6 Mayıs 2021 Perşembe

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 69: ZHAO HUA TAPINAĞI'NDA 2

 

Wu Wang, “Bir ya da iki kişi aynı rüyayı gördüğünde bile tuhaftır. Kaldı ki birkaç yüz insan aynı rüyayı aynı anda görüyorlarsa “olağanüstü” kelimesi bile olayı açıklamak için yeterli değildir. Ki, bu rüya tamamıyla sıradanlıktan uzaktı. Fazlasıyla gerçekçiydi. Uyandığında gerçekliğin rüyadaki kadar canlı olmadığını hissettirdi.” dedi.

Öz oluşumu seviyesindeki efsuncuların hepsi rüyayı deneyimlediklerini onaylamışlardı; her biri allak bullak, yürekleri dehşet içerisinde başlarını salladı. Birisi, “Bu Tianlang-Jun tam olarak niçin kapatılmıştı? Gerçekten bu kadar korkutucuysa geçmişte nasıl kapatılmıştı?” diye sordu.

Usta Wu Chen iç çekti. “Bu başka bir günahın karşılığıydı. Huan Hua Sarayı’nın Saray Ustası şu anda burada olsaydı ne kadar acıyla iç çekerdi kim bilir.”

Hayretler içerisinde bir kadın sesi işitildi. “Huan Hua Sarayı’nın Saray Ustası mı? Luo Binghe’nın bununla ne ilgisi var?”

Ses, bayağı sarıasmanın ezgisi gibi tatlı ve berraktı. Shen Qingqiu’nun bakışları sesin sahibine yöneldi.

Konuşan kişi Tian Yi Sekti’nden ince, güzel bir kadın keşişti.

Shen Qingqiu hangisinin konuştuğunu söyleyememişti çünkü üçü de aynı kalıptan çıkmış gibi aynı yüze ve kıyafetlere sahipti. Yan yana durduklarında hayret edilecek kadar güzel üç mavi çiçek gibi görünüyorlardı. Yaydıkları his bile anlatılamayacak kadar kendilerine öz bir… heyecan hissiydi. Evet, gerçekten de heyecan hissiydi.

Onlar Luo Binghe’nın Gizli Sarayı’ndaki üçüz kardeşlerdi. Yüzünüzü gören cennetlik, Gizli Saray!

Geçmişte olsaydı Shen Qingqiu muhtemelen neşeyle dolup taşardı. Ardından bir yandan mutlu mesut kahramanı kadınlardan birisinin peşine düşmesi için ittirirken diğer bir yandan Gökyüzüne Ateş Eden Uçak’a yönelik ağız dolusu sitemlerini dillendirirdi. Fakat şu anda…

Luo Binghe’nın sesi fazlasıyla derin ve sessiz geliyordu fakat ceviz kokusu çoktan kilometrelerce öteden hissedilebiliyordu. “Shizun, güzeller mi?”

Ay, tamam, onları abartmalarına gerek yoktu. Shen Qingqiu bakışlarını çekti. Hikâye çizgisi çorbaya dönmüştü ve üç kadın keşiş Luo Binghe’nın taşıyıcıları olmamışlardı, o nedenle Luo Binghe’ya yakın olmalarına gerek yoktu. Yine de onunla ilgili bir şey geçtiğinde hâlâ ilgilerini belli ediyorlardı. Shen Qingqiu doğal olarak yüzlerindeki heyecanı genç bir kadının açmakta olan hisleri olarak algılamıştı. Luo Binghe’nın aygır gücü gerçekten de çok kuvvetliydi!

Usta Wu Wang, “Amitabha. Saray Ustası derken eski neslin Yaşlı Saray Ustası’ndan bahsediyoruz. Luo Binghe denen kişi unvanı günahkâr işlerde kullandı. Saray Ustası olacak kabiliyetlere nasıl sahip olabilir?” dedi.

Luo Binghe kaşlarını kaldırıp dudaklarını nahoş bir şekilde büktü. Usta Wu Wang konuşmaya devam etti.

“Hoş, bu olay Huan Hua Sarayı’yla ilgili. Birkaç dekat önce Yaşlı Saray Ustası’nın Su Xiyan isimli baş müridi vardı.”

Shen Qingqiu’nun ruhu heyecanla titriyordu. Bu gelişmeleri takip ederek Luo Binghe’nın doğumundaki gizemi çözeceklerdi.

 “O kadın şok edici bir şekilde yetenekliydi; kararlar verirken mantıklı ve duyarlı davranıyordu, katı otoriteci havasına da sahipti. Yaşlı Saray Ustası onu sevip özel müridi olarak ilgilenmişti. Onu avcunun içinde koruması gerektiği bir inci olarak görmüş ve bir sonraki Huan Hua Sarayı’nın Saray Ustası olacak şekilde eğitmişti. Nereye giderse gitsin beraberinde Su Xiyan’ı götürüyordu. Ona verdiği önem olağanüstüydü.”

Shen Qingqiu geriye giderek Kutsal Anıt Mezar’da Yaşlı Saray Ustası’nın cansız gözlerini ve çenesinden akan salyasını düşündü.  Yaşlı Saray Ustası’nın Su Xiyan’ı korunması gereken bir inci gibi gördüğünü düşünmemişti, daha çok yiyip bitirebilmesi için ona özel ayrılmış bir etti.

Büyük Salon’da çıt çıkmıyor, yalnızca Usta Wu Wang’ın sesi işitiliyordu.

 “Bir sefer Yaşlı Saray Ustası’yla Su Xiyan köyün ricasını dinleyip şeytanî yaratıkları yok etmeye gitmişlerdi. Saray’a geri dönerlerken Luo Chuan’ın bitiminde eski bir şehre denk geldiler. O şehirde iblisler ve diğer kötü canlılar kol geziyordu. Şehrin asıl sakinlerinden geriye pek kalan yoktu. Yine de Su Xiyan çay evinde yalnız bir şekilde duran genç bir adamla tanışabilmişti.”

“Genç adamın asil görünüşüyle birlikte olağanüstü bir havası vardı. Ağlayan söğütün altında oturup müzik eşliğinde şiirler söylerdi. Böyle birisi böyle bir yerde böylesine bir zamanda bulunmamalıydı. Ancak o zaman Su Xiyan bunun tuhaf olduğunu düşünmüştü. Yabancıyla kısa ve öz bir konuşma yapıp anında o kişinin amacını anlamıştı; ki, kesinlikle normal de değildi.”

Shen Qingqiu şevkle dinliyordu.

Tianlang-Jun gerçekten de küçüklüğünden beri insanların edebi sanatlarına bayılan, sanatçı ruha sahip bir gençmiş. Böylesine sanatçı ruha sahip bir genç nasıl olur da ürkütücü olabilirdi? Özellikle zeki ve yakışıklı olan birisiyken. Şarkı söylerken insanların kulaklarını tırmalamadığı takdirde kesinlikle ilk görüşte aşk potansiyeli de taşıyordu.

Hikâye çizgisinin bu kadar keskin bir şekilde en kötüye hâle döneceğini kim bilebilirdi ki?

Su Xiyan anında shifusuna haber vermek için geri dönmüştü. Yaşlı Saray Ustası konu üzerinde düşündükçe daha çok temkinli hâle geliyordu. Genç adamın Su Xiyan’a olan şefkatini ve eğlenceli bir sohbet içerisine girecekleri kadar samimileştiklerini fark ettiğinde Yaşlı Saray Ustası bunu kullanmaya karar vermişti. Ona bilgi için daha çok yakınlaşmasını emretti. Su Xiyan’ın birtakım yetenekleri vardı- genç adamın kolaylıkla sıradan birisi olmadığını anlamıştı. O, kuzeyle güneydeki asil iblislerin şu anki hükümdarı, Tianlang-Jun’du.

Aslında birçok kişi buluşmalarda kadının niyeti adamın da hisleri olduğunu düşünse de aslında aralarındaki şey doğrucu ve iblis sektleri arasındaki iç işlere yaraşırdı.

Bu, şeytanî sektin kötü Kutsal Hükümdar’ıyla saf bir beyaz çiçeğin birleştiği sıradan dramatik bir hikâye değildi. Onun yerine insan kalbinin kötü niyetlerle dolu olduğunu bilmeden zalim bir çiçekle buluşan, her ikisinin de yüreğinin soğuk ve karanlık olduğu, masum bir kralın hikâyesiydi.

Shen Qingqiu sonunda Tianlang-Jun’un Su Xiyan’dan bahsederkenki tuhaf tonlamasıyla birlikte gülümsemesine rağmen içten gülümsemeyerek verdiği “soğuk ve acımasız” izleniminin arkasındaki anlamı kavrayabilmişti.

“Yaşlı Saray Ustası diğerlerini gizliden gizleye durumu gölgelerden izlemeleri için gönderirken Su Xiyan’a Tianlang-Jun’a daha da yakın davranması için izin vermeyi sürdürmüştü. Gönderdiği müritlerinin hepsinin kaçacağını kim bilebilirdi ki? Yaşlı Saray Ustası’nın bizzat kendisinin yola çıkması gerekmişti. Sonunda, bütün çabaları boşa gitmemiş, Tianlang-Jun’un İnsan Âlemi’nde kalmasının asıl sebebini öğrenebilmişlerdi. Bir gün Su Xiyan’la Tianlang-Jun Bailu Ormanı’nda buluştular. Birlikte devasa yeşil bir yılanın başına oturmuş güzel güzel sohbet ediyorlardı.”

O devasa yeşil yılan, tahmini yanlış değilse, muhtemelen Zhuzhi-Lang’ti. Nasıl düşünürse düşünsün aklına yalnız Zhuzhi-Lang geliyordu. Yeğen de olsa ast da olsa buluşmaya minder olarak oturulması için getirmek- nasıl duyarsanız duyun Zhuzhi-Lang adına fazlasıyla acınasıydı!

“Yaşlı Saray Ustası, Tianlang-Jun’un keşfedilme korkusundan dolayı, fazla yakına gitmeye cesaret edemeden yakınlarda saklanıp konuşmayı bizzat işitti. Su Xiyan sabırla konuşmayı yönlendirerek dolaylı olarak yaklaşıp tatlı dille Tianlang-Jun’un bir anlığına kendisini İnsan Âlemi’ne gizlice gelmesinin ardındaki gerçeği açıklayacak kadar kaybettirecek şekilde kandırmıştı: her bir sekti katledip hazinelerini iblis ırkını güçlendirmek için yağmalamaktı!”

Son cümlede Shen Qingqiu iç çekerken kalabalığın geri kalanının nefesi kesilmişti.

Dürüst olmak gerekirse bu tarzdaki tipik, klişe BOSS tarzındaki düşünceler Tianlang-Jun’un tarzı değildi. Öyle görkemli bir planla çıkagelecek birisi değildi o. Ayrıca Yüce Hükümdar olarak Tianlang-Jun istediği zaman bitmek bilmeyen hazine kaynağı için iblis ırkının Anıt Mezarı’na girebilirdi de. O daha çok yapacak bir şeyi olmadığında yığılmış hazineleriyle oynayacak birisiydi. Dört sektin azıcık hazinesi için zahmet edecek birisi miydi gerçekten?

Shen Qingqiu’nun bu hikâyeyle ilgili birçok şüphesi vardı fakat Yüce Usta Wu Wang devam ediyordu: “Yaşlı Saray Ustası bu konuda dört büyük sektin de sekt ustalarını anında bilgilendirdi. Tianlang-Jun Su Xiyan’la Bailu Dağı’nda ayda iki kez buluşuyordu. Bütün sektler bir karara vardılar: sonraki buluşmalarında sektlerin tüm birlikleriyle katılıp kuşatarak Tianlang-Jun’u hapsedeceklerdi.”

“Sonrasında olanlara gelince, o gün Bailu Dağı’ndaki savaşta olanları orada bulunan Sekt Ustası Yue’nin anlatması daha iyi olur.”

Yue Qinyuan konuştu: “Savaş alanındaki olan şeyler konusunda denilecek pek bir şey yok. Tianlang-Jun Su Xiyan harici birisini beklemiyordu, her taraftan saldırıyla karşılaşmıştı. Kuşatılarak yakalandığında yanında yalnızca tek bir iblis komutanı, Zhuzhi-Lang, vardı. Böylelikle, dediklerim bir yana, onların savaşı kazandığı söylenebilir. Sakince konuştu ama hakikatı örtbas etmek için en ufak bir çabaya girişmedi. Bailu Dağı Savaşı hakkında küçüklüklerinden beri kıdemlilerinin böbürlendiklerini dinleyen birçok kişi vardır. Savaşın asıl hikâyesini ilk kez duyduklarında birazcık da olsa utanacaklar.”

“Zhuzhi-Lang ustasını korumak için ustamın Tanrı’nın Gazabı tekniğini doğrudan karşıladı. Efsun onu çevreleyerek asıl, yarı yılan hâline çevirdi. Ardından kaçtı. Tianlang-Jun da Bailu Dağı’na hapsedildi.”

Yani Zhuzhi-Lang’in Luzhi Mağarası’nda yarı yılan hâlde olmasının sebebi önceki Qiong Ding Tepesi’nin ustasının tanrısal yıldırımlarından dolayıymış. Zhuzhi-Lang’in mantığını esas alırsak şükran ve kinler bariz fark gösterirken en ufak haksızlığın öcü alınmalıydı… Shen Qingqiu üzerinde düşünecek zaman bulamamıştı ki Sistem’in bildiri sesi zihninde yüksek sesle çınlayıverdi:

Görev Verildi: Lütfen “Luo Binghe”ya Zhao Hua Tapınağı’nın ikinci hikâye kısmını bitirmesinde yardım edin. Hedef: Yükselen ün puanları 200 puandan az olmamalı!

 

Ün puanı mı?

Shen Qingqiu aniden Zhao Hua Tapınağı’ndaki ikinci hikâye kısmının ne olduğunu hatırladı.

Gelinen bu noktada Shen Qingqiu Sha Hualing’in babasını, Jiuzhong-Jun’u hatırlayıverdi. Bu şanssız asil iblis neyin yanlış neyin doğru olduğunu bilmeyen ve ailesini zedeleyen bencil kızı yüzünden kötü zamanlardan geçmişti. Güney bölgesinde gezip çeşit çeşit ekipler toplayarak zamanının büyük bir kısmını geçirirken geri dönüp Luo Binghe’dan intikam almayı umuyordu. Yine de, kahramanın kırılmaz halesiyle(hikâye çizgisi zırhıyla) karşı karşıya geldiğinde her iki şanlı dileğini de gerçeğe dönüştürememişti…

Jiuzhong-Jun’un planları mütemadiyen bozulurken yüreğinde birçok kin biriktiriyordu. Bu konuda ne yapabilirdi ki?

Elbette ki gidip hiddetini birisinden çıkartabilirdi!

Ve o “birisi” Zhao Hua Tapınağı’ndan başkası değildi…

Bu davranış Sha Hualing’in Qiong Ding Tepesi’ne saldırmasına benziyordu. Yerle göğün enginliğini bilmeden birinin abartılmış görüşlerine sahip olmak ölümlerini arattırıyordu. Shen Yuan romanın bu kısmını okuduğunda, beyin devreleri aynı triplere girmiş ve bir çalışan baba-kızla içinden alay etmişti.

Asıl eserde, Jiuzhong-Jun’un buradaki insanları ve keşişleri rahatsız etmek için alacalı iblis askerlerinden oluşan grubunu Zhao Hua Tapınağı’nın yakınlarına yollaması sağ olsun, Zhao Hua Tapınağı toplantı düzenleyip Tianlang-Jun sorununu değil de bu başkalarına varlıklarını fark ettirmeyi uman sorunlu ve bunalımlı bir grup iblisi konuşuyorlardı.

Yine de bu buluşmanın tam amacı önemli değildi. Asıl önemli olan şey, bu ikinci hikâye kısmının gerçekten de Luo Binghe’nın ününü düzeltme yöntemi olacağıydı.

Jiuzhong-Jun’un karışık iblis grubu kalabalığa karışmış (asıl eserdeki cümlelerle) “Budist keşişlere derslerini göstermeyi” bekliyorlardı. Saldırdıktan henüz birkaç saniye sonra Luo Binghe’nın hükmeden baskıcılığıyla güzelce bastırılmışlardı. Böylece ünü nasıl olduysa “mutlak kötü”den “ne iyi ne de kötüye” yükselmişti.

Shen Qingqiu sessizliğini koruyarak etrafına bakındı. Gerçekten de insan kalabalığının arasından bazı “insanlar” günahkâr görünüyorlardı. Pekâlâ, sahne başlasın bakalım!

Üç güzel Taoist kadın keşişler asıl eserdeki bu kısımda önemli bir rol üstleniyorlardı. Bu harem üyelerinin birlikte hareket etmeleri gerekiyordu ki ün puanının artışını yeterince hızlandırsınlardı ama şimdiyse seyirci rolüne düşürülmüşlerdi.

Sonuç: Baş kadın kahramanın rolü yine ona verilmişti, değil mi?

Wu Wang ciddi bir şekilde konuştu: “Rüyada Tianlang-Jun bedenini onarıp İnsan Âlemi’nde insanlar berbat bir duruma gelene değin kanla yıkanıyordu. Bu yaşlı keşiş, bunun onun gücünü bir gösteriş şekli olduğunu ve Bailu Dağı’ndaki savaşın intikamının önceden ikazı olduğunu düşünüyor.”

Birisi sordu: “Tianlang-Jun’un asıl bedeni zarar gördüğüne göre intikam almak istese bile korkmamıza gerek yok, değil mi?”

Wu Wang konuştu: “Tianlang-Jun’u hafife almamalısın. O, hanedanı yöneten geçmiş kişiler içerisinde eşi benzeri olmayan, Kadim İblis ırkı’nın en güçlü varisi olarak bilinmekte. Hatta, bununla birlikte, eski durumuna kavuşan sadık ve yetenekli komutan Zhuzhi-Lang ve kendi çocuğu da öyle.”

 

*****


Önceki Bölüm  ― Sonraki Bölüm 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder