Fang Zhaomu’nun iyi şansı yolunu tamamlamadı.
Restoran haftasıydı. Ağır bir iş yükü ile tüm bir gün boyunca laboratuvarda kaldı. Erkenden görevlerini tamamlayınca, akşam yemeği için tek başına ayrıldı. Çorba daha yeni gelmişti ve tüm gün boyunca laboratuvarda olmayan Song Yuanxun, restorana girdi.
Şükürler olsun ki, Song Yuanxun buraya Zhang Ranyu ve Zhou Meng ile gelmemişti. Yanındaki insanlar Fang Zhaomu’nun bilmediği insanlardı. Sık sık zamanlarını laboratuvarda geçiren öğrencilerden daha resmi giyinişlerine ve neşeli tutumlarına bakılırsa, muhtemelen Song Yuanxun'un işten önemli sınıf arkadaşlarıydılar.
Normalde olduğu gibi, Song Yuanxun’un ifadesi kayıtsızdı. İçeri girer girmez kendiyle birlikte soğuk bir rüzgâr getirdi ve Fang Zhaomu’ya bile baktı. Fang Zhaomu aslında o gün Song Yuanxun'u görmediği için daha rahattı ama okulun dışında onunla karşılaşacağını kim bilebilirdi? Bir dahaki sefere üşengeç olmamalı ve kapıdan çıktığında o günkü şansına bakmak için yıllığına göz atmalıydı.
Fang Zhaomu aşağıya baktı ve kulaklarını dikti. Çalışan rezervasyon yaptırıp yaptırmadıklarını sordu ve tanımadığı iki kişiden biri adını söyledi. Sonra bir garson onları yukarı çıkarttı.
Bu restoranın üst ve alt katları farklıydı ve aşçı ve menüleri bile farklıydı.
Fang Zhaomu, bu işteki öğrencilerin gerçekten abartılı olduğunu düşündü. Bir dahaki zaman Andrew'i buraya getirdiğinde, sıradan insanlar olarak, camın yanındaki bu masaya oturarak alt katta yemek paylaşmak onlar için çok güzel olurdu.
Talihsizlik 3. kere geldi. Fang Zhaomu çorbasını daha yeni bitirmişken, verileri tamamlamada görevli olan grubundaki sınıf arkadaşı onu arayarak bu hafta analizini yaptığı tüm verilerde hatalar olduğunu ve diğer kişinin yaptıklarıyla uyuşmadığını söyledi. Profesör şu anda laboratuvardaydı ve Fang Zhaomu’nun hızlıca dönmesini istiyordu.
Fang Zhaomu son derece çaresizdi. Yemeğinin devamının gelmesini beklemedi ama faturayı ödeyip bir taksi çağırdı ve okula aceleyle gitti.
Nefes nefese laboratuvara koştu. Profesör daha fazla bekleyememiş ve ayrılmışken, iki sınıf arkadaşı onu bekliyordu. Sınıf arkadaşlarıyla birlikte sonuçlarını baştan aşağı dikkatle incelediler ve en sonunda diğer kişideki sorun yatağını bulduklarında rahatlıkla nefes verdiler.
Fang Zhaomu laboratuvardan ayrıldığında saat 21.30’du. Hava çok soğuktu ve rüzgâr güçlü esiyordu. Fang Zhaomu’nun atkısı kalın değildi ve soğuk hava, montu ile atkısı arasından vücuduna girerek onu donduruyordu.
Laboratuvara aceleyle gelmişti o yüzden soğuk olduğunu hissetmemişti. Şimdi işler yerine oturduğuna göre, karanlık kampüste tek başına yürürken, aşırı soğuk olduğunu fark etti.
Okul girişine yaklaşmak üzereyken Fang Zhaomu’nun cebindeki telefon titredi. Aniden gelen titreşim nedeniyle korkan Fang Zhaomu, birkaç dakika tereddüt etse de titreşim kesilmeyince bakmak için telefonunu çıkardı.
Andrew onu arıyordu ve bildirimler okumadığı mesajlar olduğunu gösteriyordu. Az önceki tuhaf durum yüzünden Fang Zhaomu mesaj aldığını fark etmedi.
Selam vererek telefonu açtı. Andrew'in derin ve istikrarlı sesi duyulabiliyordu ve Fang Zhaomu kalbinde hafif bir bükülme hissetti.
şıkların seti olsun, tatlı olsun, alt katta yemek paylaşmak olsun. Fang Zhaomu çok fazla hayal kurmuştu ama eninde sonunda, kendi yemeğini bile bitirememişti.
Konuşacak kimsesi yoktu ve sadece Andrew'in sesini dinleyebilirdi. Başkalarına anlatmak istediği sefaletleri zihninde yaşadı ve sanki bu konu hakkında biriyle zaten konuşmuş gibi davrandı.
"Meşgul müydün?" Andrew gelişigüzel sordu.
"Evet." Fang Zhaomu yürür yürümez telefonu kulağına bastırdı. Elinin arkası şimdiden soğuk rüzgâr eserken uyuşmuştu. Her şey iyiymiş gibi davranırken, Andrew ile konuştu. "Laboratuvarda bir şey oldu o yüzden şimdiye kadar meşguldüm."
"Ne oldu?"
"Sınıf arkadaşımın verisinde hatalar vardı o yüzden tüm akşamı onu düzelterek harcadık."
Andrew duraksadı ve sordu. "Hala laboratuvarda mısın?"
"Hayır, değilim. Eve gidiyorum şu anda. Ya sen, otele geldin mi?"
"Geldim."
"Akşam yemeği yedin mi?"
"Yedim. Restoran nasıldı?"
Fang Zhaomu keyifsizdi. "Emin değilim. Çorbayı bitirir bitirmez çağrıldım. Hata beni cidden korkuttu ve hala aç hissetmiyorum. Profesör yarın gelirse, ona halen açıklamam gerekecek.
Andrew'in sesi biraz onaylamıyormuş gibi geliyordu. "Yemen gerek."
"İştahım yok." Rüzgâr çok güçlü esti. Fang Zhaomu kendine sıkıca sarıldı ve Andrew'e şikâyet etti. "Çok üşüdüm."
"Neredesin şu anda?"
"Eve yürüyorum." Fang Zhaomu titredi. "Seninle daha fazla konuşmayacağım. Çok soğuk. Eve geldiğimde seninle konuşurum."
Fang Zhaomu telefonu kapatarak eve yarı yürür, yarı koşar şekilde gitti.
Kaldığı yer okula ne çok uzak ne de çok yakındı. Geri dönmesi yaklaşık 20 dakika alıyordu.
Kenardan döndüğü anda, Fang Zhaomu arkasındaki aracı fark etti. Ancak onu hiç geçmedi, onun yerine kendisini takip etti.
Araba tam arkasındayken, Fang Zhaomu bakmak için kafasını çevirdi. Farların yoğunluğu nedeniyle ne tür bir araba olduğunu ayırt edemedi ve yürümeye devam etti.
Başta, Fang Zhaomu aracın kendisini takip ettiğini düşünmedi. Ancak 2 dönüş yaptıktan sonra, araç hala aynı uzaklıkta arkada takip ediyordu ve Fang Zhaomu şüphelenmeye başladı.
Göz kamaştırıcı ışıklar ve yol boyunca yuvarlanan lastiklerin sesleri Fang Zhaomu’nun tüylerini diken diken etti. Kafasında birçok şiddetli manşet parladı. Arabadan olabildiğince uzak durarak duvara yakın durdu ve adımları hızlandı.
Yarım sokağın ardından araba hala arkasında kalıyordu. Fang Zhaomu ölümüne korktu. 911'i aramak istedi, ancak bu üç rakamı gördükten sonra tereddüt etti ve bunun yerine Seattle'da olan elinden bir gelmeyen Andrew'i aradı.
Andrew çabucak cevapladı. "Ne oldu?"
"Andrew" Fang Zhaomu arkasındaki araca dikkatini vererek Andrew ile aceleyle konuştu. "Bir araç beni takip ediyor gibi görünüyor, beni takip edeli baya oluyor. Ne yapmalıyım, polisi aramalı mıyım?"
"..." Andrew birkaç saniye sessiz kaldı. "Korkma. Takip ettiğine emin misin? Nasıl bir araç?"
"Çok yavaş sürüyor ve yaklaşık 10m mesafe tutuyor sürekli. 3 sokaktır beni takip ediyor," Fang Zhaomu cesaretini topladı ve sonunda arabaya bakmak için döndü, sonunda, o kadar korktu ki koşmaya başladı."Ben... Göremiyorum... Nasıl... Bir araç olduğunu…"
O anda, araç anında bir dönüş yaptı ve aynı hızda aşağı sokağa doğru sürmeye başladı.
Fang Zhaomu durdu. Bakmak için döndü, sonra hızlıca yürümeye başladı. Andrew'e "Başka sokağa döndü." dedi.
"Evine ne kadar uzaksın?" Andrew sordu.
"3 dakika daha." Fang Zhaomu şimdiden yeri görebiliyordu. "Benimle konuşmaya devam eder misin? Çok korktum."
"Ederim." Andrew anında kabul etti. "Sorun yok. Korkma."
Fang Zhaomu günün büyük bir bölümü koşmuştu. Kalbi çılgınca atıyordu ve Andrew'e küçük bir sesle teşekkür ederek devam etti. Andrew'in onu paranoyak gördüğünden emin değildi ama cidden çok korkmuştu ve bunun hakkında daha fazla düşünemedi, sadece eve hızlıca dönmek istiyordu.
Apartman binasının girişine geldiğinde Fang Zhaomu titreyen elleri ile anahtarı çıkardı ve kapıyı açtı. İçeri koştu ve anında kapattı, sonunda biraz rahatlamıştı. Yavaşça merdivenleri çıkarken Andrew'e "Eve vardım." dedi.
Nefesi kesilmişti, merdiven direğine tutunarak, dinlenmek için durdu. Andrew de aslında "İyi." demeden önce sessizdi.
"Andrew" Fang Zhaomu karanlık ve dar olan merdivenin devamına baktı. Yumuşakça konuştu, "Bana eşlik ettiğin için teşekkürler."
"Geceleri C şehri güvenli değil." Andrew sakince dedi. "Bir daha tek yürüme."
Fang Zhaomu bu sözü tutamayacağını hissettiği için bir şey demedi.
"Senin için biraz yemek sipariş ettim." Andrew konuştu. "Nerede yaşıyorsun? Sana teslim etmelerini söyleyeceğim."
Fang Zhaomu şaşırdı. Merdivenleri çıkarken reddetti. "Buna gerek yok, çok geç oldu zaten. Ayrıca aç da değilim."
"Yarım saat önce sipariş verdim. Bana adresini ver."
Andrew'in sesi çok sertti o yüzden Fang Zhaomu adresini ona söyledi. "Sana yakın mı? Beni dikizlemek için fırsat bulacak mısın?"
"Aynı şehirde bile değilim, nasıl dikizleyeceğim ki?" Andrew dedi. "Evin benimkine uzak değil."
Kapısına ulaşmışken, Fang Zhaomu, Andrew'den gelen bir tıkırtı duydu. Çabucak durdu ve bir arabanın ışıklarının sinyali gibi duyuluyordu. Fang Zhaomu ona sordu. "Arabada mısın?"
"Evet, önemli bir şey var. Ofise geri gitmem gerek."
Fang Zhaomu, Andrew için sempati hissetti. Onun da aslında önemli bir şeyi vardı az önce ama sonunda eve vardı. Şimdi de Andrew'in ayrılması gerekiyordu, onun işi Fang Zhaomu’nunkinden daha zor gözüküyordu. Andrew'i daha fazla rahatsız etmek istemedi ve “Hoşça kal.” deyip kapattı.
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder