12 Aralık 2019 Perşembe

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM BÖLÜM 15: RÜYA İBLİSİNİN SENARYOSU

Sözüm ona kahraman, tedavisiyle olay boka sardığında bile yaşamın içine gizlenmiş bir iksir ya da hile bulabiliyordu.

 

Shen Qingqiu’nin anıları yüzünün tahmin edilemeyecek bir şekilde değişmesine neden oldu. Hatta yanındaki kişiyi yok saymıştı. Yue Qingyuan tekrardan ona dönene kadar birçok kez seslenmek zorunda kalmıştı: “Ne?”

 

Mu Qingfang bir parça kâğıdı ona uzattı: “Ruhanî enerjin kuvvetlice dolaşırken her ay bu dört tıbbî otu almaya devam et. Bu zehir sana ciddi bir şekilde etki etmemeli.” Bir süre geçtikten sonra konuştu: “Sadece kıdemli çırak ağabey Shen’in gelecekte, arada sırada, ruhanî enerjisinin dolaşımında ya da kullanımında tıkanıklıkla karşılaşmasından korkuyorum.”

 

Odadaki diğer üç kişi onun ifadelerini dikkatlice dinliyorlardı.

 

Dört efsuncu için ruhanî enerjinin dolaşmasında tıkanıklıkla karşılaşmak korkunç bir problemdi. Özellikle iki usta efsuncu düello yaparken tek bir hata bile cana mâl olabilirdi. Herkesin bildiği hâlde Shen Qingqiu bu sonuçtan çoktan fazlasıyla tatmin olmuştu. Onun gibi pislik kötü adam rolündeki birisi için Panzehirsiz gibi tuhaf bir zehirle karşılaştıktan sonra hâlâ yaşıyor olmak zaten saygı gösterilesiydi.

 

Eğer zehrin tedavisi için kahramanla pa pa pa’ya* ihtiyacı olsa bile yapabilir miydi? Yapabilir miydi? Hahahaha...

 

Pa pa pa: Önceki bölümde geçen terim, yazar seks kelimesini kendince böyle dillendiriyor.

 

Yue Qingyuan iç çekti: “Biliyor olsaydım Ölümsüz İttifak Ligi’ni ayarlamak için özel olarak dağdan inmezdim. Qingqiu’yi bunaltsa bile...”

 

Shen Qingqiu yavaşça konuştu: “Ölümsüz İttifak Ligi bütün sekt liderlerinin çoktan ayarlamış olması gereken büyük bir mesele. Kıdemli çırak ağabey, nasıl olur da gitmezdiniz? Bu sefer, sadece İblis Âlemi halkını alçak ve kurnazlıkla; kendimi de dikkatli olmadığım için suçlayabiliriz. Kıdemli çırak ağabey, asla kendini suçlamamalısın.”

 

Şu anda işleri yoluna koymazsa bir şeyler ters gidecekti: Yue Qingyuan, karakteristik özelliğine göre, bir daha asla dağdan aşağıya inmezdi, Cang Qiong Dağı sektinin yıkılma ihtimâli olduğunda bile. Bunun, onunla bağlantısını kim bilebilirdi ki? Mu Qingfang suçlulukla konuştu: “Hayır, bu benim hatam. İblis Âlemi halkının işgalini fark edip askerî ağabey Shen’in yanında olabilseydim bu hâle gelmeyecekti.”

 

Shen Qingqiu sıkıntılı durumdakinden daha bile fazla kafasının şiştiğini hissediyordu. Üçü de karışıklık içindeydiler ve tek hatalının kendileri olduğunu söylüyorlardı. Liu Qingge camdan dışarıyı izlerken ifadesizdi. Ağız dolusu çayını içerken birbirlerini suçlamayı bitirmelerini bekledi ve konuştu: “Bu mesele On İki Tepe Lordları dışındaki herhangi birisine söylenmemeli.”

 

Bir numaralı sektten ve On İki Tepe Lordları’ndan birisi olarak bu ölümcül zayıflığın diğerleri tarafından bilinmesi iyi olmayacaktır. Diğer üçü doğal olarak anladılar.

 

Yue Qingyuan hâlâ endişeliydi, sordu: “Qingqiu, Tepe Lordu mesuliyetlerinin fazlasıyla ağır olduğunu hisseder misin?”

 

Asıl Shen Qingqiu olsaydı yüzde seksen Yue Qingyuan’ın □□ yapmak istediğinden şüphelendirdi. Fakat şimdi Shen Qingqiu gerçekten kendi üzerine fazlasıyla baskı yapıp sağlığına kavuşamayacağından endişelenmişti. Elini tutup konuştu: “Sekt lideri kıdemli ağabey, benim için endişelenmene gerek yok. Rütbemi yıpratmayacağım.” Gülümsedi, ardından devam etti: “Şu an, zehir içimde olmasına rağmen gittikçe iyi hâle gelip efsun yapıyorum. Fazlasıyla memnunum.”

 

 

İblislerin işgali hakkındaki problemi de konuşmuşlardı. Yue Qingyuan ve Mu Qingfang geri adım atıp giden ilk kişilerdi. İlk önce nadir sinirli ifadesine sahipti ve İnsan Âlemi’ne iblisleri bastırmak için büyük ölçekli bir plan hazırlıyor, ortak olması için sekt liderlerini arıyordu. Sonrasında zehri çözmenin bir yolunu düşünmeye devam etti. Sessizce onları gönderdi. Shen Qingqiu onları biraz komik, aynı zamanda da samimi ve mutlu bulmuştu.

 

Bu Cang Qiong Dağı sektinin yoldaş üyelerine rağmen herkes farklı karakterlere sahipti, iyi anlaşanlar ya da kötü anlaşanlar olsa da hepsinin kalbi birdi. On İki Tepe’ye bölündüğü hâlde bir şey olduğunda gerçekten güvenilir bir aile oluyorlardı. Asıl eserde gerçekten suda boğulan bir beyne* sahipti, kendi sekt üyelerini sapıkça katlediyordu.

 

Suda Boğulan Beyin: Aptal ya da düşüncesiz anlamında kullanılıyormuş.

 

Mutlu ruh hâli, Liu Qingge uzun süredir soğuk olan çayını eleştirdikten  sonra pek uzun sürmedi. Hafifçe konuştu: “Yeterince ruhanî qi bedeninde yok diyeyse kesinlikle deli olduğundan şüpheleneceğim.”

 

Sözleri geride bıraktığında iyi anlaşmıyorlarmış gibi gözüküyorlardı.

 

Birkaç derece tahmininiz fazlasıyla doğru olabilirdi… yine de bu sözleri Shen Qingqiu sesli bir şekilde dillendirebilmesi için sekiz yüz puana ihtiyacı vardı, bu yüzden sadece bir şey dillendirmeden güldü.

 

Liu Qingge devam etti: “Ling Xi Mağarası’nda beni kurtarman yeterince inanılmazdı. Bu seferlik İblis Âlemi meselesinde isimsiz bir müridi kurtarmak için neredeyse ölecektin. Güçlü bir zehirden dolayı acı çekiyorsun ve ruhâni enerjini tıkaması seni sinirlendiriyor olmalı, fakat sen de farklı bir durumda değilsin. Eğer bunları yapan kişilerden birisiysen bunları yapmak tuhaf değildir. Bir anlamı yok.”

 

Shen Qingqiu kendi KD karakterinin sorunları hakkında bütün bunları onunla konuşmak istemiyordu. Ming Fan’a içeriye gelip yeni bir çayla değiştirmesi için seslendi, arkasına yaslanıp gülümsedi: “İsimsiz? Bu sadece şu an geçerli. Luo Binghe’nın seni şok etmesini izleyeceksin.”

 

Liu Qingge Luo Binghe’nın ismini hatırlayıp konuştu: “Bu o genç çocuk mu? Temeli pek mükemmel. Fakat bu tip iyi özelliğe sahip kişiler büyük sektlerde yılda yüz, değilse de binlerce alınıyor. Bir tanesi bile diğerleriyle birlikte sonuna kadar direnemedi.”

 

Bu nedenle anlamayacağını söylemiştim! Daha gözlerini açmadın! Yüksek anlamda üstünlükle kurulmuş hikâye çizgisini anlamanın bir yolu yok!

 

Shen Qingqiu onu nazik bir şekilde tavsiye etti: “İnan bana, o kesinlikle farklı. Bunu, Luo Binghe’nın gelecekte büyük başarıları olduğunda söylemeni isteyeceğim. Umarım bu çırak ağabey gelecekte fırsatı olursa ona rehberlik eder. Bu kesinlikle para kaybedeceğim bir takas değil.”

 

Ya Liu Qingge Luo Binghe’nın yolunda tökezleten engel olursa ve yüzleşirlerse? Ya eğer kıtır kıtır kesilip yenilirse?!

 

Herkesin iyiliği için Liu Qingge’yı hatırlamak gerekiyordu.

 

Geçmişteki Shen Qingqiu için çok şey söylenemezdi ve kesinlikle iticiydi. Ne zaman ağzını açarsa safkan ve yüzünü ekşitterecek kıskançlık barındırıyordu, sözleri şiirdeki düzene ve zarifliğe uyuyordu. Fakat Shen Qingqiu KD fonksiyonunu çözdüğünden beri zaman zaman her türlü yerel ağzın kelimelerini kaçırıyordu. Liu Qingge bile KD’nin ne olduğunu bilmemesine rağman daha fazla dinleyememişti. Cübbesinin kolunu dışarıya uzatıp çıktı.

 

Ming Fan depresyon içerisinde yarı ölü hâldeydi. Şimdilik sadece çayı değiştirmeye gitmişti. Luo Binghe hakkında onunla nefretini paylaşan Shen Qingqiu tarafından dillendirilen iyi kelimeleri duymaya zorlanmıştı. ‘Mutlu bir şekilde yuvasını yıkıp küçük orospu olarak lanetlediğimiz kişiyle aniden birlik oluyorsun’ diye düşünürken kalbinin sıkıştığını hissetti, başkalarına şeytanî şeyler yapmaya karar verdiği o kötü kalbiyle. Ming Fan çaba harcayarak yarın sabah Shen Qingqiu’nin yemesi için ne yapacağını düşünüp taşınan Luo Binghe’yı buldu. Aniden Luo Binghe’nın yüzünün önündeydi, bağırarak sesli bir şekilde çıkıştı, ardından emir verdi: “Benim için yakacak odun doğramaya git! Seksen deste doğra! Odunluğu doldur! Su almaya git! Su kavanozları çırak ağabeyinin odasında ve hepsi boş, kör müsün de göremiyorsun?!”

 

Luo Binghe şaşkındı: “Ama, çırak ağabey, odunluk dolarsa nerede uyuyacağım?”

 

Ming Fan ayağını yere vurdu, yere tükürdü: “Bu alanda düzlük yok mu? Burada uyuyamaz mısın?”

 

“Çırak ağabey, odadaki su kavanozlarını daha bugün doldurdum…”

 

“Sular taze değil, tekrar yap!”

 

Geçmişte olsaydı Luo Binghe içten içe birazcık terslik hissederdi ya da biraz yakınırdı. Fakat şimdi durum fazlasıya değişmişti.

 

Onun gözünde her şey onu eğitmek için bir tecrübeydi.

 

Onun hatrına canını bile verebilecek(…), böylesine iyi bir Shizun’a çoktan sahipti. Ne tür bir tecrübeyi kabul etmeyebilirdi ki? Ne tip bir acıya katlanamazdı?

 

Luo Binghe bir şey söylemedi, acilen başını görevini yapacağı yerin civarına doğru çevirdi.

 

Ming Fan onu böyle görünce zorbalıktan hiçbir şekilde mutluluk hissetmemişti, karşılığında kalbi iyice sıkışmıştı. Yürürken sövdü: “Bu kokuşmuş piç nasıl oluyor da Shizun’un gözüne girebiliyor da Shizun onu eğitmek için böylesine özel bir istek duyabiliyor, anlamıyorum. Ne büyük bir başarısı var ne de diğerlerinden farklı bir boku var! Shizun bu kokuşmuş piç tarafından kör edilmiş olsa bile Askerî Amca Liu ona rehberlik etmeyecektir. Lanet…

 

Yürürken mırıldanarak sövüyordu, sesi yüksek değildi. Yine de, tabi ki de Luo Binghe efsunda çabucak gelişmiş, beş duyusu doğuştan iyi birisiydi. Ming Fan’ın sözleri ayrıldığında birçok anahtar kelime yakalanabilirdi. Luo Binghe çoğunu kesinlikle tahmin edebilirdi.

 

Bundan dolayı Shizun’un Askerî Amca Liu önünde, hakkında böyle konuştuğunu anlamıştı.

 

Onun göremeyeceği bir yerde ona fazlasıyla iyi bakan birisi vardı. Bu his fazlasıyla harikaydı.

 

Şu anki sıcaklık aniden kalbine doğru rota aldı, dalgalanma güçlendi ve güçlendi, bütün vücudunu başarıyla sardı.

 

Luo Binghe kalbinin altından kesin bir çözümü hissetmiş, filizlenmişti. İki eliyle gücü arttırılmış şekilde ağır ahşap kovaları tutuyordu.

 

Bu sebeple Luo Binghe’nın sadece yorgun hissetmemesi gerekmiyordu, az çok mutluluğunu ve memnuniyetini ifadesiyle belli bile etmeliydi.

 

Shen Qingqiu orada olsaydı kesinlikle Luo Binghe’nın mazoşist duygular içerisinde tir tir titrediğinden şüphelenirdi.

 

Yine de ölümüne dövülse bile Shen Qingqiu bilemeyecekti. Çünkü Tanrı domuzlara yardım ediyordu ve Öğrenci Ming Fan yüzünden Luo Binghe’nın ona karşı uygunluğu yeni bir seviyeye ulaşmıştı. Bu yüzden kendisinden fazlasıyla memnundu ve umursamıyordu.

 

Bugün, her zaman asil ve sakin olan Qing Jing Tepesi neredeyse yıkılmanın eşiğindeydi. Her bir Tepe Lordu sevgilerini ifade etmek için kendi müritlerini alıp dertli hastayı ziyaret etmişti.

 

Gökkuşağı Köprüsü İblis Âlemi istilası esnasında parçalandığından beri bu sahneye doğrudan doğruya hızlı bir şekilde geçemezlerdi. Vahşi kavga sadece Shen Qingqiu’yi tek Kıdemli olarak yalnız yönetmesinden dolayıydı. İyi olan şey, Cang Qiong Dağı sektini iblislerin ellerinden korumuşlardı. Geçmişte ilişkilerinin iyi ya da kötü olması önemli değildi, hepsi bir kere gelip minnettarlıklarını göstermişlerdi. Shen Qingqiu bunu daha önce karşılaşmadığı Tepe Lordlarıyla iyi bir ilişki kurabileceğini kanıtlamak için yüzlerini ezberleme fırsatı olarak aldı.

 

Gece kendini düşündü: Sonunda iyi ve huzurlu bir şekilde uyuyabileceğim.

 

İki saat sonra.

 

…Nah huzurlu uyurum!

 

Shen Qingqiu anlamsızlığın karmakarışık boşluğunun ortasında duruyordu ve yok olmakta olan ufuğun uzaklığına baktı.

 

Sonrasında rahat bir şekilde yatağında rüyaya süzülürmüş gibi içinden gülümsedi. Ona bu boşluğa sürüklendiğini kim açıklayabilirdi ki?!

 

Shen Qingqiu gerçekten bir gonk almayı ve sistemin ortaya çıkması için çalmayı diledi. İçinden sesini yükseltip bağırmak zorunda kalmazdı: ‘Sistem? Aktif misin?’

 

Sistem:Sistem size 24 saat servis sağlamaktadır.

 

 

Shen Qingqiu: ‘Burası neresi? Olay ne?’

 

Sistem:Bu bir Rüya Âlemi.

 

 

Shen Qingqiu: ‘Tabi ki de rüyanın içinde olduğumu biliyorum.  Gerçekte böylesine soyut bir sahne görebilir miyim? Sorduğum şey, burada niçin bulunduğumdu.’

 

Lütfen düşündüğü şey olmasın.

 

Fakat bu dünyanın tanrısı ona gerçekten hiç yüz vermiyordu, bir an düşündü, bir sonraki saniye bu kadar tanıdık gelemeyecek bir figür gördü.

 

Luo Binghe ne yapacağını bilemez hâlde boşluğun ortasında duruyordu.

 

 


Burada neden belirdiğini de pek bilmiyor gibiydi. Bir anlık hayretin ardından aniden Shen Qingqiu’nin yüzünü gördü. Bir an içinde çabucak anne tavuğu görmüş civciv olmuş, mutlu bir şekilde koşarak gelmişti.

 

 “Shizun!” Uzun bir süredir bu dünyada çoktan tutsak edilmiş gibiydi. Shen Qingqiu’nin belirdiğini görmek onu heyecanlandırıp birçok kez seslenmesini sağlamıştı.

 

Shen Qingqiu onu gördükten sonra bunun hangi sahnenin yeri olduğunu hatırladı.

 

Zihni delicesine bunun bilime aykırı olduğunu haykırıyordu! Sakin bir ifadeyle konuştu: “Duydum, birçok kez seslenmene gerek yok.”

 

Luo Binghe aceleyle konuştu: “Evet. Shizun. Sen de nasıl buraya geldin? Burasının neresi olduğunu biliyor musun?”

 

Shen Qingqiu konuştu: “Tabii ki de biliyorum. Burası rüya âlemi.” Tembel bir şekilde sistemin sözlerini kopyalıyordu.

 

Luo Binghe tekrardan sordu: “Rüya Âlemi… öyleyse, ben neden buradayım?”

 

Shen Qingqiu konuştu: “Başka birisinin burada olması tuhaf olurdu. Sadece senin burada oluşun normal. Bu, senin rüyan.”

 

*****



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder