19 Haziran 2020 Cuma

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 31: KAHRAMANIN DÖNÜŞÜNÜN GERİ SAYIMI

Göz açıp kapayıncaya dek üç yıl geçmişti.

 

Bu üç yıl boyunca Liu Qingge’nın zehri doruklarına kadar temizlemesine yardım etmesi ya da Mu Qingfang’ın ona ilaç yapması dışında Shen Qingqiu bazı müritleri Qing Jing Tepesi’ni teftiş etmesi için atamış, zamanın çoğunu dışarıda dolaşarak geçirmişti.

 

Önceki yaşamında zamanının çoğunu evde bilgisayar oyunu oynayarak ya da roman okuyarak geçirmişti. Burada tekrardan doğduğunda bütün bilgisayara ilişkin eğlenceleri gitmişti. Böylece turizme olan ilgisi ateşlenmişti. Günleri aniden Yue Qingyuan’dan tılsım mesajı alıp onu Cang Qiong Dağı’na geri çağırana kadar kaygısızdı.

 

Silüetinin bile unutulacağı kadar uzun bir zaman kaybolmuştu, bu yüzden sekte geri döndüğünde Qing Jing Tepesi müritleri ustalarının geri dönmesini kutlamak için sektin önüne toplanmışlardı. Shen Qingqiu’nin yavaşça tırmandığını gördüklerinde hepsi tezahürat yaparak onu çevreleyecek şekilde koşuşturdular.

 

Baş mürit Ming Fan çoktan uzun, genç bir adam olmuştu. Yakışıklı olmasa da en azından önemsiz ölüme giden asker karakterinin yüzüyle keskin mizaçlı bir maymuna benzemiyordu. Ning Yingying büyüyüp zarif görünümüyle güzel, genç, bekâr bir kadın olmuştu. O da Wan Jiang Tepesi’nden kendi ölümsüz kılıcını almıştı. Shen Qingqiu’yi gördüğünde hızla giderek yaklaştığı gibi kollarıyla sarmaladı.

 

Her ne kadar tatlı küçük kız kollarıyla onu sarmalamayı sevse de Shen Qingqiu Ning Yingying’in bedeni güzelce geliştiğinden beridir katlanamıyordu. Artık şirin küçük bir loli değildi. Göğüsleri zaman zaman yanlışlıkla ona dokunuyor, Shen Qingqiu’nin ifadesiz yüzünden soğuk terler akmasını sağlıyordu.

 

Bu Luo Binghe’nın karısı! Yeltenemem!

 

Ning Yingying şımarık bir çocuk gibi yakındı: “Shizun, sürekli Qing Jing Tepesi’nden uzaktasın, müritlerin seni çok özlüyor.”

 

Shen Qingqiu hoşgörüyle konuştu: “Öğretmenin de seni… özledi.”

 

Dur, bu doğru değildi. Luo Binghe’yı düşünmelisin, pislik kötü adam olmamalısın!

 

Orijinalinde Shen Qingqiu ve Ning Yingying yakın mıydı? Ning Yingying büyüyüp etkilenilebilir bir kız olmuş gibi gözüküyordu. Asıl Shen Qingqiu muhtemelen tek taraflı olarak ağzının suyunu akıtıyordu.

 

Ve sen, Luo Binghe’nın eşlerinden birisi olarak kalbinin kırık olması, uykusuz beş yıl çekmen, kederden zorla yemekleri yutup zayıflayarak gelişmen gerekmiyor muydu?

 

Nasıl oldu da beklenilenin tersi oldu ve gerçekten dolgun, sağlıklı geliştin?!

 

Qiong Ding Tepesi’ne varana kadar müritler Shen Qingqiu’nin etrafında toplaştılar. Orada, Yue Qingyuan geri dönmesini karşılamak için konağının dışında bekliyordu. İki yoldaş kıdemsiz el ele konağa girdi.

 

Qiong Ding konağının içerisinde Tepe Lordları arkalarında en çok yönlendirdikleri bir ya da iki müritle birlikte çoktan oturmuşlardı.

 

Liu Qingge tek istisnaydı.

 

Gelenekten dolayı Bai Zhan Tepesi’nde eğitim görmek otlaktaki kaçak koyun sürüsü olmaya kurulu olmaktı, özgür ve kontrolsüzdü. Her biri keyifleri kadar becerilerine pratik yapabilirlerdi. Arada sırada birkaç müridi dövmek dışında Tepe Lordu onu dövebilene kadar hiçbir şey öğretmiyordu. Böylece Tepe Lordu mevkisi o müride verilebiliyordu. Bu yüzden tabi ki de yönlendirdikleri müritleri yoktu.

 

Shen Qingqiu diğerlerini selamlayıp Qing Jing Tepesi’nin koltuğuna oturdu, Ming Fan ve Ning Yingying arkasında duruyorlardı. Karşısında Xian Shu Tepesi’nden Qi Qingi ve Liu Mingyan vardı.

 

Nasıl olduğunu bilmiyordu fakat Shen Qingqiu’nin beyninde şu düşünce aniden ortaya çıkmıştı: Eğer Luo Binghe hâlâ burada olsaydı sandalyemin arkasında duracak tek kişi olacaktı.

 

Dur!

 

Bu çok sinir bozucu, lütfen varlığını aniden belirerek hatırlatma, kahraman. [hoşça kal der gibi elini sallar]

 

İlk konuşan Yue Qingyuan’dı: “Hepiniz acil bir sorundan dolayı sektte geri çağrıldınız. Jinlan Şehri’ni bileniniz var mı?”

 

Shang Qinghua konuştu: “Jinlan Şehri? Ben duymuştum. Merkezi Ova’nın içerisinde, Luo ve Heng isimli iki nehrin birleştiği yerdeki bir şehir. Orada birçok ticaret oluyor, ayrıca şehir pek de zengindir.”

 

Yue Qingyuan başını salladı: “Evet. İnsanlar ticaret yapmak için Jinlan Şehri’ne her yerden geliyorlar. Her zaman ticaretin merkezi olmuştur, fakat iki ay önce Jinlan Şehri kapılarını kapattı.”

 

Durakladıktan sonra ekledi: “Sadece kapılarını kapatmadı, kimsenin dışarıya girmesine ya da çıkmasına izin verilmiyor, resmi bildiriler de verilemiyor.” İyi oturtulmuş ticaret merkezinin aniden kendini dışarıya kapatması… burada kesinlikle çok yanlış bir şeyler vardı.

 

Shen Qingqiu çay fincanını kaldırıp çayın yüzeyine üfledi, konuştu: “Jinlan Şehri en çok Zhao Hua Tapınağı’na yakın. Birbirleriyle birçok alışverişleri var. Bir şey olduysa tapınağın başındakiler anormalliklerin farkında olmalıdır.”

 

Yue Qingyuan konuştu: “Evet, yirmi gün önce, Jinlan Şehri tüccarı şehirden su yoluyla kaçıp Zhao Hua Tapınağı’na yardım için gitti.”

 

 “Kaçma” kelimesini kullanmıştı, durum gerçekten ciddi görünüyordu. Herkes ciddiyetle dinliyordu.

 

Yue Qingyuan konuştu: “Tüccar Jinlan Şehri’nin en iyi silah dükkânının sahibiydi. Her yıl Zhao Hua Tapınağı’na mum ve tütsü yakmak için giderdi, birçok keşiş onu tanırdı. Zhao Hua Tapınağı’na vardığında tamamıyla siyah örtüye sarınmıştı, sadece yüzünün yarısı açıktı. Tapınağın basamaklarına yığılıp şehirde berbat bir veba olduğunu tekrarlayıp durdu. Keşişler anında onu salona taşıyıp kıdemlilere haber verdiler. Yine de, kıdemliler geldiğinde çok geçti.”

 

Ölmüş müydü?

 

Yue Qingyuan yavaşça konuştu: “Tüccar iskelete dönüştü.” Shen Qingqiu dehşete kapılmıştı.

 

Tapınağın girişine vardığında adamın sadece yorgun olduğunu söylemişti, nasıl olur da aniden iskelete dönebilirdi?

 

Shen Qingqiu konuştu: “Kıdemli askerî ağabey tüccarın bedeninin siyah örtüyle kaplı olduğunu söylemişti değil mi? Baştan aşağıya?”

 

Yue Qingyuan konuştu: “Kesinlikle. O esnada keşişler siyah örtüyü çıkartmasında yardım etmeye çalışmışlardı fakat o, acıyla haykırmıştı. O nedenle zorla çıkartmaya cesaret edemediler.”

 

Dinlediği sözlere göre bu derinin soyulması gibi olmalıydı.

 

Yue Qingyuan devam etti: “Zhao Hua Tapınağı’nın başkeşişi son derece rahatsız olmuştu. Bazı görüşmelerin ardından aynı gece araştırmak için Wu Chen, Wu Huan ve Wu Nian ustalarını gönderdiler. Şu ana kadar hiçbiri geri dönmedi.”

 

Shen Qingqiu’nin nesliyle karşılaştırıldığında “Wu” nesli en kıdemlileriydi, bu sebeple onların efsunu ondan kötü olamazdı.

 

Shen Qingqiu belli belirsiz şaşkınlık hâliyle konuştu: “Hiçbiri geri dönmedi mi?”

 

Yue Qingyuan ciddi bir şekilde başını sallayıp konuştu: “Huan Hua Tepesi ve Tanrı’nın Gözünden Bakanlar da 10 mürit daha gönderdiler. Onların da hiçbiri geri gelmedi.”

 

Dört büyük sektten üçü bu karışıklığa çekilmişlerdi.

 

Shen Qingqiu aniden bugün neden geldiklerini anlamıştı.

 

Beklenildiği gibi, Yue Qingyuan dillendirdi: “Arkadaşlarımız Cang Qiong Dağı sektine yardım için haber gönderdiler. Onlara kesinlikle yardım etmeliyiz. Bu durum acil ve bunun arkasında belaya sebep olmayı seven bazı ‘diğerlerinin’ olmasından korkuyorum.”

 

 “Diğerleri”ni söylemeye gerek yoktu, iblislere göndermeydi. Liu Qingge ilk konuşandı: “Bai Zhan Tepesi’nin onur duygusu bu göreve yan çizmeme izin vermeyecek. Kıdemsiz askerî ağabey Mu’ya refakat etmek isterim.”

 

Şehir vebadan muzdaripken Qian Cao Tepesi’nin Lordu Mu Qingfang yardım etmeliydi.

 

Shen Qingqiu gitmek isteyen iki kişiyi gördü, birisi onun ilaçlarını yapmaktan sorumluydu, diğeri zehri doruğuna kadar temizlemesinde yardım eden kişiydi. Kahramanın halesine sahip değildiler, bu yüzden onlara bir şey olabilirdi. Bu fazlasıyla endişe vericiydi. Ya bazı talihsizliklerle karşılaşırlarsa? Konuştu: “Qingqiu onlarla gitmek istiyor.”

 

Yue Qingyuan duraksadı: “Geride durup sekti korumanı istemeyi planlıyordum.”

 

Shen Qingqiu hâlâ bununla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Tek yapabildiği şey ısrar etmekti: “Kıdemli ağabey Sekt Lideri, neden benim bu denli narin olduğumu düşünüyorsunuz? Çok yetenekli olmasam bile konu iblisler olduğunda onlar hakkında gerçekten yardımcı olabilecek küçük şeyler biliyorum.”

 

Yürüyen iblis ansiklopedisi- asıl Shen Qingqiu ya da o, ikisine de kesinlikle bu unvan verilmişti. Yüzlerce yıl Qing Jing Tepesi bilgiyle birikmişti. Tepe Lordu bütün bu kitapları okumamışsa bambu evinin arkasına gömülseydi bari… Yue Qingyuan bunu dikkate almış, bedenindeki iblis zehrini bastırmak onlar için kolay olduğundan sonunda Liu Qingge ve Mu Qingfang’la gitmesine izin vermişti. Ayrıca Bai Zhan Tepesi’nin Lordu onları koruyabilirdi. Üç gruba ayrılacakları belirlendi. Liu, Mu ve Shen ilk olarak şehirde ne olup bittiğini kontrol etmek için gideceklerdi. İkinci grup şehrin dışında kalıp ihtiyaç olunduğunda harekete geçecekti. Üçüncü grup Cang Qiong Dağı sektini korumak için arkada kalacaktı.

 

Durum acildi. Yani kayık, at arabası ya da başka bir araç kullanarak zaman kaybedilemezdi. Shen Qingqiu seyahat ederken uçan kılıcını kullanmaya alışkın değildi ve yüksekten birazcık da korkuyordu fakat bu sefer refakatçilerinin hızına uyması lazımdı. Üçü uçan kılıçlarıyla yola koyuldular. Günün yarısından sonra Shen Qingqiu, cübbesi rüzgârda çırpınırken, bulutlardan aşağıya bakıp yoldaş sekt ağabeylerine bağırdı: “Aşağımızdaki yer Luo ve Heng nehrinin birleştiği yer!”

 

Daha yukarıdan, birbirleriyle kesişen iki nehri gördüler. Düzensizce dans eden gümüş pullar olsalardı iki gümüş, uzun, ince kurdelelerin günışığında parıldaması gibi görüneceklerdi.

 

Birisi Luo Binghe’nın, yüzen buz kübünün üzerinde bulunduğu nehirdi. Soyadı bu nehre dayanıyordu.

 

Üçlü burada inmek için açık, düzlük tepeyi seçti. Oradan Jinlan Şehri’nin evlerinin kalkık çıkıntılarını, kapalı kapı ve köprüleri görebildikleri kadar iyi görüyorlardı.

 

Shen Qingqiu günışığından gözlerini gölgelemek için kullandığı elini indirdi: “Neden şehrin içine doğrudan uçmuyoruz?”

 

Mu Qingfang açıkladı: “Zhao Hua Tapınağı Jinlan Şehri boyunca gökyüzüne devasa bir oluşum yaratmak istedi. Uçan kılıçlar ya da herhangi uçan ruhanî enerji elbette ki zorla saptırılacaktır.”

 

Ölümsüz Kılıç Toplantısı’nı gören Shen Qingqiu Zhao Hua Tapınağı’nın fazla hünerli oluşumlarını görmüştü. Onlar oluşumlarla ilgili ikinci sıradaysalar öyleyse kimse ilk sıra için onları hedef almaya cüret etmezdi. Shen Qingqiu daha fazla soru sormamıştı. Normal bir veba olsaydı fakat zarar yaratmak isteyen birisi tarafından açığa vurulmamış yönlerle birilerine bir şeyler yaysaydı öyleyse o kişi kapıların birinden göz göre göre girmeliydi. O kişi uçamayacak ya da kapıdan giremeyecekse içeriye girecek başka bir yol olmalı. Tahmin ettiği gibi Yue Qingyuan tarafından detaylı bilgilendirilen Mu Qingfang diğer ikisine ormana doğru öncülük etti. Ağaçların gölgesinde su şırıltısı sesi geliyordu.

 

Suyun sesi yeraltı mağarasından geliyor gibiydi. Mu Qingfang refakatçilerine oraya gelmelerini ısrar ediyor, konuşuyordu: “Burada şehre giden yeraltı nehri var.”

 

Shen Qingqiu neden bahsettiğini anlamıştı: “O silah tüccarı buradan mı kaçtı?”

 

Mu Qingfang başını salladı: “Gizli alışveriş alım satımı yapanlar, bazı tüccarlar toplanmak ya da malları nakletmek için burayı kullanıyorlar. Burayı bilen pek kişi yok fakat silah tüccarı, bazı Zhao Hua Tapınağı keşişleriyle iyi arkadaştı ve sırrını onlara söylemişti.”

 

Mağaranın girişi göğüs hizasında sarmaşıklarla kaplıydı. Üç Tepe Lordu içeriye girmek için eğilmek zorunda kalmıştı. Bir süre yürüdükten sonra Shen Qingqiu’nin beli ağrıdı fakat sonunda başının üstünde biraz açıklık vardı. Suyun şırıltı sesi hızla akan su sesine dönüşmüştü. Nehir yatağının yanında biraz parçalanmış, kasvetli kayıklar yüzüyordu.

 

Shen Qingqiu diğerlerinden biraz daha iyi olan kayığı aldı. En azından sızdırmıyordu. Bir parmak şıklatmasıyla pruvadan sarkan lambayı yaktı.

Tek bir uzun, ince sopa vardı. Shen Qingqiu “nasıl isterseniz” jestini yapıp Liu Qingge’ya söyledi: “Akıntıya karşı hareket edeceğiz. En güçlümüz şehre kadar sopayı çekecek. Kıdemsiz ağabey, lütfen?”

 

Kızgın bir ifadeyle Liu Qingge ince küreği alıp çekmeye başladı. Her vuruşta kayık büyük bir mesafede ileriye fırlıyordu. Pruvadaki lamba ileri geri dengesiz bir şekilde sallanıyordu.

 

Shen Qingqiu rahat bir şekilde oturabilmek için Mu Qingfang’ı yana çekti. Kayığın yanındaki suya baktığında bazı balıkların güle oynaya nehirde yüzdüklerini gördü. Konuştu: “Su temiz.”

 

Onları takip eden büyük bir balık olduğunu fark ettiğinde cümlesini daha yeni bitirmişti.

 

Bu, suda yüzükoyun sürüklenmekte olan bir cesetti.

 

*****



Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder