Ah,
doğru ya! Sonuçta, her şey göz önünde bulundurulduğunda, usta müridinin ateşini
söndürmeye mecbur değildi. Yanlışlıkla ona sürtünüp ateşi körüklemiş olan o
olsaydı bile!!!
Shen
Qingqiu Luo Binghe’yı aniden doğrultup göğsüne elini koymuş, birkaç ruhanî
enerji dalgası yönlendirmişti. Fazla bir miktar olmamasına rağmen ona vermeye
gücünün yeteceği bu kadardı. Her şey gözardı edilebilirdi! Göz ardı
edilebilirdi!
Taş
lahitten çıkıp Rüya İblisi’nin yönlendirmesini takip ederken Luo Binghe’yı
sürükleyerek “Doğu Bölümü”ne kadar çekiştirdi. Bir süre sonra kabirin
duvarlarındaki rutubet artmış, ayaklarının altındaki zemin daha kaygan olmuş,
yosunlar sıklaşmıştı. Dengesini koruyabilmek kolay değildi. Shen Qingqiu
kaymayı önlemek için yavaşladı.
Devam
ettikçe yosunların içinde çıkan yabani otlarla çiçekler gitgide yayılmıştı.
Farklı uzunluktaki ağaçlar her iki taraftan da yükseliyordu. Yer sadece kaygan
değildi, hatta yıllanmış ağaçların bükülmüş, yamuk yumuk kökleri de zaman zaman
yolculukta tehlike belirtisi oluyordu. Ansızın mavi-siyah bir tavan üstlerinde beliriverdi,
ışık saçan kristallerin gömülmesiyle yıldızlı geceleri andıran bir perdeydi.
Ormandaymışçasına
oluşan yanılsamaya rağmen Kutsal Anıt Mezar’ı terk etmemiş, onun yerine içindeki
özel bir yeraltı türbesine girmişlerdi.
Kutsal
Anıt Mezar’daki her bir yeraltı türbesi geçmişteki asillerin kendi istekleri
doğrultusunda tasarlanmıştı. Tasarımı tuhaf ve farklıydı. Apartmana benzerdi;
kiracılar sadece sahip olduklarını getirip kendi isteklerine göre evin geri
kalanını dekore ediyordu. Ustaların kadim astroloji geleneği olan Qimen Dunjia’nın
gereğinden fazla korunduğu bir bölgeydi. İblis hayvanı terbiyecileri koruyucu
hayvanları kullanmayı tercih ediyordu. Şifacılar zehirli çiçeklerle otlar
yetiştiriyordu.
Bu
kabrin sahibi bariz bir şekilde son örnektekiydi. Ağaçlarla çiçekler sıradan
gözüküyorlardı fakat Shen Qingqiu onlara dokunmaya niyetlenmedi. Dış cübbesini çıkartıp
ikisinin de başını örttü. Luo Binghe’nın beline elini iyice yerleştirerek dikkatli
adımlar attı.
Çimen
ve yapraklar hışırdadı.
Aniden
soğuk beyaz bir ışığın parıltısıyla birlikte tiz bir ses havadaki sessizliği
kesiverdi.
Shen
Qingqiu’nun eli hızla inmiş, belindeki Xiu Ya kılıcı fırlayarak ani saldırıyı
önlemek için çapraz bir şekilde hızla çarpmıştı. İki tarafın da gücü hafife
alınacak gibi değildi.
Bu
engel ikinci bir kez beyaz ışık parıltısıyla saldırılmadan önce
giderilememişti. Bu sefer doğrudan Luo Binghe’nın boynuna yönelmişti. Xiu Ya
kılıcı ilk kılıcı engelliyordu ve geri çağrılamazdı, Luo Binghe’ya doğru
fırlatılamazdı da. Şayet tehlikeli çiçek ve bitkilerin içine düşerse hapı
yutardı!
Elini
kaldırıp kılıcın kenarını çıplak eliyle kavradı.
Kılıç
avuç içini derinlemesine kesti fakat hâlâ sıkı sıkıya tutuyordu, bir santim
bile ilerletmemişti. Kan damlamıyordu, boşalıyordu. Shen Qingqiu’nun üzerine
dökülüp yerdeki çimenleri parlak kırmızıya boyamıştı.
Önceden
Luo Binghe’nın kılıcını kavradığında ne kadar acı verici olabileceğini daha
yeni anlayabilmişti.
Shen
Qingqiu’nun gözleri kızardı. Başı titriyor, göz bebekleri küçülüyordu.
Tianlang-Jun’un
“serseri” diye bahsettiklerinin gerçekten bu ikisi olduğunu hiç düşünmemiştim.
Yamuk
yumuk yıllanmış ağaçların gölgesinden iki kişi ortaya çıktı.
Açık
olmak gerekirse, tek bir kişi çıkmıştı; diğeri tekerlekli sandalye tarzı bir
düzenekle itiliyordu.
Ayakta
duran ince belli, iri göğüslü güzel bir kadındı. Önündeki tekerleklideki
boynundan aşağısına kaba saba bir battaniyeyle örtülmüştü fakat görünürdeki yüz
Shen Qingqiu’nun aşina olmadığı bir yüz değildi.
Uçan
kılıç hâlâ ilerlemeye yelteniyordu. Shen Qingqiu kavrayışını gevşedemezdi.
Güçlüydü, kılıç avcunun yarısını ha kesti ha kesecekti.
İfadesi
sahte tebessümün eklenmesi haricinde değişmemişti: “Leydi Qiu, Yaşlı Saray
Ustası, iyi olduğunuzu umuyorum.”
Qiu
Haitang’ın bakışları kinle doluydu. Yaşlı Saray Ustası’nın başı tedirgin bir
şekilde kıpırdanmıştı, sesi boğuktu: “Tepe Lordu Shen, bana bak. İyi mi
görünüyorum?”
“İyi”
kelimesi sıradan bir hâl hatırma sormaydı, ciddiye alınmamalıydı. Shen Qingqiu
sert bir şekilde güldü.
Dikkatli
gözlemlemenin üzerine kullandığı “iyi” kelimesinin bu raddede oldukça ironik
olduğunu fark etti. Geçmişte Yaşlı Saray Ustası efsun dünyasının seçkin
şahsiyetlerindendi. Ölümsüz İttifak Ligi’nde ilk karşılaşmaları ve Jinlan
Şehri’ndeki kargaşa süresince duruşu ve görünüşü kusursuzdu. Fakat şimdi,
önceden özenle kar beyazı tutulan sakalları kirlenip karmaşıklaşmış, yüzü
içleri kirle kaplı buruşukluklarla dolmuş, çatlakları arkasındaki yıllanmış
ağacı geçmişti.
Yaşlı
Saray Ustası kasvetli bir şekilde konuştu: “Şu anki görünüşümü garip bulmuş olmalısın.”
Shen
Qingqiu, hiç garip bulmadığımı söylersem gitmemize izin verir misin, diye
düşündü. Ağzıysa bunu dedi: “Yaşlı Saray Ustası’nın dünyevi işleri bırakarak memleketine
dönüp inzivaya çekilerek yaşadığını ya da tasasız bir şekilde dolaştığını
duymuştum.”
Yaşlı
Saray Ustası küçümseyerek güldü: “Dünyevi işleri bırakmak ya da dünyayı
dolaşmak mı? Gerçekten buna inandın mı? Huan Hua Sarayı’nda, bütün dünyada…
gerçekten buna kaç kişi inandı? Gerçeği bilmek istiyorsan cici müridine sor.”
Ne
olduğunu bilmiyordu fakat Luo Binghe’yla hesaplaşmayı umuyor gibi
görünüyorlardı. Shen Qingqiu gözünü bile kırpmadı. Luo Binghe’yı arkasına alıp
onu korudu.
Qiu Haitang
hiddetle köpürdü: “Shen Jiu, küle bile dönsen seni tanıyacağımı söylemiştim.
Huayue Şehri’ndeki intihar oyununun sahte olduğunu uzun zamandır biliyorum.
Telafi için intihar etmek mi? Haha, sen o tarz birisi değilsin. İblis Âlemi’nde
seni görmüştüm. Gerçekten de hâlâ hayattaydın!”
Sadece
bedenimi biliyorsun sen, içimi değil. Shen Qingqiu çaresizce ölse kaç yazardı?
Chi Yun
mağarasında Sha Hualing tarafından yakalandığı gün Shen Qingqiu sayısız grubu
kurtarmış, bir an için onu görmüştü. Tereddüt etmiş, bunun üzerine şüphelenmeye
başlamıştı. Ne yazık ki Cang Qiong Dağı sektine döndükten ve akabinde Luo
Binghe tarafından aniden yakalanmasından sonra Qiu Haitang da sınırı geçip İblis
Âlemi’nde onları takip etmişti. Luo Binghe kutsal büyüyü kırmak için çok sayıda
Siyah Ay Gergedan Pitonu yakalamakla meşguldü. Bunalmanın sınırındaydı ve
dikkati dağılmıştı, böyle olunca birisinin gizlice içeriye girdiğini fark
etmemişti.
Özetle:
Kadının kini hafife alınacak gibi değildi. Yani, bu ikisinin birlik olması ne
Shen Qingqiu’nun gördüğü bir olaydı ne de ne zaman gerçekleştiğini biliyordu.
Bunu
düşününce kafasında bir düşünce beliriverdi: “Leydi Qiu’nun durup dururken
Jinlan Şehri’nde belirmesi Yaşlı Saray Ustası sayesinde miydi?”
Zhuzhi-Lang
bununla bir ilgisinin olduğunu reddettiğine göre nedeni diğerlerinin işin
içinde ellerinin olmasıydı. İtibarı üzerine konuşulmayacak Qiu Haitang’ın
ortaya çıkıp onu suçlama şansını ona başka kim verebilirdi ki?
Yaşlı
Saray Ustası soğuk bir şekilde gülümsedi, ne kabûllendi ne de inkâr etti.
Kabarık
beyaz karahindiba tanecikleri havada onların önünde süzülüp sürüklendi. Shen
Qingqiu konuştu: “Yoksa Yaşlı Saray Ustası’nı gücendirdiğim oldu mu hiç…”
Yaşlı
Saray Ustası: “İşler bu raddeye geldiğine göre senden saklayacak bir şey
kalmadı.”
Sesi
boğazında bir şey varmış gibi gıcırtılıydı: “Luo Binghe Huan Hua Sarayı’ma ilk
geldiğinde onu özenle eğitip ona tüm desteğimi verdim. Fakat o beni usta olarak
görmeyi reddetti, kızımla evlenmeyi istemedi bile. Hâlâ önemsediği kişinin sen
olduğu barizdi. Doğal olarak Tepe Lordu Shen’in ne kadar mükemmel olduğunu öğrenmek
istiyordum. Bunun aksine olayların kendi kendine açıklığa kavuştuğu bir olayı
kim düşünebilirdi ki? Geçmişine dair her şeyi biliyorum. Kimin çırağı olduğunu,
neler yaptığını, Cang Qiong Dağı Sekti’ne nasıl girmeyi başardığını… gerçekten
olağanüstü. Olay yerinde ekiciler olmasaydı bile su hapishanesine gireceğin
garantiydi. Planımın bir parçası olmasa bile benim için bir önemi yoktu.”
O
zamanlar Huan Hua Sarayı müritlerinin kini Luo Binghe tarafından körüklenmemiş,
Yaşlı Saray Ustası’nın etkisiyle kasten yapılmıştı. Shen Qingqiu Luo Binghe’ya
bakış atmadan edemedi. Bu çocuk daha az keçi gibi olup diğerini ustası olarak
kabullenseydi birçok tasa önlenebilirdi. Fakat Shen Qingqiu onun kafasız
inatçılığını çok göremezdi.
İç
çekmek zorunda kalmıştı: “Bu genç gerçekten Yaşlı Saray Ustası tarafından el
üstünde tutulmuş. Şüpheci yaklaşımım için kusuruma bakmayın ama onu iki kılıçla
şişlemeye çalışmak sözlerinizle fazlasıyla çelişiyor.”
Yaşlı
Saray Ustası: “O o zamandı, buysa bu zaman. Tepe Lordu Shen, lütfen kenara çekilin.
Nereye gitmek istiyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz, artık umurumda değil.
Sadece bu veletle işlerimi çözmek istiyorum.”
Shen
Qingqiu: “Çekilirsem Saray Ustası onu öldürüp beni bırakacak mı?”
Qiu
Haitang alayla gülümsedi: “O seni bırakabilir ama ben hâlâ buradayım!”
Aslında
zayıf dövüş becerisi onun görmezden gelinebileceği anlamına geliyordu fakat şu
anda durum gerçekten çığrından çıkmıştı.
Yaşlı
Saray Ustası: “Bu nankör, alçak herif beni bu duruma gelecek kadar perişan
etti- o ölene kadar rahat bulmayacağım.”
Shen
Qingqiu konuştu: “Gerçekten de senin dediğin kadar nankörse seni ve kızını
hayatta tutmazdı. Bir şeyi tamamıyla yok etmek için kökten bitirmek gerekir.
Bunu eminim ki sen benden daha iyi anlayabilirsin.”
Luo
Binghe’yı savunmak için konuşacağı bir günün geleceğini hiç düşünmemişti. Bunu
duyunca Yaşlı Saray Ustası garip bir kahkaha koyuverdi. Qiu Haitang kaba saba
bedenini saran battaniyeyi indirdi, Shen Qingqiu’nun soluklanması kesildi.
Battaniyenin
altında tuhaf, kare bir insan gövdesi vardı. Dört uzvu da yitmişti.
Yaşlı
Saray Ustası gerçekten de dilimlenerek insan çubuğu olmuştu! Döneminin meşhur
lideri böylesine perişan duruma düşmüştü, güç bela insan sayılabilecek ve bir
hayaletten daha perişan olacak duruma gelmişti. Islak ve pisti, sadece başı
kımıldayabiliyordu. Asıl Shen Qingqiu’nun kaderi Yaşlı Saray Ustası’na
geçmişti!
Kini
çok fazlaydı, aydınlatıcı birkaç sözle sakinleştirilemez, Ruh için Tavuk
Çorbası’nın şefkatine sahip olunamazdı!
Yaşlı
Saray Ustası dudaklarını büzdü: “Cici müridinin işi. Yeterince gördün mü?
Kökten bitirse iyi olurmuş.”
Shen
Qingqiu ağır bir şekilde başını salladı. Niçin kökten bitirmedin ki?!
Bu iki
serserinin birisi Luo Binghe’yı, birisi Shen Qingqiu’yu öldürmek istiyordu. Qiu
Haitang onu bizzat devirmek için yeterli yeteneğe sahip değildi, Yaşlı Saray
Ustası kötürüm olabilirdi fakat ondan çok daha fazla güçlüydü. Sefalet çeken
bir deve hâlâ bir attan büyüktür.* Her şeye karşın, bir zamanlar bir sektin ulu
lideriydi. Dört uzvunu artık kullanamıyor olabilirdi fakat ruhanî enerijisi
azalmamıştı. Yan yana çalışan kadınla erkekler yıpranmazlardı.* Bu ikili sakatı
taşıyan kör adam gibi birbirlerinin güçleriyle ve zayıflıklarıyla
tamamlanıyorlardı.
Shen
Qingqiu ona karşı olanlara bakarken kılıcı çıplak elleriyle kırıp çimenlere
attı.
Sefalet Çeken Devenin Attan Büyük Olması: Güçlü ya da varlıklı bir insan
zor zamanlar çekerken bile sıradan insanlara göre hâlâ daha güçlü ya da
varlıklı olacaklarını dillendiren bir Çin deyimi.
Yan Yana Çalışan Kadınla Erkeklerin Yıpranmaması: Karma gruplarla
çalışmanın daha verimli olacağını belirten bir kültürel deyim.
Tianlang-Jun’la
karşılaştığında karakter bilgisi daha önceden verilmemişti, Luo Binghe’nın olay
örgüsü nafileydi. Fakat Yaşlı Saray Ustası asıl eserdeki rolünü oynamıştı,
bundan dolayı hâlâ kahramanın ölümsüz altın bedeni prensibi kuralına bağlı
olmalıydı. Bu etki hâlâ mevcut olmalıydı. Çekilmeyi, Yaşlı Saray Ustası’nın
Shuang Hu Şehri’nde olduğu gibi Luo Binghe’yı kesmesine izin verip sonunda
kimin öleceğini görmeyi deneyebilirdi.
Yaşlı
Saray Ustası yavaşça konuştu: “Sana son bir kez soracağım; çekilecek misin,
çekilmeyecek misin?”
Shen
Qingqiu kollarını indirdi, avcundan akan kan yavaşça süzüldü. Yanıtını
vermişti.
Yukarıya
bakarak sakince konuştu: “Yaşlı Saray Ustası’nın dediği gibi, o benim cici
müridim. Sen söyle, çekilir miyim?”
Elinde
olan bir şey değildi, işler değişmişti. Artık eskiden olduğu gibi aynı
gitmiyordu.
Her
hâlükârda kendini bunu yapmaya ikna ettiremezdi, diğerleri Luo Binghe’yı
doğrarken kazanan kim olacak diye tahminde bulunarak kenardan izleyemezdi.
Bu
durumda hâlâ tek yapabileceği şey Luo Binghe’nın hayatı üzerine kumar
oynamaktı, ki böylece asıl pislik kötü adamdan farksız olacaktı!
Yaşlı
Saray Ustası’nın göz bebekleri aniden küçülmüş, gözünün akı genişlemiş de göz
bebekleri tüymüş gibi görünüyordu. Yeri yerinden oynatacak bir şekilde haykırıverdi.
Dört
uzvu yittiğinden onun yerine ruhanî enerjisini haykırmasına yönlendiriyordu.
Her feryatında Shen Qingqiu yoğun ruhanî enerjisinin güçlü dalgasının keskin
kılıçlar şeklinde ona geçirdiğini hissetti ve saldırıları üstünkörü değildi.
Çimenler sallandı, yapraklar fırladı. Shen Qingqiu hâlâ kanamakta olan sağ
eliyle kabzasını kavrayıp birkaç kez engelledi. Sağ avuç içindeki acının
şiddeti titremesine neden oluyordu fakat diğer eline geçmeye kalkışmadı. Luo
Binghe’yı sol eliyle tutmazsa kontrolünü kaybedeceğinden korkuyordu!
İnsan
çubuğu olmasına rağmen Yaşlı Saray Ustası hâlâ güçlü ruhanî enerjisini
koruyabiliyordu. Qiu Haitang’ın hâlâ onu yanında tutmasına şaşmamalı. Bunu tam
düşünmüştü ki Yaşlı Saray Ustası uzun bir haykırış koyuverdi. Xiu Ya kılıcının
kabzasından zayıf bir kırılma sesi geldi- saldırıyı engelleyemezdi. Güçlü
saldırı ulaştığında Shen Qingqiu geriye yuvarlanarak düştü. Aşağıya inerken
yuvarlanmış, kendini etten kalkan olarak kullanarak Luo Binghe’nın yere
çarpmasına müsaade etmemişti. Sonunda bedenin tüm ağırlığıyla ezilmiş ve
yıldızları görmüştü.
Yaşlı
Saray Ustası sonunda ulumayı bırakmış, Qiu Haitang da yavaşça onu oraya
ilerletmişti. Bir süre Luo Binghe’yı tutan Shen Qingqiu’ya bakarken sakinleşmiş
görünüyordu: “Düşerken bile onu korumaya devam ediyorsun.”
Qiu
Haitang dişlerini sıktı: “Sahte, bunların hepsi sahte. Bu adam… …şu anda bu gösteriyi
kime yapıyorsun?!”
Yaşlı
Saray Ustası: “Niye karşılık vermek için ruhanî enerjini kullanmadın?”
Shen
Qingqiu konuştu: “Elbette sebebi tükenmiş olmam.”
Beyaz,
ince, ufak çizgiler süzülerek Luo Binghe’nın solgun yanaklarına konmak
üzereydi. Shen Qingqiu nazikçe onları üflemiş, beyaz tüy de savrulmuştu. Yaşlı
Saray Ustası kaderine boyun eğdiğini farz etmiş, dikkatini onun üzerinden
çekmişti. Odağını huzurla uyuyan Luo Binghe’nın yüzüne yönlendirmişti.
Feryat
saldırıları esnasındaki gösterdiği kızgınlığı yüzünden silinip gitmiş, yerine
sinir bozucu bir gerilim gelmişti.
Shen
Qingqiu: “……”
Bu
ifade… doğru gelmiyor.
Yaşlı
Saray Ustası uzun bir süre baktıktan sonra iç çekti: “En çok gözlerini
kapattığında ona benziyorsun. Ayrıca sakin olduğunda.”
Bakışları
Luo Binghe’nın yüzünde açgözlülükle gezindi. Hâlâ elleri olsaydı okşamak için
uzatırdı da. Shen Qingqiu rahatsız hissetti. Luo Binghe’nın başını sarmalayıp
kollarının arasına iyice çekmeden edemedi.
İkisi
Luo Binghe’nın başı Shen Qingqiu’nun göğsünde, ona rahatça sokulduğu bir
pozisyondaydı. Shen Qingqiu’nun sesi kısıktı: “Gözlerini aç, o Su Xiyan değil.”
İsim,
Yaşlı Saray Ustası’nı dalgınlığından uyandırmıştı, öfkeyle saydırmaya başladı:
“Niçin emirlerimi aldırmadın?! Niçin bana itaat etmedin?! Sana iyi bakmadım mı
ben? Huan Hua Sarayı’nı da benim konumumu da istemiyor muydun? Her zaman bunu
istediğini biliyorum! Bana sadık olsaydın sana vermeyeceğim hiçbir şey yoktu!
Fakat ilk o, şimdi sen- ikiniz de nankörsünüz! Nankör!”
Çılgınca
bağırıp çağırarak atıp tutmuştu, nankörlükle ilgili söylenmeye devam etmeden
önce Tianlang-Jun ve Shen Qingqiu’ya olan ahlaksız, sert eleştirileriyle kinini
döküyordu. Aniden, başını çevirmiş, buruşmuş ifadesi yumuşamıştı. Tatlı dille
ikna eder bir biçimde konuştu: “Xiyan… buraya gel… Shizun’un senden bir isteği
olacak, bunu iç…”
Yaşlı
Saray Ustası yine perişan duruma düşmüştü, ağzının kenarından salyalar
akıyordu. Qiu Haitang yavaşça geriledi, gözlerinde tiksinti taşıyordu. Shen
Qingqiu bulantısı artıyormuş gibi yüreğinin buz kesildiğini hissetti.
Yaşlı
Saray Ustası’nın ona yan gözle bakmasını kaldıramıyordu, Shen Qingqiu Luo
Binghe’nın başının arkasını eliyle kaldırıp yüzünü göğsüne bastırmış,
çıkışıvermişti: “Yeter!”
Luo
Binghe’nın yüzü görünürden saklı olduğundan Yaşlı Saray Ustası’nın davranışları
yumuşamış, yüzündeki kaslar kısa bir süreliğine seğirmişti. Kinle dolu gözlerle
ağzını açtı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder