19 Mayıs 2021 Çarşamba

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 71: SİSTEM'İN CEZALANDIRMASI


Sarf ettiği güç kontrollüydü, Wu Wang’i ikileme sokmaya yeterliydi. Arkasına bakıp Luo Binghe’ya apar topar birkaç kelime sarf edecek vakti bile olmuştu: “Bunu ustana bırak.” Wu Wang boş boş ağzına geleni söylemeye devam edecekti ki onun yerine beklenmedik bir şekilde onu işaret edip azarladı: “Shen Qingqiu, Su Xiyan gibi olma- aklını yitirip iblis ırkına karşı bir anlık gafleti ömür boyu pişmanlığı oldu. Tepe Lordu olarak en azından şerefin olmalı!”

Shen Qingqiu neye uğradığını, neredeyse kendini engellemekte başarısız olup duruşunu bozacaktı. Onunla bu nasıl aynı şey olabilir ki?!

Yüzündeki çarpılmış ifadeyi toparlamayı büyük bir zorlukla da olsa başarmıştı. Luo Binghe’nın Wu Wang’e karşı çıkıp yüzüne tokatı geçireceğini kim bilebilirdi ki?

Shen Qingqiu ruhanî enerjisini yelpazesinin ucuna yönlendirip bastonundan kurtuldu: “Hâlletmem için bana bırak demedim mi sana ben?” Luo Binghe’nin yüzü kasvetle kaplanmıştı: “Bana istediklerini diyebilirler ama Shizun’a ağzını açamazlar!”

Bu sözleri dillendirirkenki süreçte ikisi çoktan Yüce Gücün Salonu’nda olan çeşitli sektlerden efsuncularla çevrelenmişlerdi bile. Tahmin edildiği gibi; şeytanî auraya olan kin kolaylıkla uyanıvermişti. Wu Wang bastonunu salladı: “Lord Yue, bu iblis Shen Qingqiu’ya usta demeyi sürdürüyor; Shen Qingqiu da bunu inkâr etmiyor. Ne düşünüyorsunuz? Luo Binghe’yı hâlâ Cang Qiong Dağı Sekti’nin müridi olarak tanıyor musunuz?”

Yue Qingyuan cevap vermedi. Yüzü en ufak bir duygu barındırmıyordu, sesi de sabitti. Oturmayı sürdürdü: “Kıdemsiz Askerî Çırak kardeş, buraya gel.”

Shen Qingqiu refleks olarak ona doğru bir adım attı, kıdemlisini ateşe atmaktansa kendi hatasını itiraf etmesinin daha doğru olacağını düşünüyordu. Yue Qingyuan onun tarafında durursa bu kesinlikle stratejik bir hamle olacaktı. Fakat yanına gidemeden önce Luo Binghe onu tutup yalvardı: “Gitmeyin!”

Kendini tekrarladı: “Gitmeyin.” Sözünde yalvarma ön plandaydı.

Shen Qingqiu tam konuşacaktı ki binlerce kılıç enerjisi hızla onları çevreleyip ikisine hücum ediverdiler.

Liu Qingge’nın gözleri parıldadı, bunun üzerine Cheng Luan’ını kınından çekti. Anında, tüm Yüce Gücün Salonu sallanıverdi. Siyah ve beyaz bir elektrik akımı çaprazlanarak açılıp çevreleyerek bir ışık patlaması oldu.

Sarsıntı geçtikten sonra yer hâlâ yükselip sallanıyordu, yalnızca insanların çeyreği ayakta kalabilmişti. Luo Binghe’nın gözleri o kadar kırmızıydı ki günışığında bile parlıyorlardı, adeta gözlerinden sıcak mağma ya da koyu kırmızı kan taşacaktı. Kıyafetleri sonu gelmeden çalkalanan koyu bir aurayla çevrelenmişti.

Yerde bastırılmış iblis klanından bir üye kahkahayı basıverdi: “Görünüşe göre efsun dünyasının gerçekten de hiç utanması yok. Geçmişte Tianlang-Jun’un hakkından gelirken de çevrelemek için gizli metotları kullanıp onu kuşatmıştınız. Hâlâ onu kullanıyorsunuz!”

“Gidip onları harcasana. Ölmekten korkuyor gibi görünmüyorsun. Hah!”

Luo Binghe bir koluyla Shen Qingqiu’yu sarmalamışken konuştu: “İblis klanındanım. Dilerseniz bana da saldırabilirsiniz. Fakat Shizun’um size ne yaptı ki onu da kuşatıyorsunuz?”

Shen Qingqiu aslında yaralanmamıştı. Önceki sarsıntı fazlasıyla güçlüydü. Tökezlemişti, Luo Binghe yalnızca onu korumak için kollarının arasına almıştı. Wu Wang müdahele etmeye devam etmek istedi, ki öyle de yaptı: “Ona Shizun diyorsun. O da inkâr etmiyor, yeterli değil mi?”

İnatçı göt! Shen Qingqiu yelpazesini savurarak her taraftan saldırmak için akın eden kılıçları püskürttü. Sahte bir tebessüm takınıp konuştu: “Shen inkâr etsin, etmesin, seni ilgilendiren ne?”

Silahların çarpışma sesinin sonu gelmiyordu. Shen Qingqiu arkasına döndü. Aniden, Yue Qingyuan’ın elini Xuan Su’nun kabzasına koyduğunu fark etti. Muazzam bir hava patlamasıyla birlikte yüz yüze gelene değin yaklaştıkça yaklaşmıştı.

Şaşkınlıktan eli olduğu yerde gevşedi, neredeyse yelpazeyi fırlatıverecekti.

Yue Qingyuan’la savaşmak mı? Yok artık!

Yue Qingyuan’ın Xuan Su’yu kaldırıp Shen Qingqiu’yu hedeflemeyeceğini kim bilebilirdi ki? Onun yerine birkaç metre uzağındakini işaret etti. Kulağı yüksek bir sesle çınlamış, Shen Qingqiu da arkasını dönmüştü. Xuan Su’nun kabzası’yla Wu Wang’in bastonu birbirini engelleyerek kafa kafaya vererek dönmekteydiler.

Wu Wang Luo Binghe’yı yenemezdi, o nedenle taktiğini değiştirip arkasından vurmaya çalışmıştı!

Yue Qingyuan her ne kadar yakın dövüşle girişse de savaşın merkezindeki iki kişiye saldırmıyordu. Onun yerine zaman geçirerek Shen Qingqiu’yu destekleyip saldırılardan koruyordu. Kendisini kavgaya sokma konusunda Liu Qingge da peşi sıra katılmıştı. İkisi rastgele vuruyordu, neredeyse aynı kafadaydılar. Shen Qingqiu hariç herkese vuruyorlardı. Tamamen kargaşa içerisindeydiler. Daha da kötü olan şeyse yıkıma yol açan kişilerin iki usta olmasıydı, saldırıları hem kusursuz hem de acımasızdı. Wu Wang sonunda sabrının sonuna varıp sinirle bağırdı: “Tepe Lordu Liu!”

Liu Qingge kılıcıyla Tanrının Gözünden Bakan Taoistlerin atkuyruklarını keserek fırlatıp hepsini kel bıraktı. İfadesiz bir yüzle, “Elim kaydı.” dedi.

Wu Wang başından dumanlar çıkartana kadar sinirle köpürdü: “Usta Yue!”

Yue Qingyuan üç kez Shen Qingqiu’ya yönelen bastonun yönünü değiştirdikten sonra sakince ekleme yapmıştı: “Gözlerim bozuk da.”

Salondaki herkes sessizce anlaşmaya varmışlardı: Cang Qiong Dağı Sekti’nin kendinden olanı koruduğu söylentisi- kesinlikle hak edilmiş bir namdı!

Bir elin hatası izah edilebilirdi fakat iki el de nasıl olurdu da kayardı? Bir seferlik yanlış kişi sanma anlayışla karşılanabilirdi. Fakat savaşa katılıp kasten kör davranılan bir dövüş gerçekten de adil denilebilir miydi? Tam olarak hangi tarafı tutuyorsunuz?! (╯‵□′)┻━┻

İkisi de davranışlarıyla gösteriyordu: Savaşmak kabul edilebilir ama Qing Jing Tepesi’nin Tepe Lordu’na karşı savaşmak kabul edilemez!

Shen Qingqiu Luo Binghe’yı arkaya çekti: “Ölmek mi istiyorsun? Buyur!”

Luo Binghe bir kenara itilemezdi. Onun yerine bileğinden tutup konuştu: “Shizun, gidelim. Beni takip edin!”

Shen Qingqiu ifadesine bakmak için arkasını dönmemişti. Öncelikle, bunun için zamanı yoktu. İkinci olarak, yapmak için yeterli sabra sahip değildi de. Elini sallayıp ısrar etti: “Henüz gitmeyeceğim! Gitmeni söylüyorsam, git! Dinle beni!”

Onları çevreleyenleri ne kadar süre zaptedebileceğini bilmiyordu, ki böylesine karmakarışık bir durumu bırakıp Luo Binghe’yla kaçmak onluk bir şey de değildi. Yue Qingyuan’la Liu Qingge’nın dikkat dağıtma yöntemi fazlasıyla barizdi. Wu Wang çoktan sinirden deliye dönmüştü. O olsun Luo Binghe olsun- ikisinden birisi burada olduğu müddetçe Cang Qiong Dağı Sekti’yle Zhao Hua Tapınağı’nın arasında bir kan davası ortaya çıkacaktı.

Bir süre sessizliğin ardından Luo Binghe mırıldandı: “…Pekâlâ.”

 “Shizun öyle diyorsa.”

Hemen sonrasında Büyük Gücün Salonu’un dışındaki meydana indi.

Hızı öyle fazlaydı ki dehşet vericiydi. O anda insanlar gerçekten de kılıçlarını almayı unutup peşinden gittiler. Wu Wang bağırdı: “Şimdi!”

Birkaç keşiş meydana atıldı. Shen Qingqiu tek bir akıcı hareketle Xiu Ya’yı hızla çekiverdi. Parmağını şaklatıp kılıcını çılgınlar gibi sürdü, oluşumlarını bozarak hareketlerini berbat ediyordu. Dışarıya bağırdı: “Ustan ilk önce Cang Qiong Dağı’na dönecek. Seni orada bulacağım.” Luo Binghe’nın Rüya Âlemi’ne girme kabiliyeti vardı, buluşmak istediğinde hiçbir sorun olmayacaktı. Yalnızca başını sallayıp uykuya dalacak ve zamanı geldiğinde Shen Qingqiu onun incinmiş hislerini avutabilecekti. Fakat bu sözleri dıştan söylediğinde Shen Qingqiu kaçınılmaz olarak biraz suçlu hissetmişti. Cang Qiong Dağı Sekti’nden olan iki kişiye bir göz atmaktan kendini alıkoyamadı.

Bunu fark ettiğinde Luo Binghe’nın dudaklarının kenarları yukarıya doğru kıvrılıp tuhaf bir gülümseme sundu.

Birçok insan o gülümsemeyi görüp ürpermiş, yürekleri akıldışı bir korkuyla yutulmuştu.

Luo Binghe yavaşça konuştu: “Geri dönüp sizi alacağım.”  

Sesi yitip gitmeden önce çoktan salondan kaybolmuştu bile.

Wu Wang onun kayıplara karıştığını fark ettiğinde burnundan üzgün bir şekilde solumuştu. Shen Qingqiu da rahatlamayla soluğunu verip anında Xiu Ya’yı kınına geri çağırmıştı.

Kılıcını yatay bir şekilde tuttu, iki eli de Yue Qingyuan’ın gözü önünde yalvarış içerisinde uzatılmıştı: “Acil bir durum var. Qingqiu’nun harekete geçmekten başka bir şansı yok. Hepinizi gücendirdim. Lütfen, liderim ve askerî kardeşlerim benim için cezalarını söylemeyi hoş görsünler.”

Yue Qingyuan “Hmm” diyerek onun kılıcını yerine koydu: “Geri döndüğüne göre cezanı Cang Qiong Dağı’na döndükten sonra konuşalım.”

Shen Qingqiu yüzüne baktı. Yue Qingyuan fazlasıyla ciddi gözükse de az önce savaştaki davranışları... Bunu yalnızca yabancılar için takınıyor olmalıydı.

Önceki tecrübelerine göre Yue Qingyuan’ın “Cang Qiong Dağı’na dönünce konuşalım”ı basit bir şekilde “Olayı unutalım, onun yerine eve dönüp akşam yemeğimizi yiyelim”le eşdeğerdi.

Sektinin lideri olarak yumuşak başlı olduğu doğruydu fakat Wu Wang’in bu kadar kolay baştan savılmasının imkânı yoktu. Luo Binghe herkesin önünde kaçmayı başarabilmişti. Suç daha çok suyu bulandıran üç tepe lordundaydı, nereden bakarsanız bakın Zhao Hua Tapınağı biraz mahcubiyete uğramıştı. Ellerini kenetleyip konuştu: “Korkarım ki öylece gidivermesine izin veremeyiz. Tepe Lordu Shen en azından hesap vermeli. Aksi takdirde onun yerine Cang Qiong Dağı Sekti vermeli!”

Köşeden birisi haykırdı: “Az önce Su Xiyan’a ahmak diyordu. Anlaşılan kardeşinin nezaketi bir adamın çiçekli böcekli sözleriyle kıyaslanamıyormuş. Shen Qingqiu daha bile ahmak. Luo Binghe’ya çiçekli böcekli konuşmasına gerek bile yok. Neyin önemli olduğuna dair hiçbir şeyin farkında değil.”

Shen Qingqiu bir şey duymamış gibi davrandı. Yue Qingyuan nazikçe konuştu: “Onu Cang Qiong Dağı Sekti’nde bizzat kendim cezalandırabilirim. Usulüne uygun bir şekilde hesap soracağım konusunda temin edebilirim.” 

Keşiş Wu Chen razı olarak konuştu: “Amitabha, bu en iyisi olacaktır. Usta Yue’yle Tepe Lordu Shen’in bu konuda adil ve usulüne uygun bir şekilde ilgileneceğine inanıyorum.”

Wu Wang kamburlaşarak ithamına devam etti: “Bu doğru değil herhâlde. Hepiniz Tepe Lordu Shen’in Jinlan Şehri’nde ekicilerle ilgili yaptığı açıklamadaki sözünü unuttunuz mu? Fakat aslında, o gün hiçbir şey söylememişti. Huan Hua Sarayı’nın su hapishanesinde tutsak edildikten kısa bir süre sonrasında kaçtı. Sonrasında kendini sahte bir şekilde öldürüp Hua Yue Şehri’nin altında beş yıl saklandı. Cang Qiong Dağı Sekti bu durum hakkında henüz bir detay vermedi. Eğer bu Tepe Lordu Shen’in sektinize “itirafıysa”, bu yaşlı keşiş daha fazla birisini övmeye yeltenmeyecek.”

Yine eski olayların bahsini açmıştı. Fakat Shen Qingqiu’nun aklı çoktan başka yerlere gitmişti, hiç dinlememişti bile.

Sistem kırmızı uyarılar verip duruyordu- kimin yaşlı keşiş soğuk pirinçleri sürekli karıştırarak sote etmesini dinleyip eski puanlamalara dönmeye yüreği el verirdi ki?!

Sistem: “Zhao Hua Tapınağı” dallanması hikâye çizgisi kesildi. Görev Durumu: Ün Değeri -200. Görev Tamamlama Durumu: Mutlak Başarısızlık!

Sonunda 200’e gelmişti ama bu +200 değil, -200’ydü!

Bu sistemle uğraştığı onca zaman görevi başaramadığı ilk seferdi.

Beyni aniden keskin bir acı hissi ve şiddetli bir baş dönmesiyle kuşatıldı. Sistem:Görev başarısız! Sunucu lütfen hazırlansın. 60 saniye içerisinde asıl dünyanıza döndürüleceksiniz.

Herhangi bir değerin sıfırın altında olması birisinin asıl dünyasına dönmesi demekti!

Shen Qingqiu kükredi: “Benimle t*ş*k geçmeyi kes! Bu doğrudan asıl dünyaya döndürülmem anlamına mı geliyor?! Asıl hesabımın iptal edildiğini bilmiyor musun sen?! Yalnızca tek bir başarısızlık. Kahramanın Doğru Şeyi Yapma Cesareti’nin değeri fazlasıyla yüksek, karşılığında bir kısmını kullanamaz mıyım? B Puanına ne dersin? B Puanlarım da fazlasıyla yüksek! Değerler bu kadar yüksekse bir şeyde kullanılmalı, değil mi?!”

Başı dönüyordu, yüzünün rengi değişip duruyordu- maviden beyaza, beyazdan kırmızıya, kırmızıdan yeşile… Her an kusacak ya da bayılacak gibi görünüyordu. Liu Qingge ifadesinden bir şeylerin ters gittiğini fark edip sordu: “Neyin var?”

Sistem: Farklı bir cezalandırma almak için bütün Kahramanın Doğru Şeyi Yapma Cesareti puanlarını kullanmak istiyor musunuz?

Shen Qingqiu yanıtladı: “Al, al, al! Ne kadara mâl olduğu önemli değil!”

Ding! Sistem:Alım başarılı. Kahramanın Doğru Şeyi Yapma Cesareti puanları sıfırlandı. Lütfen bakiyenizi not edin. Ceza yükleniyor.

Pembe Kahramanın Doğru Şeyi Yapma Cesareti kutucuğu gerçekten de sıfıra dönmüştü. Bu sıfırladığı ikinci seferiydi. “görüşürüz der gibi el sallar, Adios” İkinci seferi!

Shen Qingqiu’nun başı artık ağrımıyordu ama hâlâ başı dönüyordu. Yue Qingyuan onda bir terslik olduğunu fark etmişti: “Bir yere mi vurdun?”

Liu Qingge Shen Qingqiu’yu kendi sabit durabilene değin eliyle destekledi. Liu Qingge yukarıya bakıp sordu: “Kim yaptı bunu?”

Bai Zhan Tepesi’nin Tepe Lordu bir soru sormuştu, herkes çabucak birbiri ardına olumsuz anlamda başlarını salladılar.

Dalga mı geçiyor?! Kim Shen Qingqiu’ya darbe indirebilmeyi başarabilirdi ki?! Senaryonun öncesini hesaba katacak olursak birisi Shen Qingqiu’ya vurmayı başarmış dahi olsa pek vurabilmiş sayılmazdı da. Az evvel onu gizliden gizliye koruyan üç usta kimdi peki?! Yine de başkalarını pataklama şansı yalnızca kendisindeyken bile sinirle başkalarını suçlayabiliyordu!

Dışarıdan gelen tartışmanın sesi gittikçe yükseldi. Shen Qingqiu sersem gibiydi, gözleri kararıyordu. Yue Qingyuan’la Liu Qingge’nın arasında kısılı kalmışken yüksek sesli bir patlama sesi geldi.

Anlaşılan, yanlış bir karar vermişti.

Gözlerini tekrardan açtığında artık Zhao Hua Tapınağı’nda değildi. Shen Qingqiu her yere baksa da tek bir canlılık görememişti.

Anlaşılan rüyanın içindeydi. Fakat durum böyleyse ve şu anda rüya görüyorsa burası Qing Jing Tepesi olmalıydı. Çünkü Rüya Âlemi’yle Luo Binghe bağlantılıydı ve en sevdiği rüya yeri de en son Qing Jing Tepesi’ydi.

Shen Qingqiu bir süre amaçsızca gezindi. Dikkatli gözlemlerinin ardından sonunda buranın kesinlikle Qing Jing Tepesi olduğunu onaylamıştı.

Gelgelelim, burası Qing Jing Tepesi’nin yanıp kül olduktan sonraki hâliydi.

Bambu bahçesi ve bambu evi yanıp kül olmuştu. Yalnızca kararmış harabeler ve çürümüş kökleri kalmıştı. Her yer darmaduman çökmüş, adeta beyaz duman beraberinde yanık kokusunu da taşıyıp götürmüştü.

Shen Qingqiu bu kasvetli ve içler acısı görünüme baktıkça kuşkusu daha da artıyordu.

Yanıklar fazlasıyla güzel yapılmıştı. Berbat bir intikam gibiydi!

Shen Qingqiu sistemi uyandırdı: “Konumu bildirebilir misin?”

Sistem:Merhabalar. Ceza süresince sistemin diğer işlevlerine erişilemez. Anlayışla karşılamanızı umarak iyi şanslar dileriz.

Yani cezalandırma başlamıştı. Shen Qingqiu varolmayan bir duvara yumruk attı. Aniden çakıl taşlarından adım sesleri kulaklarına ulaştı.

Adımlar tek tek geliyordu- bir yürüyor, bir duruyordu; yavaştı ama ağır ağır da değildi. Dayanıklılıkla çeviklik hissi veriyordu.

Kavrulmuş toprakla taş yığınlarından oluşan geniş alanın ortasında birisi belirmişti.

Adamın siyah cübbesi ve geniş kol yenleri soğuk rüzgâr süzülüp geçerken hafifçe sallanıyordu. Yüzü ve yakası aynı kusursuzluğa ve kar beyazlığına sahipti. Yavaşça yaklaşırken kolları birbirine kenetlenmişti. Yüzünde gururlu bir ifade vardı, umursamaz bir şekilde bakıp zaman zaman ayağıyla alazlanmış çakıl taşını tekmeliyordu.

Shen Qingqiu bilinçsizce bağırdı: “Luo Binghe!”

Luo Binghe gözlerini kırptı. Başını hafif bir açıyla çevirdi; ona doğrudan donuk, delici bakışlarla bakıyordu.

Shen Qingqiu için bu bakış iki bıçağın saplanması gibiydi. Yüreği ürperdi. Ansızın rüzgârın fazlasıyla güçlü, kıyafetlerinin de fazlasıyla ince olduğunu hissetmişti. Diğer türlü niçin baştan aşağıya ürpersindi ki?

Luo Binghe kaşlarını kaldırdı. Kol yeninde var olmayan külleri fiskelemiş, ardından hafif şüpheli bir “hmmm” sesiyle burnundan soluğunu vermişti.

Shen Qingqiu peşinden gitmeyi bıraktı.

Bu his yanlıştı.

Luo Binghe başını kaldırdı: “Shen Qingqiu?”

Daha bile yanlıştı.

O tonlama, o ifade, o mizaç… Luo Binghe’nın değil gibiydi, ayrıca Luo Binghe’nındı da.

Shen Qingqiu’nun önünde durduğu kişiyi açıklamak gerekirse… asıl eserdeki “Luo Binghe” olmalıydı.

Shen Qingqiu olduğu yerde donakaldı. “Luo Binghe” bunu gördüğünde yanıt vermedi, ona doğru bir adım attı.

Shen Qingqiu bilinçsizce savunma için kılıcına davranmaya yeltendi fakat kuşağı da elleri de boştu.

Sistemin kapısını çaldı: “Sistem, bu cezalandırma nasıl bir şaka böyle? Onu tam olarak nereden çıkardın? Benden çıplak ellerimle BOSS’la dövüşmemi mi istiyorsun?!”

Sistem: Merhabalar. Ceza süresince sistemin diğer işlevlerine erişilemez. Anlayışla karşılamanızı umarak iyi şanslar dileriz.

S*k*y*m s*k*y*m s*k*y*m! Bu durumda ne yapacağı hakkında en ufak bir fikri yoktu!

Luo Binghe konuşurken ellerini yeninin içine koyup gülümsedi: “Shen Qingqiu, niçin buradasın? Seni içeriye aldığımı hatırlamıyorum?”

Shen Qingqiu önündeki adamın bu dünyanın Luo Binghe’sı olmadığına %10,000 emindi.

Luo Binghe baştan sona kadar ona Shizun’u gibi davranmıştı, daima ona en tatlı ve en şefkatli biçimde seslenmişti. Ona doğrudan adıyla seslenmeyi geçin böylesine kışkırtıcı bir ses tonuyla bile konuşmaya asla yeltenmemişti.

Her neyse, bu cezalandırmanın usulüydü. Muhtemelen ölmeyecekti. Böyle düşününce Shen Qingqiu birazcık rahatlayıp sakin bir şekilde konuştu: “Burası Qing Jing Tepesi.”

Luo Binghe etrafına baktı: “Söylemeseydin öyle olduğunu asla düşünmeyecektim.”

Nasıl olur da hatırlamazdı? O gerçekten asıl Luo Binghe mıydı, öyleyse Qing Jing Tepesi’ni ateşe veren kimdi?

 *****


Önceki Bölüm  ― Sonraki Bölüm 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder