Göz açıp kapayıncaya dek üç yıl geçmişti.
Bu üç yıl boyunca Liu Qingge’nın zehri doruklarına
kadar temizlemesine yardım etmesi ya da Mu Qingfang’ın ona ilaç yapması dışında
Shen Qingqiu bazı müritleri Qing Jing Tepesi’ni teftiş etmesi için atamış,
zamanın çoğunu dışarıda dolaşarak geçirmişti.
Önceki yaşamında zamanının çoğunu evde bilgisayar
oyunu oynayarak ya da roman okuyarak geçirmişti. Burada tekrardan doğduğunda
bütün bilgisayara ilişkin eğlenceleri gitmişti. Böylece turizme olan ilgisi
ateşlenmişti. Günleri aniden Yue Qingyuan’dan tılsım mesajı alıp onu Cang Qiong
Dağı’na geri çağırana kadar kaygısızdı.
Silüetinin bile unutulacağı kadar uzun bir zaman
kaybolmuştu, bu yüzden sekte geri döndüğünde Qing Jing Tepesi müritleri
ustalarının geri dönmesini kutlamak için sektin önüne toplanmışlardı. Shen
Qingqiu’nin yavaşça tırmandığını gördüklerinde hepsi tezahürat yaparak onu
çevreleyecek şekilde koşuşturdular.
Baş mürit Ming Fan çoktan uzun, genç bir adam
olmuştu. Yakışıklı olmasa da en azından önemsiz ölüme giden asker karakterinin
yüzüyle keskin mizaçlı bir maymuna benzemiyordu. Ning Yingying büyüyüp zarif
görünümüyle güzel, genç, bekâr bir kadın olmuştu. O da Wan Jiang Tepesi’nden
kendi ölümsüz kılıcını almıştı. Shen Qingqiu’yi gördüğünde hızla giderek yaklaştığı
gibi kollarıyla sarmaladı.
Her ne kadar tatlı küçük kız kollarıyla onu
sarmalamayı sevse de Shen Qingqiu Ning Yingying’in bedeni güzelce geliştiğinden
beridir katlanamıyordu. Artık şirin küçük bir loli değildi. Göğüsleri zaman
zaman yanlışlıkla ona dokunuyor, Shen Qingqiu’nin ifadesiz yüzünden soğuk
terler akmasını sağlıyordu.
Bu Luo Binghe’nın karısı! Yeltenemem!
Ning Yingying şımarık bir çocuk gibi yakındı:
“Shizun, sürekli Qing Jing Tepesi’nden uzaktasın, müritlerin seni çok özlüyor.”
Shen Qingqiu hoşgörüyle konuştu: “Öğretmenin de
seni… özledi.”
Dur, bu doğru değildi. Luo Binghe’yı düşünmelisin,
pislik kötü adam olmamalısın!
Orijinalinde Shen Qingqiu ve Ning Yingying yakın
mıydı? Ning Yingying büyüyüp etkilenilebilir bir kız olmuş gibi gözüküyordu.
Asıl Shen Qingqiu muhtemelen tek taraflı olarak ağzının suyunu akıtıyordu.
Ve sen, Luo Binghe’nın eşlerinden birisi olarak
kalbinin kırık olması, uykusuz beş yıl çekmen, kederden zorla yemekleri yutup
zayıflayarak gelişmen gerekmiyor muydu?
Nasıl oldu da beklenilenin tersi oldu ve gerçekten
dolgun, sağlıklı geliştin?!
Qiong Ding Tepesi’ne varana kadar müritler Shen
Qingqiu’nin etrafında toplaştılar. Orada, Yue Qingyuan geri dönmesini
karşılamak için konağının dışında bekliyordu. İki yoldaş kıdemsiz el ele konağa
girdi.
Qiong Ding konağının içerisinde Tepe Lordları
arkalarında en çok yönlendirdikleri bir ya da iki müritle birlikte çoktan
oturmuşlardı.
Liu Qingge tek istisnaydı.
Gelenekten dolayı Bai Zhan Tepesi’nde eğitim
görmek otlaktaki kaçak koyun sürüsü olmaya kurulu olmaktı, özgür ve kontrolsüzdü.
Her biri keyifleri kadar becerilerine pratik yapabilirlerdi. Arada sırada
birkaç müridi dövmek dışında Tepe Lordu onu dövebilene kadar hiçbir şey
öğretmiyordu. Böylece Tepe Lordu mevkisi o müride verilebiliyordu. Bu yüzden
tabi ki de yönlendirdikleri müritleri yoktu.
Shen Qingqiu diğerlerini selamlayıp Qing Jing
Tepesi’nin koltuğuna oturdu, Ming Fan ve Ning Yingying arkasında duruyorlardı.
Karşısında Xian Shu Tepesi’nden Qi Qingi ve Liu Mingyan vardı.
Nasıl olduğunu bilmiyordu fakat Shen Qingqiu’nin
beyninde şu düşünce aniden ortaya çıkmıştı: Eğer Luo Binghe hâlâ burada olsaydı
sandalyemin arkasında duracak tek kişi olacaktı.
Dur!
Bu çok sinir
bozucu, lütfen varlığını aniden belirerek hatırlatma, kahraman. [hoşça kal der
gibi elini sallar]
İlk konuşan Yue Qingyuan’dı: “Hepiniz acil bir
sorundan dolayı sektte geri çağrıldınız. Jinlan Şehri’ni bileniniz var mı?”
Shang Qinghua konuştu: “Jinlan Şehri? Ben
duymuştum. Merkezi Ova’nın içerisinde, Luo ve Heng isimli iki nehrin birleştiği
yerdeki bir şehir. Orada birçok ticaret oluyor, ayrıca şehir pek de zengindir.”
Yue Qingyuan başını salladı: “Evet. İnsanlar
ticaret yapmak için Jinlan Şehri’ne her yerden geliyorlar. Her zaman ticaretin
merkezi olmuştur, fakat iki ay önce Jinlan Şehri kapılarını kapattı.”
Durakladıktan sonra ekledi: “Sadece kapılarını
kapatmadı, kimsenin dışarıya girmesine ya da çıkmasına izin verilmiyor, resmi
bildiriler de verilemiyor.” İyi oturtulmuş ticaret merkezinin aniden kendini
dışarıya kapatması… burada kesinlikle çok yanlış bir şeyler vardı.
Shen Qingqiu çay fincanını kaldırıp çayın yüzeyine
üfledi, konuştu: “Jinlan Şehri en çok Zhao Hua Tapınağı’na yakın. Birbirleriyle
birçok alışverişleri var. Bir şey olduysa tapınağın başındakiler
anormalliklerin farkında olmalıdır.”
Yue Qingyuan konuştu: “Evet, yirmi gün önce,
Jinlan Şehri tüccarı şehirden su yoluyla kaçıp Zhao Hua Tapınağı’na yardım için
gitti.”
“Kaçma”
kelimesini kullanmıştı, durum gerçekten ciddi görünüyordu. Herkes ciddiyetle
dinliyordu.
Yue Qingyuan konuştu: “Tüccar Jinlan Şehri’nin en
iyi silah dükkânının sahibiydi. Her yıl Zhao Hua Tapınağı’na mum ve tütsü
yakmak için giderdi, birçok keşiş onu tanırdı. Zhao Hua Tapınağı’na vardığında
tamamıyla siyah örtüye sarınmıştı, sadece yüzünün yarısı açıktı. Tapınağın
basamaklarına yığılıp şehirde berbat bir veba olduğunu tekrarlayıp durdu.
Keşişler anında onu salona taşıyıp kıdemlilere haber verdiler. Yine de,
kıdemliler geldiğinde çok geçti.”
Ölmüş müydü?
Yue Qingyuan yavaşça konuştu: “Tüccar iskelete
dönüştü.” Shen Qingqiu dehşete kapılmıştı.
Tapınağın girişine vardığında adamın sadece yorgun
olduğunu söylemişti, nasıl olur da aniden iskelete dönebilirdi?
Shen Qingqiu konuştu: “Kıdemli askerî ağabey
tüccarın bedeninin siyah örtüyle kaplı olduğunu söylemişti değil mi? Baştan
aşağıya?”
Yue Qingyuan konuştu: “Kesinlikle. O esnada
keşişler siyah örtüyü çıkartmasında yardım etmeye çalışmışlardı fakat o, acıyla
haykırmıştı. O nedenle zorla çıkartmaya cesaret edemediler.”
Dinlediği sözlere göre bu derinin soyulması gibi
olmalıydı.
Yue Qingyuan devam etti: “Zhao Hua Tapınağı’nın
başkeşişi son derece rahatsız olmuştu. Bazı görüşmelerin ardından aynı gece araştırmak
için Wu Chen, Wu Huan ve Wu Nian ustalarını gönderdiler. Şu ana kadar hiçbiri
geri dönmedi.”
Shen Qingqiu’nin nesliyle karşılaştırıldığında
“Wu” nesli en kıdemlileriydi, bu sebeple onların efsunu ondan kötü olamazdı.
Shen Qingqiu belli belirsiz şaşkınlık hâliyle
konuştu: “Hiçbiri geri dönmedi mi?”
Yue Qingyuan ciddi bir şekilde başını sallayıp
konuştu: “Huan Hua Tepesi ve Tanrı’nın Gözünden Bakanlar da 10 mürit daha
gönderdiler. Onların da hiçbiri geri gelmedi.”
Dört büyük sektten üçü bu karışıklığa
çekilmişlerdi.
Shen Qingqiu aniden bugün neden geldiklerini
anlamıştı.
Beklenildiği gibi, Yue Qingyuan dillendirdi:
“Arkadaşlarımız Cang Qiong Dağı sektine yardım için haber gönderdiler. Onlara
kesinlikle yardım etmeliyiz. Bu durum acil ve bunun arkasında belaya sebep
olmayı seven bazı ‘diğerlerinin’ olmasından korkuyorum.”
“Diğerleri”ni
söylemeye gerek yoktu, iblislere göndermeydi. Liu Qingge ilk konuşandı: “Bai
Zhan Tepesi’nin onur duygusu bu göreve yan çizmeme izin vermeyecek. Kıdemsiz
askerî ağabey Mu’ya refakat etmek isterim.”
Şehir vebadan muzdaripken Qian Cao Tepesi’nin
Lordu Mu Qingfang yardım etmeliydi.
Shen Qingqiu gitmek isteyen iki kişiyi gördü,
birisi onun ilaçlarını yapmaktan sorumluydu, diğeri zehri doruğuna kadar
temizlemesinde yardım eden kişiydi. Kahramanın halesine sahip değildiler, bu
yüzden onlara bir şey olabilirdi. Bu fazlasıyla endişe vericiydi. Ya bazı
talihsizliklerle karşılaşırlarsa? Konuştu: “Qingqiu onlarla gitmek istiyor.”
Yue Qingyuan duraksadı: “Geride durup sekti
korumanı istemeyi planlıyordum.”
Shen Qingqiu hâlâ bununla nasıl başa çıkacağını
bilmiyordu. Tek yapabildiği şey ısrar etmekti: “Kıdemli ağabey Sekt Lideri,
neden benim bu denli narin olduğumu düşünüyorsunuz? Çok yetenekli olmasam bile konu
iblisler olduğunda onlar hakkında gerçekten yardımcı olabilecek küçük şeyler
biliyorum.”
Yürüyen iblis ansiklopedisi- asıl Shen Qingqiu ya
da o, ikisine de kesinlikle bu unvan verilmişti. Yüzlerce yıl Qing Jing Tepesi
bilgiyle birikmişti. Tepe Lordu bütün bu kitapları okumamışsa bambu evinin
arkasına gömülseydi bari… Yue Qingyuan bunu dikkate almış, bedenindeki iblis
zehrini bastırmak onlar için kolay olduğundan sonunda Liu Qingge ve Mu Qingfang’la
gitmesine izin vermişti. Ayrıca Bai Zhan Tepesi’nin Lordu onları koruyabilirdi.
Üç gruba ayrılacakları belirlendi. Liu, Mu ve Shen ilk olarak şehirde ne olup
bittiğini kontrol etmek için gideceklerdi. İkinci grup şehrin dışında kalıp
ihtiyaç olunduğunda harekete geçecekti. Üçüncü grup Cang Qiong Dağı sektini
korumak için arkada kalacaktı.
Durum acildi. Yani kayık, at arabası ya da başka
bir araç kullanarak zaman kaybedilemezdi. Shen Qingqiu seyahat ederken uçan
kılıcını kullanmaya alışkın değildi ve yüksekten birazcık da korkuyordu fakat
bu sefer refakatçilerinin hızına uyması lazımdı. Üçü uçan kılıçlarıyla yola
koyuldular. Günün yarısından sonra Shen Qingqiu, cübbesi rüzgârda çırpınırken,
bulutlardan aşağıya bakıp yoldaş sekt ağabeylerine bağırdı: “Aşağımızdaki yer
Luo ve Heng nehrinin birleştiği yer!”
Daha yukarıdan, birbirleriyle kesişen iki nehri
gördüler. Düzensizce dans eden gümüş pullar olsalardı iki gümüş, uzun, ince
kurdelelerin günışığında parıldaması gibi görüneceklerdi.
Birisi Luo Binghe’nın, yüzen buz kübünün üzerinde
bulunduğu nehirdi. Soyadı bu nehre dayanıyordu.
Üçlü burada inmek için açık, düzlük tepeyi seçti.
Oradan Jinlan Şehri’nin evlerinin kalkık çıkıntılarını, kapalı kapı ve
köprüleri görebildikleri kadar iyi görüyorlardı.
Shen Qingqiu günışığından gözlerini gölgelemek
için kullandığı elini indirdi: “Neden şehrin içine doğrudan uçmuyoruz?”
Mu Qingfang açıkladı: “Zhao Hua Tapınağı Jinlan
Şehri boyunca gökyüzüne devasa bir oluşum yaratmak istedi. Uçan kılıçlar ya da
herhangi uçan ruhanî enerji elbette ki zorla saptırılacaktır.”
Ölümsüz Kılıç Toplantısı’nı gören Shen Qingqiu
Zhao Hua Tapınağı’nın fazla hünerli oluşumlarını görmüştü. Onlar oluşumlarla
ilgili ikinci sıradaysalar öyleyse kimse ilk sıra için onları hedef almaya
cüret etmezdi. Shen Qingqiu daha fazla soru sormamıştı. Normal bir veba olsaydı
fakat zarar yaratmak isteyen birisi tarafından açığa vurulmamış yönlerle
birilerine bir şeyler yaysaydı öyleyse o kişi kapıların birinden göz göre göre
girmeliydi. O kişi uçamayacak ya da kapıdan giremeyecekse içeriye girecek başka
bir yol olmalı. Tahmin ettiği gibi Yue Qingyuan tarafından detaylı
bilgilendirilen Mu Qingfang diğer ikisine ormana doğru öncülük etti. Ağaçların
gölgesinde su şırıltısı sesi geliyordu.
Suyun sesi yeraltı mağarasından geliyor gibiydi.
Mu Qingfang refakatçilerine oraya gelmelerini ısrar ediyor, konuşuyordu:
“Burada şehre giden yeraltı nehri var.”
Shen Qingqiu neden bahsettiğini anlamıştı: “O
silah tüccarı buradan mı kaçtı?”
Mu Qingfang başını salladı: “Gizli alışveriş alım
satımı yapanlar, bazı tüccarlar toplanmak ya da malları nakletmek için burayı
kullanıyorlar. Burayı bilen pek kişi yok fakat silah tüccarı, bazı Zhao Hua
Tapınağı keşişleriyle iyi arkadaştı ve sırrını onlara söylemişti.”
Mağaranın girişi göğüs hizasında sarmaşıklarla
kaplıydı. Üç Tepe Lordu içeriye girmek için eğilmek zorunda kalmıştı. Bir süre
yürüdükten sonra Shen Qingqiu’nin beli ağrıdı fakat sonunda başının üstünde
biraz açıklık vardı. Suyun şırıltı sesi hızla akan su sesine dönüşmüştü. Nehir
yatağının yanında biraz parçalanmış, kasvetli kayıklar yüzüyordu.
Shen Qingqiu diğerlerinden biraz daha iyi olan
kayığı aldı. En azından sızdırmıyordu. Bir parmak şıklatmasıyla pruvadan sarkan
lambayı yaktı.
Tek bir uzun, ince sopa vardı. Shen Qingqiu “nasıl
isterseniz” jestini yapıp Liu Qingge’ya söyledi: “Akıntıya karşı hareket
edeceğiz. En güçlümüz şehre kadar sopayı çekecek. Kıdemsiz ağabey, lütfen?”
Kızgın bir ifadeyle Liu Qingge ince küreği alıp
çekmeye başladı. Her vuruşta kayık büyük bir mesafede ileriye fırlıyordu.
Pruvadaki lamba ileri geri dengesiz bir şekilde sallanıyordu.
Shen Qingqiu rahat bir şekilde oturabilmek için Mu
Qingfang’ı yana çekti. Kayığın yanındaki suya baktığında bazı balıkların güle
oynaya nehirde yüzdüklerini gördü. Konuştu: “Su temiz.”
Onları takip eden büyük bir balık olduğunu fark
ettiğinde cümlesini daha yeni bitirmişti.
Bu, suda yüzükoyun sürüklenmekte olan bir cesetti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder