19 Haziran 2020 Cuma

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 32: YENİDEN BİR ARAYA GELMEK

Shen Qingqiu oturduğu yerde doğruldu.

 

Siktir, siktir, siktir, ceset!

 

Daha şimdi “su çok temiz” diye düşündüm ve bana yüzen bir ceset mi veriyorsun? Yüzüme bu kadar sert vurma, tamam mı?!

 

Liu Qingge cesedi daha yakına çekip çevirmek için sopayı kullandı. Bu gerçekten tam anlamıyla bir iskeletti. Yüzü suyun altına batık bir hâlde baştan aşağıya siyah kumaşla örtüldüğü için önceden gözden kaçmıştı.

 

Shen Qingqiu sordu: “Kıdemsiz çırak ağabey Mu, bütün bedeni anında iskelete dönüştürecek tipte bir veba biliyor musun?”

 

Mu Qingfang yavaşça başını salladı: “Böyle bir şeyi daha önce hiç duymamıştım.”

 

Kayık akıntıya karşı çekiliyordu, hareket etmeyi bırakırsa geri gidecekti. Bir süre durduklarından beri küçük kayık kısa bir mesafe gerilemişti. Liu Qingge sopasını tekrardan kaldırıp arkasındakilere konuştu: “İleride dahası var.”

 

Sahiden beş ya da altı ceset orada yüzüyordu. İlki gibi hepsi siyahlara bürünmüştü.

 

Shen Qingqiu düşüncelerinde kaybolurken Liu Qingge aniden yanlarındaki taşa sopayı sapladı. İnce, hassas bambu sopa böylelikle yumuşak, kusursuz taşa gömülmüştü. Yerine oturttuğunda kayık olduğu yerde durdu.

 

Shen Qingqiu de değişik bir şeyi fark edip ayağa kalktı. “Kim o?”

 

Karanlığın derinliklerinden telaşla hızlanmış nefes sesi geliyordu. Kayığın gövdesindeki ışık belirsiz bir şekilde bedenin şeklini aydınlatıyordu. Bir oğlanın sesini duydular: “Sizler de kimsiniz? Niçin şehre gizli nehirden giriyorsunuz?”

 

Shen Qingqiu konuştu: “Bunu sana sormalı.”

 

Küçük ve eski bir kayıkta bulunmasına rağmen şık ve zarifti. Yeşil kıyafetleri, siyah saçları ve belinde asılı uzun kılıcıyla her hareketi ölümsüz gibiydi. Ayrıca Shen Qingqiu sakin davranmayı ve blöflerine bazı kendi tarzlarını katabilecek kadar fazlasıyla deneyimliydi. Tahmin edildiği gibi genç adam gösterişle sersemleyip bir anlığına beyni durmuş, ardından bağırmıştı. “Gidin! Şu anda şehrin bütün girişleri kapalı!”

 

Liu Qingge homurdandı: “Sen kimsin ki birilerini durduruyorsun?”

 

Çocuk konuştu: “Şehirde veba var. Ölmek istemiyorsan çek git!”

 

Mu Qingfang samimi bir şekilde konuştu: “Küçük kardeş, tam da bundan dolayı buradayız…”

 

Onların gitmediğini görünce çocuk sinirle konuştu: “İnsan dilinden anlamıyor musunuz?! Çabuk gidin! Çekip gidin, çekip gidin, çekip gidin! Gitmezseniz kaba olduğum için beni suçlamayın!” Zıpkın gibi dehşet verecek kadar güçlü bir şekilde onu etkilediğinde konuşmasını ancak bitirmişti. Liu Qingge soğukkanlılıkla gülerken bambu sopayı duvardan çekti. Havaya doğru tek bir vuruşuyla karşısındakini suya uçarak göndermişti. Gencin nehirde sıçrarkenki küfürlerini duyduğunda Shen Qingqiu sordu: “Onu çıkartalım mı, çıkartmayalım mı?”

 

Liu Qingge konuştu: “Gayet enerji ve soluğa sahip, neden biz onu çıkartmak için zahmete girelim? Sadece şehre girelim.” Bambu sopayı çekince kayığı ilerletmeye devam etti.

 

Üçü karanlık nehirden çıktıklarında yasadışı kayıkla akıntıda yüzmeleri bilinmezliğe dönmüştü. Çıkış şehirdeki en boş yerdi, ortası derin olmayan suyla dolmuştu. Etrafta tek bir kişi bile yoktu. Tok tok tok diye birisinin adımları peşlerinden gelirken şehrin merkezine doğru yürüdüler.

 

Çorba için önceden hazırlanmış tavuk gibi ıslaktı, az evvelki adam onlara doğru koşturup bağırdı: “Neden şehre girdiniz? Buraya girmenizin bir yararı yok! Önceden buraya gelip vebayı bitireceklerini söyleyen birçok kişi vardı. Bazı keşişler, Taoistler, Hua Sarayı’ndan kişiler… Hepsi ve her biri içeri girip çıkamadılar! Erken ölümü arıyorsunuz!

 

 

Olay genç adamın saklanıp onların iyiliği için onları pusuya düşürdüğüne dönmüştü. Shen Qingqiu anlayışla gülümsedi: “Buraya çoktan girdiğimize göre ne yapalım ki?”

 

Oğlan konuştu: “Başka ne yapabilirsiniz ki? Beni takip edin ve etrafta koşuşturmayın! Sizi kıdemli keşişe götüreceğim.”

 

Shen Qingqiu diğer ikisinin karşı gelmediğini fark etti. Hepsi Jinlan Şehri’ne yabancıydı o nedenle birisinin şehirde onlara rehberlik etmesi en iyisiydi. Küçük bir baş sallamanın ardından konuştu: “Küçük oğlan kardeş, ismin nedir?”

 

Genç adam göğsünü kabarttı: “Bana Yang Yixuan derler. İnce İşçilik Silahları dükkânının başının oğluyum.”

 

Yani o Zhao Hua Tapınağı’ndan yardım isterken cesurca ölen silah dükkânının sahibinin oğlu muydu?

 

Liu Qingge Shen Qingqiu’nin genç adamı ölçüp biçmeye devam ettiğini fark edip sordu: “Ne oldu?”

 

Shen Qingqiu fısıldadı: “Bu çocuk senin saldırına dayanabildi ve iyi bir kalbe sahip. İkisini birden elde etmek zordur, şekillendirilebilir bir yetenek.”

 

Liu Qingge konuştu: “Şekillendirilebilir yetenekler olsa bile işe yaramaz. Mürit kabûl etmiyorum. Fazla zahmetli.”

 

Şehrin merkezine yürürlerken yayaların sayısı git gide arttı. Fakat bu “artış” sadece önceki boşlukla karşılaştırılmıştı. Tek bir sokakta en fazla üç ya da dört yaya vardı, baştan aşağıya siyah kumaşla örtülüydüler. Apar topar yürüyorlar, kirişin tıslamasından korkan kuşlar ya da zar zor ağdan kaçmış balık gibi davranıyorlardı. Yang Yixuan onları kendi evine götürdü. Silah dükkânı oldukça büyüktü, en geniş ana yolun üzerine uygundu ve art arda bir sürü dört parsel kaplıyordu. Tek bir ailenin kullanması için birbirine bağlanmış, iç bahçeleri, giriş odası ve bodrumu vardı.

 

Yüce Usta Wu Chen bodrumdaydı, yarısını örten battaniyeyle yatakta uzanıyordu. Cang Qiong Dağı sekti ekibini görmesi üzerine “A-mi-tuo-fo*” diyerek selamladı.

A-mi-to-fo: “Merhametli Buda” demek

 

Shen Qingqiu konuştu: “Yüce Usta, durum çok ciddi, o nedenle oturmayacağız. Jinlan Şehri’nde ne tür bir veba ortaya çıktı? Neden Yüce Usta, şehirde kalıp dışarıya tek bir mesaj göndermedi? Ayrıca, neden herkes siyah kumaşla örtülü?”

 

Yüce Usta Wu Chen acıyla tebessüm etti: “Ölümsüz Shen’in bütün sorularının cevabı gerçekten aynı.”

 

Söylemesiyle yarısını örten battaniyeyi üzerinden çekti. Shen Qingqiu kaskatı kesildi.

 

Battaniyenin altında sadece bir çift uyluk vardı. Dizinin altında hiçbir şey yoktu. Baldırları tamamıyla yitmişti.

 

Liu Qingge sakince konuştu: “Bunu kim yaptı?”

 

 

Wu Chen başını salladı: “Kimse yapmadı.”

 

Shen Qingqiu’nin kafası karışmıştı: “Birisi yapmadıysa, öyleyse bacakların kendiliğinden mi yitti?”

 

Beklenmedik bir şekilde Wu Chen başıyla onayladı: “Gerçekten de öyle. Bacaklarım kendiliğinden yitti.”

 

Dizlerinin üzerinden bacakları siyah kumaşa sarılmıştı. Wu Chen eliyle uzanıp büyük bir çaba ve gayret göstererek kumaşı çıkardı. Mu Qinghfang apar topar yardım etti. Wu Chen Konuştu: “Bu, herkesi biraz rahatsız ediyor olmalı.”

 

Siyah kumaş katman katman çözülmüş, bacaklarından kalanı ortaya çıkarmıştı. Shen Qingqiu’nin nefesi düğümlendi.

 

Yüce Usta, buna “birazcık rahatsız edici” mi diyorsunuz?!

 

Uylukları çürümüş ve kanlı irin toplamıştı, kangrenli et bacağına yayılıyordu. Siyah kumaş açıldığında leş gibi kokan kötü koku sallanarak sürüklenmişti.

 

Shen Qingqiu konuştu: “Jinlan Şehri’ndeki veba bu mu?”

 

Wu Chen konuştu: “Aynen öyle. Hastalığın başlangıç evrelerinde sadece küçük bir bölgede kırmızı kurdeşen gibi görünür. Bu evresi 3 ya da 5 günden yarım aya kadar sürebilir. Ondan sonra kurdeşen yayılıp çürütmeye başlar. Bir aydan sonra kemiğine kadar çürütecektir. Sadece bedeni siyah kumaşla açık havaya karşın örtersen etkisini azaltır, gelişmesini geciktirebilirsin.”

 

Şehirdeki bütün insanların kendilerini siyah mumya gibi örtmelerine hiç garip değildi.

 

Shen Qingqiu konuştu: “Bu bir ay alıyorsa neden Zhao Hua Tapınağı’na haberdâr eden Bay Yang aniden kemiklerine kadar çürüdü?”

 

Wu Chen’in yüzü kederini gösteriyordu: “Bunu eklemeye utanıyorum fakat enfekte birisi Jinlan Şehri’nde kalırsa bir ay ya da daha fazla yaşayabildiğini sonrasında fark ettim. Fakat Jinlan Şehri’nden belli bir mesafeye yolculuk ederlerse hızlıca ilerleyecektir. Benim iki kıdemsiz mürit kardeşlerim manastıra geri dönebilmek için paldır küldür şehri terk ettiler ve hastalık onları hemen oracıkta öldürdü.”

 

Bu sebeple insanlar ne giriş yapabiliyor ne de çıkabiliyor!

 

Liu Qingge sordu: “Bu hastalığın kaynağı nedir? Nasıl yayıldı?”

 

Wu Chen sadece iç çekti: “Bu yaşlı keşiş utanç içerisinde. Bu şehirde bir sürü gün harcadık fakat bu hastalık hakkında bir şey bulma konusunda hiçbir gelişme kaydedemedik. Vebanın nereden başladığını ve nasıl yayıldığını bilmiyoruz. Nasıl enfekte ediyor, nasıl etmiyor onu bile bilmiyoruz.”

 

Mu Qingfang şaşkın şaşkın ona baktı: “Ne demek istiyorsun?”

 

Shen Qingqiu biraz şüphelendi: “Hepimiz silah dükkânı ailesinin oğlunu gördük. Usta Wu Chen’e uzun bir süre kişisel olarak bakmış fakat bedeninin hiçbir parçası siyah kumaşla kaplı değil. Derisinin lekesiz, sağlıklı olduğunu kolaylıkla görebilirsiniz. Bu gerçekten vebaysa Wu Chen’in onu enfekte etmemesi tuhaf değil mi?”

 

Wu Chen konuştu: “Aynen öyle. Yaşlı keşiş herkesi burada kapana kıstırarak sıkıntı verdiği için gerçekten mahcup.”

 

Shen Qingqiu: “Böyle konuşmamalısın. İnsanları kurtarmayı planlamışsın.” Mu Qingfang’ın Wu Chen’in bacağındaki çürümüş kısmı kendinden geçmiş, öyle ki çürük kokusunun dalgasını hissetmiyormuş gibi ilgiyle incelediğini fark etti. Sordu: “Kıdemsiz çırak ağabey Mu bir şey buldu mu? Tedavisini biliyor musun?”

 

Mu Qingfang başını salladı: “Bu veba gibi gözükmüyor. Aslında daha çok şey gibi gözüküyor…” Diğerlerine doğru baktı. “Karar kılmaya yeltenmeden başka enfekte kişileri de görmeliyim.”

 

Shen Qingqiu bodrumdan çıkıp silah satıcısının oğlunun arkaya doğru ilerlediğini, kızgın bir şekilde uzun bir kılıcı eline aldığını gördü. Gülümseyerek sordu: “Genç usta, sorun nedir?”

 

Yang Yixuan sinirle konuştu: “Şehre başka birisi daha girdi. Bla Bla Hua insanları olmalı, içlerinden en işe yaramazları onlar. Hepsi ölümlerine koşuyor!”

 

Huan Hua Sarayı muhtemelen biraz daha yardım eli(ölüme giden asker) göndermişti. Shen Qingqiu onun yüzünün etli çörek gibi şiştiğini fark etti ve içinden onu didiklemek geldi. “Küçük kardeş, yeteneklerinin fazlasıyla dikkat edici olduğunu fark ettim. Sana birisi mi öğretti?”

 

Yang Yixuan onu görmezden geldi. Shen Qingqiu tekrardan söyledi, “Bugünün daha öncesinde seni suya savurup gönderen büyük ağabeyi bul. O fazlasıyla güçlüdür, böylece onunla birkaç kez dövüşmek bile başka birisinden öğreneceğinden daha yararlı olur.”

 

Bu sözleri duymanın üzerine Yang Yixuan anında onu bırakıp çekip gitti. Shen Qingqiu insanları kışkırtıp onun üzerine salarak Liu Qingge’yı sinir edecek bir yol bulmuştu, bu buluş vesilesiyle memnun olmuştu.

 

Peşinden giderek etrafta dolaşmayı ilerideki sahneyi görmenin üzerine bıraktı.

 

Bütün şehir boyunca ağır atmosfer devam ediyor, her evin kapısı sıkıca kapalı tutuluyordu. Birkaç evsiz insan gidecek bir yer bulamamış, sokağın köşesinde toplanmışlardı. Geçmişte sokak, gelen ve içeriye giren sayısız akıp giden at arabası ve atlarla doluydu, başlarını dışarıya çıkartmaya ve yüzlerini göstermeye cesaret edemezlerdi. Fakat şimdi sokak tamamıyla boştu. Vicdanı daha fazla el vermeyince büyük bir demir çanakla altına odun yığını kurmuşlar, su kaynatıp nerede olduklarını bilmeyen kişilerden çalarak elde ettikleri birkaç tavuğu asmışlardı. Her biri siyah kumaşa öyle sıkı bir şekilde sarmalanmıştı ki rüzgâr fısıltı olarak bile içlerinden geçemezdi.

 

Dışarıdan birisi gibi görünen Shen Qinqiu’nin orada bulunmasına pek şaşırmamışlardı. Bunun yerine ona ölü birisiymiş gibi bakıyorlardı. Sonuçta, geçen günlerde, bir sürü etkileyici görünümlü efsuncuların şehre girip onları kurtaracağını söylediklerini görmüşlerdi. Hangisi iyiydi ki? Bu yeni gelenler yerlilerden daha bile çabuk ölmüşlerdi!

 

Demir çanakta yemek kaynıyordu. “Çorba hazır! Gelip doldurun, gelip doldurun!”

 

Ayaklarına ve üstüne tırmanan bitleri ayıklayan birçok serseri yakında uzanıyor, ellerinde kâse tutuyorlardı.

 

Veba bütün şehrin yaşam biçimini dengesizleştirmişti. Bu kendiliğinden düzenlenen umumi mutfak hayat kurtarabilirdi.

 

Vebanın kaynağını çabucak bulmalıydı. Shen Qingqiu gizlice kendi kararını onayladı. Gitmek için döndüğünde birisi doğrudan ona ilerlemeye başladı. Bu kişi yaşlı bir kadın gibi görünüyordu, bastonuna dayanıyordu, bedeni kamburdu ve elleri öyle çok titriyordu ki bileklerinden sallanıyor gibi görünüyordu.

 

Bu durumu görünce yolundan çıkmak üzereydi ki onun muhtemelen çok yaşlı olması, zayıf ya da bayılacak kadar aç olması nedeniyle Shen Qingqiu’nin üzerine sendeledi.

 

Shen Qingqiu bir eliyle onu destekledi. Yaşlı kadın mırıldandı, “Üzgünüm, üzgünüm… yaşlılık beni perişan etti…” Bunu söyledikten sonra çabucak onu geçti, muhtemelen yiyecek kalmayacağından endişeliydi.

 

Shen Qingqiu öne doğru iki adım attı, ardından aniden durdu.

 

Bir şeyde terslik vardı.

 

Yaşlı kadın rüzgârdaki mum kadar narin görünüyordu, hafif bir rüzgârda düşecek gibiydi. Fakat o anda, onunla çarpıştığında neden gençliğindeki bir adamdan daha ağır hissettirmişti?!

 

Birdenbire arkasını döndü. Kalabalık, aralarında çorba çanağı için kavga ediyordu, “yaşlı kadın”ın izini görememişti.

 

Solunda, kırmızı ışıklarla çevrelenmiş bir giriş vardı. Shen Qingqiu ardından takip ederken çiçekli pasajın sonundan diğer tarafa kıvrılarak geçen gölgeyi bir an için görüp şans eseri algılayabilmişti.

 

Siktir, bu 100 metre engel aşma koşusundaki hızla aynı değil miydi? Nesi “yaşlı kadın”?! O zamanlar kör olmalıymış!

 

Shen Qingqiu koşarak dalıp şahsı takip etti. Bu yaşlı kadın şüpheli gözükse bile aniden bir şeyin uzaklaşması için onu suçlayamazdı çünkü Jinlan Şehri’ndeki herkes “siyah kumaşla sarmalanmış, kendi içlerinde çökerek yürüyor, şüpheli görünümlü” şahıs tipindeydi!

 

Kovalamanın ortasında aniden elinin üstünde bir kaşınma hissetti, bakmak için kaldırdı.

 

Bu el gerçekten talihsizlikle cezalandırılıyordu: Kıdemli Gökyüzü Çekici(Tian Chui) tarafından deliklerle doldurulanla aynı eldi ve şimdi de büyüyen kırmızı kurdeşenle bulaştırılmıştı!

 

Düşününce, o zamanlar hata ederek [Proud Immort Demon’s Way]i açan eli de oydu! Gerçekten bu eli kesmek istiyorum, aahhhh!!!

 

İlgisi dağıldığından Shen Qingqiu’nin adımları yavaşladı. Başının üzerinden gelen kılıç saldırısını hissetmesiyle katlı yelpazesini açıp rüzgâr kılıcıyla karşılık vermeye hazırlandı. Bağırdı: “Kimsin?”

 

Saldırgan yakındaki çatı çıkıntısından hızla yere alçaldı. İkisi de birbirleriye yüz yüze geldiklerinde Shen Qingqiu pat diye söyleyiverdi: “Gongyi Xiao?”

 

Genç anında kılıcını geri çekti, şaşkınlığı neşesinden daha büyüktü. “Kıdemli Shen?”

 

Shen Qingqiu konuştu: “O benim. Nasıl sen de geldin?” Yang Yixuan’ın o Huan Hua Sarayı müritlerinin gizli nehirden girdiklerinden bahsettiğini hatırladı. Muhtemelen Gongyi Xiao’yla birlikte gelen kişilerdi. Konuştu: “Huan Hua Sarayı şehrin içini araştırmak için gruba öncülük etmeni mi istedi?

 

Gongyi Xiao konuştu: “Bu kıdemsiz gerçekten de şehri araştırma sorumluluğunu kabul etti fakat… grup lideri ben değilim.”

 

Shen Qingqiu şaşırmıştı. Gongyi Xiao Huan Hua Sarayı’nın Yaşlı Saray Ustası’nın en ayrıcalıklı müridiydi. Luo Binghe’nın ortaya çıkmasından önce evrensel olarak Gongyi Xiao’nun gelecek neslin lideri olacağı kabullenilmişti. Yaşlı Saray Ustası’nın tek kızı ona âşıktı ve ne zaman onun neslinden bir takım oluşturulsa başında o olmalıydı. Onu yenmek için kahramanın halesini kullanan Luo Binghe’dan ayrı olarak onun yerini kim çalabilirdi?

 

Fakat detayları şu anda düşünecek yeterli vakit yoktu. Shen Qingqiu konuştu: “Beraber takip edelim!”

 

Gongyi Xiao sesli ve açık bir şekilde onaylamış, ikisi birlikte fırlayıp kovaladılar.

 

Üzerinde kambur olan silüet üç katlı binaya koştu. Yalnızca bu binanın önünde durmak bile yüz pudrası kokusuyla meydandaki görkemli bir şekilde giyinmiş kadınları hayâl etmesine ve algılamasına yetiyordu. Geçmişte eğlencenin yeri gibi görünüyordu fakat şimdi kahkaha ve cilveli şakalaşmalar çok uzaktaydı. Refah bu yerden kaçmıştı. Ön kapı açık bir şekilde ilk kattaki yoğun ve ağır havayla örtülmüş ana salonu gösteriyordu.

 

İkisi de nefeslerini tutup dikkatlice gözlerini gezdirmiş, ardından kapı eşiğinden geçmişlerdi.

 

Ana salonda masalar ve sandalyeler darmadağınık hâlde devrilmişti. Shen Qingqiu Gongyi Xiao’ya baktı. “Ayrılıp etrafa bakalım. Sen soldaki özel odalara bak, ben sağdakilerle ilgileneceğim.”

 

Kapalı kapıları açmak için katlı yelpazesini kullanıyordu. Belli belirsiz yatağında uzanan bir insanı kestirdi. İlk olarak içinden umudunun yükseldiğini hissetti, fakat ardından aniden düştü.

 

Ayrıntılı şekilde tasarlanmış, karmakarışık bir giysi giymiş, başı boncuk ve yeşimlerle süslenmiş bir iskeletten ibaretti. Huzurla kasılmış, uzanıyordu. Muhtemelen evin sahibi olan kadındı, sonunun geldiğini bilerek kendisiyle ilgilenip en iyi kıyafetlerini giymiş, uykusunda dünyaya gözlerini kapatmıştı. Öldüğünde bile sadece en güzel hâlde olmayı üstlenmişti, sanırım bu kadınların doğasından dolayıydı. Shen Qingqiu ümitsiz ve üzgün bir nefes koyuverdi. Odadan çıkıp kapıyı tekrardan kapattı.

 

Sonraki birkaç oda üst üste süslenmiş kadın iskeletleriyle doluydu. Bütün kerhane tamamıyla yenik düşmüş gibi görünüyordu. Shen Qingqiu altıncı odayı açmak üzereydi ki ikinci kattan insan sesleri ve kıpırtıları geldi.

 

İkisi de ikinci kata doğru atıldılar, Shen Qingqiu merdivenleri çıkarlarken önlerindeki durumu kavradı. Aniden, genç ve nazik bir ses duydular. “Dert değil.”

 

Sadece iki sözdü fakat bu sesin üzerine Shen Qingqiu yıldırımla vurulmuş gibi hissetti. Eli, katlı yelpazeyi çatırt diye çatlama sesi çıkana kadar sıktı.

 

Anında, soluklanmayı bırakmış gibi olmuştu.

 

Kaskatı kesilmişti, merdivende mahsur kalmıştı fakat ikinci kattaki koridorun sonunda zarif kadının odasını çoktan görebiliyordu. Huan Hua Sarayı’nın renklerini taşıyan mürit kalabalığı ortalarında kalan bir kişinin etrafını sarmıştı.

 

Orada siyah kıyafet giyen bir genç vardı, sırtında sade, uzun bir kılıç taşıyordu. Yüzü yeşim gibiydi, bakışları daha yakından bakıldığında soğuk yıldızların iki derin havuzda parıldaması gibiydi.

 

Fazlasıyla büyümüştü ve mizacı da öncekine kıyasla gerçekten çok değişmişti fakat… yüzü her açıdan romantik romanların kapağı olabilecek zarafetteydi… ölümüne dövülmüş olsaydı bile Shen Qingqiu asla hata yapmazdı!

 

Aynı zamanda, tanıdık, Google Çeviri’ye benzer sese sahip mekanik ses tozları toplayarak aklında hızlı şekilde art arda meydana gelen bildirim serisi dizisiyle patladı:

 

Merhaba. Sistem başarıyla aktive edildi.

 

Aktivasyon şifresi: Luo Binghe

 

Öz kontrol: Enerji kaynağının faaliyeti her zamanki gibi, durum normal.

 

Kış uykusu modu sonlandı. Standart mod yüklendi.

 

Güncelemeler indirildi, düzenlemeler tamamlandı.

 

******! Dur biraz, gerçekten güncellendin mi?!

 

Sistemi kullandığınız için tekrardan teşekkürler.

 

Müşteri servisi, bu eşyayı geri gönderip para iadesi alabilir miyim?


*****



Önceki Bölüm ― Sonraki Bölüm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder