Nu yuan chan karada ve suda hareket edebiliyordu. Suyun altına
üç kişiyi çekip kuruttuktan sonra karaya çıkıp yeni hedefler bakmak için
sabırsızlanıyordu. Yine de Luo Binghe için başa çıkması kolay değildi. Görünüşü
şiddetli, delici bir şekilde soğuktu. Parmaklarını şıklattı ve parmak uçlarında
ateş belirdi, ruhanî enerjisi hızlandırıcı gibi davranıyordu. Alçak yaratığa
fırlattı. Saçına bir kez temas ettiğinde alevler çabucak büyüyüp havalanarak
devasa bir ateşe dönüşmüş, saçlarının siyah ipliklerinin çabucak suya geri
çekilmesini ve karaya çıkmaktan korkmaya zorlamıştı.
Bütün hareketleri problem çıkmadan yapıyor, başarılı bir
şekilde tüm gücüyle bir gram tereddüt etmeden tek bir seferde ilerliyordu.
İçinden Shen Qingqiu tatmin olmuştu, pankart kaldırdı: Luo
Binghe, 10 Puan!
Luo Binghe Qin Wanyue’nin yere düşmüş Gece İncisi’ni alıp yol
göstericiymişcesine havaya kaldırdı. Bağırdı: “Askerî ağabeyler ve kız
kardeşler, buralarda gezinmeyin ve kaybolun. Tek bir yerde toplanın ve beraber
hareket edin!” Ardından standart, bütün Ölümsüz İttifak Ligi’ne katılanlara
verilen acil durum havai fişeğini çıkartıp gökyüzüne doğru fırlattı.
Acil durum havai fişekleri müritlerin yüzleşmesinin bir yolu
olmayan yaratıklar önlerinde çıktığında kullanmaları için veriliyordu. Genelde
Ölümsüz İttifak Ligi çok tehlikeli yaratıkları bırakmıyordu. Ayrıca üç kere
kullanmak otomatik olarak çekilmekle sonuçlanırdı. Bu sebeple Ölümsüz İttifak
Ligi’nde son çare olarak kullanılırdı, neredeyse hiç kimse bunu kullanmazdı.
Fakat böyle bir anda bir sürü parlak havai fişek Jue Di Vadisi’nin gökyüzünde
çiçek açmışlardı, biri bir diğerini getiriyordu. Asıl eserde bu çok güzel bir
sahneydi. Fakat şimdi havai fişekler sadece muhteşemlikten uzak değildi, onun
yerine insanları karaciğer ve safra keseleri acı ve korkuyla liğme liğme
edilmiş gibi hissettiriyordu.
Çünkü bütün havai fişekler çiçek açarak yükselirken bir
müridin son derece korkunç bir yaratıkla karşı karşıya geldiğini, onun
hayatının tehlikede olduğunu temsil ediyordu!
“Kristal ekranlar! Çabuk, kristal ekranlara bak!”
Trajik çığlıklar ve bağrışlar bitmeden kristal ekrandan
yayınlanıyordu. Bazı müritler çoktan kristal ekranda yayınlanan sahne sırasında
ölmüşlerdi. Bazı müritler hâlâ karargâha yakın yerde dövüşürken kanla
yıkanıyorlardı, gözleri korku ve dehşet doluydu: “Neden? Neden bu yerde...
böyle olmamalıydı!”
“Millet, gelip yardım edin! Zehirli Ejderha Pitonu! Shifu,
kurtar beni! Kıdemli Askerî Ağabey, kurtar...”
Aniden, kristal ekrandan boğuk bir inilti geldi, hayalet
kartal hüzünlü, acı bir şekilde inliyordu, ardından görüntü tamamıyla siyaha
dönüştü.
Herkes “Neler oluyor?” dedi.
Shen Qingqiu kafasının uyuştuğunu, parmak uçlarının buz
soğuğuna döndüğünü hissetti.
Boğuk inilti İblis Âlemi’nin Kemik Kartalı’nın olmalıydı!
Vahşi, kana susamış, uçan bir yaratık türüydü.
Bu hayalet kartalların kristal ekranı onların önünde parçalara
ayrıldığı gibi onları liğme liğme edip yere fırlatacağından korktu.
Suda yüzmek, karada yürümek ya da havada uçmak: hepsi
korkutucu şeytanî yaratıklar tarafından işgal edilmişti!
Böylesine büyük, karmakarışık bir sahneyle yüz yüze gelmek...
kesinlikle gerçekte planladığı gibi gerçekçi □□ oyunuyla yaklaşıp sakin
davranmanın hiçbir yolu yoktu.
Jue Di Vadisi’nin dışında, yüksek kulenin üstünde, bir tencere
patlamış gibi oldu. Tanrı’nın Gözünden Bakanlar Taoistleri* parladı: “Neler
oluyor?! Ölümsüz İttifak Ligi’ne uygun görülen yaratıkların hepsi en katı
standartlara uyarak seçilmişti. Nu yuan chan gibi tam anlamıyla şeytanî olan
bir şey nasıl araya karışabilir?!”
Taoist:
Efsuncu demenin başka bir şekli diye geçiyor, farklı bir şeyden bahsedilmiyor
yani.
Huan Hua Saray müritlerinin birkaçı çoktan ölmüştü. Eski Saray
başı aniden kalkıp titrek bir sesle kelime kelime konuştu: “Büyüyü açın!”
Jue Di Vadisi’ni kuşatan büyük büyü birkaç yüz Zhao Hua
Tapınağı keşişi tarafından destekleniyordu. Zhao Hua Tapınağı’nın başrahibi
keşifleri büyüyü kaldırmak için Binlerce Li Gönderici’yi kullanmak üzere
aceleciydi. Yue Qingyuan’ın aniden “Açılamaz!” diyeceğini kim bilebilirdi?
Yaşlı Saray başı donmuştu: “Sekt Lideri Yue, bunun anlamı ne?”
Jue Di Vadisi’nde Cang Qiong Dağı sektinden Ölümsüz İttifak
Ligi’ne katılan yüz binlerce mürit vardı, yine de Yue Qingyuan büyüyü
açmalarını durdurmuş ve müritlerin yaşamlarıyla birlikte içeride tutsak
kalmalarına izin vermişti. Doğal olarak, bunun için önemli bir nedeni
olmalıydı.
Shen Qingqiu konuştu: “Büyü bir kez açıldığında müritlerin
kaçabileceği doğru, fakat aslında içeride tutulan canavarlar da anında
kaçacaktır. Birkaç li uzaklığında bu alandaki köy halkı insanlarının dumanını
görebilirsiniz. O zaman durum öncekinden daha bile ciddi olur. Sektlerimizin
müritlerinin en azından yüzleştikleri yaratıklara karşı bazı kabiliyetleri var.
Ya ruhanî enerjisi zirvelerde süzülmeyen, normal, sıradan insanlara ne demeli?”
Bu yorum yüksek platformdaki bütün ünlü sekt başlarının cevap
olarak bir şey söylememesini sağlamış, hepsini susturmuştu.
Böyle bir zamanda ne olursa olsun ne kadar büyük Öz Oluşumu ya
da Yeni Oluşan Ruh efsuncusu olursan ol, bu tip kontrol edilemez durumlara
karşı hâlâ çaresiz oluyorsun.
Huan Hua Sarayı’ndan bazı kişiler altıncı hislerini kaybetmiş ve
kayıp gibi görünüyorlardı: “Onları dışarıya çıkarmak için büyü açılmazsa,
öyleyse... ne yapılmalı?”
Shen Qingqiu konuştu: “Çıkış imkânı varsa giriş de vardır.”
Cang Qiong Dağı sekti üyeleri arasından birçok kişi sessizce kabûllenerek
bakıştılar. Yue Qingyuan temiz bir sesle konuştu: “Bütün yoldaş Taoistler,
bugünün etkinliğinde birisi İblis Âlemi’nin katkılarıyla genç efsuncularımızı
yok edip gelecekteki önemli üyelerimizi bir seferde düşürüp saldırmayı
amaçladı. Onların tuzağı yüzünden biz sadece büyüyü devam ettirebiliriz. Onca
yolu benim Cang Qiong Dağı sektimle gelmek, vadiye girerek yaratıkları öldürüp
katılımcı müritleri kurtarmak isteyen Yoldaş Taoistler var mı?”
Kanlı yolu yok edip bütün yaratıkları temizlemek sadece güç
gerektirmiyor, büyük bir cesaret de gerektiriyordu.
Huan Hua Sarayı’nın yaşlı başı ilk cevap verendi: “Huan Hua
Sarayı desteklemek zorundaydı.”
Ölümsüz İttifak Ligi’nde bu sefer en çok katılımcıya sahip
olan ve en fazla yatırımı yapan Huan Hua Sarayı’ydı. Çoğunun dayanamayacağı bir
gruptu. Birisi liderliği alıp diğerleri anında, hemen ardından takip edip tehlikeli görevde
gönüllü oluyorlardı. Azınlıkta aslında çekingen olanlar olsa bile onlar da
şaşkınlıkla uyanmışlardı: Onların yetenekli bebek müritleri de her şeye rağmen
oradaydı!
Liu Qingge kılıcıyla yolunu engellediğinde Shen Qingqiu öne
doğru bir adım atıp destekçilerin sırasına girmek üzereydi.
İki parmağıyla kılıcı kenara ittirirken Shen Qingqiu’nin
ifadesi değişmemişti: “Bunun anlamı ne?”
Liu Qingge az ve öz, anlayışlı bir şekilde konuştu: “Zehrin.”
Yue Qingyuan da sadece onların sesini duyabileceği* bir
şekilde konuştu: “Doğru. Qingqiu. Geriye kalan ‘Panzehirsiz’ zehri hâlâ
vücudundan temizlenmedi, bunu unutmamalısın. Güvenlik için bunu Qing Jing
Tepesi müritlerine ve bize bırak.” Söylemediği bir cümle daha vardı: Jue Di
Vadisi’ne girdiğinde zehrin patlak vermesiyle karşılaşır, ruhanî enerjisi engellenirse
ne olacaktı? Birçok yaratıkla çevrelenmek gerçekten de her gün bağırıp cevap olarak
yankının bile gelmemesi gibiydi.
Sadece
Onların Duyabileceği Ses: Yüksek seviye efsuncular belli bir mesafeden
telepatik olarak konuşabiliyor. İlerleyen bölümlerde işitsel teknik olarak
geçecek.
Shen Qingqiu başını sallayıp konuştu: “Zorluklarla karşılaşan
müritler varken shifu nasıl yüksek platformda saklanıp rahat olabilir? Bu tip
bir sebep varken? Kendi müritlerimi korumaktan aciz olursam bundan sonra Qing
Jing Tepesi’nin Tepe Lordu olmamın bir anlamı olmaz.”
Ayrıca, o, ana sahneyi tetikleyecek önemli bir kişiydi. O
sahneye varmamış olsaydı bir şeylerin ilerlemesinin hiçbir yolu yoktu.
Ding dong, sistem bildirdi:【 Daha önceden olumlu bir izlenim oluşturmandan
dolayı kötü adamı üç boyutlu karakter yapma, B puanı +30】
İçinden, Shen Qingqiu gözlerini devirdi: ‘Bu bana şeker vermiş
ya da beni bıçaklamadan önce morfin vermen gibi sayılabilir.’
Yue Qingyuan’ın onun için tavsiyesi gitmeyip etkisinin
olmamasıydı, böylece isteksiz bir şekilde konuştu: “Öyleyse dikkatli ol. Bir
şeyle karşılaşamayacak durumda olursan anında bizimle işitsel teknikle
iletişime geç ki sana yardım edebilelim.”
Shen Qingqiu oradaki yaratıklarla uğraşmak için kendi
özellikleri hakkında karamsar değildi. Kendi efsun seviyesine ve ruhanî
enerjisine güveni bir yana fazladan bir tane kârı vardı.
“Proud
Immortal Demon’s Way”deki canavarlara karşın Shen Qingqiu farklı tiplerdeki kız
kardeşlerden çok onlara fazlasıyla büyük bir ilgi duyuyordu.
Küçük bir sıkıntıyla karşılaşıp Luo Binghe’yla yıldızları
izlemeye bir yerlere giden kadın kahramanı, o kadın kahramanı pa pa pa
yaparkenki özel ‘tadını’ hatırlamayabilirdi fakat kesinlikle bütün yaratıkların
tamamıyla kesin bir şekilde özelliklerini ve zayıflıklarını hatırlıyordu!
‘Altın
parmak’ olarak gerçekten bir şeyi bulup onu koruman gerekiyorsa... öyleyse
sadece bu yol vardı!
Jue Di Vadisi’nde Luo Binghe oturup ruhları bedenlerinden
ayrılmış gibi gözüken, dağılmış kız kardeşleri ve erkek kardeşleri
sakinleştirirken onları yerde tutuyordu. Böyle bir zamanda yeni bir yaratık
belirirse ya da birileri yine kaybolursa kesinlikle kaçamayacaklardı. Bu sadece
işleri daha da kötüleştirecekti.
Gece rüzgârı sert bir şekilde üflüyordu. Belirlenemez
insanların sesi ya da şeytanî yaratıkların nidaları dört bir taraftan sekiz
yönden hayalet gibi geliyordu. Daha az cesur olanlar çoktan kafalarını
sarmalamış, acıyla ağlıyorlardı. Qin Wanyue’nin yüzü solmuştu fakat Luo
Binghe’yı ağaca doğru kılıcı Zheng Yang’ı kucağındayken yaslanmış; karanlığın
işgalini engellemeye çalışırkenki kadar tedbirli, sakin bir hâlde görmenin
üzerine kalbini ballandırılmış tatlılığın beslemesine engel olamamıştı.
Shen Qingqiu burada olsaydı fazlasıyla heyecanlanırdı: Kız
kardeş, ona âşık olmuşsun! Dedikoducunun ruhu yanıyor!
Bu sırada yapraklardan çıkan ince bir hışırtı sesi ağaçlardan
döküldü. Luo Binghe’nın bakışı soğuklaştı. Ruhanî enerji avcunun ortasında
toplandı, kullanılmaya hazırdı.
Çalılıklardan yüksele yüksele bir şeyin hareket etme sesi
geldi. Yaklaştıkça insanın kalbi ağzına geliyordu. Belki korkmada çoktan sınırlara
ulaştıklarındandır, kimse çığlık atmıyordu.
Aniden birisi yere düşmüş gibi çan sesi patladı. Ardından
dönerek yuvarlanan şey çalılıklardan çıkacak şekilde yuvarlandı.
Bu bir insan kafasıydı.
Baştaki gözler birbirine yakındı, yüzü kanlar içindeydi, saçı
tavuk yuvası kadar dağınıktı. Asıl romanda bu tasvir fazlasıyla ürkütücüydü.
Fakat böyle bir zamanda öldürme gücü olmayan ölü birisinin başı insan yiyen
canavardan hâlâ daha iyiydi. Birçok insan rahatlayıp nefeslerini dışarıya
verdiler.
Qin Wanyue titrek bir şekilde konuştu: “...Bu... bu askerî
ağabeyin hangi sektten olduğunu kimse bilmiyor mu?”
Bütün müritler kafanın kimliğini anlamak için yaklaştı ve
hepsi rahatlamayla nefesini dışarıya verdi: “Bizden birisi değil.” “Onu daha
önce hiç görmedim.”
Luo Binghe karanlığa doğru baktı... karanlık ormana. İçinden
‘Başı buradaysa vücudu yakında olmalı. Kıyafetlerine bakıp hangi sektten
olduğunu öğrenmek için gitmeliyim.’ diye düşündü. Ruhanî enerjisini avcunda
arttırıp karanlığa doğru yürüdü.
Tahmin edildiği gibi katı ceset karanlık ağaçların ardında
uzanıyordu, sırılsıklam mavi bir cübbe giyiyordu. Tanrı’nın Gözünden
Bakanlar’ın müridi olmalıydı. Luo Binghe iç çekmeden önce sadece cübbesinin alt
baskılarını* görebilmişti. Bu tip bir mürit Ölümsüz İttifak Ligi’ne tecrübe
kazanmak için girmeliydi, sadece tahmin edilmemiş bir kazayla karşılaşıp
hayatını kaybedeceğini düşünmemişti.
Cübbesinin
Alt Baskıları: Sektlerin (özellikle müritlerin) cübbelerinde kendilerine özgü
renkler/şekiller vardır. Bir şirkette çalışan kişinin kimliğini belirlemeyi
sağlayan üniformalar gibi düşünebiliriz. Böyle bir durumda bu müridin
sıralamasının cübbesinin astarının rengine göre belirlendiğini söyleyebiliriz.
Yukarıya doğru baktığında dehşete kapıldı.
Bu cesedin boynunun üzerine hâlâ mükemmel bir şekilde iyi bir
kafa tutturulmuştu!
Öyleyse önceki kafa nereden gelmişti?
Luo Binghe çabucak geri döndü, Zheng Yang’ı kınından çıkardı,
bağırırken beyaz ışık taşmış gibiydi: “O kafadan uzak durun!”
Bu sözler kafa güzel güzel eğri bir şekilde yerde uzanırken
söylenmişti, aniden gözleri açıldı!
Kızgın gözler yuvarlandı ve birçok kişiye dikkatle baktı.
Boynunun altından bir yerden sekiz tane uzun, ince eklem ve dikenli örümcek
bacakları belirdi. Zıplamıştı!
En yakındaki kişiyi savuşturmak için çok geçti, onun başına
zıplamıştı. Diğer kişiler savuşturmaya çalışırken o delice bağırıp kılıcını
çıkarttı ve vahşice savurdu. Sonuçları felaket olacaktı. Ürkünç şey başının her
yerine sürünüyordu, neredeyse onu boğacaktı, umutsuzdu ve kılıcını kendi
başının etrafında savurup sapladı.
Fakat o sekiz ince ve dar örümcek bacakları pozisyonunu
destekleyerek doğrudan şakağına soktuğunda elini kaldırmamıştı bile!
O kişinin vücudu anında sertleşmişti. Dili bile düğümle
bağlanmış, tek bir kelime bile çıkartamamasını sağlıyordu. İnsan başının ve
boynunun altında örümcek bacaklar derinden derine sokuluyor, bütün bedenin
seğirmesine neden oluyordu.
Bir süre sonra sekiz örümcek bacağı çekildi ve ardında o
kişinin sadece şakağında boş delikler bıraktı. Kafatası oyuğunun içindeki her
şey temiz bir şekilde oradan çekilmişti, tamamıyla boşluktu.
Bu sahne korkunçtu. Luo Binghe bile bir anlık kendini
toparlayamadı. O insan kafalı örümcek yaratık beyin sıvısıyla dolu yeri emmiş
gibi görünüyordu, bunu bedene geri tırmanıp tiz bir sesle uğuldayarak ifade
etti; bir bebeğin ağlaması gibi.
Tam o sırada ruhanî enerjiyle sıkıştırılmış hafif ok üzerinden
geçmiş, ağzına saplanmasıyla uzun iniltiye neden olmuştu. Bu çocuğu dövmek*
doğru cevaba ulaşmanın vermiş olduğu neşeyi kendisinde unutturmuştu!
Bu
Çocuğu Dövmek: Evet, insan kafalı örümceğin bir bebek örümcek olduğundan
bahsediyor.
Birdenbire olan sessizlik ve şaşkınlığın vermiş olduğu
sersemliğin etkisindeki insanlar içerisinde Shen Qingqiu bütün o bağrışmalardan
hafiften acımış kulaklarını ovaladı, cübbesinin yenini düzeltip sahnede
belirdi, şatafatsızdı.
Kâğıt yelpazesini sallayarak açıp tuttu, böylece yüzünün
yarısını örtüyordu. Shen Qingqiu hafif hoşnutsuzlukla dillendirdi: “Amma sesli!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder