1 Şubat 2020 Cumartesi

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM BÖLÜM 17: YANLIŞ SENARYOYU ALMAK 2

Yine de, bu Rüya İblisi’nin bir illüzyonuydu. İnsanın kalbinin derinliklerindeki hisleri kullanmakta en iyisiydi. Onların eski korkularını, hiddetlerini ortaya çıkartıp sonrasında ruhsal savunmalarını yıkabilirdi. Bu yüzden binlerce sayısız yıl (bilindiği kadarıyla) hiç kimse serbest kalmamıştı.

 

Shen Qingqiu asıl eserin bu noktasında hep şikâyet etmek istemişti. Fazlasıyla açıkça dillendirilmişti, şimdiye kadar orta boy çocuklar olan Luo Binghe ve Ning Yingying bir süre etrafa için için çekilip üstesinden gelmiş olurlardı; Yüce Gökyüzüne Ateş Eden Uçak, lütfen bu Kıdemli iblise daha fazla tahammül ver!

 

Luo Binghe aniden öne yüklendi. Daha genç, dilendiği günlerdeki hâlini döven kişileri dövmek istiyor gibi görünüyordu fakat yumrukları onların vücudundan geçmişti. İllüzyonu tamamiyle yok etmenin bir yolu yoktu. Yumruklar ve tekmeler küçük vücudun üzerine yağmaya devam etti.

 

Shen Qingqiu çabucak Luo Binghe’nın yumruğunu yakalayıp vücudunu sabitledi. Sakin bir şekilde konuştu: “Gördün mü? Onlara dokunamazsın. Bu sadece Rüya İblisi’nin tuzağı.”

 

Eğer bu, Luo Binghe hilesini aktive ettikten sonra olsaydı on bin Rüya İblisi tamamıyla gözlerindeki küçük numaradan başka bir şey olmayacaktı. Fakat şu andaki Luo Binghe’nın içindeki iblis kanı daha uyanmamıştı, anılarında ve rüyalarının karanlık derinliklerinde hareketsiz uyuyordu. Görebildiği tek şey zayıflığıydı.

 

Aniden iki kişinin içinde bulunduğu küçük illüzyon değişip başka bir sahne oldu.

 

Shen Qingqiu içinden ‘iyi değil’ diye bağırıyordu, takip eden saldırı için hazırlıksız yakalanmıştı!

 

Bu, yıkık dökük bir kulübeydi. Kulübenin içinde sadece bir yatak ve küçük, eğri bir masa vardı. Masanın üstünde loş gaz lambası, yanında da küçük tahta bir bench vardı.

 

Yatakta ince, yaşlı bir kadın uzanıyordu. Kendisine destek olmaya uğraşarak oturdu, ölümden çok uzak değildi. Kapının dışından on yaşlarında, yumuşak ve çocuksu bir yüze sahip küçük bir figür aceleyle içeriye girdi. Luo Binghe yaşlı kadının oturması için yardımcı oldu. Hâlâ boynunu çevreleyen yeşim kolyeyi takıyordu. Aceleyle konuştu: “Anne, nasıl tekrardan kalkmak istersin? Dinlenirsen iyi hissedeceğini söylememiş miydin?”

 

Kadın öksürdü, ardından konuştu: “Uzanarak hiçbir şey tamamlanmayacak. Yataktan kalkıp kıyafetleri yıkamak daha iyi.”

 

Küçük Luo Binghe konuştu: “Annenin işlerini çoktan bitirdim. Anne, uzan ve ilacını kaynatmak için beni bekle. İlacını ye, sonrasında bedenin iyileştiğinde işlerini yapabileceksin.”

 

Shen Qingqiu bu sahneyi zaten biliyordu, fakat gözlerinin önünde gerçeklikle oynandığında kalakalmamanın yolu yoktu.

 

Bu kadının yüzü grimsi beyazdı, hastalığı tedaviden ötedeydi, ölüm kapısındaydı. Gülümseyip Luo Binghe’nın başının üstüne dokundu: “Binghe, gerçekten sadıksın.”

 

Küçük Luo Binghe başını kaldırdı, bütün yüzü güçlü bir gülümsemeyle kaplanmıştı: “Anne, yemekte ne istersin?”

 

Kadın konuştu: "Şu an öncekine göre daha az iştahım var. En son konağın genç efendisi o beyaz congee’yı yaptırmıştı. Denemek istemiştim fakat mutfakta ondan hiç kaldı mı, bilmiyorum.”

 

Küçük Luo Binghe güçlü bir şekilde başını eğip konuştu: “Annem için gidip soracağım!”

 

“Sadece sorman yeterli. Eğer kalmamışsa mideyi dolduracak sıradan, az, sulu bir yemek de olur.

 

Küçük Luo Binghe dışarıya fırtınadaki bir rüzgâr gibi da da da koştu. Kadın bir süre uzandı, ardından tekrardan yastığının altından iple iğneyi çıkartıp kendi kadın işlerine koyuldu.

 

Kulübenin içindeki ışık az az büyüyordu. Luo Binghe’nın figürü belirgin değildi. Eliyle uzanıp bir şeyi kavradı. Shen Qingqiu onun elini kavrayıp zorla konuştu: “Luo Binghe! Bak, açıkça bu senin annen değil ve sen de artık karşı koyamayan o güçsüz çocuk değilsin!”

 

Rüyanın öldürücü gücü insanların duygularını engellemek üzerineydi. Onlar daha çok hissettikçe alacakları hasar artıyordu. Şu anki Luo Binghe gibi, dayanıksızlığı hayatında büyük bir tehlikeydi.

 

İkinci olarak, dikkatli olması gerekiyordu. Rüyadaki ‘kişi’ kesinlikle saldırılamazdı.

 

Rüyadaki bütün kişiler rüya sahibinin bilincinde ve kalbindeki kişilerdi. Onlara saldırmak kendi beynine saldırmak demekti. Bu noktayı anlamayan ya da kendi duygularını kontrol edemeyen, rüyada kendi ‘kişilerine’ saldırıp ağır bir şekilde inciten bir sürü insan vardı. O andan itibaren sonsuz uykuya giriyorlardı.

 

Şu anki olaya göre Luo Binghe sonsuz uykuya girerse Shen Qingqiu ona eşlik edecek ve onunla rüyada kapana kısılacaktı.

 

Etraftaki görünüm tahmin edilemeyecek bir şekilde bozuldu. Sahne birazcık değişti, Luo Binghe varlıklı genç efendiye annesine yemesi için bir kâse congee vermesi için yalvarıyordu.

 


 

Tekrardan sahne değişerek Qing Jing Tepesi’ne girdiği zamana geçti, bütün kıdemli ağabeyleri dışında bir şeyler yapmak onun için zordu, küçük figür körelmiş baltayı savurmak için mücadele ederken çok çok daha yavaş su kovalarını yukarıya taşıyan figürü izliyordu. Yegâne değerli yeşim kolyesi çalınmıştı, tekrardan onu asla bulamayacaktı…

 

Bu sahnelerdeki kaos durmaksızın devam ederek yığılıyordu. Bu sırada bu dağınık fotoğraflar ve anılar Luo Binghe’yı hiçbir şey göremez, duyamaz yapmıştı. Burada sadece kızgınlık, umutsuzluk, acı, acizlik, öfke ve diğer duygu karmaşaları darmadağın göğsünde ve zihninde çalkalanıyordu.

 

Bu rüya, bu genç çocuğun kısa, on yıllık hayatındaki iniş çıkışlarıydı. Luo Binghe buna çoktan kendini kaptırmıştı! Nefesi düzensizdi ve gözleri doğal olmayan bir şekilde kırmızıydı.

 

Shen Qingqiu yanında durmanın tehlikeli olduğunu hissetti!

 

Rüyayı bozmanın tek yolu kendi kalbindeki karmaşaları çözmekti, ardından rüya kendiliğinden yenilecekti. Luo Binghe’nın yumruğu sımsıkıydı, kemikleri ka ka ka’yla çınlıyordu, ruhanî enerjisi bütün bedeni boyunca dolaşıyordu.

 

Shen Qingqiu onun saldırmak için olan arzusunun farkına vardı, git gide yükselerek sert bir şekilde konuştu: “İçini sakinleştir! İllüzyona saldırma! Onlara vurmak sadece seni yaralayacak!”

 

Fakat Luo Binghe fazlasıyla hiçbir şey duyamayacak hâldeydi. Sağ eli havalandı, ruhanî enerjisi avuç içine dalgalandı ve fırladı, illüzyondaki şen şakrak bir şekilde gülen insanlara doğru dümdüz gitti!

 

Shen Qingqiu içinden kendisi için keder haykırışları koyveriyordu. Ne kadar acı verici olduğunun bir önemi yoktu, bedeni hâlâ akıllıca çıkışarak illüzyonun önüne doğru hareket edip bedenini kullanarak şiddetli saldırıyı engellemeye girişti.

 

Bu sırada Luo Binghe ondan sadece birazcık daha kısaydı ve tesadüfen karnının altına vurmuştu.

 

 

Aniden, Shen Qingqiu filin ayağıyla tekmelenmiş gibi hissetti, gözleri karardı. Eğer bu rüya değildiyse ağıt dolusu kan püskürtmekten korkmuştu…

 

Gerçek kahraman oydu!

 

Shen Qingqiu’nin yüzü yaşlarla doluydu. O sadece kesinlikle küçük bir müritti, neden böylesine güçlü bir vuruşla saldırabiliyordu? KD fonksiyonunu açtığından beri pek katkısı olmamıştı, darbe üzerine darbeyi engellemek yerine hâlâ darbeleri engelleyip birisine sağlam et kalkanlığı yaparak kendi uğraşlarını feda ediyordu!

 

Luo Binghe’nın bu saldırısıyla illüzyonun etrafı kırıldı. İnsanların figürleri ve eşyaların hepsi cam kırığının parçaları gibi çatladı. Çıktıkları yer bir nebze uzak, vahşi ormandı. Lacivert gökyüzünde soğuk, antik ay başlarının üzerinde asılmıştı.

 

İllüzyon dağıldığında Luo Binghe aniden ayıldı. İlk ayakta duramayacak gibi gözüktü, yere diz çöktü, Shen Qingqiu’ye diyecek bir şey bulamamıştı. Ardından aşağıya, kendi yumruğuna baktı. Ruhanî enerjinin izlerinden hâlâ arta kalanlar vardı ve belirsiz bir şekilde az evvel ne yaptıysa anımsadı. Yüzü direkt olarak soldu.

 

Luo Binghe Shen Qingqiu’nin yanına uçup ona destek oldu, endişeli ve pişmandı: “Shizun! Sen... neden geri vurmadın?!”

 

Shen Qingqiu’nin ruhanî enerjisi tamamıyla ona hasar verebilecek kabiliyetteydi. İkisi ruhanî enerjisiyle birbirlerine saldırırken sadece Luo Binghe’nın saldırısını yok etmezdi, saldırıyı ona geri döndürebilirdi de.

 

Shen Qingqiu içtenlikle birkaç kelime dillendirdi: “Sersem çocuk.” Zayıf bir şekilde gülümsedi: “... Asıl amacım senin hasar almamandı. Sana geri vurup seni incitirsem bunun ne anlamı kalırdı?”

 

Luo Binghe Shifu’sunun zayıf sesini dinledi, kendi göğsüne avcunu koyup kendini öldürmeyi bile düşündü, “Fakat şu anda yaralanan Shizun... bu mürit on binden fazla kez ölmeli!”

 

İblis Âlemi’nin meselesi olan üç test uzun sürmemişti, çoktan Shizun’un kendisi yüzünden yaralanmasını sağlamıştı, hatta bu sefer bizzat kendisi vurmuştu!

 

Shen Qingqiu çocuğun yüzünden taşan kendini suçlama ızdırabını fark edip olağanüstü bir anlığına yumuşadı, teselli etti: “Bu ustanın efsunu güçlü, birkaç kez vurulması önemli değil.”

 

Luo Binghe Shen Qingqiu’nin geçmişteki gibi acımasızca dövüp iğneleyici acı sözlerini, azarlamasını tercih ederdi. Fakat Shen Qingqiu o kadar samimi ve hoş sözlüydü ki donakalıp konuşamaz hâle gelmişti, içinden nedense çok daha çaresiz hissediyordu.

 

Uzun bir süre sonra, Luo Binghe kısık bir sesle konuştu: “Hepsi benim suçum.”

 

H-h-h-h-hayır, senin suçun değil. Bu sahnenin başlarında sakat, şirin, sıcak ve hoş, küçük, beyaz bir çiçek yolundan ilerliyordu. Nasıl suçlanabilirdin?

 

Shen Qingqiu Luo Binghe’nın kendi düşünce karmaşasına düştüğünü ve bu meseleyi içerlediğini düşündü. Sabırla konuştu: “Bu senin yüzünden değil. İblis Âlemi halkının engellenemeyecek aşağılık yöntemleri var. Ancak, bunun benzeri bir şeyle gelecekte karşılaşmak istemiyorsan daha güçlü olmalısın.”

 

Bu ‘zayıf olan güçlü olana dua eder’ dünyasıydı. Güçlü olmak şu anki gibi gidip ölüme giden asker olmamanın tek garantisiydi!

 

Luo Binghe etkilendi, konuşamadı. Aniden başını kaldırıp dümdüz Shen Qingqiu’nin gözlerine baktı.

 

Shen Qingqiu’nin kalbi tekledi.

 

Luo Binghe’nın obsidiyen siyahı gözleri ay ve yıldızlardan daha çok ışık tutuyordu.

 

Bu... bu bir tip bakışmaydı!

 

Kahramanın bakışı ‘azim ve inanç’la doluydu ve şiddetli duygulardan meydana geliyordu!

 

Olabilir miydi...? Çoktan kahramanın motivasyon yıldızı mı olmuştum?!

 

Luo Binghe Shen Qingqiu’nin bedeninin yanında diz çöktü, yankılanan bir sesle konuştu: “Anladım.”

 

Shen Qingqiu: Dur bir dakika, bu sefer neyi anladın? Her seferinde bir şeyleri yarım söylemeyi bırakır mısın? Bana tamamını söyle!

 

Luo Binghe’nın ağzından çıkan sözleri dikkate almamıştı, kendisini “bu mürit”* diye çağırmamıştı. Luo Binghe kuvvetle yumruklarını sıkıp ağzını tekrardan açtı, her kelimeyi telaffuz etti: “Bundan böyle bu şeyler... Kesinlikle ikinci bir defa olmasına izin vermeyeceğim.”

 

Bu Mürit: Çin’de durumunuzdan konuştuğunuz kişiye bahsedecekseniz kendinizden en resmî bir şekilde “bu mürit” , “bu usta” gibisinden bahsedebilirsiniz. Luo Binghe Shen Qingqiu’ye “bu mürit” diye konuşmayarak aralarındaki sosyal engeli kaldırıyor.

 

Shizun’un zayıf kendisini korumasına izin vermek, Shizun’un onun için yaralanıp acı çekmesine izin vermek... bu tip şeyler kesinlikle bir daha asla olmayacaktı!

 

 

Shen Qingqiu bu tip duygu çıkışlarına hazır değildi, sadece bir “Mm.” ile cevap verdi.

 

... Neler oluyor? Aniden ‘kahramanın güvencesi altında korunma’ hissi oluştu, bunun nesi var böyle?!

 

Kıçımın güvence altındası, bu kişi seni gelecekte dilimleyip insan çubuğuna dönüştürecek, uyanıp birazcık ayıl, Shen Qingqiu!

 

Pek havasında olmamasına rağmen kahramanın hayat öğretmeni olmak Shen Qingqiu’nin tatmin olabileceği en büyük gururdu.

 

Siktir. Asıl eserde ‘önemli kişileri korumak için güçlü olma’ inancı kahramanın ona yardım edip onun uğruna yaralanan zavallı, çekici kadın liderle karşılaştıktan sonra oluyordu. Sonradan hanımın hassas, nefes kesecek bir sahnesi gösteriliyordu. Bunun anlamıyla: sistem, bütün kadın kahramanların sahnelerini bana mı yığıyorsun?

 

 *****

 


Önceki Bölüm ― Sonraki Bölüm

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder