinde bu tip tuhaf lezzetler aramayan
elit soylulardı. Ayrıca Luo Binghe büyüyüp fevkalade yakışıklı olsa bile Shen
Qingqiu psikolojik olarak bundan korkmuştu, böyle tuhaf bir ortamı kabullenmek
onun için çok güçtü. Yarı iblis türünden olsa bile onu öpen kızlar gerçekten de
çok cesur olmalıydılar, hahaha!
Geçmişte, bu tarz insanlık karşıtı bir işten
dolayı savaş başlatıp ekicileri ortadan kaldırmış efsuncuların hiddetini
uyandırmıştı. Birçok tanınmamış kahraman enfekte olmayı ya da ölmeyi göze almıştı.
On yıl içerisinde ekicilerin neredeyse soyları tükenmişti. Şimdi hemen hemen
hiç görülmezlerdi, bu yüzden sıradan efsuncuların onu bilmemesi normaldi. Shen Qingqiu
için, boş gezindiğinden, Qing Jing Tepesi’nde darmadağınık bir hâlde yığılmış eski
kitapları karıştırmayı seviyordu, böylece onları biliyordu.
Fazlasıyla kesin bir karardı fakat maalesef
ciddiye alınmamıştı. Sadece Qin Wanyue incelikle yanıtlayacak kadar nazikti: “Kıdemlinin
söylediğini Lord Luo çoktan tahmin etmişti. Biraz önce bize ekicileri detaylıca
anlatıyordu.” Yine de, Huan Hua Sarayı’nın müritleri Luo Binghe’ya yüzü saf
altın ışıkla yıkanmış gibi hayranlık ve sevdayla bakıyorlardı.
Ortaya çıkmıştı! Bu, kahramanın efsanevî “yıkıcı
bilgelik halesi”yle “kahraman ne derse desin, onun sözleri insanları IQları
bastırılmış gibi hissettirecek” etkisiydi!
Luo Binghe Shen Qingqiu’ye bakıp yumuşakça
konuştu: “Öğrendiğim her şeyi Shizun bana öğretti.”
…Berbat olan şey, Shen Qingqiu’nin gerçekten onun
yüzünün yumuşak ışıkla yıkandığını hissetmesiydi.
Lanet. Sonunda, kötü adamın bile soğuk görünmesine
izin yoktu. Bu, kahramanın hava atacağı doğru zaman mıydı? [hoşça kal der gibi
elini sallar]
Shen Qingqiu gerçekten zamanını bu tuhaf ambiyansta
harcamaya katlanamıyordu. Doğrusu, ekiciler Huan Hua Sarayı insanları
tarafından öldürülmüştü, bu sebeple onlardan kurtulmak haklarıydı. Shen Qingqiu
konuştu: “O hâlde, araştırmak için bu bedeni alabilir miyim? Muhtemelen
Kıdemsiz askerî kardeş Mu bir şeyler bulacaktır. Salgını olabildiğince çabuk
engellemek için bir yol bulmak iyi olacaktır.”
Luo Binghe başını salladı: “Shizun’un her emri
uyulacaktır. Müritler bedeni teslim edecekler.”
Onun her “Shizun” diye seslenmesinde Shen
Qingqiu’nin bedenindeki bütün tüyleri diken diken oluyordu. Balla
tatlandırılmış sözler dile getirip kol yeninin için hançer saklayan asıl Shen
Qingqiu’nin Luo Binghe’yla yüz yüze geldiğinde nasıl hissettiğini sonunda
anlayabiliyordu çünkü Luo Binghe’nın ne yapacağını bilemiyordu!
Kol yenini hafifçe savurarak öfkeyle çıkıp gitti.
Terkedilmiş binadan çıktığında Shen Qingqiu hâlâ çok kötü durumdaydı. Yürürken
şaşkın ve kafası karışmış hissediyordu. Ayaklarının tabanından kötü etki
geldiğini hissediyordu. Gongyi Xiao onu yakalamış ve Shen Qingqiu’nin solgun
olduğunu fark etmişti, çok endişeli görünüyordu ve kaygılı bir şekilde konuştu:
“Kıdemli Shen, çok üzgünüm. Doğrusu, ben her zaman biliyordum fakat usta Lord
Luo’yla ilgili olan her şeyin katı bir şekilde gizli tutulmasını emredildi.
Dışarıdakilere bahseden kişi sınırdışı edilecekti, o nedenle doğruyu söylemeye
cesaret edemedim.”
Shen Qingqiu: “Sana sadece bir soru soracağım.
Buraya nasıl geldi?”
Gongyi Xiao konuştu: “Lord Luo Gong’ı kurtaran
geçen sene Luo Chuan’da ciddi bir şekilde yaralanan Qin Shimei’ydi.
Geçen sene. Bir sene içerisinde Huan Hua Sarayı
liderinin en güvenilir müridi Gongyi Xiao’yu gölgede bırakmıştı. Luo Binghe’nın
Huan Hua Sarayı’ndaki istilası asıl zaman dilimindeki kadar erken değil gibi
görünüyordu fakat etkililiği de ayrıca artmıştı. Doğrusu, Gongyi Xiao gerçekten
kahraman tarafından her durumda ilk sıralamadan ikide bir aşağı tekmelenen
ölüme giden askerdi!
Shen Qingqiu konuştu: “Kurtarıldıktan sonra neden
Cang Qiong Dağı sektine geri gelmedi?”
Gongyi Xiao Shen Qingqiu’nin ifadesine dikkat
etti, ardından dikkatle konuştu: “Kurtarıldıktan sonra Lord Luo geçmiş hakkında
konuşmaya isteksiz görülüyordu. Veda ettiği zaman Cang Qiong Dağı sektine
dönmeyeceğini ve Huan Hua Sarayı’nın onun yerini gizli tutmasını umduğunu
söyledi. Dünyayı dolaşma niyetindeymiş. Usta onu çok beğendiğinden onu tutmaya
devam etti. Her ne kadar, kesinlikle, resmî olarak usta ve mürit ilişkileri
olmasa da çoktan ona kişisel, yerine geçen müridi olarak davranıyor.”
Anlıyorum.
Luo Binghe’nın davranışı standart “beyaz nilüfer
sessizce acıya katlanıyor”du. Neden dönmediğini tahmin etmek insanlar için
kolaydı. Belki Cang Qiong Dağı sekti, özellikle de Shen Qingqiu, kötüdür.
Ölümsüz Kılıç Kongresi olduğu zaman bazı ağza alınamayacak sırları vardır.
Huan Hua Sarayı müritlerinin ona düşman
kesilmeleri şimdi hiç garip değildi. Bu sadece Luo Binghe’nın beyin yıkama
yeteneğinden değildi. Onlar sadece Luo Binghe’nın Huan Hua Sarayı’ndaki
statüsünü bilerek onun liderliğini takip ediyorlardı.
A bölüğünün A müriti B bölüğüne gidip B
bölüğündeki en üst seviyeden en alt seviye herkesi toplayıp ağlayarak kalmak
istediğinde her zaman sırlar saklandığından dolayı kimsenin bunun nedenini
bilememesi – nasıl bilime aykırı ve mantıksız! Fakat böyle bir şey tamamıyla
kahramanın halesinin ışığına uygundu!
Shen Qingqiu sessizdi. Gongyi Xiao onun üzgün ve
hayâl kırıklığına uğradığını düşündü. Sevgili müridi ölmemişti fakat geri dönüp
tekrar onu görmek yerine dışarıda dolanmayı tercih ediyordu. Konuştu: “Kıdemli
Shen’in bunu çok fazla önemsemesine gerek yok. Lord Luo’nun geçici olarak
kalbindeki bazı sıkıntıları çözmeye ihtiyacı vardır. Geçmişte, Huan Hua
Sarayı’nı hiç terk etmemişti fakat bu sefer gelmek için gönüllü oldu. Yine de,
benim yoldaş kıdemsiz müritlerimin… Kıdemli hakkında bazı yanlış anlamaları
var. Umuyorum alınmazsınız.”
Shen Qingqiu’nin kalbi küçük parçalara ayrılmıştı.
Olumlu itibar kurmak için titizlikle yıllardır
çalışıyordu fakat, tahmin edildiği gibi, kahraman hâlâ onu güzel siyaha
boyayabiliyordu!
Yanlış! Aslında hiç de siyaha boyamamıştı çünkü
hiç de haksız değildi. Sonunda, o, uçuruma birisini tekmelemişti!
Davranışım için bir bahane düşünmemeliyim!
Shen Qingqiu konuştu: “Sana ne demeli? Sen neden
yanlış anlamadın?”
Gongyi Xiao şaşırmıştı ve anında konuştu: “Her ne
kadar Jue Di Vadisi’nde ne olduğunu bilmesem de Kıdemli’nin kendi müridini
öldürecek birisi olmadığına inanıyorum.”
Pekâlâ, sana nedenini söyleyeyim… Çünkü senle ben
kahramanın zıt tarafındaki ölüme giden askerleriz, birbirimizin durumunu
anlayıp duygularımızı paylaşabiliriz.
Sonradan Huan Hua Sarayı müritleri takip etti.
Shen Qingqiu kasıtlı olmadan arkaya baktı, sadece Luo Binghe’nın onlara
baktığını görebilmişti. Ellerini birbirlerine kenetleyip onlara olaylara
seyirci kalan birisinin soğuk gözleriyle bakıyordu.
Shen Qingqiu onu gördüğünde kalbi düzensiz ve
zayıf hissediyordu, fırtınaya yakalanmış tekne gibiydi. Şu anda, Luo Binghe ona
çok yakın olmasa, yüzünde düzgün bir gülümseme tutsa bile karanlık gözleri Shen
Qingqiu’yi aniden kalbinin ürpertisinin arttığını hissettirecek kadar çok soğuk
ve deliciydi.
Ağabey, amca! Sizin sorununuz ne – iki ölüme giden
asker karakterini görüştürüp birbirlerine ısınmak için sarıltıyorsunuz, niçin
dargınsınız?!
Altın Silah Dükkânına vardıklarında orayı içeriden
neredeyse çatıyı uçuracak kadar yüksek ses gelirken buldular. Bunların hepsi
Liu Qingge’nın işiydi. En zor görev onun mesuliyetindeydi. Ayrıldıktan sonra,
Liu Qingge bazı deneysel konuları yakalamak için gitmişti. Şehirdeki insanlar
işbirliği yapmaya gönüllü olmamışlardı, bu yüzden o sırada sorunu güçle
çözmekten başka hiçbir umudu yoktu. Dahası Liu Qingge sabırlı ve akılcı birisi
değildi. Tarzı Bai Zhan Tepesi’nin görenekleriyle fazla tutarlıydı. Basitçe
söylemek gerekirse dışarıya çıkıp bir düzineden fazla yapılı adamı yakalayıp
giriş holünün arkasındaki platforma döverek bağlamıştı. Şimdi, bu Mu
Qingfang’ın araştırma yeri olmuştu. Yapılı adam topluluğu bir kadın grubu kadar
küfredip haykırıyorlardı.
Shen Qingqiu yeraltı hazinesine gidip diğerlerine
olaylar sıralamasını anlattı. Kendisinin enfekte olduğundan bahsetmedi.
Yüce Usta Wu Chen tekrardan Buda’ya onları
koruduğu için dua edip konuştu: “Cang Qiong Dağı sekti arkadaşlarının sayesinde
bir şeyler sonunda iyiye gidiyor.”
Shen Qingqiu: “Korkarım ki bu kadar basit değil.
Enfekte insanlar birbirlerini enfekte edemezler. Qing Jing Tepesi’ndeki antik
kitabın kayıtlarına göre bir ekici tarafından enfekte edilen en büyük grup üç
bin kişiymiş. Enfektli bölge bütün şehri kapsayacak kadar genişse öyleyse
birden fazla ekici var demektir.”
Liu Qingge elini kabzasına koyup durdu. Shen
Qingqiu onun girişken birisi olduğunu biliyordu. Bir an önce çıkıp ekicileri bulup
öldürmek istiyordu. Shen Qingqiu konuştu: “Yavaş ol! Söyleyecek bir şeyim daha
var.”
Mu Qingfang: “Kıdemli askerî kardeş, lütfen
konuş.”
Shen Qingqiu bunu nasıl söyleyeceğini bilmiyordu.
Bir anlık durakladı, ardından konuştu: “Luo Binghe döndü.”
Diğerlerinin tepkisi fazla değildi. Üçünün
içerisinde Zhao Hua Tapınağı’ndan Yüce Usta Wu Chen, Luo Binghe’nın kim
olduğunu bile bilmiyordu. Mu Qingfang şu anda ilaç dışında bir şeyi pek umursamıyordu.
Liu Qingge ürperip kaşlarını çattı: “Senin müridin mi? Ölümsüz İttifak Ligi’nde
iblisler tarafından öldürülmemiş miydi?”
Shen Qingqiu açıklamayı git gide daha da zor
buldu: “… ölmemiş. Tekrardan hayatta.” Sinirli bir şekilde konuştu: “İlk önce
seninle şehri gözlemlemeye gidelim. Geri geldiğimizde konuşuruz.”
Mu Qingfang: “Evet. Daha önceden arda kalan
ekicilerle uğraşmıştım, aslında artık daha az insanın zarar görmesi lazım. Ben
de gidip o hastalara bakayım.”
Onu söylediği zaman Shen Qingqiu Mu Qingfang’ın parlak
gümüş cerrahi aletlerini hatırladı. Neşterlerle ve iğnelerle bir otopsiyi açıp
uygulayacak kadar tam takıma sahipti. Ayrıca sonsuz depo alanında yüzlerce
şişesi ve kavanozu da vardı, hepsi içeriklerinin ve etkilerinin açıklamasıyla
düzgün bir şekilde etiketlemişti. Bunlar, birisinin renginin solmasına ya da çok
feci korkmalarına yeterdi. Platforma bağlanmış bir grup yapılı adamın bunu gördüğü zaman çatıyı patlayıp çıkartacak
yüksek sesle çığlık atacaklarını tahmin edebiliyordu.
Shen Qingqiu tatsız bir şekilde gülüp kilerin
dışındaki Liu Qingge’yı takip etmek üzereydi ki aniden, birdenbire kendi
kalbinin atışı binlerce kat fazla gelmeye başlamıştı. Anında, akabinde
hareketleri ağırlaşmıştı.
Liu Qingge anında anormalliği fark edip sordu: “Ne
oldu?”
Shen Qingqiu cevap vermedi. Ruhanî enerjisini sağ
eline taşıdı fakat sadece zayıf ruhanî enerji akımı vücudundan geçmişti,
kıvılcım oluşturamazdı.
Böylesine kritik bir andayım ve şimdi mi arıza
çıkartıyorsun?!
Mu Qingfang fısıldadı: “Panzehirsiz.”
Liu Qingge nabzını kontrol etti, bir anlığına
durakladı, ardından kesin olarak onu geriye dayandırdı: “Otur. Bekle.”
Niçin bekleyeceğim?! Luo Binghe’nın kapıyı
çalmasını mı bekleyeceğim?! Shen Qingqiu karşı koydu: “Sizinle geleceğim.”
Liu Qingge: “Ayağımıza dolanma.”
Bai Zhan Tepesi’nin yüce ustasısın. Benimle
atılırsan bizi kim engelleyebilir?
Mu Qingfang konuştu: “Kıdemli askerî kardeş Shen,
bugün ilaçlarını aldın mı?”
Shen Qingqiu gerçekten gökyüzüne bakıp “Tedaviden
vazgeçmedim!” diye bağırmak istiyordu.
Bu ay açıkça ilacımı zamanında aldım! Hatta Liu’ya
bu sefer zehri doruklarına kadar temizlemesi için rica ettim. Öyleyse neden
açıklanamayacak, hiç beklenmedik bir şekilde arıza çıkarıyor?!
Tam o anda, Sistem’in bildiri sesi geldi:【Kahramanın doğru şeyi yapma cesareti puanı +100】
Bas git!
“Shen
Qingqiu şanssızken kahraman fazlasıyla doğru şeyi yapıyor” mu demeye
çalışıyorsun?!
Bu kadar üstü kapalı davranmaya cüret etme!
Sistem, neden aniden puan eklediğini açıkla!
Mu Qingfang konuştu: “Kıdemli askerî kardeş Shen
kendisine aşırı çaba sarfetmemeli. Kıdemli askerî kardeş Liu sadece kendi
iyiliğini düşünüyor. Zehir harekete geçtiğinde oraya buraya koşuşturursan
bedenin fazlasıyla zarar görecektir. Burada kalıp dinlen. İlacı almaya
gideceğim. Kıdemli askerî kardeş Liu’nun geri dönüp bu atağı sonlandırması için
ruhanî enerjisini kullanmasını bekle.”
Shen Qingqiu üç kez ayaklanmış, Liu Qingge her seferinde
onu yerine oturtmuştu. Mu Qingfang’ın tınısı yaramaz bir çocuğu azarlayan yetişkin
gibiydi. Shen Qingqiu konuştu: “Pekâlâ. Kıdemsiz askerî kardeş Liu, beni dinle.
Ekiciler kırmızı bir deriye sahipler ve çok bulaşıcılar. Onlara benzeyen
şüpheli bir şeyle karşılaşırsan üstüne atlama. Uzaktan saldır. Döndüğünde odama
gelmelisin. Seninle konuşmam gereken önemli bir şey var.”
Son cümle en önemlisiydi. Shen Qingqiu kasıtlı
olarak o kelimelere vurgu yapmıştı.
Bir orduyu bin gün eğitip bir gün için kullanmak…
Liu, beni korumalısın!
İkisi kilerden çıktıktan sonra Yüce Usta Wu Chen
konuştu: “Kıdemli Shen, bunun tuhaf olduğunu düşünmüyor musun? İblis dünyası
uzun bir süredir sessizdi fakat son yıllarda tekrardan hararetlendi. Son
Ölümsüz İttifak’ta birçok nadir yaratık tekrardan ortaya çıktı. Ve bu sefer de
binlerce yıldır Jinlan Şehri’nde ortaya çıkmayan ekiciler… Korkarım ki bu iyiye
işaret değil.”
Sadece bu değildi, bu ekiciler sahiden
güçlenmişlerdi. Aslında enfekte kişilerin ekicilerden belli bir uzaklığa
gidememesi gibi bir koşulları yoktu. Shen Qingqiu aynı hisleri paylaşıyordu: “Yüce
Usta’nın şüphelerinin nedeni rahat olamamamın nedeni.”
Evet. Luo Binghe uçurumda iki yıl daha kalmalıydı
fakat gelişerek açığa çıkmıştı. Bu özel durum iyi bir şeyin geldiğine işaret
olamazdı!
Yüce Usta Wu Chen enfekte edildikten sonra Qi’sinden
ve bedeninden fazlasıyla hasar almıştı. Konuşmalarından kısa bir süre sonra
bitkin düşmüştü. Shen Qingqiu uzanmasına yardım etti, ardından hızlıca kilerden
gizlice kaçmaya çalıştı. Wu Chen kilerde saklanıyordu çünkü dışarıda
görünemezdi. Shen Qingqiu’nin odası silah dükkânının ikinci katındaydı. Liu
Qingge daha gelmeyecekti, o nedenle henüz uyumaya gidemezdi. Sadece afallamış
bir şekilde masaya oturdu. Özlem dolu bir hâlde minik kuzu Luo Binghe’nın bütün
gün onu “Shizun” diye çağırmasını düşündü. Hatta bunun başka bir hikâye
olmasını bile diledi. Ardından onu baştan aşağı tedirgin eden siyah nilüfer Luo
Binghe’yı da düşündü. Neredeyse saçlarını yolmak istiyordu.
Bir süre sonra birisi kapısını çaldı. Çalması ne
hafifti ne de sert.
Shen Qingqiu masadan kalkıp konuştu: “Kıdemsiz
askerî kardeş Liu? Gecenin bir yarısı seni bekliyordum, içeri gel!”
Her iki kapı da aniden çarparak açıldı.
Luo Binghe odanın kapısının önünde, arkasında
sonsuz karanlığın desteğiyle, elleri arkasında duruyordu; dudakları hafifçe
kıvrılmıştı. Gözleri binlerce kulaç derinliğindeki soğuk havuzlar gibiydi.
Gözlerini kısarak konuştu: “Shizun, iyi akşamlar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder