Shen
Qingqiu konu kadın karakterler arasındaki kapışma ve kadın kavgasına geldiğinde
daima saygı mesafesini korurdu. Fakat ne olduğunu fark ettiğinde beklenenle
gerçek arasındaki fark gereğinden fazlaydı, o nedenle çabucak takip edip
izlemeyi sürdürdü.
Qin
Wanyue gözyaşlarını tuttu: “Üzgünüm, görevimi ihmal edip Küçük Saray Hanımı’nı
durduramadım…
Sha
Hualing anında sözüne karıştı: “İlk olarak, bu senin suçun! İnsan Âlemi’nden
kadınların özellikle alçakgönüllü ve prensip sahibi olduğunu duymuştum fakat kaç
defa lordu baştan çıkartmakta başarısız olup bununla birlikte yine de buradan
ayrılmayı reddettiniz? Ayrılmazsanız sorun değil fakat tek bir kişiyle bile
ilgilenmekten acizsiniz. Sen onun kıdemli askerî kız kardeşisin. Onu tez
vakitte de geç vakitte de durdurmadın. Tek yaptığın şey lordun önünde anlamsız
rezaletler yapmasına izin vermekti. Bu acınası, mağdur görünümü kimin için
takınıyorsun?”
Sha
Hualing’in onun bütün zayıflıklarını yüzüne vurmasını işittiğinde Qin Wanyue o
kadar utanmıştı ki ölmek istemişti. Asıl eserde Sha Hualing, Qin Wanyue’ye
karşı olağanüstü bir nefret besliyordu ve her zaman ona dalaşacak bir şey
buluyordu. Bu sefer ikisi de hareme girememiş olsa bile ilişkileri en ufak bir
gelişme göstermemişti. Sha Hualing arkasını dönüp yüzündeki ifadeyi değiştirdi,
şimdi Küçük Saray Hanımı’na geniş bir gülümsemeyle bakıyordu: “Küçük Saray
Hanımı bunca yıldır eskisi gibi lüks bir yaşam içerisinde yaşıyor. Arada sırada
çakılman bir yana, sana hiç kötü davranılmamış gibi görünüyor, yanılıyor muyum?
Niçin bu kadar kederlisin?”
Küçük
Saray Hanımı yırtıcı bir şekilde yanıtladı: “Sen de kim oluyorsun? Kim bilir
nereden gelmiş iblisin tahrik edici vahşi tilkisi, gelip de Huan Hua Sarayı’nın
içinde benimle böyle konuşmaya cüret mi ediyor?! Domuza davranışıyla bana
davranışı arasında ne fark var?!”
Sha
Hualing dudaklarını büzdü: “O zaman Küçük Saray Hanımı niçin bahsettiği hayvan
gibi yiyip uyuma dışında yapabileceklerinin ne olduğunu bize söylemiyor?”
Qin
Wanyue’nın gözyaşları süzüldü: “Küçük Saray Hanımı, çabuk olup gidelim. Uzun
zamandır… hiçbir şey eskisi gibi değil…
Küçük
Saray Hanımı tamamıyla kendini kaybetti: “Ben neden gidiyorum? Burası benim
Huan Hua Sarayı’m, benim! Hepiniz, defolun! Her şey olması gerektiğinin tersine
döndü!”
Olay, son
derece karmaşık bir mücadeleydi. Shen Qingqiu son derece şaşırtıcı bir gerçeği
keşfetmişti. Dikkatlice düşünmek için parmaklarını kullandı:
Sha
Hualing: Karısı değildi, onun yerine astıydı. Uzatmalara giderken köle gibi ölümüne
çalışıyordu. Maaşı ve çalışma koşulları da acımasızdı. Patronunun davranışı, iş
romantizmini istemediğini gösteriyordu. ×
Liu
Mingyan: Aşklarının simgesi olan kılıç püsküllerini bile değiş tokuş etmemişlerdi.
×
Ning
Yingying: Genç ve cahil olduğu dönemlerde erkek kahramana karşı hissettiği
tutkulu hislerini ergenliğinin ardından yitirmişti. Aşk hastası zihni tedavi
edilmiş gibi görünüyordu. ×
Küçük
Saray Hanımı: Evine kapatılmış mağdur bir kadındı. Luo Binghe’nın kendisine
domuza davranırmış gibi davrandığını bile söylemişti.
Qin
Wanyue: Evine kapatılmış mağdur bir kadın #2. Hayatını ve bedenini adamak için
sayısız girişimde bulunmuş ve hepsi başarısız olmuştu. Şimdi de küçük Saray
Hanımı’na belli bir süre boyunca dadılık yapıyordu. ×
Qiu
Haitang: Shen Qingqiu’yi yıktıktan sonra güle oynaya Luo Binghe’ya gidip
NTRleyeceğini önceden kanıtlamamış mıydık? Nasıl oluyor da hâlen seyahat
etmekten yorulmadan dışarıda geziniyor? ×
Üş Taoist
rahibe: Küçük rollerin gece çiçeklenen kaktüs kadar kısa bir ömrü vardır,
merhaba ve hoşça kal ×××
…
Bu açıdan
bakıldığında Luo Binghe gerçekten… fazlasıyla rezil bir hâldeydi!
Onurlu
Aygır romanının erkek kahramanı, hâlen kuşun uçuyor değil mi?
Kusursuz
bir biçimde iyi olan harem ona tam anlamıyla karmaşayla acı çektiriyordu. Bu,
roman olsaydı doğru şeyi yapma cesareti puanları nasıl olurdu da hiçbir eşiyle
konuşurken verilmezdi?! Shen Qingqiu değerleri kontrol etmek için çabucak
Sistem’i tıklattı. Fakat aniden şunu fark etti ki B puanlarıyla doğru şeyi
yapma cesaretinin değerleri azalmamış, onun yerine 900’den çok daha fazla
olacak şekilde aniden yükselmişti!
Bu
değerlerin çoğu uykudayken ya da çevrimdışı durumdayken eklendiğinden
hiçbirinin bildirisini almamıştı. Shen Qingqiu ne zaman verildiğini
bilmediğinden küçük pencereleri dürterek genişletti. İçinde kayıtlar
tarihleriyle sıralanmıştı.
[Ning Yingying: Kadın karakterin akılsız
arayışları tersine döndü. B puanı +100]
[Ming Fan: Yardımcı karakterin mantıksız geri
zekâlılığı tersine döndü. B puanı +50]
[Liu Mingyan: Kadın karakterin nedeni
anlaşılamaz arayışı tersine döndü. B puanı +150]
…
Kadın
karakterlerin yaygın kovalamaları ve ölüme giden askerlerin geri zekâlılıkları—
bu iki oluşum Aygır romanları ve benzerlerinin klasik unsurlarıydı. Şimdi kadın
karakterler erkek kahramanları takip etmiyor, yardımcı karakterlerin IQları da
gelişmiş görünüyordu, o nedenle doğal olarak B puanı artmıştı. Bu Shen Qingqiu bunu
şimdi gayet anlamıştı.
Fakat Luo
Binghe’nın hiçbir kızla bile takılmamasına rağmen Sistem, herhangi bir doğru
şeyi yapma cesareti puanı çıkartmamıştı—bu bilime aykırıydı!
Erkek
kahramanın doğru şeyi yapma cesareti seviyesi artık ona bağlı olmayabilir
miydi? Ya da diğer bir deyişle, erkek kahramanın “doğru şeyi yapma cesareti”
artık yok muydu?
Bu… Shen
Qingqiu kasvetli Luo Binghe’ya bakmaktan kendini alıkoyamamış ve anında dik bir
şekilde bakmaması gerektiğini hissetmişti.
Ah hayır,
bir günah işleyerek kusursuz bir şekilde iyi olan Aygır romanı kahramanını
yetiştirirken bir aseksüele dönüştürmüş olabilir miydi?!
Karmakarışık
hislerle birlikte Shen Qingqiu paneli kapattığında aniden bulunduğu yerin pek
doğru olmadığını fark etti.
Daha yeni
Huan Hua Sarayı’nda merakla etrafı izliyordu... Farkında olmadan nasıl olmuştu
da bambu ormanına girmişti? Ve nasıl bakarsa baksın bu bambu ormanı pek bir
aşina geliyordu…
Bambu
ormanı hafif, durgun bir esintiyle hışırdıyordu.
Shen
Qingqiu’nin hiçbir şüphesi yoktu. Bu alanın küçük bir köşesini bile görse
neresi olduğunu söyleyebilirdi.
Burası,
Cang Qiong Dağı’nın Qing Jing Tepesi’ydi.
Onca yıl
yaşadığı bu yer… nasıl olurdu da aşina gelmezdi ki?
Sistem:【 Güncel yeriniz: Luo
Binghe’nın Rüya Âlemi. 】
Luo
Binghe’nın aklı dengesiz ve çılgınca değişken olduğunda görgü tanıkları genelde
etkilenirdi. Bu Rüya Âlemi’ne açık denizdeki anafor kadar muazzam bir şekilde
çekilirlerdi. Diğer bir deyişle ölçülemeyecek kadar çok geniş “beyin deliği”ne
düşerek göte geleceklerdir. Bu, Wi-Fi’a bir kez bağlandığında tekrardan
bağlanmak için şifreye ihtiyacın olmayacağıyla aynı durumdu.
Shen
Qingqiu apar topar yüzüne dokunduğunda Rüya Âlemi’nde asıl görünümüne döndüğünü
fark etti. Artık yüzü sakallı değildi, kendisinde hiç de güven duygusu
bırakmamıştı. Saklanıp Luo Binghe’nın uyanmasını bekleyeceği bir yer
arayacakken yoldan ilerleyen ikişerli ve üçerli olarak birkaç mürit göründü. Shen
Qingqiu olduğu yerde donakaldı, öyle ki nereye saklanacağını bile unuttu.
Bu yoldan
geçen müritler biraz katı ve ağır bir ifadeye sahip olmalarına ve aslında
sadece burunları ve gözleri olmasına rağmen yüz özellikleri eksiksizdi. Shen
Qingqiu çoğunu seçebilirdi de.
Rüya
İblisi’nin bile böylesine büyük bir efsunu, üstelik içindeki canlıların yüz
özelliklerini koruyacağı şekilde, desteklemesine imkân yoktu. Fakat Luo Binghe
şu anda çoktan yapabilir durumdaydı, hatta yüz hatlarını bunun gibi ince
detaylarla şekillendirebiliyordu. Luo Binghe’nın yeri ve göğü kaplayacak yeteneğe
sahip olduğunu öğrenmesinin ardından uzun bir zaman geçmesine rağmen Shen
Qingqiu korkuyla iç çekmeden edemedi.
Küçük
bambu ormanının dışında Qing Jing’in bambu evi vardı. İlkbahar suyu
çaprazlanmış bambu saçaklarının arasından akıyor, günışığının yansımasıyla yedi
rengi ortaya çıkartarak güzel güzel, düzenli bir şekilde şıkırdıyordu. Shen
Qingqiu Luo Binghe’nın içeride olmasından endişelendi, o nedenle adımlarını
durdurup daha fazla ilerlemedi. Zamanında kim bilir kaç defa geçtiği bambu
ormanından geçiyordu, hâliyle sıradan bir şekilde dinlenme maksadıyla
gölgelerin içerisinde gizli bir yer buldu.
Aniden
hafif adım sesleri, yerdeki yaprakların üzerinde yükseldi. Rüzgârın etkisiyle
bir görünüp bir kaybolan bambu, ardından on beş yaşlarında beyaz kıyafetli bir genci
ortaya çıkartmıştı.
Bu genç
oğlanın cildi açık tenliydi, onca yolu koşarak gelmiş gibi görünüyordu. Alnını
ince çizgiden terler kaplamıştı ve yanakları kırmızıyla renklenmişti; genel
olarak çok şirin görünüyordu. Gözlerinin ve kaşlarının ana hatları belirgin
fakat keskin değildi, toyluğunun vermiş olduğu canlılığı taşıyordu.
Shen
Qingqiu kederlenmeden edemedi: Böylesine küçük canlı günışığı tazeliğinde Luo
Binghe’yı görmeyeli çok uzun zaman olmuştu.
Qing Jing
Tepesi’nde yetiştirildiği zamanlarda beyaz kıyafetler giymeyi seviyordu.
Asileştikten sonra insan şeklindeki iblis kralı Luo Binghe sadece siyah
kıyafetler giyiyordu, eskisinin neredeyse tamamıyla zıttıydı. Bilhassa bu tarz
taze ve hassas bir görünümü uzun zamandır hiç görmemişti.
Luo
Binghe bambunun üzerinden atladığı gibi sevinçle seslendi: “Shizun!”
Shen
Qingqiu karanlıkta saklanıyordu; haliyle, doğal olarak, bu direkt ona söylenmemişti.
Bakışlarını çevirdiğinde gerçekten de taş kaplama yolun sonunda duran yeşil
cübbe giyen birisini gördü.
“Shen Qingqiu” Rüya Âlemi’nde anılarından
çıkarak yemyeşil bambuların ortasında duruyordu. Vücut yapısı ince ve zayıftı,
bizzat ruhanî bambuyu andırıyordu. İfadesi durgundu; ölümsüzün sakin ve berrak
havasına sahipti. Sadece böyle bakıldığında gerçekten de zarafet ve ruhaniliğin
duruşuna sahipti. Üçüncü kişi olarak, şu anki Shen Qingqiu kendisinin gereksiz
detaylara takılmasını sağlamaya çalışıyor ve hâlen ikna olmadan alıkonuluyordu.
Aslında
bunca zaman rol yapmasından dolayı bu seviyeye gelip bu şekilde klas
davranabilmişti ve bu gerçekten fazlasıyla zevkliydi!
Bu arada
her bir detayı böylesine mükemmel bir şekilde düzenleyebildiğinden Luo Binghe
gerçekten de Rüya İblisi’nin doğrudan varisi olmayı hak etmişti!
Bambu
ormanındaki diğer Shen Qingqiu transta gibiydi, fakat ardından başını eğdi:
“Koşmayı bitirdin mi?”
Luo
Binghe başını salladı: “On tur… hepsi bitti.”
Shen
Qingqiu sonunda bunun hangi olay olduğunu anımsadı.
Luo
Binghe’nın “on tur” diye bahsettiği şey, Qing Jing Tepesi’nin sınır çitlerinin
etrafında on tur koşmaktı. Shen Qingqiu bu görevi ona kişisel olarak vermişti.
Müthiş
erkek kahramanı cezalandırmaya dair hastalıklı mizah anlayışından dolayı değil,
bunu daha fazla kaldıramayacağından dolayı yapmıştı. Luo Binghe’nın eğitimini
devraldığından beri öğretmen figürü olarak Shen Qingqiu’nin doğru dürüst bir
şey öğretmesi gerekiyordu, o nedenle ikisinin arası açıldığında en azından ona
“ustayla çırak arasındaki ilişkide öğretilerini miras bırakması lütuftur”u önce
utançtan kızarmadan söyleyebilmeliydi. Ana çizgideki genel eğitime göre ilk
adım Luo Binghe’nın can sıkıcı yürüyüş şeklini ve vücut tekniklerini
düzeltmekti.
Bu
eğitimlerin sonucu olarak… bunu ileride bahsedeceklerdi. En büyük başarısı Luo Binghe’nın
yarım bir ay içerisinde onun kollarının arasına çarpmasıydı.
Shen
Qingqiu konuştu: “Tekrardan. Bu sefer de yapamazsan sadece on tur olmayacak.”
Luo
Binghe itaatkâr bir şekilde tekrardan denedi. Sonuç olarak Luo Binghe bu sefer
ona çarpmamıştı. Onun yerine, ayağının kaymasıyla, doğrudan Shen Qingqiu’nin
belini sarmalamıştı.
Shen
Qingqiu: “…”
Luo
Binghe mahcup bir şekilde konuştu: “Shizun, bu mürit işe yaramaz. On tur
koştuktan sonra ayaklarım çok dayanıksızlaştı.”
Shen
Qingqiu iç çekti.
Luo Binghe
kendini bilen bir şekilde konuştu: “Bu mürit biliyor. Yirmi tur.”
Shen
Qingqiu konuştu: “Ne demek istiyorsun, daha fazla tur mu? Odana gidip dinlen.”
Çocuk tacizine karşı herhangi bir özel ilgisi yoktu. O sıralarda gerçekten
kendinden ümidi kesmiş, ne yapmak istediğini seziyorsa onu yapıyordu.
Daha
fazla öğretmeyecekti, başarıyı hiçbir şekilde hissedemiyordu, ders kitaplarını
çarçur ediyordu!
Luo
Binghe baştan savıldığını kesinlikle hissetmiyordu, hatta mutlu bile olmuştu:
“Teşekkür ederim, Shizun! Bu mürit yarın kesinlikle yirmi tur yapacak. Bu akşam
ne yemek istersiniz?”
Yan
taraftaki Shen Qingqiu alnını ovuşturdu.
O
zamanlar Luo Binghe… gerçekten çok sersem, şirin ve saftı.
Zorluklara,
gücenmelere, dayaklara, azarlara dayanıyor; ondan faydalanılıyor, tekmeleniyor,
yemeği hazırlamakla hükümlü… öhöm öhöm, tabii ki de, Shen Qingqiu bu şeylerin
çoğunu yapmamıştı.
Hâlâ
sohbet eden biri uzun, biri kısa yapay usta-çırak çiftinin oradan ayrılmasını
izledi, ardından Shen Qingqiu saklandığı yerden çıktı. Düşünmeye başlamıştı.
Rüya
Âlemi efsununu Luo Binghe kendisi için oluşturmuştu, elbette sadece en güzel
hissettiği anılarını seçecekti. Qing Jing Tepesi’ndeki anılarından oluşsaydı
Ning Yingying’le ilgili olmalıydı. Niçin bu bölüm vardı?
Rüya Âlemi,
kişinin yüreğinin en dürüst kısmının doğrudan yansımasıdır ve hiçbir sahte
değiştirme olmaz. Shen Qingqiu’nin zihninde kendiliğinden oluşan düşünce daha
önce hiç düşünmediği bir şeydi.
Böyle
düşünmek biraz kibirli gözükebilir ama… muhtemelen… belki… sadece belki… bu
usta-mürit sevgisi bölümü Luo Binghe’nın yüreğinde Shen Qingqiu’nin sandığından
biraz daha önemli bir yerde olabilir mi?
En
azından Luo Binghe hâlâ bazı zamanlar eskileri yâdedebileceğini gösteriyordu. Nefret
göz ardı edildiğinde böyle anlar hiç de kötü sayılmazdı.
Yine de…
Luo Binghe biraz mazoşist miydi? Shen Qingqiu’nin ona yerden yere vurmak
istediğinden değil, ama… Genelde on tur ya da yirmi tur koşmayla cezalandırılan
anıların nereden bakarsan bak “güzel” kelimesiyle hiçbir bağlantısı yoktu,
değil mi?
Aniden,
omurgası boyunca hem soğuk hem de sıcak bakış tırmanıyormuşçasına Shen
Qingqiu’nin boynunu serin havadan bir iplik sarmaladı.
Refleks
olarak başını arkaya çevirdi. Siyah kıyafetli Luo Binghe yeşil bambuya yaslanıp
kollarını kenetlemişti, gözleri doğrudan ona bakıyordu.
İkisi de
hiçbir şey demeden birbirlerine bakıyorlardı.
…bizzat o
mu?
Bizzat o!
Shen
Qingqiu’nin ilk tepkisi topuklayarak sürat koşusu yapmaya başlamak olmamıştı,
yalnızca olduğu yerde durup en doğal ifadeye yüzünü ayarlamıştı.
Bunun
nedeni ayakları tutmayacak kadar ölesiye korktuğundan kaçamayacağından değildi.
Onun yerine, nedeni böyle bir durum için ruhsal olarak kendini uzun zamandır hazırlamış
olmasıydı.
Hem soğuk
hem de sıcak bakışlar illüzyon ya da betimleme hatası değildi. Luo Binghe’nın
bakışları sahiden buz ve ateş gibiydi, soğuklukla iç karartıp alevlenerek
ısıtıyordu. İki ısı garip bir şekilde birleşip gözlerinde yoğunlaşmış, kesin
olarak Shen Qingqiu’nin bedenine kilitlenmişti.
Shen
Qingqiu kendini hazırlayıp bakışlarını buluşturdu.
Uzun bir
sürenin ardından ilk iç çeken kişi Luo Binghe olmuştu.
Mırıldandı:
“Rüya görebiliyor olmak… hâlâ hoş.”
Bu
cümleyi duyduğunda Shen Qingqiu çaresiz hareketinin başarılı olduğunu
biliyordu, sonunda başarılı bir şekilde meydana gelmişti.
Cesaretini
toplayıp kumarı gerçekten kazanmıştı. Şu aralar kendinden geçmiş ve dalgın Luo
Binghe onun, kendi Rüya Âlemi’nin yarattığı bir oluşum olduğunu sanıyordu.
Bambuya
uzanıp boş boş baktığını gördüğünde Shen Qingqiu aklındaki gün boyunca oturan
sersemlemiş görünüşünü anımsadı, yapayalnızdı. Ardından onu asıl eserin çarpıcı
saygın ihtişamlı hâliyle karşılaştırdığında Shen Qingqiu biraz üzülmüş
hissetmeden edememişti.
Luo
Binghe’nın yaralarını tedavi edecek, iyiliği için onunla ilgilenecek tek bir eşi
bile yok. Ustası olarak Shen Qingqiu onun için nasıl olurdu da üzülmezdi?
Değerli aygır romanı kahramanı sahiden bu duruma düşmüştü. Hangi adam bunu
görmeyi kaldırabilirdi ki?
Luo
Binghe konuştu: “Shizun benimle konuşmak ister mi, merak ediyorum.”
Shen
Qingqiu’nin yüreği şu anda Luo Binghe’ya karşı sevgiyle doluydu, o nedenle
keyifli ve nezaketle cevapladı: “Olur. Ne hakkında konuşmak istiyorsun?”
Konuşmasının
ardından Luo Binghe’nın buna karşılık olarak donacağını tahmin etmemişti.
Anında, doğrudan, ayağa kalkıp bambuyu bıraktı. Yüzünde şüphenin izlerini
taşıyordu.
Ay. Shen
Qingqiu düşündü: Bu karşılık yerinde değil miydi?
Fakat
performans çoktan başlamıştı, sonuna kadar oynamalıydı—yarı yolda kesinlikle
bırakamazdı. Acemiliği küçük bir meseleydi fakat oyunu bozmak büyük işti. Shen
Qingqiu hafifçe gülümseyerek konuştu: “Bu ustanın seninle konuşmasına izin
vermeyecek misin?”
Ses tonu,
geçmişte Luo Binghe’yla yaşarken kullandığı sesiyle aynıydı. Luo Binghe’nın
ağzının yanı seğirdi, sonrasında yavaşça oraya ilerledi. Shen Qingqiu ifadesini
değiştirmedi. Elindeki yelpazeyi yavaşça açıp kapattı, bu hafif ve küçük
hareketleri yapmak gerginliğini dindiriyordu.
Bir süre süren
sessizliğin ardından Luo Binghe konuştu: “Geçmişte, Shizun bana bakmaya bile
zahmet etmiyordu, sadece kendi kendine uzaklaşıyordu, benimle konuşmayı
zikretmiyordu bile. Muhtemelen bugünkü hayal gücüm biraz fazla güzel.”
Shen
Qingqiu’nin kalbi kıpraştı.
Bunda
biraz tuhaflık olduğunu hissetse bile bu cümleler biraz acınası geliyordu.
Bunun nedeni Luo Binghe’nın önceden hayâl ettiği “Shen Qingqiu” ona soğuk
davranan, zarif, asil, ilgisiz olmasından olabilir miydi?
Muhtemelen
sahiden bazı mazoşistik eğilimleri vardı…
Shen
Qingqiu bunu düşünürken dikkatinin dağılmasıyla eli refleksle kendi kendine
hareket edip sistematik olarak Luo Binghe’nın başını patpatladı. Bu hareketi
önceden sayısız kez yapmıştı: insanlar her zaman bir adamın başına ya da bir
kadının beline dokunulmaması gerektiğini söylerler fakat aksine, bu hareketin
yasaklanması birisini daha bile fazla cezbedebilir. Shen Qingqiu özellikle
insanların başını patpatlamayı sever fakat ne yazık ki yetişkin olarak fazla
terbiyesizce davranamaz ve kimsenin ona dokunmasına izin veremezdi. Neyse ki
Luo Binghe önceden Shen Qingqiu’nin elinin başında olmasını hiç de
aldırmıyordu. Shen Qingqiu konunun özünden sıkıldığında onu patpatlardı, ki
bunun dışında sahiden bunu huy edinmişti ve şimdi de aynı şekilde davranıyordu.
Sadece
iki kez patpatladığında aniden Luo Binghe elini kaldırdı, sol eli Shen
Qingqiu’nin sol bileğini kavradı.
Shen
Qingqiu düşünürken ifadesi katılaştı: Bu biraz fazla yakın değil mi?
Hemen
sonrasında sağ bileği de sımsıkı kavranmıştı. Aniden yukarıya baktığında Shen
Qingqiu bulanık bir görünüm hissetti.
Tüy kadar
nazik dokunuşlarla yanakları sürtünmüştü. Dudaklarında tuhaf bir his oluşmuştu,
hem yumuşaktı hem de biraz soğuktu.
Gözleri
hafifçe aralandığında Luo Binghe’nın koyu göz bebekleriyle buluştu. Âdem elması
zorlukla yükselip alçaldı.
Konuşmak
istiyordu fakat ağzını açmasının imkânı yoktu çünkü dudakları ısırılıyordu.
Luo
Binghe gözlerini kapattı, uzun siyah kirpikleri yanaklarına kıvrımlı gölgeler
düşürüyordu. Fazlasıyla iyi davranıyor gibi görünüyordu fakat ağzı ve elleri
tamamıyla tezatlıktaydı. Shen Qingqiu’nin dudaklarını kızgınlığın ve
içerlemenin izleriyle ısırıyordu, küçük çocuksu bir nefret taşıyordu. Shen
Qingqiu’nin kolunu kavramayı sürdüren sağ eli gevşedi, onun yerine belinden
destekleyerek onu kollarına bastırdı. İkisi açık açık pek farklı uzunlukta
değillerdi fakat onun sarmalayan duruşu Shen Qingqiu’yi kollarının arasına
almıştı.
Shen
Qingqiu’nin dünyagörüşü durmaksızın yıkılıp ışık hızında yeniden yapılandırılma
döngüsüyle ani saldırıya uğramıştı.
Nihayetinde
bütün çöküntü hâlini bozan şey sistemin kendine ait şenlikli arkaplan müziği
eşliğindeki uyarısı olmuştu: 【Doğru şeyi yapma
cesareti puanı +500! Tebrikler! Tebrikler! Tebrikler! Önemli şeyler üç defa
söylenmeli!】
Shen
Qingqiu: “Bu. Ne——————?!?!”
Luo
Binghe’nın tek bir kızı bile konunun özüne kadar bastırmamasının, 3000 harem
güzelinin tek bir gölgesinin bile olmamasının, şimdiye kadar hiç doğru şeyi
yapma cesareti puanının artmamasının nedenini sonunda anlayabilmişti.
Çünkü
doğru şeyi yapma cesareti puanı toplamak için Shen Qingqiu’yi kullanmalıydı aaaaaaahhhhh!!!
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder