19 Haziran 2020 Cuma

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 25: SONSUZ UÇURUM

Mucizevî çiçek’le değerli çiçek aynı anlama gelmekte, farklı bir şeyden bahsedilmiyor. İyi okumalar dilerim.

 

“Shizun!”

 

Shen Qingqiu’yi ilk kez görmenin üzerine Luo Binghe tamamıyla şaşırmış ve neşe doluydu.

 

Buna rağmen, karmaşanın başlangıcından itibaren bunu içten içe çoktan biliyordu: Shen Qingqiu karakterinin endişelenip bizzat vadiye onları kurtarmak için geleceğini tahmin ediyordu.

 

Shen Qingqiu’nin soğukkanlı bir şekilde öldürmeyi bitirip süzülerek durmasının ardından etrafında daire oluşturan birkaç müritle karşılaşmıştı. Sordu: “Yaralanan var mı?”

 

Luo Binghe konuştu: “Nehir kenarı dışında birkaç askerî kız kardeş ve askerî erkek kardeş ölümüne emildi, şu anda kayıp yok.”

 

Shen Qingqiu “Oh,” sesini çıkartıp “bu senin için yorucu olmuştur.” dedi.

 

Luo Binghe hafifçe gülümsedi, gözleri parıldıyordu: “Bu mürit sadece görevini yapıyor.”

 

Shen Qingqiu hâlâ gözleri kırmızı olan Qin Wanyue’ye baktı. İçinden konuştu: hâlâ gülümsüyorsun, gülümsüyorsun! Bir eşini kaybettiğini bilmiyor musun?!

 

Onları kurtarmak için gelen güçlü kıdemliyle karşılaşmak, bütün müritler için öz anneleriyle karşılaşmak kadar zordu. Neredeyse onun oyluklarına sarılıp çekinmeden ağlayacaklardı. Shen Qingqiu konuştu: “Bu denli dehşet içinde, korkmuş bir hâlde olmanıza gerek yok. Dışarıdaki sekt liderleri içerideki durumu biliyorlar. Ayrıca sizi korumak için olan büyüyü yapan fazla sayıda kıdemli de var. Tek yapmanız gereken birbirinizi savunmak. Önümüze çıkan güçlü kuşatmayı yok etmemiz çok uzun sürmeyecek.”

 

Sözleri sadece sakinleştirici ilaç gibi gelmiyordu, kendi rüzgârlarından korkup korkudan aklını yitirmiş bir grup küçük kız tarafından ‘yenilen’ güçlü etkisi olan bir ilaç gibiydi, kalplerini işlevsiz bırakıyordu. Luo Binghe konuştu: “Shizun, az önceki şey neydi?” Böylesine tuhaf bir şeyi daha önce hiç görmemişti.

 

Konuyu “Proud Immortal Demon’s Way”deki canavarlara getirecek olursa gerçekten doğru kişiye sormuştu. Aile yadigârının isimleri kadar iyi aşinalığı vardı. Shen Qingqiu konuştu: “Bir tanesini daha önce görmediğine şüphe yok, bu şey Hayalet Kafalı Örümcek diye adlandırılıyor. Mizacı sinirlidir ve korkunç özellikleri vardır, avını çekmek için bebek gibi ağlamayı kullanır. Av yaklaştığında başının altındaki emiciler avının başının üstüne kendini sıkıca yapıştıracaktır. Sekiz bacağı da keskindir ve direkt kafatasına gömülüp yaşayan kişinin beyin sıvısını emer.”

 

Bilimsel bölümler tamamıyla asıl eserden kopyalanmıştı. Böylesine usta birisinin konuşmasını dinlemek Luo Binghe’yı hem şaşırtmıştı hem de hayranlık duydurtmuştu: “Yani İblis Âlemi’nde bu tür kötü ve tehlikeli yaratıklar var. Bu mürit bilgisiz ve yanlış bilgilendirilmiş.”

 

Luo Binghe Meng Mo’yu* ustası olarak aldığından beri Shen Qingqiu’nin efsunun koşulları hakkında rehberlik edebileceği şeyler azaldı da azalmıştı. Bu, müridinin karşısında gösteriş yapabileceği nadir anlardan birisiydi. Shen Qingqiu gökyüzünü ters çevirebilecek kadar mutluydu. Hafifçe gülümsedi: “Bunlar şeytanî çıkışlı şeyler ve İnsan Âlemi’nde suda ya da karada kullanılmıyorlar. Onları birisi göreli çoktan uzun yıllar olmuş. Bir daha birisiyle karşılaşırsan direkt olarak şakaklarına saldıracağını hatırla. Az önceki örümcek sadece erkek bir örümcekti. Çok şükür dişi bir örümcekle karşılaşmadık, daha da bile dehşet verici olurdu.”

 

Meng Mo: Rüya İblisi’nden bahsediyor.

 

İki kişi kalabalığın üstünden yapraklarla kaplı örtü hışırtı sesiyle geldiğinde birkaç cümleden fazla konuşmamışlardı.

 

Beyaz örümcek ipliklerindeki birkaç baş aşağı kafa ağaçlardan ortaya çıkmışlardı!

 

Shen Qingqiu’nin ifadesi çarpıcı şekilde değişti.

 

Siktir, ağlamanın aynı şeylerin büyük bir grubunu onları çevrelemesi için çekeceğini nasıl unuturdu?!

 

Elindeki katlanmış yelpazeyi açtı, güçlü bir rüzgâr çıkartıp düzinelerce örümceği parçalara ayırıp öldürerek Hayalet Kafalı Örümcekleri fazla olgunlaşmış meyve gibi pat pat düşüp yere çarpmalarını sağladı. Shen Qingqiu haykırdı: “Git!”

 

Luo Binghe kibar bir şekilde onayladı. Shen Qingqiu Hayalet Kafalı Örümcekleri atıp onların başlarını döndürmüş, beyin sarsıntısı sırasında onlarla birlikte koşarak avantaj sağlamıştı. Bir tanesi önde yolun başlangıcındayken, bir tanesi arkayı durdurunca ortada sandiviç olarak kabarık bir grup oluşturmuşlardı. İki taraf da kirli hava ve kanlı yağmurun karıştığı katliamlara benzer şekilde katledilmişti. Bu Hayalet Kafalı Örümceklerin hareketleri çevikti ve güçlü zıplama özelliğine sahiptiler, etrafta uçup havaya zıplıyorlardı fakat müritler onları süzgeç gibi deliklerle dolana değin geçirdiler.

 

Düşmanla yüzleşeceğini bildiğinde Luo Binghe yardım ödünç veren Tanrı gibiydi. Gözleri kapandığında bile tek seferde iki örümceği delip geçebilirdi. Yukarıda katliam parçaları vardı, kederli feryatlar ve tuhaf haykırışlarla doluydu.

 

Hâlâ sayıları çok fazlaydı. Bir kez daha olsa bile onlarla baş etmek zor olurdu. Shen Qingqiu lanet olası tuhaf zehir, ruhanî enerjisini tembelleştirip saldırı isabetlerini kaçıracağından gerçekten endişelenmişti.

 

Bir şey hakkında konuşmak gerçekten olmasını sağlıyordu!

 

Shen Qingqiu tekniğini fiziksel saldırıya hareketli bir şekilde döndürdüğünde yelpazesini katlayıp Hayalet Kafalı Örümcek’in bedenini kesip ciğerini ikiye bölmüştü.

 

Luo Binghe onun tarafındaki duruma her an dikkat etti. Bir anormallik gördüğünde seslendi: “Shizun?”

 

Shen Qingqiu konuştu: “Bir şey yok.”

 

Neyse ki Shen Qingqiu tarafından çoktan özel alana girmişlerdi. Hayalet Kafalı Örümcekler biçimsiz bariyerle karşılaşmış ve tekrardan devam edip yaklaşmaya cesaret edememişlerdi, onun yerine çalılıklara ve ormanın gölgesine ulaşıp kaybolana kadar devamlı geri çekilirken avaz avaz bağırdılar.

 

Shen Qingqiu derin bir nefes verdi.

 

Qin Wanyue aşırı derecede hızlı hızlı soluklanıp bir taraftan yüksek sesle merağını dillendirirken zarif ve şefkatle baktı: “Kıdemli Shen, neden yaratıklar biz buraya geldikten sonra ilerlemek istemediler?”

 

Shen Qingqiu konuştu: “Hepiniz unutmuşsunuz... Jue Di Vadisi’nin ortasında hangi tür mucizevî çiçek yetişiyordu?”

 

Aslında bunu unutan kişi kendisiydi.

 

O çiçeğin ismini gerçekten hatırlayamadığı için onu affedin!

 

Luo Binghe onun için bunu hatırlatırken çok saygılıydı. Hemen dillendirdi: “Bin Yapraklı Arındırıcı Kar Nilüferi!”

 

Shen Qingqiu sonunda bu mucizevî çiçeğin ismini daha önceden neden hatırlayamadığını anladı.

 

‘XX Kar XX’ ya da ‘XX Lotus’… bu tip isimli değerli çiçekler öyle çoktu ki herkesin hafıza kapasitesini aşıyordu. Hatırlayabilirsen tuhaf olurdu!

 

Shen Qingqiu: “... Fena değil, gerçekten de Bin Yapraklı Arındırıcı Kar Nilüferi’ymiş. Bu çiçek Jue Di Vadisi’nde binlerce yıldır ruhanî enerji dolu bir şekilde derinliklerinde baki kalmaktaydı. Ayrıca şeytanî türlere karşı doğuştan düşmanlardı. Böylece yakındaki yaratıklara koruma bariyeri oluşturur. Bariyerin alanının ne kadar içerisinde olursan o kadar yaratıkların pek çok saldırısından zarar görmeyeceksin.”

 

Luo Binghe ansızın takip edip konuştu: “Şeytanî türlere karşı doğuştan düşman mı?”

 

Bütün zaman dikkatini vermiş bir şekilde dinlemişti. Shen Qingqiu ışıl ışıl alev kümesinin gözlerini aydınlattığını fark ettiğinde içten içe tuhaf hissetti: “Bu doğru?”

 

Luo Binghe konuştu: “Öyleyse, Shizun... Bu Bin Yapraklı Arındırıcı Kar Nilüferi güçlü şeytanî zehri de çözebilecek mi?”

 

Shen Qingqiu tamamıyla dehşete düşmüştü.

 

Böyle bir ilişki durumunda Luo Binghe... Bin Yapraklı Arındırıcı Nilüfer’i onun için koparmayı düşünmüyordu, değil mi?

 

Dur bir dakika! Asıl eserde çiçeği onun için kopardığı Qin Wanyue hemen yanındaydı! Şu anda, onun hemen önünde, çiçeği (bu adam için) koparacak* mısın?

 

Şu Anda Onun Hemen Önünde Çiçeği Koparacak Mısın: ‘Çiçeği koparmak’ Çincede birisinin bakireliğini almanın edebikelâmı. Bu cümlede hem gerçekten çiçeği koparmadan bahsediyor hem de kelime oyunu yapıyor. Tabi, asıl eserde art arda ilk gerçek anlamını sonra edebikelâmını yapınca sanırım Shen Qingqiu hiçbir işareti tetiklemek istemiyor.

 

Eşinle biraz ilgilen, tamam mı?!

 

Shen Qingqiu çabucak konuştu: “Bu şeylerle ilgilenmene gerek yok. Şu anda ilk olarak gözlerimizin önündeki krizle uğraşmalıyız.”

 

Luo Binghe boş vermeye isteksizdi, “Bu müridi bilgilendirmek için Shizun’a rica ediyorum.”

 

Shen Qingqiu başını sallayıp konuştu: “Bu şeyin bir faydası yok.”

 

Luo Binghe diretti: “Shizun nasıl oluyor da bir kere bile denemeden bilebiliyor? Bu mürit Shizun’un müridini tehlikeyle karşılaşmasına izin vermek istemediğini biliyor fakat ya bu tehlike riskli değilse bu müridin vicdanı asla huzura ermeyecek!”

 

Gerçekten değildi!!!

 

Böyle önemli bir anda neden benim gibi yaşlı bir kişiyle ilgileniyorsun?!

 

Bu yaşlı adam zehrin seninle pa pa pa yapmadıkça tedavi edilemeyeceğini söyleyemez!

 

Shen Qingqiu ona açık bir şekilde söyleyemezdi. Yüzü ciddileşti: “Bu usta seni genelde normal olarak şımarttığından böyle bir zamanda dik başlılık yapabileceğini mi düşünüyorsun?”

 

Basitti, asıl nokta onun çenesini kapatmasını söylemekti.

 

Doğruyu söyleyecek olursak bu yıllarda bu müride hiç ağır söz söylememişti. Luo Binghe bu sözleri duyduğunda ilk şaşıp kaldı, ardından itaatkâr bir şekilde ağzını kapadı. Fakat bakışları hâlâ fazlasıyla inatçıydı ve hâlâ kınındaki Zheng Yang kılıcını kılıfına koymayı reddediyordu, açıkça geri çekilmeye niyetli değildi.

 

İkisi çıkmaza girdiğinde bazı hareketler yandaki gümüş çimenler düzeyindeki alanı salladı. Çimlerden dışarıya kan ve kıyıma katlanmış; fazlasıyla berbat hâlde, yıpranmış ve tükenmiş müritleri arkasından getiren birisi çıkmıştı.

 

Shen Qingqiu tedbirli şekilde bakışlarını uzağa yönlendirdi. Bakışları üzerine geldiğinde gökyüzünden şakaklarına çekiç düşmüş gibi hissetti.

 

Aslında bu kişinin görünüşü ortalama olarak hoş sayılırdı. Alçakgönüllüğün kaynağı birazcık davranışlarına takılı kalıyordu. Shen Qingqiu’yle Luo Binghe’yı gördüğünde gülümseyip ışıltısını geri getirdi, kınındaki kılıcını gösterdi. “Yani bu Askeri Ağabey Shen. Hepimiz bir araya geldiğimizde kalbim rahatlayacak.”

 

Shen Qingqiu hehe sesini çıkardı.

 

Rahatlayacak. Kıçın rahatlayacak! Burada olman hiç de rahatlatıcı değil!

 

Önündeki kişi karmaşanın başlıca suçlusuydu!

 

Shang Qinghua*… Bu kişi Shen Qingqiu’nin kalbinde önceden tsukkomi* yapmış, ‘Shang Qinghua, hehe, ben bile Beida Üniversitesi’ne girdim’ rolünü üstlendirmişti. O Ding Tepesi’nin Tepe Lordu’ydu.

 

Tsukkomi: Sinirle çıkışmak diye daha önceden yazmıştım fakat unutabilirsiniz elbette, şahsen ben de dönüp hangi bölümde geçmişti diye bakmak zorunda kaldım. J

 

Shang Qinghua: Qing ‘Saf’, Hua ‘Çiçek’ demek. Ayrıca Beida (Büyük Kuzey) Üniversitesi Çin’deki en iyi üniversitelerdendir. Beijing Üniversitesi’nden daha çok bilinirmiş.  Ding Tepesi’nin de tam anlamı ‘Huzurlu Tepe’dir.

 

Aynı zamanda farklı bir ünvanı da vardı, Ölümsüz İttifak Ligi sırasında ajanlık yaparak İblis Âlemi’ne binlerce yıldır uyuyan hücre tohumu ekiyordu.

 

Aslında Shang Qinghua sadece Ding Tepesi’nin isimsiz küçük müritlerinden birisiydi. İblis Âlemi ruhları tarafından yakalanıp gizli işler yapmaya zorlanmıştı.

 

Ah, hayır. Çok da zorlanmamıştı, fazla baskı olmadan neşeyle gizli işleri üstlenmişti.

 

Onu gizlice destekleyen iblislerle Shang Qinghua elverişli su ve rüzgârları tecrübe etmiş, göz kamaştırıcı yükselişi Ding Tepesi’nin Tepe Lordu olarak sonunda oturana kadar sürmüştü.

 

Yine de hâlâ yetersizdi. Neden?

 

Çünkü bu Ding Tepesi’ydi!

 

Bu ismi duyduğunda iddiali bir yer olmadığını bilirsin. Bu dağ tepesinin geleneği ve özelliği tam anlamıyla ismiyle aynıydı: lojistik işler.

 

Doğal olarak Tepe Lordu istediği herhangi bir yere hareket eden bir parça tuğla oluyordu. Bugün buradaki ağır işleri yapar, yarın oraya destek materyalleri getirirdi.

 

Böyle bir Tepe Lordu saygın mıydı? Etkileyici miydi? Kibir ve şekil sağlıyor muydu?

 

Tepe Lordu ünvanı var mıydı?

 

Yetenekli küçük müridin bile daha çok ünü vardı!

 

Bu yüzden Shang Qinghua İblis Âlemi’nin finosu olmaya mecburdu. İnsan Âlemin’e hâkim olmak için İblis Âlemi’nin yardımcısı olarak görevlendirilir görevlendirilmez kötü şeyler yaptı.

 

Shen Qingqiu soğuk ve gururlu bir şekilde çenesini kaldırdı: “Askerî Ağabey Shang. Buraya gelirken bu civarda büyük tipte yaratıklarla karşılaştın mı?”

 

Shang Qinghua şaşırdı, konuştu: “Büyük tipte yaratık mı? Buraya gelene kadar yoktu.”

 

Shen Qingqiu’nin kalbi hızla atıyordu. Yok muydu?

 

‘Büyük tipteki yaratık’ hikâyedeki ana olay dizisinin desteklerinden birisiydi. Asıl eserde Luo Binghe’nın Antik Kutsal İblis kanı Ölümsüz İttifak Ligi sırasında mor ve siyah Ay Pitonu Rhinoceros* içine girdiğinden açığa çıkıyordu.

 

Ay Pitonu Rhinoceros: Daha çok ‘kimera’ya benzeyen bir yaratık.

 

Herkesi korumak amacıyla Luo Binghe savaşarak hayatını riske atmıştı. Siyah Ay Pitonu Rhinoceros’un öldürücülüğü kendisinin boyuyla aynıydı. Tabi ki de savaşırken başarılı olamazdı. Dövüş yetenekleri yeterli değilse öyleyse neydi? Kanı çarpışma sırasında patlayıp açığa çıkmıştı.

 

Sonuç olarak Luo Binghe’nın kanı Shen Qingqiu’nin önünde açığa çıkmıştı.

 

Bunlar Shen Qingqiu’nin ‘doğruculuğun yeri sadakattan üstündür’ bahanesini kullanması nedeniyle olmuştu ve tek bir vuruşta onu yere çarpmıştı.

 

Efsanevî ‘pitonla ve rhinoceros’un’ bağırmasını duymak şöyle dursun bir süre sonra Ay Pitonu Rhinoceros’un şer enerjisini hiç hissedememişti. Şimdi Shang Qinghua onunla karşılaşmadığını söylemişti. Tedbirli olmaktan kendini alamıyordu.

 

Eğer bu ana sahne olmazsa öyleyse Luo Binghe’yı bir hiç için aniden tekmelemesi de olmayacaktı.

 

Sessiz Luo Binghe’ya bakış atmak için kendini dizginlememişti. Bu çocuk hâlâ zehri çözmeye çalışıyor, ölümün yakın olduğu senaryoda çiçeği koparmak için kavga etmeyi düşünüyordu. İnatçı bakışlarının içinde birazcık sıkıntı vardı.

 

Ben senin iyiliğin için bunu yaparken risk almak için sıkıntı hissediyorsun! Çiçeği alman sorun değil fakat çiçeği vereceğin kişiyi karıştırma, teşekkürler!

 

Aslında benim gibi pislik kötü adama, erkek kahramanı insan ilişkileri konusunda eğitmemi sorman bile şüpheyle sarhoş olmama yeter!

 

Shang Qinghua buruk bir şekilde konuştu: “Bu yaratıkları bırakanlar gerçekten korkunçlar. Yol boyunca sadece birkaç mürit kaybolmadı, onlar efsun dünyasının geleceğiydi!”

 

Shen Qingqiu sadece heheledi. Ne için gösteriş yapıyorsun, kıçım?! Bu yaratıklar senin tarafından salındı, tamam mı, tsukkomi aniden bitmemişti, kıta uyarılmadan sallanmıştı!

 

Herkes sağa sola sendelemişti, panikle dolup taşıyorlardı, sorular her yerde uçuşuyordu. Shen Qingqiu’nin göz bebekleri ansızın küçüldü.

 

Adeta 7.5lik deprem olduğu aşikârdı.

 

Sonsuz Uçurum sonunda açılmıştı!

 

 *****



  Önceki Bölüm ― Sonraki Bölüm

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder