Shen Qingqiu gözlerini kısarak
konuştu: “Niçin Cang Qiong Dağı Sekti Qing Jing Tepesi’nin varisinin kişiliğine
geldiğinde ne zamandan beri diğer sektler önemsiz söylentilere dayanarak sonuca
atlamaya başladılar?”
“Ne zamandan beri diğer
sektler önemsiz söylentilere dayanarak sonuca atlamaya başlayıp Cang Qiong Dağı
Sekti Qing Jing Tepesi’nin varisinin huyu böyle diye söyleyebiliyorlar?”
Yaşlı Saray Ustası konuştu:
“Sadece söylenti ve dedikodu olsaydı doğal olarak buna kolayca inanmazdık. Bu
sözler tam olarak saygıdeğer sektinden birisinden yayıldı.” Etrafını inceleyip
devam etti: “Müritlerin birbirleriyle iyi bir ilişkisi olmasının sıradan bir
şey olduğunu buradaki herkes biliyor ve onaylıyor. Ayrıca kaçınılmaz bazı
dedikodu ve iftiralar da yayıldı. Bu durumda Tepe Lordu Shen’in müritlerini
nasıl dövüp yaraladığını kasten gizli tutması onu “asil ve kusursuz ahlaklı bir
şahsiyet” olarak bahsedilmeye değmez yapıyor.”
Bunları duymanın üzerine Shen
Qingqiu inanamadı.
Müritlerine zarar vermek?
Aslında doğruydu. Luo Binghe
büyürken Shen Qingqiu ona olabilecek her yoldan acı çektirmiş, işçi sınıfı ve
benzeri gibi davranmıştı. Tüm bu geçmişte kalan şeyler kendi adına trajedi
kitabı olarak yazılmalıydı. Geri kalan seçkin müritler ise Shen Qingqiu
tarafından azarlanmış, nahoş bir şekilde davranılmış ya da çıkartılmışlardı...
o kadar sayılamayacak kadar fazlaydılar ki kendi jimnastik takımlarını
oluşturabilirlerdi. Sadece, bu acımasız davranışlarla suç işleyen o değildi,
asıl eserdekiydi!
Yue Qingyuan ciddiyetle
konuştu: “Onların sadece söylenti ve dedikodu olduğunu bildiğine göre, öyleyse,
nasıl oluyor da bu konu üzerinde durmanın faydalı olmayacağını bilmiyorsun? Ayrıca,
en genç sekt kardeşimin müritlerini şımartma huyu yoktur fakat onlara kötü
davrandığını söylemek çizgiyi aşmaktır.”
Aniden nazik bir ses konuştu.
Qin Wanyue daha fazla dayanamıyordu ve hoşlandığı kişi hakkında çekinmeden
konuşmalıydı: “Naçizane bir şahsiyet olarak Sekt Lideri Yue’ye sormam çok
küstah olmazsa... ergen bir gencin yüzlerce yıllık tecrübesi ve zırhında kıl
gibi zehirli dikenler olan şeytanî sekt kıdemlisiyle savaşması istenilirse bu
eziyet ve kötüye davranış sayılmaz mı?
Bu sefer Shen Qingqiu saksı
gibi kenarda sessiz durmaya devam edemezdi.
Ne kindar ne de nazik bir
şekilde konuştu: “Öyle olsun olmasın, bilmiyorum. Fakat bildiğim şey, bir usta
müridini zehirli dikenli zırhın önünden çekip kendi bedeniyle engelliyorsa
muhtemelen bu eziyet sayılamaz. Sen ne düşünüyorsun, Luo Binghe?”
İsmini duyduklarında birçok
efsuncu, özellikle de Cang Qiong Dağı sektinden olanların şaşkınlıkları
yüzlerinden okunuyordu. Bazıları aslında onu gördüğünde şüphe duymuşlardı, Qi
Qingqi gibi, ve şimdi şüpheleri şaşkınlıkla ortaya çıkmıştı. Jinlan Şehri’ne
daha yeni varmış liderler grubu Luo Binghe’yla tanışmak için kendi ayaklarıyla
gelmişlerdi… onlar çoktan dolu yağmasına ve fırtınalı havanın etkisine uğramış
ve şimdi, doğrusu, sakin ve kendindelerdi.
Geçmişte, Shen Qingqiu Luo
Binghe’yı sık sık cezalandırdığından Yue Qingyuan Luo Binghe’yı birkaç kez
görmüştü fakat o Luo Binghe’nın gençliğinde olmuştu. Sonrasında Shen Qingqiu
Luo Binghe’ya iyi davranmaya başladığında çoğunlukla Qing Jing Tepesi’nin
çalıştığı çeşitli işlerde bulunmadığından onunla karşılaşmayı iyice zorlaştırmıştı.
Ölümsüz İttifak Ligi boyunca kristal ekrandan Luo Binghe’nın yüzü kısa bir
anlığına gözüne ilişmiş fakat ekranın bulanık yüzeyi şaşırtıcı ve etkileyici
bir şekilde fazlasıyla bulanıktı. Böylelikle, bunca zaman Huan Hua Sarayı’nın
Saray Ustası’nın yanındaki, Shen Qingqiu’nin o zamanlar “gözde müridi” olan bu
yakışıklı, mükemmel genci tanıyamamıştı. Ondan önce, Yue Qingyuan Saray
Ustası’nın birçok kıdemli müridi hakkında olumlu düşündüğünü duymuş, yani bunca
zaman Luo Binghe yerine Gongyi Xiao sanmıştı. Şimdi de Shen Qingqiu’nin bunu
açıklamasıyla o da şok olmuştu.
Kalabalığın içerisinde Luo
Binghe Shen Qingqiu’ye bakıyordu, bakışları sabitti. Shen Qingqiu başını yana
yatırmış, katlı yelpazesini yayarak açmış ve beklenmedik ani bir istekle tebessümünü
geri aldığı hâlde dudağındaki küçük kıvrılma muhtemelen sataşma ya da kışkırtma
olarak görünecekti.
Hiç de kızgın olmadığını
söylemek saçmalıktı. Shen Qingqiu kabul etmeliydi ki genelde kendi küçük yaşamı
için endişeleniyordu, o nedenle herhangi bir şey Luo Binghe’ya geldiğinde her
şeyi fazlasıyla düşünüyordu. Fakat Luo Binghe’nın saldırısını engellediğinde
içgüdüsel olarak davranıyordu… Yine de Luo Binghe’nın muhtemelen başkalarından
bu krizi çözmesi için yardıma ihtiyacı yoktu. Ona ne kadar bakarsan bak, üç
seferlik dövüşte en çok hasarı veren kişi oydu. Bu durumda bile Shen Qingqiu’ye
kızarak olayı onu suçlayacak kadar(onu kirli suya batırıp) ilerletebilirdi.
Luo Binghe yavaşça konuştu: “Shizun
beni korumak için kendi hayatını ortaya koyup tehlikeye attı, bu nezaketi asla
unutmayacağım.”
Qi Qingqi şaşkınlık içinde
konuştu: “Gerçekten sen misin? Shen Qingqiu, onun öldüğünü söylememiş miydin?” Tekrardan
Luo Binghe’ya baktı. “Hayatta olduğuna göre, niçin Qing Jing Tepesi’ne geri
dönmedin? Bilmiyor musun, Shizun’unun senin hatrına kendinden geçtiğini-“
Shen Qingqiu uygun olacak bir
şekilde kuru öksürükle Qi Qingqi’nin susup ona bakmaktan başka şansının
olmadığını anlatarak yeterince dikkat dağıttı.
Shen Qingqiu onun önünde
eğilmek istedi. Sonraki sözünün “ruhunu kaybetmiş gibi aklı başından alınmıştı”
olduğu içine doğmuştu. O siktiğimin sözünü bir daha asla duymak istemiyordu!
Aniden, telaşla tüyleri diken diken olmuştu. Luo Binghe bunu duyarsa mükemmel
erkek kahraman yüzü kırılacak kadar çok fazla gülerdi!
Yaşlı Saray Ustası konuyu
üsteledi. “Bu tam da insanların en çok şaşırdığı konu. Açıkça görülüyor ki
ölmedi, öyleyse niçin öldüğü iddia edildi? Ve neden açık açık geri dönebilirdi
de istemedi?”
Shen Qingqiu bu imalı
tonlamadan dolayı iyice sinir olmuştu. “Eğer dönmeye hazır değildiyse bunun hakkında
bir şey yapamam. Güzel güzel gelmişti, isteyerek ayrıldı, yine de onun keyfi.
Yaşlı Saray Ustası bir şey söylemek istiyorsa lütfen doğrudan söylesin.”
Yaşlı Saray Ustası güldü.
“Söylemek istediğim şeyin, Tepe Lordu Shen, çoktan gayet farkındasın. Burada
olayı bilmeyenler bile anladılar. Bu ekici iblisler yakılmalı fakat bunun
arkasında bunu yöneten birisi var, ateşe benzin ekleyen birisi, ve kaçmamalı.
Ne olursa olsun, bütün Jinlan Şehri bu açıklamaya borçlu.”
Öylece Jinlan Şehri’nde
hayatta kalanların nefretini tutuşturmayı başardı. Daha yeni büyük bir felaket
çekmişlerdi, ruh hâlleri çoktan kasvetli ve yılgındı, hiddetlerini ortaya
çıkartacak bir hedefe istek duymaktaydılar. Birçok insan yuhalayıp alay etmeyle
karşılık verdi.
Luo Binghe konuştu: “Shizun
kötülükten nefret eder. Konu iblisler olduğunda gördüğü anda öldürüp sonrasında
bayram etmemek elinde değil. Onlarla nasıl gizlice anlaşabilir?”
Bu sözler Shen Qingqiu’nin
suçunu temize çıkartmış gibi görünüyordu, umuyordu, fakat o an sadece “onları
gördüğü anda öldürüp sonradan bayram etmemek elinde değil” sözünün arkasındaki
gizli anlamı anlayabiliyordu.
Şimdi ağzından baklayı
çıkartmıştı, Shen Qingqiu bari onu sonuçlandırmak için sordu: “Luo Binghe, şu
anda Qing Jing Tepesi’nin müridi misin, yoksa Huan Hua Sarayı’nın bir üyesi
misin?”
Yaşlı Saray Ustası
küçümseyerek güldü. “Bütün olanlardan sonra, Tepe Lordu Shen, müridinizi
tekrardan kabûl etmeye istekli misin?”
Shen Qingqiu konuştu: “Onu
asla sekten çıkartmadım. Bana hâlâ Shizun demek isterse onu müridim olarak
kabûl etmeye istekli olduğunu varsayarım.”
Sözleri bütünüyle Luo
Binghe’nın canını sıkmıştı, yine de, başaramamış gibi görünüyordu. Luo
Binghe’nın gözleri titreşti. Shen Qingqiu kendi hayâli miydi, bilmiyordu, fakat
Luo Binghe’nın gözlerindeki ifade açıkça görünüyordu.
Bir anlığına iki karşı grup
belirginleşmişti, karşı karşıya duruyorlar, belirgin bir şekilde
ayrılıyorlardı. Çarpışma kıvılcımları gibi düşmanlık havası yayıyorlardı, kılıçlar
çekilip yaylar gerilmişti. Anlaşmazlığı tetikleyen ekici iblisine gelince bir
tarafta unutulmuştu. Kimse onunla uğraşmayı umursamıyordu.
Aniden bir fingirdek kadın
sesi sordu: “Shen Jiu? …Sen Shen Jiu musun?”
Bu ismi duymakla birlikte Shen
Qingqiu’nin soğukkanlı görünüşü neredeyse Büyük Afrika vadi açıklığı gibi
çatlayacaktı.
Hepsinin canı cehenneme!
Tanrı’nın bugün beni öldürmeye
mi niyeti var?!
Bitmişti. Bu o kadındı. Bu Qiu
Haitang’dı!
Asıl eserde, Qiu Haitang’ın
görünüşü tek bir şeyle betimlenmişti: Shen Qingqiu’nin tamamıyla düştüğü bir
zarafetti.
Qiu Haitang artık baharındaki
genç bir kız olmadığı hâlde yüzü manolya kadar zarifti ve makyajla harika bir
şekilde boyanmıştı. Vücudu inceydi, göğüsleri büyüktü, görüşünü gerçekten
olağanüstüydü. Ve görünüşünün olağanüstü olmasından dolayı doğal olarak Luo
Binghe’nın hareminin parçası olma kaderinden kaçamazdı.
Sorun, Shen Qingqiu’yle
eskiden ilişkilerinin olmasıydı.
Tebrikler! Aygır roman
kahramanının iki eşiyle muğlak ilişkisine dahil olan gerçekten türünün tek
örneği asıl Shen Qingqiu oldunuz!
En azından Shen Yuan’ın
okuduğu bütün aygır romanlarında böyle ikinci bir karakter bulamamıştı!
Fakat tekrar düşününce bu ifşa,
okuyucuların “Shen Qingqiu’nin soyunu yok et! Etmezsen, okumayı bırakacağım!”
diye yorum attıkları ikinci dalgada kıvılcımlanmış olmalıydı.
Böyle vahim bir durumda
cevabın “****…” olmasından Shen Qingqiu’nin kalbi sonsuz barajda parçalara
ayrılmıştı. Qiu Haitang her şey kötüye giderse ilk onu, sonra kendisini öldürür
düşüncesinden önce kılıcını çekip yatay bir şekilde göğüs seviyesinde ona
yöneltti. “Sana bir soru soruyorum! Niçin bana bakmaya cesaret edemiyorsun?”
Abla, sana nasıl bakmaya cesaret
edebilirim? Benim ecelimden sonra geliyorsun!
Qiu Haitang’ın ifadesi
üzüntüyle doluydu: “Seni bir daha hiç göremeyeceğimden şüphe-şüphe duymadan
yıllarca aradığımı söyledim. Hasretini çektiğine uzanmış, hayatındaki en yüksek
konumdasın ve yüce Qing Jing Tepesi Lordu olmanla sonuç-sonuçlandı. Ha ha,
nasıl da etkileyici!”
Shen Qingqiu gerçekten nereye
bakması ya da ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Sonuç olarak gözleri sabit bir
şekilde öne bakmış ve yüz ifadesi ayrı kayıtsızlıkla öğrendiklerinin en iyisini
yapmıştı.
Kalabalık, içinde
birbirleriyle fısıldaşıyordu. Yue Qingyuan fısıldadı: “Qingqiu, bu leydi ve sen…
gerçekten eski tanıdık mısınız?”
Shen Qingqiu’nin gözyaşları
kalbindeki alanı suluyordu. Kıdemli askerî kardeş... sorma…
Onun tarafında Qiu Haitang
endişeli bir tonda tekrardan konuştu: “Eski tanıdık? Sadece tanışmıyordu, ben
ve bu kibirli adam çocukluk aşkıydık… Ben onun nişanlısıyım!”
Bunu duyduğunda Luo Binghe’nın
kaşları vahşice seğirdi.
Hayır!
Sen kesinlikle Luo Binghe’nın
eşisin! Çabuk ol ve uyan!
Shang Qinghua haykırdı: “Ha?
Bu doğru mu? Nasıl oldu da kıdemli askerî kardeş Shen’in bundan daha önce hiç
bahsettiğini duymadım?”
Shen Qingqiu dudaklarının
kenarlarını çekerek ona sahte bir tebessüm verdi: Ateşe benzin eklemez misin
lütfen?
Bu pislik kötü adam olarak ona
boyanan aşırı duygusal ve kin beslenen bölümdü… bunu kim tekrardan uydurmuştu?
Ve hatta birisi orada durmaya cesaret edip gösteriden eğlenmeliydi!
Ve seyirciler, onlar efsuncu
değiller mi? Nasıl oluyor da hepsi dedikodu izlemeyi seviyor- Hepiniz, gidin,
gidin, def olun def olun def olun!
Qiu Haitang acı bir gülümseme verdi:
“Bu kişi insan görünümünde bir yaratık, kibar gözüken bir kötü adam. Doğal
olarak vicdanen suçlu hissettirecek şeylerden bahsetmeye cesaret etmez.”
Yüce Usta Wu Chen, bir süre Cang
Qiong sektinden üç kişiyle etkileşimde bulunmuş ve Shen Qingqiu’nin ilgisini
görmüştü, o yüzden ona karşı sonradan gelen iyi hisleri vardı. Cang Qiong Dağı
sektinin Huan Hua Sarayı’yla tartıştığı sırada arada söyleyecek şansı
olmamıştı. Bu sırada ağzını açıp konuştu: “A-mi-to-fo(merhametli Buda), bu
yardımsever leydi ne derse desin onları uygun ve net bir şekilde söylemeli.
Kapalı eleştiriler güven yaymaz.”
Shen Qingqiu’nin kalbi
gözyaşlarıyla akıp gidiyordu. Yüce Usta… Benim iyiliğim için yaptığını
biliyorum fakat açıkça konuşursa gerçekten acı çekeceğim. Gerçekten dediği şey
“ayıp eylem yapmaktan korkma, sadece hayaletin(sonucun) gelip kapıyı
çalmasından kork”tu!
Bir anlığına Qiu Haitang’a
herkes dikkat kesildi. Çok heyecanlandığından yüzü kızardı. Göğüslerini
kabartıp bağırdı: “Eğer bunu takip edecek sözlerimin yarısında bile yalan varsa
ben, Qiu Haitang, şunu söyleyeceğim… ardından beni on bin iblis zehirli okla vurup
berbat bir şekilde öldürün!” Doğrudan Shen Qingqiu’yi gösterdiğinde gözlerinden
aşırı hiddetli alevler çıkıyordu: “Şu anda Cang Qiong Dağı Sekti Tepe Lordu
olan Shen Qingqiu, ünlü ve itibarlı Xiu Ya kılıcı. Fakat kimse onun önceden kim
olduğunu bilmiyor!”
Sözleri oldukça saldırgandı,
Qi Qingqi’nin zarif kaşları kırıştı. “Sözlerine dikkat et!
Qiu Haitang şu anda çeşitli
küçük bir sektin malikâne ustasıydı. Büyük ve etkileyici Cang Qiong Dağı
Sekti’nin liderlerinden birisi tarafından azarlandığında refleks olarak bir
adım geri çekilmişti. Fakat Yaşlı Saray Ustası konuştu: “Tepe Leydisi Qi,
sinirlenmenize ne gerek var? Niçin bu genç leydinin konuşmasını bitirmesine
izin vermiyorsunuz? Sonuçta birisinin ağzını kapatamazsınız.”
Qui Haitang ona bakıp
dişlerini gıcırdattı. Gözlerindeki nefret, korkuyu gizliyordu. Sesini tekrardan
yükseltti: “On iki yaşındayken ailemin yabancı insan tacirinden aldığı bir
köleden başka bir şey değildi. Dokuzuncu(Jiu) olduğu için ona Küçük Jiu
deniliyordu. Ailem, köle tüccarı tarafından kötü muamele yapıldığını gördüğünde
ona gerçekten acımışlar. Onu evlerine götürüp kelimeleri tanıtıp öğretmiş,
doyup ısınarak hiçbir endişesi kalmayana kadar ona yiyecek ve giyecek imkânı
vermişlerdi. Erkek kardeşlerim onunla hanenin bir parçası gibi ilgilenirdi. On
beş yaşına geldiğinde ebeveynlerim vefat etmişti ve büyük ağabeyim ailenin
başına geçmişti. Üzerinden köle unvanını kaldırıp onu sütkardeşi olarak saydı.
Bana gelince, onunla büyüdüğümden, ona çarpıılmıştım… gerçekten düşündüğümde
birbirimizi tamamlıyorduk (birbirimizin günışığıydık) ve sonuç olarak,
nişanlandığımızı açıkladık.”
Shen Qingqiu orada durup
“kendi” karanlık geçmişini zorla birkaç bin insanın önünde dinliyordu.
Kalbindeki sayısız söylenmeyen kelime tamamıyla gözyaşları içerisindeki
sessizliğe dönüşmüştü.
Gözlerinde yaşlar görünüyordu.
“Büyük ağabeyim on dokuz olduğunda gezgin bir efsuncu kendi ruhanî enerjisini
beslemek için kasabaya gelip yerleşti. Şehir kapısında on sekiz yaşının altında
genç kızların ve oğlanların olduğu bir ortam düzenleyip onların ruhanî
becerilerini test etti. Onun müridi olması için üstün bir yetenek seçmek
istiyordu. O efsuncunun bedeni tamamıyla ölümsüz becerilerle kaplıydı, tek bir
kasabalı bile takdir ve övgüsünü hak etmiyordu. Shen Jiu da ruhanî test alanına
gitmişti. Yatkınlığı çok iyiydi, o yüzden efsuncu tarafından seçilmişti. Aşırı
sevinçli bir şekilde eve koşup benim hanemi terk etmek istedi.”
“En büyük ağabeyim doğal
olarak onaylamadı. Onun gözünde ölümsüzlük efsunu yapmak belirsizlikle dolu bir
meseleydi. Ayrıca, çoktan benimle nişanlanmıştı, nasıl olurdu da aniden evini
bırakıp gidebilirdi? Ağabeyimle büyük bir tartışma yaşadılar. O sırada huysuz
ve keyifsizdi. Sadece geçici bir ruh hâli olduğunu düşündük, onun anlayıp doğal
olarak durumu kabullenmesini bekledik.”
İfadesi aniden değişti. “Aynı
gece gerçek berbat doğasını ortaya çıkaracağını kim bilebilirdi ki? Çılgına
dönüp ağabeyimi ve birçok diğer hanedan kölesini öldürdü, cesetleri evin
zemininde saçıldı. O gecenin kisvesi altında kasabayı o efsuncuyla terk etti!”
“Ailemdeki büyük değişimde hâl
böyleyken ben sadece hanedanını kuvvetlendirmekten aciz zayıf, küçük bir
kızdım. Böylesine büyük aileler hep mülkiyetimizi yıktılar. Yıllarca acı acı bu
kişiyi (kinimin nedenini) aradım, hiçbir zaman ondan bir iz bulamadım. Onu
kanatlarının altına alan efsuncu zor bir şekilde çoktan ölmüştü. O andan
itibaren takip etmeyi asla bırakmadım… Eğer bugün şansım Jinlan Şehri’nde
gelmezse korkarım ki bütün hayatım boyunca onu besleyen eli ısırıp
yardımseverini arkadan bıçaklayarak nasıl olduysa dünyadaki bütün zamanında
tırmanmış, hatta Tanrı’nın altındaki en büyük sektin Tepe Lordu konumuna bile
tırmanmış o kötü adamı tanıyamayacağım. Fakat bu yüz, bu yüz küle bile dönse
asla hata yapmam! Böylesine şiddetli suçlara da teşvik etmiş o efsuncuyu söylemekten
korkmuyorum. Yıllardır arananlar listesine kayıtlı, birçok hayatı ellerinden
almış kişi- Wu Yanzi!”
Bu Wu Yanzi’nin sayısız suç
kaydıyla adı çıktığı söylenebilirdi. On İki Tepe Lordlarından birisinin
müridinin aniden haykırmasıyla kalabalık dehşete düşmüştü. Fakat geniş kapsamlı
soluğu kesilenlerinin yerine Shen Qingqiu sakindi.
Aslında kalbi hafifçe şüphe
duyuyordu. İlk bakışta Qiu Haitang’ın başından geçenler önemli iniş ve
çıkışlarla doluydu. Fakat boşluklar yok sayılamazdı. Shen Qingqiu’nin asıl
eseri ayrı tutmasından dolayı değildi fakat asıl eser Shen Qingqiu’nin hoş
olmayan kişiliğinin kudretine daha çok adanmıştı: iticiliği ve sertliği, dar
düşünceliliği ve adiliği, terbiyesizliği ve iletişimden yoksunluğu, şeref
kazanmayı bilmemesi, mesafe koyması ve gösterişçiliği. Bu tip bir kişiliğe
sahip genç Shen Qingqiu’yi bir birey olarak kan bağı olmamasına rağmen akrabası
gibi cana yakın görülmesini inanılması güç kılıyordu.
Fakat diğerleri bu sözleri
yorumladığında detayları yakalayamamışlardı.
Aslında, Shen Qingqiu en fazla
hikâye gidişatındaki bu kısımdan korkuyordu fakat son derece korkmuş da değildi.
Bu tip geçmişte kalan eski bir olayın hiçbir açık kanıtı yoktu. Sadece
suçlamada Qui Haitang’a güvenilirse itiraf etmeyi ne kadar çabuk olup
reddederse Qui Haitang’ın, onun yanlış kişi olduğunun farkına vardırıp
inandırabilirdi. Böylece, sonunda, Shen Qingqiu’nin karakter özgeçmişinde şüphe
uyandırmaya istekli bir leke olurdu.
Başka bir seçenek yoktu. Shen
Qingqiu Qiu Haitang için gerçekten üzgün hissediyordu fakat o asıl Shen
Qingqiu’ydi! Bu siyah kabı (bu suçu) taşımak gerçekten istemiyordu! Başka
şeyleri kullanarak Qiu Haitang’la uzlaşmayı daha fazla tercih ederdi. Liu
Qingge’yı öldürmemişti, Ning Yingying’e cinsel tacizde bulunmamıştı. Ne olursa
olsun, bu “bin fit uzunluğunda bina kadar sağlam” yaptığı ününün tek bir gecede
yıkılmasına, herkes ona bağırıp dövene kadar gidişatı yüzüne gözüne
bulaştırmaya gitmemeliydi.
Fakat şu anda bu gerçekten
farklıydı.
Durum bütün kuşkulu, anlamsız
lekelerin toplanıp bir araya gelmesinden dolayı kötüydü. Öncelikle ekicilerin
komutası, sonrasında Yaşlı Saray Ustası’nın hemen ardından takibi, şimdiyse Qiu
Haitang’ın suçlaması onun münasebetsiz kişiliğinin kanıtı hâline gelebilirdi.
Kadına taciz edip bir kenara atıp İblislerle gizlice anlaşan hain, suçtan
aranan bir mürit olan kötü adam… bu çoktan mükemmel bir şekilde yapılmış
sırmalı ipek kumaşa fazladan çiçek eklemek gibiydi.
Onlar nefis rastlantılardı,
hepsi birbirini onaylıyordu. Sonuç olarak insanlar artık onları sadece
rastlantı olarak bulmayacaklardı.
Yaşlı Saray Ustası konuştu:
“Sekt Lideri Yue, bu gidişatla ilgilendiğinde kişisel kanaatler tarafından
yönetilmek kabûl edilemez. Diğer türlü büyük, görkemli Cang Qiong Dağı sekti
adı çıkmış lekelerle dolu sicile sahip kişiyi örtbas ettiğine dair söylemler
duyulursa… Nasıl herkesi memnun edecek bir sonuca varabiliriz? “
Yue Qingyuan’ın tonu
duygusuzdu. “Yani, Saray Ustası’nın demek istediği…?”
“Bence Shen Qingqiu’nin
şimdilik Huan Hua Sarayı’na taşınması en iyisi olacaktır. Karar vermeden önce
doğruluğunu tespit etmeyi bekleyelim. Nasıl fikir?”
Herkes “taşınma”nın gerçek
anlamını biliyordu.
Huan Hua Sarayı’nın geçici
imparator konutlarının altında yeraltı su hapishaneleri yatıyordu. Bu karışık
arazi Huan Hua Sarayı’nın Labirent Düzenlemesi’yle birleştirilmiş, bu “gövdenin
altında tıkılma” gibi bir uygulama, sadece efsuncu olmayanları durdurmak için kullanılan
koruyucu dizilerle aynı seviyede değildi. Su hapishanesinin içi yoğun olarak
korunuyordu, işkence odalarının donanımları kapsamlıydı, kıyaslanamayacak kadar
özelleşmişti. İçeriye hapsedilenler efsun dünyasının çoğunlukla en iğrenç,
kınanası efsuncularıydılar; elleri kan veya yasaklarla boyanmıştı.
Kısacası Huan Hua Sarayı’nın
su hapishanesi efsun dünyasının halk hapishanesiydi.
Bunun haricinde onlar
araştırırken insan dünyasını tehlikeye atmadan, şüphelenilen efsuncuları
gözaltında tutmak için geçici olarak bir yer gerekirse buraya gönderilirlerdi. Dört
sektin ortak düzenlediği duruşmayla ceza verilirdi.
Liu Qingge küçümseyerek güldü.
“Yeterli mi?”
Bu saçmalığı bu kadar uzun
dinlemek için sinirini kontrol ettikten sonra kalbi yoğun ateşlerle
beslenmişti. Elini arkaya atıp Cheng Luan kılıcını sırtından kavramış, dövüşe
hazırlanmıştı. Karşısındaki Huan Hua Sarayı müritlerinin her biri kılıçlarını
çekip önlerindekini hedef almış, bakışları buluşmuştu.
Yue Qingyuan konuştu: “Kıdemsiz
çırak kardeş Liu, saldırı pozisyonundan çık.”
Liu Qingge keyifli ya da
istekli olmadığı hâlde tek bir kişiyi dinleyecek olsaydı sadece Yue Qingyuan’ın
sözünü dinleyeceğinden istemeden kılıcının kabzasını bıraktı.
Geri çekildiğini gördüğünde
Yue Qingyuan başıyla onayladı. “Bu tip suçlamalar iftira sözleriyle
desteklenemez.”
Belindeki kabzası mürekkep
kadar siyah olan uzun kılıç kınından aniden fırlayarak göz kamaştırıcı beyaz
kısmını bir parmak uzunluğunda ortaya çıkardı.
Anında, dev düzensiz ağ bütün
yerin üzerine döküldü. Ağın içinde ruhanî enerji dalgaları gelgitliydi, durmadan
sallanıp hızla akıyordu.
Kılıcın nidası aralıksız
olarak kulağın içine horlanması gibiydi. Diğerlerine göre daha genç birkaç
mürit dikkatsizce kulaklarını kapatmıştı, kalpleri durmadan çılgınca atıyordu.
Bu, Xuan Su kılıcıydı!
Yerdeki çeşitli sektlerden insanlar
bundan dolayı ağızları bir karış açık kalmıştı.
Yue Qingyuan Liu Qingge’nın
saldırı pozisyonundan çıkmasını söylemişti çünkü kendini mi çatışmaya
sokacaktı?! Dünya tersine mi döndü?!
Yue Qingyuan Cang Qiong
Dağı’ndaki en büyük tepe lordu mevkisini aldığından beri kılıcını iki kez çekmişti.
İlk seferi makamının kabûl töreni içindi, diğeri de Eşsiz İblis’in soyunun dölü(Luo
Binghe’nın babası) içindi.
Xuan Su kılıcını kınından
sadece bir parmak uzunluğunda çıkartmış olsa bile herkes anında anlamıştı.
Qiong Ding malikânesinin en
üst sırasında oturabilmek için gerçekten sadece zarif ve sakin mizaçtan
fazlasına ihtiyaç vardı!
Yaşlı Saray Ustası konuştu:
“Düzen alın!”
Bu savaş çağrısı mıydı? İblis
klanı bile burada kendi yolları için savaşmamışlardı lakin savaşı ilk insanlar
başlatmışlardı. Shen Qingqiu bu durumun yanlışlığını fark etti. Çabucak
kılıcını alıp önlerine fırlattı. Xiu Ya kılıcı doğrudan uçup Huan Hua
Sarayı’nın Saray Ustası’nın önüne saplandı.
Kılıcını fırlatmak teslim
olmakla aynıydı, cezaya çaptırılmaya boyun eğdiğini gösteriyordu. Yaşlı Saray
Ustası anında kılıcını geri koydu. Ellerini sallayıp sektinden kişilerin
yerlerine dönmelerini sağladı.
Yue Qingyuan sessizce konuştu:
“Kıdemsiz askerî kardeş!”
Shen Qingqiu konuştu: “Kıdemli
askerî kardeş, daha fazla konuşmana gerek yok, gerçeğin kendisi konuşacaktır.
Qingqiu tutulmaya hazır.”
Bu Yaşlı Saray Ustası yaşlı,
zihni bulanık insanlar gibiydi- hızlıca ısırıp bırakmazdı. Ekici ve Qiu
Haitang’ın güçleri eklendiğinde tutuklanmak kaçınılmazdı (tabutun son
çivisiydi). Her hâlükârda asıl eserde de bu oluyordu. Engelleyebileceğini
düşünmüştü fakat hâlâ asıl hikâye çizgisindeki düzenlenmiş yolda ilerleyeceğini
tahmin edememişti. Cang Qiong Dağı’yla Huan Hua Sarayı’na zarar verip iki
sektin aralarını açmaya(yüzlerini parçalatmaya) gerek yoktu. Shen Qingqiu ısrar
etti: “Daha fazla konuşmanız mânâsız. Kendimi isteyerek takdim ediyorum.”
Bunu söyledikten sonra Yue
Qingyuan’ın ifadesine bakmadı fakat onun yerine Luo Binghe’yı anlık bakışıyla taradı.
Yüzünde ne öfke ne de mutluluk
görülebiliyordu. Asıl yerinde sabit bir şekilde duruyor, başları dönerken
kulaklarını örten müritlerden kolay anlaşılır bir şekilde ayrılıyordu.
Uzun bir süre durduktan sonra
Yue Qingyuan sonunda kılıcını kınına koyup havadaki sözde görülebilir ağı
kaldırdı.
Shen Qingqiu Yue Qingyuan’a
dönerek ona abartılı bir reverans yaptı. Söylediği ve yaptığı her şeyle bu
kıdemli askerî kardeşe zahmet vermişti, bu gerçekten çok utanç vericiydi.
Qiu Haitang hâlâ hıçkırarak ağlıyordu.
Qin Wanyue yanından geçtiğinde onu avuttu: “Genç Leydi Qiu, durum nasıl olursa
olsun üç sekt her şekilde size hak ettiği intikamı sağlayacak.” Üç sekt
demişti, bariz bir şekilde Cang Qiong Dağı’nı onun konumunu kesinleştirmek için
dışarda bırakmıştı. Qiu Haitang’ın ifadesi
duygusallaşmıştı, gözlerinden yaşlar taşıyordu, ona teşekkür etmek için başını
kaldırdı. Bir kenarda duran Luo Binghe’nın bakışlarını yakalamın üzerine
yanaklarının kızarmasına engel olamamıştı.
Shen Qingqiu içtenlikle
gözlerini devirdi. Bu konuda gözlerinin önünde onu NTRlemişti*, peki neden hiç
de mutsuz hissetmiyordu?!
NTR: Japonca Netorare’nin kısaltmasıdır, bir Eroge (hentai oyunu) türüdür
ve “Aldatma” anlamına gelir.
Gongyi Xiao bazı Huan Hua
Sarayı müritlerinin yaklaşmasına izin verdi, ellerinde tuttuğu şey çok
tanıdıktı.
Merhaba Ölümsüz Bağlayan Halat,
görüşürüz Ölümsüz Bağlayan Halat [hoşça kal der gibi elini sallar]
Gongyi Xiao’nun tonu mahçuptu:
“Kıdemli Shen, lütfen beni bağışlayın. Bu kıdemsiz size saygıyla davranmalı.
Gerçek ortaya çıkmadan önce Kıdemli’nin kesinlikle en ufak saygısızlığa
uğramasına izin vermeyeceğim.”
Shen Qingqiu başını sallayıp
üç kelime söyledi: “Zahmetin için teşekkürler.”
Bana sadece senin saygıyla
davranmanın nesi iyi? Şimdiki bütün Huan Hua Sarayı müritlerinin ifadesine
baktığımda her birinin onu çiğ yemek istediği söylenebilirdi. Sonuçta o
zamanlar Ölümsüz İttifak Ligi esnasında en çok kayıptan Huan Hua Sarayı
mağdurdu, büyük kırgınlıklara katlanmışlardı.
Ölümsüz Bağlayan Halat onu
düğümleyip sımsıkı bağlandığında Shen Qingqiu bedeninin kötüleştiğini hissetti.
Önceden Panzehirsiz zehri aralıklı olarak hareketlendiği zaman vurulduğunda
zorla çalışan kötü bağlantılı uzaktan kumanda gibi sadece ruhanî enerjisinin
engellendiğini hissediyordu. Ölümsüz Bağlayan Halat bedenini sarır sarmaz
tümüyle ruhanî enerjisini kesip doğrudan onu sıradan, fiziksel bedene
indirgiyordu.
Yaşlı Saray Ustası konuştu:
“Herkes halk duruşmasının bir aya yapılmasını uygun görüyor mu?”
Liu Qingge konuştu: “Beş güne.”
Su hapishanesinde ne kadar
tutsak kalırsan o kadar fazla acı çekersin. Liu Qingge “beş gün” diyerek halk
duruşması sürecinin hazırlıklarını en kısa zamana sıkıştırmıştı. Tabii ki de,
Yaşlı Saray Ustası onaylamayacaktı. “Bu hızla korkarım ki daha sonra
görülecektir.”
Meditasyon, Zhao Hua
Tapınağı’nın uzmanlık alanıydı. Başkeşiş önerdi: “Neden on güne yapmıyoruz?”
Yue Qingyuan konuştu: “Yedi güne.
Daha fazla ertelenmesi makûl değil.”
Kalabalıkla pazarlık eden sekt
liderleri pazarda sanılırlardı. Shen Qingqiu kendi düşüncesini çabucak söyledi:
“Daha fazla bir şey söylenmesine gerek yok. Saray Ustası’nın planınını
dinleyelim. Bir aya olsun.”
Daha ileri gecikme aslında
Nemli Çimen’i büyütmek için avantajdı. Gözünün kenarıyla Shang Qinghua’ya bakıp
kaşlarını oynattı. Shang Qinghua üstü kapalı olarak anlayıp ellerini bedeninin
önünde kaldırarak gizlice el hareketleriyle “endişe etme, bana bırak” yaptı.
Asıl problem… tamamıyla Luo
Binghe tarafından denetlenen Huan Hua Sarayı’nda sorunsuz hayatta kalabilecek
miydi?
*****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder