Yine de, bu Rüya İblisi’nin bir
illüzyonuydu. İnsanın kalbinin derinliklerindeki hisleri kullanmakta en
iyisiydi. Onların eski korkularını, hiddetlerini ortaya çıkartıp sonrasında
ruhsal savunmalarını yıkabilirdi. Bu yüzden binlerce sayısız yıl (bilindiği
kadarıyla) hiç kimse serbest kalmamıştı.
Shen Qingqiu asıl eserin bu
noktasında hep şikâyet etmek istemişti. Fazlasıyla açıkça dillendirilmişti, şimdiye
kadar orta boy çocuklar olan Luo Binghe ve Ning Yingying bir süre etrafa için
için çekilip üstesinden gelmiş olurlardı; Yüce Gökyüzüne Ateş Eden Uçak, lütfen
bu Kıdemli iblise daha fazla tahammül ver!
Luo Binghe aniden öne yüklendi. Daha
genç, dilendiği günlerdeki hâlini döven kişileri dövmek istiyor gibi görünüyordu
fakat yumrukları onların vücudundan geçmişti. İllüzyonu tamamiyle yok etmenin
bir yolu yoktu. Yumruklar ve tekmeler küçük vücudun üzerine yağmaya devam etti.
Shen Qingqiu çabucak Luo Binghe’nın
yumruğunu yakalayıp vücudunu sabitledi. Sakin bir şekilde konuştu: “Gördün mü?
Onlara dokunamazsın. Bu sadece Rüya İblisi’nin tuzağı.”
Eğer bu, Luo Binghe hilesini aktive
ettikten sonra olsaydı on bin Rüya İblisi tamamıyla gözlerindeki küçük
numaradan başka bir şey olmayacaktı. Fakat şu andaki Luo Binghe’nın içindeki
iblis kanı daha uyanmamıştı, anılarında ve rüyalarının karanlık derinliklerinde
hareketsiz uyuyordu. Görebildiği tek şey zayıflığıydı.
Aniden iki kişinin içinde bulunduğu
küçük illüzyon değişip başka bir sahne oldu.
Shen Qingqiu içinden ‘iyi değil’
diye bağırıyordu, takip eden saldırı için hazırlıksız yakalanmıştı!
Bu, yıkık dökük bir kulübeydi.
Kulübenin içinde sadece bir yatak ve küçük, eğri bir masa vardı. Masanın
üstünde loş gaz lambası, yanında da küçük tahta bir bench vardı.
Yatakta ince, yaşlı bir kadın
uzanıyordu. Kendisine destek olmaya uğraşarak oturdu, ölümden çok uzak değildi.
Kapının dışından on yaşlarında, yumuşak ve çocuksu bir yüze sahip küçük bir
figür aceleyle içeriye girdi. Luo Binghe yaşlı kadının oturması için yardımcı oldu.
Hâlâ boynunu çevreleyen yeşim kolyeyi takıyordu. Aceleyle konuştu: “Anne, nasıl
tekrardan kalkmak istersin? Dinlenirsen iyi hissedeceğini söylememiş miydin?”
Kadın öksürdü, ardından konuştu:
“Uzanarak hiçbir şey tamamlanmayacak. Yataktan kalkıp kıyafetleri yıkamak daha
iyi.”
Küçük Luo Binghe konuştu: “Annenin
işlerini çoktan bitirdim. Anne, uzan ve ilacını kaynatmak için beni bekle.
İlacını ye, sonrasında bedenin iyileştiğinde işlerini yapabileceksin.”
Shen Qingqiu bu sahneyi zaten
biliyordu, fakat gözlerinin önünde gerçeklikle oynandığında kalakalmamanın yolu
yoktu.
Bu kadının yüzü grimsi beyazdı, hastalığı
tedaviden ötedeydi, ölüm kapısındaydı. Gülümseyip Luo Binghe’nın başının üstüne
dokundu: “Binghe, gerçekten sadıksın.”
Küçük Luo Binghe başını kaldırdı,
bütün yüzü güçlü bir gülümsemeyle kaplanmıştı: “Anne, yemekte ne istersin?”
Kadın konuştu: "Şu an öncekine
göre daha az iştahım var. En son konağın genç efendisi o beyaz congee’yı
yaptırmıştı. Denemek istemiştim fakat mutfakta ondan hiç kaldı mı, bilmiyorum.”
Küçük Luo Binghe güçlü bir şekilde
başını eğip konuştu: “Annem için gidip soracağım!”
“Sadece sorman yeterli. Eğer
kalmamışsa mideyi dolduracak sıradan, az, sulu bir yemek de olur.
Küçük Luo Binghe dışarıya
fırtınadaki bir rüzgâr gibi da da da koştu. Kadın bir süre uzandı, ardından tekrardan
yastığının altından iple iğneyi çıkartıp kendi kadın işlerine koyuldu.
Kulübenin içindeki ışık az az
büyüyordu. Luo Binghe’nın figürü belirgin değildi. Eliyle uzanıp bir şeyi
kavradı. Shen Qingqiu onun elini kavrayıp zorla konuştu: “Luo Binghe! Bak,
açıkça bu senin annen değil ve sen de artık karşı koyamayan o güçsüz çocuk
değilsin!”
Rüyanın öldürücü gücü insanların
duygularını engellemek üzerineydi. Onlar daha çok hissettikçe alacakları hasar
artıyordu. Şu anki Luo Binghe gibi, dayanıksızlığı hayatında büyük bir tehlikeydi.
İkinci olarak, dikkatli olması
gerekiyordu. Rüyadaki ‘kişi’ kesinlikle saldırılamazdı.
Rüyadaki bütün kişiler rüya
sahibinin bilincinde ve kalbindeki kişilerdi. Onlara saldırmak kendi beynine
saldırmak demekti. Bu noktayı anlamayan ya da kendi duygularını kontrol
edemeyen, rüyada kendi ‘kişilerine’ saldırıp ağır bir şekilde inciten bir sürü
insan vardı. O andan itibaren sonsuz uykuya giriyorlardı.
Şu anki olaya göre Luo Binghe sonsuz
uykuya girerse Shen Qingqiu ona eşlik edecek ve onunla rüyada kapana
kısılacaktı.
Etraftaki görünüm tahmin edilemeyecek
bir şekilde bozuldu. Sahne birazcık değişti, Luo Binghe varlıklı genç efendiye
annesine yemesi için bir kâse congee vermesi için yalvarıyordu.
Tekrardan sahne değişerek Qing Jing
Tepesi’ne girdiği zamana geçti, bütün kıdemli ağabeyleri dışında bir şeyler
yapmak onun için zordu, küçük figür körelmiş baltayı savurmak için mücadele
ederken çok çok daha yavaş su kovalarını yukarıya taşıyan figürü izliyordu.
Yegâne değerli yeşim kolyesi çalınmıştı, tekrardan onu asla bulamayacaktı…
Bu sahnelerdeki kaos durmaksızın
devam ederek yığılıyordu. Bu sırada bu dağınık fotoğraflar ve anılar Luo
Binghe’yı hiçbir şey göremez, duyamaz yapmıştı. Burada sadece kızgınlık,
umutsuzluk, acı, acizlik, öfke ve diğer duygu karmaşaları darmadağın göğsünde
ve zihninde çalkalanıyordu.
Bu rüya, bu genç çocuğun kısa, on
yıllık hayatındaki iniş çıkışlarıydı. Luo Binghe buna çoktan kendini
kaptırmıştı! Nefesi düzensizdi ve gözleri doğal olmayan bir şekilde kırmızıydı.
Shen Qingqiu yanında durmanın
tehlikeli olduğunu hissetti!
Rüyayı bozmanın tek yolu kendi
kalbindeki karmaşaları çözmekti, ardından rüya kendiliğinden yenilecekti. Luo
Binghe’nın yumruğu sımsıkıydı, kemikleri ka ka ka’yla çınlıyordu, ruhanî
enerjisi bütün bedeni boyunca dolaşıyordu.
Shen Qingqiu onun saldırmak için
olan arzusunun farkına vardı, git gide yükselerek sert bir şekilde konuştu:
“İçini sakinleştir! İllüzyona saldırma! Onlara vurmak sadece seni yaralayacak!”
Fakat Luo Binghe fazlasıyla hiçbir
şey duyamayacak hâldeydi. Sağ eli havalandı, ruhanî enerjisi avuç içine
dalgalandı ve fırladı, illüzyondaki şen şakrak bir şekilde gülen insanlara
doğru dümdüz gitti!
Shen Qingqiu içinden kendisi için
keder haykırışları koyveriyordu. Ne kadar acı verici olduğunun bir önemi yoktu,
bedeni hâlâ akıllıca çıkışarak illüzyonun önüne doğru hareket edip bedenini
kullanarak şiddetli saldırıyı engellemeye girişti.
Bu sırada Luo Binghe ondan sadece
birazcık daha kısaydı ve tesadüfen karnının altına vurmuştu.
Aniden, Shen Qingqiu filin ayağıyla
tekmelenmiş gibi hissetti, gözleri karardı. Eğer bu rüya değildiyse ağıt dolusu
kan püskürtmekten korkmuştu…
Gerçek kahraman oydu!
Shen Qingqiu’nin yüzü yaşlarla
doluydu. O sadece kesinlikle küçük bir müritti, neden böylesine güçlü bir
vuruşla saldırabiliyordu? KD fonksiyonunu açtığından beri pek katkısı
olmamıştı, darbe üzerine darbeyi engellemek yerine hâlâ darbeleri engelleyip birisine
sağlam et kalkanlığı yaparak kendi uğraşlarını feda ediyordu!
Luo Binghe’nın bu saldırısıyla
illüzyonun etrafı kırıldı. İnsanların figürleri ve eşyaların hepsi cam kırığının
parçaları gibi çatladı. Çıktıkları yer bir nebze uzak, vahşi ormandı. Lacivert
gökyüzünde soğuk, antik ay başlarının üzerinde asılmıştı.
İllüzyon dağıldığında Luo Binghe
aniden ayıldı. İlk ayakta duramayacak gibi gözüktü, yere diz çöktü, Shen
Qingqiu’ye diyecek bir şey bulamamıştı. Ardından aşağıya, kendi yumruğuna
baktı. Ruhanî enerjinin izlerinden hâlâ arta kalanlar vardı ve belirsiz bir
şekilde az evvel ne yaptıysa anımsadı. Yüzü direkt olarak soldu.
Luo Binghe Shen Qingqiu’nin yanına
uçup ona destek oldu, endişeli ve pişmandı: “Shizun! Sen... neden geri vurmadın?!”
Shen Qingqiu’nin ruhanî enerjisi
tamamıyla ona hasar verebilecek kabiliyetteydi. İkisi ruhanî enerjisiyle
birbirlerine saldırırken sadece Luo Binghe’nın saldırısını yok etmezdi,
saldırıyı ona geri döndürebilirdi de.
Shen Qingqiu içtenlikle birkaç
kelime dillendirdi: “Sersem çocuk.” Zayıf bir şekilde gülümsedi: “... Asıl
amacım senin hasar almamandı. Sana geri vurup seni incitirsem bunun ne anlamı
kalırdı?”
Luo Binghe Shifu’sunun zayıf sesini
dinledi, kendi göğsüne avcunu koyup kendini öldürmeyi bile düşündü, “Fakat şu
anda yaralanan Shizun... bu mürit on binden fazla kez ölmeli!”
İblis Âlemi’nin meselesi olan üç
test uzun sürmemişti, çoktan Shizun’un kendisi yüzünden yaralanmasını
sağlamıştı, hatta bu sefer bizzat kendisi vurmuştu!
Shen Qingqiu çocuğun yüzünden taşan
kendini suçlama ızdırabını fark edip olağanüstü bir anlığına yumuşadı, teselli
etti: “Bu ustanın efsunu güçlü, birkaç kez vurulması önemli değil.”
Luo Binghe Shen Qingqiu’nin
geçmişteki gibi acımasızca dövüp iğneleyici acı sözlerini, azarlamasını tercih
ederdi. Fakat Shen Qingqiu o kadar samimi ve hoş sözlüydü ki donakalıp
konuşamaz hâle gelmişti, içinden nedense çok daha çaresiz hissediyordu.
Uzun bir süre sonra, Luo Binghe
kısık bir sesle konuştu: “Hepsi benim suçum.”
H-h-h-h-hayır, senin suçun değil. Bu
sahnenin başlarında sakat, şirin, sıcak ve hoş, küçük, beyaz bir çiçek yolundan
ilerliyordu. Nasıl suçlanabilirdin?
Shen Qingqiu Luo Binghe’nın kendi
düşünce karmaşasına düştüğünü ve bu meseleyi içerlediğini düşündü. Sabırla
konuştu: “Bu senin yüzünden değil. İblis Âlemi halkının engellenemeyecek
aşağılık yöntemleri var. Ancak, bunun benzeri bir şeyle gelecekte karşılaşmak
istemiyorsan daha güçlü olmalısın.”
Bu ‘zayıf olan güçlü olana dua eder’
dünyasıydı. Güçlü olmak şu anki gibi gidip ölüme giden asker olmamanın tek
garantisiydi!
Luo Binghe etkilendi, konuşamadı.
Aniden başını kaldırıp dümdüz Shen Qingqiu’nin gözlerine baktı.
Shen Qingqiu’nin kalbi tekledi.
Luo Binghe’nın obsidiyen siyahı
gözleri ay ve yıldızlardan daha çok ışık tutuyordu.
Bu... bu bir tip bakışmaydı!
Kahramanın bakışı ‘azim ve inanç’la
doluydu ve şiddetli duygulardan meydana geliyordu!
Olabilir miydi...? Çoktan kahramanın
motivasyon yıldızı mı olmuştum?!
Luo Binghe Shen Qingqiu’nin
bedeninin yanında diz çöktü, yankılanan bir sesle konuştu: “Anladım.”
Shen Qingqiu: Dur bir dakika, bu
sefer neyi anladın? Her seferinde bir şeyleri yarım söylemeyi bırakır mısın?
Bana tamamını söyle!
Luo Binghe’nın ağzından çıkan
sözleri dikkate almamıştı, kendisini “bu mürit”* diye çağırmamıştı. Luo Binghe
kuvvetle yumruklarını sıkıp ağzını tekrardan açtı, her kelimeyi telaffuz etti:
“Bundan böyle bu şeyler... Kesinlikle ikinci bir defa olmasına izin
vermeyeceğim.”
Bu Mürit: Çin’de durumunuzdan konuştuğunuz kişiye
bahsedecekseniz kendinizden en resmî bir şekilde “bu mürit” , “bu usta”
gibisinden bahsedebilirsiniz. Luo Binghe Shen Qingqiu’ye “bu mürit” diye
konuşmayarak aralarındaki sosyal engeli kaldırıyor.
Shizun’un zayıf kendisini korumasına
izin vermek, Shizun’un onun için yaralanıp acı çekmesine izin vermek... bu tip
şeyler kesinlikle bir daha asla olmayacaktı!
Shen Qingqiu bu tip duygu
çıkışlarına hazır değildi, sadece bir “Mm.” ile cevap verdi.
... Neler oluyor? Aniden ‘kahramanın
güvencesi altında korunma’ hissi oluştu, bunun nesi var böyle?!
Kıçımın güvence altındası, bu kişi
seni gelecekte dilimleyip insan çubuğuna dönüştürecek, uyanıp birazcık ayıl,
Shen Qingqiu!
Pek havasında olmamasına rağmen kahramanın
hayat öğretmeni olmak Shen Qingqiu’nin tatmin olabileceği en büyük gururdu.
Siktir. Asıl eserde ‘önemli kişileri
korumak için güçlü olma’ inancı kahramanın ona yardım edip onun uğruna
yaralanan zavallı, çekici kadın liderle karşılaştıktan sonra oluyordu. Sonradan
hanımın hassas, nefes kesecek bir sahnesi gösteriliyordu. Bunun anlamıyla:
sistem, bütün kadın kahramanların sahnelerini bana mı yığıyorsun?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder