Luo Binghe afallamıştı: “Tanrı’m…”
Bir adım geri giderek sonsuz ve ıssız gökyüzüyle yeryüzüne bakıp mırıldandı:
“Benim rüya âlemim gerçekten... böyle miymiş?”
Dünyanın nasıl görüneceğini zihni
şekillendiriyordu. Böylesine genç bir yaşta olmasına rağmen birçok duyguyu
tecrübe etmişti.
Shen Qingqiu donuk bir şekilde
konuştu: “Bu normal bir rüya âlemi değil. Korkarım ki, sen farkında olmadan
birisi tarafından müdahâle edilmiş. Bu rüya âlemindeki ruhanî enerji güçlü ve
dengesiz. Bu usta senin tarafından farkında olmaksızın içine çekildi.”
Luo Binghe’nın yüzü suçluluğunu
ifade ediyordu: “Bu mürit işe yaramaz… ve Shizun’u dahil etmiş.” Düşündü: “Kim
rüya âlemime müdahâle eder ki?”
Shen Qingqiu birisinin eğlencesini
bozup olaya doğrudan girme konusunda zirve yapmıştı: “Fazla düşünmene gerek
yok. Rüya âleminin etrafında şer enerji var, bu tip bir hamle iblis tarafından
yapılmış olmalı.”
Luo Binghe bunu duyduğunda
heyecanlanmadı, onun yerine iblislere karşı kini canlandı. Konuştu: “İblis âlemi
halkı içlerinde gerçekten kötü niyet taşıyan kişiler.”
Shen Qingqiu; Luo Binghe’nın
kendisinin melez, iblis kanı mirasını taşıdığını öğrendiğinde önceden söylemiş
olduğu cümleleri tekrardan düşünürken nasıl bir ifade takınacağını gerçekten
bilmiyordu.
Shen Qingqiu gülümseyip konuştu:
“Kötü niyetli ve edepsiz, başkalarının zıt duygularından dolayı olabilir.”
Shen Qingqiu’nin tanrısal bakış
açısından sözleri direkt olarak Luo Binghe’nın rüya âlemine karışan kişiyeydi,
o Sha Hualing’in ta kendisiydi.
Tabi ki de başkalarını inciten
düşünceler vardı. Fakat orada düşünülen şey daha çok, herkesin bildiği üzere,
şüphesiz bir genç kızın içten içe kalbini kıpır kıpır etmesiydi.
Ya kimseye değil de sadece ona zarar
verirse ne olur? Bu şeytan kızın düşüncesine göre onun beğendiği kişi ikna
edilip acımasızca zulmedilmelidir ╮( ̄▽ ̄」)╭. Yine de, bu
sadece başlangıçtı. Luo Binghe’nın onu haremine
katmasını bekliyordu,
ancak ondan sonra itaatkâr ve uysal olabilirdi.
Luo Binghe onun söylediklerinin ne
anlama geldiğini anlamadı fakat bilgece olduğunu düşünerek gülümsedi. Aklı
havada, nispeten ciddiyetsizdi fakat insanların birazcık da olsa maceracı
hissetmelerini sağlıyordu.
“Bu rüya âlemi sıradan değil.
Sıradan bir kâbus beni durdurmaya çalışıp bu rüyayı bozabileceğime dair
düşüncemi değiştirmeye çalışmaz. Fakat bu rüya âlemi gerçekten incelikle
yapılandırılmış. Korkarım ki illüzyonun özünü yok etmek kimsenin çıkamamasına
neden olacak.”
“Yani sonsuza dek rüya âleminin
içine mi hapsedildik?” Luo Binghe özür diledi: “Bunların hepsi bu müridin suçu.”
Shen Qingqiu konuştu: “İş işten
geçtikten sonra konuşmak gereksiz. Erkenden harekete geçip büyünün olabildiğince
çabuk üstesinden gelmek en iyisi.”
Luo Binghe sessizce başını sallayıp
Shen Qingqiu’yi arkasından takip ederek rüyasının sınırına doğru yürüdü.
Shen Qingqiu’nin dıştan görünüşü
rahattı fakat içinden sistemle konuşurken beyninde fırtınalı dalgalar vardı.
Sistem:【Sistem Uyarısı: “Şu anda önemli bir hikâye çizgisi
bölümüne giriyorsunuz: RüyaRüya* İblis Sihri. Lütfen Luo Binghe’yı
destekleyerek Rüya İblisi’nin illüzyonuna karşı galibiyet elde etmesini
sağlayın. Diğer türlü 1000 doğru olan şeyi yapma cesareti puanı çıkarılacaktır.】
RüyaRüya: İngilizceye çeviren kişi yanlışlıkla mı
böyle bırakmış yoksa Çince versiyonunda da mı böyle, bilmiyorum. Hâliyle ben de
böyle bırakmak zorunda kaldım. J
Yine gelmişti. Doğru olan şeyi yapma
cesareti puanının düşürülmesi yine gelmişti. Her seferinde bu tip bir rakam
insanın kalp krizi geçirmesine yeterdi. Ben biraz puan için gayret edip özenle
fazlasıyla çalışırken sen 1000 tanesini tek seferde eksiltiyorsun, bu gerçekten
sağlıklı mı?! Bir insan olarak, hayır, sistem olarak bu denli ölçüsüz
olmamalısın!
Yine de, bu önemli nokta değildi.
Önemli nokta, hikâye çizgisinin altüst olmasıydı.
Asıl eserde bu bölümün öncesinde Luo
Binghe Rüya İblisi’nin saldırı menziline girmişti. Saldırıya uğramadan önce
kendinden geçmiş ve kendini korumaya ayarlanmış birisi olarak içgüdüsel bir
şekilde ona büyü konusunda en çok güvenen kişiyi çekmişti.
Shen Qingqiu acilen sisteme ulaştı:
“Ulu olan, hayatım, muazzam tanrı! Bunda bug* olmadığından emin misin? Bu, Luo
Binghe’nın kız kardeşi tavladığı bölüm olmalıydı. Ayrıca kız kardeş kalbindeki
dikenleri sökmede yardımcı olup iblisin kalbini* yenmede yardım etmesi için
aşkını kullanacaktı.
Bug: Oyunda veya programda oluşan bir hata anlamına
gelmektedir.
İblisin Kalbi: İblislerin kalbi olumsuz duygularla
doludur, başka ruhsal duvarlarla efsunda ya da pratik yaparken uygulayan kişiyi
engeller. Efsuncuya içinden saldırabilir, kendilerine zarar vermesine ya da qi
ayrılmasına neden olabilir.
Nasıl bu rolü verilen yere
gelebildim?! Harem sahnesindeki güzel duygular ve ruhanî birliğin rehberliğinde
kabûl edilmesine ne oldu? Küçük çırak kız kardeşin onu yaşamda ya da ölümde
asla bırakmama niyetine ne oldu?!
Sistem:【Kendini inceleme bug bulamadı. Sistem normal bir
şekilde çalışmakta.】
Bug yok. Yani bu sahneyi ya doğru
yapacağım ya da öleceğim.
Shen Qingqiu ilk kez kelebek
etkisinin gücünü deneyimlemişti.
Asıl eserde Luo Binghe’nın yanında
rüyaya çekilen Ning Yingying’di. Sahnenin başlarında Qing Jing Tepesi’ndeki şu
an en çok güvenilen kişiydi. Bu kontrol noktası + yükselen samimilik görevi
açıkça ona düşmeliydi.
Neler oluyordu?
‘En güvenilir’ ve en güvenilen insan
şapkası nasıl oluyor da açıklanamayacak bir şekilde Shen Qingqiu’nin başına
iliştirilmişti?
Shen Qingqiu bu beklenmedik şerefle
son derece gururu okşanmıştı fakat şapkayı giymek hiç de istemiyordu!
Luo Binghe, Shen Qingqiu’nin
anlaşılmaz ifadesini gördü, kaygılanarak sordu: “Shizun, sorun nedir?”
Shen Qingqiu çabucak düzeldi,
sakince konuştu: “Hiç. Bu usta düşünüyor, rüya yaratıkları genellikle insanın
en zayıf noktasına saldırırlar. Hazırlık yapmalısın.”
Luo Binghe başını salladı. Kararlı
bir ifadeyle konuştu: “Bu mürit Shifu’nun tekrardan karışmasına müsaade
etmeyecek.”
Bu kaldırabileceğinden çok daha
fazla bir acıydı. Yalnızca tehlikeli bir sahneye daldığı için değildi, eğer
yanlış tahmin etmiyorsa, kız kardeşlerin sorumluluklarını üstlenmesi
gerekiyordu.
Shen Qingqiu kahraman için bıçakları
ve silahları engelleyip dağlarda ve denizlerde korkusuz yüreğe sahip iblisleri,
rüya iblisleri ve diğer büyük şeyler için onu takip etmek hiç de istemiyordu.
Ah… QAQ!
Ne biçim sersem bir şans böyle bir
seviyeye ulaşır ki…?
Daha erkenden bu dünyanın tanrısı
hakkında yakınırdı. Üzerinde düşününce Tanrı da fazlasıyla masumdu. Bu dünyayı
yaratan kişi Gökyüzüne Ateş Eden Uçak değil miydi? Kırmızı kanlı aygır romanı
yazarı olarak kesinlikle yazısında bu tarz bir durumun meydana gelmesini
istemezdi. Mükemmel iyi kız kardeş pislik kötü adama dönüşmüştü, bu ne kadar
kötüydü…
İki kişi bir süre ileriye doğru yürüdü.
Başlarının üzerindeki bulutlar gökyüzünü ve manzaranın çevresini çiçek dürbünü
gibi çevreliyordu. Bazı zamanlar gerilmiş ve kıvrılmış, bazı zamanlar da birçok
parçaya kırılmıştı, öngörülemezdi. Bu âlemde yürürken onlar Da Vinci, arka plan
da Picasso tarafından çizilmiş gibiydi. Tarzı tamamıyla farklıydı ve uyumsuzluk
hissi fazlasıyla güçlüydü.
Aniden önlerinde siyah bulutlarda bir
şehir belirdi.
Shen Qingqiu ciddi bir şekilde
konuştu: “Suda ve karada eli olan asker karşılık verir.* Gir.”
Suda ve Karada Eli Olan Asker Karşılık Verir: Herhangi
olabilecek bir tehlikeye karşın önceden tedbir alınması anlamına gelen bir
Çince deyim. “Ne karanlıkta yat ne de kara düş gör” deyimimiz buna benzerdir.
Şehrin kapısına yürürken Luo Binghe
başını kaldırıp hafif şaşkın bir ifade sergiledi.
Ona şehrin fazlasıyla tanıdık
gözüktüğünü düşündüğünü Shen Qingqiu biliyordu.
Tabii ki de tanıdıktı, bu Luo
Binghe’nın çocukluğunda başıboş hâlde dilencilik yaptığı şehirdi.
Doğal olarak şehrin kapısında
görevliler yoktu, kendileri yavaşça açmışlardı. Shen Qingqiu onun içeriye
girmesine izin verdi.
Bu rüya gerçekten berbattı, özetle
dağıtılmış renkli bloklardı ve zamanla gerçekliğin niteliği yoktu. Şehrin
içindeki yol, market ve evlerin hepsi kesinlikle karmaşık sanatlardı. Işık,
yürüyüp ilerleyen kişilerle birlikte açılmıştı, uzaktan kalabalıkta koşuşturan
insanları izliyorlardı. Fakat iyi bir şekilde yakından baktıktan sonra bile
eğer Shen Qingqiu kendisini daha iyi hazırlayabilseydi yine de şaşırırdı.
Bu koşuşturan insanların hiçbirinin
yüzü yoktu.
Yüzleri belirsiz, karışık bir
ifadeye sahipti. Hiçbir ses de yoktu. Yaşayan insanlara pek benzemiyorlardı
fakat ölü gibi sessiz şehirde hâlâ vızır vızır yürüyorlardı, tuhaf bir hisse
neden oluyorlardı.
Luo Binghe bu tip dehşet verici
sahneyle daha önce hiç karşılaşmamıştı. Korkmuştu fakat konuştu: “Shizun,
bunlar nedir?”
Shen Qingqiu biraz paniklemişti
fakat küçük Baike* gibi açıklama sorumluluğunu yine de üstlendi.
Baike: Çinlilerin Google benzeri bir arama motoruna
gönderme yapılmıştır.
“Burası rüyaları kullanmak üzerine
kurulan bir şehir. Evler ve ölü şeylerden yapılmış gibi şeyler bu rüyada
yapılabilir. Canlı insanlar yapılamaz ve yapılabilecek en iyi şey sadece
burunsuz ya da yüzsüz tuhaf, belirsiz şeylerdir. Yine de gücü olan birisi
böylesine büyük ölçüde bir şehir yapabilmiş. Ve korkarım ki bunu yapabilecek
sadece bir kişi var.”
Luo Binghe alçakgönüllülükle sordu:
“Kim?”
Shen Qingqiu: “Rüya İblisi.”
Rüya İblisi bu rüyanın boss’uydu.
Rüya İblisi’nin gerçek kimliği iblis
ırkının seçkin, ünlü kıdemli üstatlarındandı. Birkaç yüz yıl önce fiziksel
bedenini büyük bir kederde kaybetmişti. Öte yandan onun güçlü, esasî ruhu
sağlam bir şekilde kalmıştı. Bundan itibaren diğer insanların rüya âlemiyle
geçindi. Hayatta kalmak için ruhanî enerjiyi emerek saf enerjiye bel bağladı.
Aynı zamanda aslında o kahramanın
shifularından birisiydi.
O, Luo Binghe’nın büyüsü ortaya
çıktığında klasik klişe davranış göstererek kahramanı beğenen kişilerden
biriydi. Bedenindeki değerli antik bilgilerden faydalanmış, onun ellerine
teslim etmişti. Ayrıca zaman zaman ona yardım etmek için planlarla
çıkageliyordu.
Luo Binghe’nım tecrübesi pek fazla
değildi, o nedenle tabi ki de bu kişinin geleceğini anlamamıştı. Gözlerini
kalabalığa çevirip donakaldığında hâlâ daha başka sorular sormayı düşünüyordu.
Shen Qingqiu sorunun cevabını çoktan
bilmesine rağmen sordu: “Sorun nedir?”
Luo Binghe konuştu: “Shizun, yanlış
görüp görmediğimi bilmiyorum. Az önce sanırım kalabalıkta yüzleri olan
birilerini gördüm.”
Shen Qingqiu cübbesinin kollarını
salladı, işaret ettiği yöne doğru yürüdü. Az ve öz konuştu: “Takip et.”
Kalabalığın içine karışan iki kişi
küçük ara sokağın önünde durmadan önce yedi dönüş, sekiz viraj* aldı.
Yedi Dönüş, Sekiz Viraj: Karmaşık bir yoldan
gittiklerini anlatmakta.
Toplamda beş tane yüze sahip insan
vardı. Hepsinin yüzü belirsiz karışıklığa göre belirgindi. Hâlâ genç
gibiydiler, bir tanesi yerde otururken dördü ayakta üstünlüğe sahip
görünüyorlardı. Küfür sesleri durmuyordu, “küçük, melez yavru” ve “piç” gibi
sözler etrafta uçuşuyordu. Küfretmeye o kadar kendilerini kaptırmışlardı ki
arkalarından yaklaşan iki kişiyi fark etmediler.
Luo Binghe konuştu: “Bizi
görebiliyor gibi durmuyorlar.”
Shen Qinqgiu’ye Rüya İblisi’nin
yüzle ilgili özellikleri yapmasının yolu olmadığını söylememiş miydin diye
sorar gibi baktı.
Yine acımasız değerlendirmenin
başlama zamanıydı.
Shen Qinqgiu içtenlikle iç geçirdi.
Konuştu: “Rüya İblisi rüyasını insan yapmak için kullanamaz fakat onlar onun
tarafından yapılmadı. Luo Binghe, o insanlara yakından bak.”
Luo Binghe yavaşça bakışlarını
onlara doğru yönlendirdi ve aniden şok olmadan önce bir süre baktı.
Shen Qingqiu konuştu: “Bunlar Rüya
İblisi tarafından yapılan illüzyonlar değil. Onlar senin anılarında var olan
gerçek insanların gösterimleri. Rüya İblisi sadece kalbinin derinliklerinde
uyuyan görüntüleri alıp onları uyandırarak minik bir numara yapar.”
Luo Binghe çoktan kelimeleri
duyamayacak hâle gelmişcesine elini kaldırıp şakaklarında tuttu, sinirleri
kasılıyordu.
Shen Qingqiu, Luo Binghe’nın
kalbindeki şeytanın çoktan geldiğini biliyordu.
Ortadaki çocuğun etrafını on beş
civarı gösteren bu dört yavşak çevrelemişti, onu yumruklayıp tekmeliyorlardı.
Kafasını tutarak yere kıvrılmış bu sefil kıyafetli çocuk sessizce dövülüyordu.
Onlar tarafından böylesine küçük bir çocuğun ölümüne dövülmesi insanların
endişelenmesine neden olurdu!
“Bu melez çocuk bu abiyi, onun çete
bölgesine iş bulmak için gelecek cesarete sahip olacak kadar gözünde büyütmemiş!”
“Yaşamaktan yorulmuş!”
“Onu ölümüne ayağınla ez. Acınası değil mi,
yiyecek bir şeyi yok ve aç mı? Eğer ölümüne dövülürse bir daha hiç yemesi
gerekmeyecek!”
Luo Binghe’nın kafası bölünecek gibi
ağrıyordu. Sadece yerdeki üzücü, küçük figürü görüyor gibi gözüküyordu. O,
açık, karmakarışık saçlarla kanla kaplı yüzünün gözlerini yıldız gibi meydana
çıkardığı geçmiş yıllardaki kendisiydi. İki keskin kılıç gibi onunla gözleri
buluştu.
Luo Binghe bakışını çekemiyordu bile.
Shen Qingqiu fısıldadı: “Binghe, bu
sadece bir illüzyon.”
*****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder