5 Eylül 2020 Cumartesi

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 49: ASIL NİYET

 

Shen Qingqiu konu kadın karakterler arasındaki kapışma ve kadın kavgasına geldiğinde daima saygı mesafesini korurdu. Fakat ne olduğunu fark ettiğinde beklenenle gerçek arasındaki fark gereğinden fazlaydı, o nedenle çabucak takip edip izlemeyi sürdürdü.

 

Qin Wanyue gözyaşlarını tuttu: “Üzgünüm, görevimi ihmal edip Küçük Saray Hanımı’nı durduramadım…

 

Sha Hualing anında sözüne karıştı: “İlk olarak, bu senin suçun! İnsan Âlemi’nden kadınların özellikle alçakgönüllü ve prensip sahibi olduğunu duymuştum fakat kaç defa lordu baştan çıkartmakta başarısız olup bununla birlikte yine de buradan ayrılmayı reddettiniz? Ayrılmazsanız sorun değil fakat tek bir kişiyle bile ilgilenmekten acizsiniz. Sen onun kıdemli askerî kız kardeşisin. Onu tez vakitte de geç vakitte de durdurmadın. Tek yaptığın şey lordun önünde anlamsız rezaletler yapmasına izin vermekti. Bu acınası, mağdur görünümü kimin için takınıyorsun?”

 

Sha Hualing’in onun bütün zayıflıklarını yüzüne vurmasını işittiğinde Qin Wanyue o kadar utanmıştı ki ölmek istemişti. Asıl eserde Sha Hualing, Qin Wanyue’ye karşı olağanüstü bir nefret besliyordu ve her zaman ona dalaşacak bir şey buluyordu. Bu sefer ikisi de hareme girememiş olsa bile ilişkileri en ufak bir gelişme göstermemişti. Sha Hualing arkasını dönüp yüzündeki ifadeyi değiştirdi, şimdi Küçük Saray Hanımı’na geniş bir gülümsemeyle bakıyordu: “Küçük Saray Hanımı bunca yıldır eskisi gibi lüks bir yaşam içerisinde yaşıyor. Arada sırada çakılman bir yana, sana hiç kötü davranılmamış gibi görünüyor, yanılıyor muyum? Niçin bu kadar kederlisin?”

 

Küçük Saray Hanımı yırtıcı bir şekilde yanıtladı: “Sen de kim oluyorsun? Kim bilir nereden gelmiş iblisin tahrik edici vahşi tilkisi, gelip de Huan Hua Sarayı’nın içinde benimle böyle konuşmaya cüret mi ediyor?! Domuza davranışıyla bana davranışı arasında ne fark var?!”

 

Sha Hualing dudaklarını büzdü: “O zaman Küçük Saray Hanımı niçin bahsettiği hayvan gibi yiyip uyuma dışında yapabileceklerinin ne olduğunu bize söylemiyor?”

 

Qin Wanyue’nın gözyaşları süzüldü: “Küçük Saray Hanımı, çabuk olup gidelim. Uzun zamandır… hiçbir şey eskisi gibi değil…

 

Küçük Saray Hanımı tamamıyla kendini kaybetti: “Ben neden gidiyorum? Burası benim Huan Hua Sarayı’m, benim! Hepiniz, defolun! Her şey olması gerektiğinin tersine döndü!”

 

Olay, son derece karmaşık bir mücadeleydi. Shen Qingqiu son derece şaşırtıcı bir gerçeği keşfetmişti. Dikkatlice düşünmek için parmaklarını kullandı:

 

Sha Hualing: Karısı değildi, onun yerine astıydı. Uzatmalara giderken köle gibi ölümüne çalışıyordu. Maaşı ve çalışma koşulları da acımasızdı. Patronunun davranışı, iş romantizmini istemediğini gösteriyordu. ×

 

Liu Mingyan: Aşklarının simgesi olan kılıç püsküllerini bile değiş tokuş etmemişlerdi. ×

 

Ning Yingying: Genç ve cahil olduğu dönemlerde erkek kahramana karşı hissettiği tutkulu hislerini ergenliğinin ardından yitirmişti. Aşk hastası zihni tedavi edilmiş gibi görünüyordu. ×

 

Küçük Saray Hanımı: Evine kapatılmış mağdur bir kadındı. Luo Binghe’nın kendisine domuza davranırmış gibi davrandığını bile söylemişti.

 

Qin Wanyue: Evine kapatılmış mağdur bir kadın #2. Hayatını ve bedenini adamak için sayısız girişimde bulunmuş ve hepsi başarısız olmuştu. Şimdi de küçük Saray Hanımı’na belli bir süre boyunca dadılık yapıyordu. ×

 

Qiu Haitang: Shen Qingqiu’yi yıktıktan sonra güle oynaya Luo Binghe’ya gidip NTRleyeceğini önceden kanıtlamamış mıydık? Nasıl oluyor da hâlen seyahat etmekten yorulmadan dışarıda geziniyor? ×

 

Üş Taoist rahibe: Küçük rollerin gece çiçeklenen kaktüs kadar kısa bir ömrü vardır, merhaba ve hoşça kal ×××

 


  

Bu açıdan bakıldığında Luo Binghe gerçekten… fazlasıyla rezil bir hâldeydi!

 

Onurlu Aygır romanının erkek kahramanı, hâlen kuşun uçuyor değil mi?

 

Kusursuz bir biçimde iyi olan harem ona tam anlamıyla karmaşayla acı çektiriyordu. Bu, roman olsaydı doğru şeyi yapma cesareti puanları nasıl olurdu da hiçbir eşiyle konuşurken verilmezdi?! Shen Qingqiu değerleri kontrol etmek için çabucak Sistem’i tıklattı. Fakat aniden şunu fark etti ki B puanlarıyla doğru şeyi yapma cesaretinin değerleri azalmamış, onun yerine 900’den çok daha fazla olacak şekilde aniden yükselmişti!

 

Bu değerlerin çoğu uykudayken ya da çevrimdışı durumdayken eklendiğinden hiçbirinin bildirisini almamıştı. Shen Qingqiu ne zaman verildiğini bilmediğinden küçük pencereleri dürterek genişletti. İçinde kayıtlar tarihleriyle sıralanmıştı.

 

 [Ning Yingying: Kadın karakterin akılsız arayışları tersine döndü. B puanı +100]

 

 [Ming Fan: Yardımcı karakterin mantıksız geri zekâlılığı tersine döndü. B puanı +50]

 

 [Liu Mingyan: Kadın karakterin nedeni anlaşılamaz arayışı tersine döndü. B puanı +150]


  

Kadın karakterlerin yaygın kovalamaları ve ölüme giden askerlerin geri zekâlılıkları— bu iki oluşum Aygır romanları ve benzerlerinin klasik unsurlarıydı. Şimdi kadın karakterler erkek kahramanları takip etmiyor, yardımcı karakterlerin IQları da gelişmiş görünüyordu, o nedenle doğal olarak B puanı artmıştı. Bu Shen Qingqiu bunu şimdi gayet anlamıştı.

 

Fakat Luo Binghe’nın hiçbir kızla bile takılmamasına rağmen Sistem, herhangi bir doğru şeyi yapma cesareti puanı çıkartmamıştı—bu bilime aykırıydı!

 

Erkek kahramanın doğru şeyi yapma cesareti seviyesi artık ona bağlı olmayabilir miydi? Ya da diğer bir deyişle, erkek kahramanın “doğru şeyi yapma cesareti” artık yok muydu?

 

Bu… Shen Qingqiu kasvetli Luo Binghe’ya bakmaktan kendini alıkoyamamış ve anında dik bir şekilde bakmaması gerektiğini hissetmişti.

 

Ah hayır, bir günah işleyerek kusursuz bir şekilde iyi olan Aygır romanı kahramanını yetiştirirken bir aseksüele dönüştürmüş olabilir miydi?!

 

Karmakarışık hislerle birlikte Shen Qingqiu paneli kapattığında aniden bulunduğu yerin pek doğru olmadığını fark etti.

 

Daha yeni Huan Hua Sarayı’nda merakla etrafı izliyordu... Farkında olmadan nasıl olmuştu da bambu ormanına girmişti? Ve nasıl bakarsa baksın bu bambu ormanı pek bir aşina geliyordu…

 

Bambu ormanı hafif, durgun bir esintiyle hışırdıyordu.

 

Shen Qingqiu’nin hiçbir şüphesi yoktu. Bu alanın küçük bir köşesini bile görse neresi olduğunu söyleyebilirdi.

 

Burası, Cang Qiong Dağı’nın Qing Jing Tepesi’ydi.

 

Onca yıl yaşadığı bu yer… nasıl olurdu da aşina gelmezdi ki?

 

Sistem: Güncel yeriniz: Luo Binghe’nın Rüya Âlemi.

 

Luo Binghe’nın aklı dengesiz ve çılgınca değişken olduğunda görgü tanıkları genelde etkilenirdi. Bu Rüya Âlemi’ne açık denizdeki anafor kadar muazzam bir şekilde çekilirlerdi. Diğer bir deyişle ölçülemeyecek kadar çok geniş “beyin deliği”ne düşerek göte geleceklerdir. Bu, Wi-Fi’a bir kez bağlandığında tekrardan bağlanmak için şifreye ihtiyacın olmayacağıyla aynı durumdu.

Shen Qingqiu apar topar yüzüne dokunduğunda Rüya Âlemi’nde asıl görünümüne döndüğünü fark etti. Artık yüzü sakallı değildi, kendisinde hiç de güven duygusu bırakmamıştı. Saklanıp Luo Binghe’nın uyanmasını bekleyeceği bir yer arayacakken yoldan ilerleyen ikişerli ve üçerli olarak birkaç mürit göründü. Shen Qingqiu olduğu yerde donakaldı, öyle ki nereye saklanacağını bile unuttu.

 

Bu yoldan geçen müritler biraz katı ve ağır bir ifadeye sahip olmalarına ve aslında sadece burunları ve gözleri olmasına rağmen yüz özellikleri eksiksizdi. Shen Qingqiu çoğunu seçebilirdi de.

 

Rüya İblisi’nin bile böylesine büyük bir efsunu, üstelik içindeki canlıların yüz özelliklerini koruyacağı şekilde, desteklemesine imkân yoktu. Fakat Luo Binghe şu anda çoktan yapabilir durumdaydı, hatta yüz hatlarını bunun gibi ince detaylarla şekillendirebiliyordu. Luo Binghe’nın yeri ve göğü kaplayacak yeteneğe sahip olduğunu öğrenmesinin ardından uzun bir zaman geçmesine rağmen Shen Qingqiu korkuyla iç çekmeden edemedi.

 

Küçük bambu ormanının dışında Qing Jing’in bambu evi vardı. İlkbahar suyu çaprazlanmış bambu saçaklarının arasından akıyor, günışığının yansımasıyla yedi rengi ortaya çıkartarak güzel güzel, düzenli bir şekilde şıkırdıyordu. Shen Qingqiu Luo Binghe’nın içeride olmasından endişelendi, o nedenle adımlarını durdurup daha fazla ilerlemedi. Zamanında kim bilir kaç defa geçtiği bambu ormanından geçiyordu, hâliyle sıradan bir şekilde dinlenme maksadıyla gölgelerin içerisinde gizli bir yer buldu.

 

Aniden hafif adım sesleri, yerdeki yaprakların üzerinde yükseldi. Rüzgârın etkisiyle bir görünüp bir kaybolan bambu, ardından on beş yaşlarında beyaz kıyafetli bir genci ortaya çıkartmıştı.

 

Bu genç oğlanın cildi açık tenliydi, onca yolu koşarak gelmiş gibi görünüyordu. Alnını ince çizgiden terler kaplamıştı ve yanakları kırmızıyla renklenmişti; genel olarak çok şirin görünüyordu. Gözlerinin ve kaşlarının ana hatları belirgin fakat keskin değildi, toyluğunun vermiş olduğu canlılığı taşıyordu.

 

Shen Qingqiu kederlenmeden edemedi: Böylesine küçük canlı günışığı tazeliğinde Luo Binghe’yı görmeyeli çok uzun zaman olmuştu.

 

Qing Jing Tepesi’nde yetiştirildiği zamanlarda beyaz kıyafetler giymeyi seviyordu. Asileştikten sonra insan şeklindeki iblis kralı Luo Binghe sadece siyah kıyafetler giyiyordu, eskisinin neredeyse tamamıyla zıttıydı. Bilhassa bu tarz taze ve hassas bir görünümü uzun zamandır hiç görmemişti.

 

Luo Binghe bambunun üzerinden atladığı gibi sevinçle seslendi: “Shizun!”

 

Shen Qingqiu karanlıkta saklanıyordu; haliyle, doğal olarak, bu direkt ona söylenmemişti. Bakışlarını çevirdiğinde gerçekten de taş kaplama yolun sonunda duran yeşil cübbe giyen birisini gördü.

 

 “Shen Qingqiu” Rüya Âlemi’nde anılarından çıkarak yemyeşil bambuların ortasında duruyordu. Vücut yapısı ince ve zayıftı, bizzat ruhanî bambuyu andırıyordu. İfadesi durgundu; ölümsüzün sakin ve berrak havasına sahipti. Sadece böyle bakıldığında gerçekten de zarafet ve ruhaniliğin duruşuna sahipti. Üçüncü kişi olarak, şu anki Shen Qingqiu kendisinin gereksiz detaylara takılmasını sağlamaya çalışıyor ve hâlen ikna olmadan alıkonuluyordu.

 

Aslında bunca zaman rol yapmasından dolayı bu seviyeye gelip bu şekilde klas davranabilmişti ve bu gerçekten fazlasıyla zevkliydi!

 

Bu arada her bir detayı böylesine mükemmel bir şekilde düzenleyebildiğinden Luo Binghe gerçekten de Rüya İblisi’nin doğrudan varisi olmayı hak etmişti!

 

Bambu ormanındaki diğer Shen Qingqiu transta gibiydi, fakat ardından başını eğdi: “Koşmayı bitirdin mi?”

 

Luo Binghe başını salladı: “On tur… hepsi bitti.”

 

Shen Qingqiu sonunda bunun hangi olay olduğunu anımsadı.

 

Luo Binghe’nın “on tur” diye bahsettiği şey, Qing Jing Tepesi’nin sınır çitlerinin etrafında on tur koşmaktı. Shen Qingqiu bu görevi ona kişisel olarak vermişti.

 

Müthiş erkek kahramanı cezalandırmaya dair hastalıklı mizah anlayışından dolayı değil, bunu daha fazla kaldıramayacağından dolayı yapmıştı. Luo Binghe’nın eğitimini devraldığından beri öğretmen figürü olarak Shen Qingqiu’nin doğru dürüst bir şey öğretmesi gerekiyordu, o nedenle ikisinin arası açıldığında en azından ona “ustayla çırak arasındaki ilişkide öğretilerini miras bırakması lütuftur”u önce utançtan kızarmadan söyleyebilmeliydi. Ana çizgideki genel eğitime göre ilk adım Luo Binghe’nın can sıkıcı yürüyüş şeklini ve vücut tekniklerini düzeltmekti.

 

Bu eğitimlerin sonucu olarak… bunu ileride bahsedeceklerdi. En büyük başarısı Luo Binghe’nın yarım bir ay içerisinde onun kollarının arasına çarpmasıydı.

 

Shen Qingqiu konuştu: “Tekrardan. Bu sefer de yapamazsan sadece on tur olmayacak.”

 

Luo Binghe itaatkâr bir şekilde tekrardan denedi. Sonuç olarak Luo Binghe bu sefer ona çarpmamıştı. Onun yerine, ayağının kaymasıyla, doğrudan Shen Qingqiu’nin belini sarmalamıştı.

 

Shen Qingqiu: “…”

 

Luo Binghe mahcup bir şekilde konuştu: “Shizun, bu mürit işe yaramaz. On tur koştuktan sonra ayaklarım çok dayanıksızlaştı.”

 

Shen Qingqiu iç çekti.

 

Luo Binghe kendini bilen bir şekilde konuştu: “Bu mürit biliyor. Yirmi tur.”

 

Shen Qingqiu konuştu: “Ne demek istiyorsun, daha fazla tur mu? Odana gidip dinlen.” Çocuk tacizine karşı herhangi bir özel ilgisi yoktu. O sıralarda gerçekten kendinden ümidi kesmiş, ne yapmak istediğini seziyorsa onu yapıyordu.

 

Daha fazla öğretmeyecekti, başarıyı hiçbir şekilde hissedemiyordu, ders kitaplarını çarçur ediyordu!

 

Luo Binghe baştan savıldığını kesinlikle hissetmiyordu, hatta mutlu bile olmuştu: “Teşekkür ederim, Shizun! Bu mürit yarın kesinlikle yirmi tur yapacak. Bu akşam ne yemek istersiniz?”

 

Yan taraftaki Shen Qingqiu alnını ovuşturdu.

 

O zamanlar Luo Binghe… gerçekten çok sersem, şirin ve saftı.

 

Zorluklara, gücenmelere, dayaklara, azarlara dayanıyor; ondan faydalanılıyor, tekmeleniyor, yemeği hazırlamakla hükümlü… öhöm öhöm, tabii ki de, Shen Qingqiu bu şeylerin çoğunu yapmamıştı.

 

Hâlâ sohbet eden biri uzun, biri kısa yapay usta-çırak çiftinin oradan ayrılmasını izledi, ardından Shen Qingqiu saklandığı yerden çıktı. Düşünmeye başlamıştı.

 

Rüya Âlemi efsununu Luo Binghe kendisi için oluşturmuştu, elbette sadece en güzel hissettiği anılarını seçecekti. Qing Jing Tepesi’ndeki anılarından oluşsaydı Ning Yingying’le ilgili olmalıydı. Niçin bu bölüm vardı?

 

Rüya Âlemi, kişinin yüreğinin en dürüst kısmının doğrudan yansımasıdır ve hiçbir sahte değiştirme olmaz. Shen Qingqiu’nin zihninde kendiliğinden oluşan düşünce daha önce hiç düşünmediği bir şeydi.

 

Böyle düşünmek biraz kibirli gözükebilir ama… muhtemelen… belki… sadece belki… bu usta-mürit sevgisi bölümü Luo Binghe’nın yüreğinde Shen Qingqiu’nin sandığından biraz daha önemli bir yerde olabilir mi?

 

En azından Luo Binghe hâlâ bazı zamanlar eskileri yâdedebileceğini gösteriyordu. Nefret göz ardı edildiğinde böyle anlar hiç de kötü sayılmazdı.

 

Yine de… Luo Binghe biraz mazoşist miydi? Shen Qingqiu’nin ona yerden yere vurmak istediğinden değil, ama… Genelde on tur ya da yirmi tur koşmayla cezalandırılan anıların nereden bakarsan bak “güzel” kelimesiyle hiçbir bağlantısı yoktu, değil mi?

 

Aniden, omurgası boyunca hem soğuk hem de sıcak bakış tırmanıyormuşçasına Shen Qingqiu’nin boynunu serin havadan bir iplik sarmaladı.

 

Refleks olarak başını arkaya çevirdi. Siyah kıyafetli Luo Binghe yeşil bambuya yaslanıp kollarını kenetlemişti, gözleri doğrudan ona bakıyordu.

 

İkisi de hiçbir şey demeden birbirlerine bakıyorlardı.

 

…bizzat o mu?

 

Bizzat o!

 

Shen Qingqiu’nin ilk tepkisi topuklayarak sürat koşusu yapmaya başlamak olmamıştı, yalnızca olduğu yerde durup en doğal ifadeye yüzünü ayarlamıştı.

 

Bunun nedeni ayakları tutmayacak kadar ölesiye korktuğundan kaçamayacağından değildi. Onun yerine, nedeni böyle bir durum için ruhsal olarak kendini uzun zamandır hazırlamış olmasıydı.

 

Hem soğuk hem de sıcak bakışlar illüzyon ya da betimleme hatası değildi. Luo Binghe’nın bakışları sahiden buz ve ateş gibiydi, soğuklukla iç karartıp alevlenerek ısıtıyordu. İki ısı garip bir şekilde birleşip gözlerinde yoğunlaşmış, kesin olarak Shen Qingqiu’nin bedenine kilitlenmişti.

 

Shen Qingqiu kendini hazırlayıp bakışlarını buluşturdu.

 

Uzun bir sürenin ardından ilk iç çeken kişi Luo Binghe olmuştu.

 

Mırıldandı: “Rüya görebiliyor olmak… hâlâ hoş.”

 

Bu cümleyi duyduğunda Shen Qingqiu çaresiz hareketinin başarılı olduğunu biliyordu, sonunda başarılı bir şekilde meydana gelmişti.

 

Cesaretini toplayıp kumarı gerçekten kazanmıştı. Şu aralar kendinden geçmiş ve dalgın Luo Binghe onun, kendi Rüya Âlemi’nin yarattığı bir oluşum olduğunu sanıyordu.

 

Bambuya uzanıp boş boş baktığını gördüğünde Shen Qingqiu aklındaki gün boyunca oturan sersemlemiş görünüşünü anımsadı, yapayalnızdı. Ardından onu asıl eserin çarpıcı saygın ihtişamlı hâliyle karşılaştırdığında Shen Qingqiu biraz üzülmüş hissetmeden edememişti.

 

Luo Binghe’nın yaralarını tedavi edecek, iyiliği için onunla ilgilenecek tek bir eşi bile yok. Ustası olarak Shen Qingqiu onun için nasıl olurdu da üzülmezdi? Değerli aygır romanı kahramanı sahiden bu duruma düşmüştü. Hangi adam bunu görmeyi kaldırabilirdi ki?

 

Luo Binghe konuştu: “Shizun benimle konuşmak ister mi, merak ediyorum.”

 

Shen Qingqiu’nin yüreği şu anda Luo Binghe’ya karşı sevgiyle doluydu, o nedenle keyifli ve nezaketle cevapladı: “Olur. Ne hakkında konuşmak istiyorsun?”

 

Konuşmasının ardından Luo Binghe’nın buna karşılık olarak donacağını tahmin etmemişti. Anında, doğrudan, ayağa kalkıp bambuyu bıraktı. Yüzünde şüphenin izlerini taşıyordu.

 

Ay. Shen Qingqiu düşündü: Bu karşılık yerinde değil miydi?

 

Fakat performans çoktan başlamıştı, sonuna kadar oynamalıydı—yarı yolda kesinlikle bırakamazdı. Acemiliği küçük bir meseleydi fakat oyunu bozmak büyük işti. Shen Qingqiu hafifçe gülümseyerek konuştu: “Bu ustanın seninle konuşmasına izin vermeyecek misin?”

 

Ses tonu, geçmişte Luo Binghe’yla yaşarken kullandığı sesiyle aynıydı. Luo Binghe’nın ağzının yanı seğirdi, sonrasında yavaşça oraya ilerledi. Shen Qingqiu ifadesini değiştirmedi. Elindeki yelpazeyi yavaşça açıp kapattı, bu hafif ve küçük hareketleri yapmak gerginliğini dindiriyordu.

 

Bir süre süren sessizliğin ardından Luo Binghe konuştu: “Geçmişte, Shizun bana bakmaya bile zahmet etmiyordu, sadece kendi kendine uzaklaşıyordu, benimle konuşmayı zikretmiyordu bile. Muhtemelen bugünkü hayal gücüm biraz fazla güzel.”

 

Shen Qingqiu’nin kalbi kıpraştı.

 

Bunda biraz tuhaflık olduğunu hissetse bile bu cümleler biraz acınası geliyordu. Bunun nedeni Luo Binghe’nın önceden hayâl ettiği “Shen Qingqiu” ona soğuk davranan, zarif, asil, ilgisiz olmasından olabilir miydi?

 

Muhtemelen sahiden bazı mazoşistik eğilimleri vardı…

 

Shen Qingqiu bunu düşünürken dikkatinin dağılmasıyla eli refleksle kendi kendine hareket edip sistematik olarak Luo Binghe’nın başını patpatladı. Bu hareketi önceden sayısız kez yapmıştı: insanlar her zaman bir adamın başına ya da bir kadının beline dokunulmaması gerektiğini söylerler fakat aksine, bu hareketin yasaklanması birisini daha bile fazla cezbedebilir. Shen Qingqiu özellikle insanların başını patpatlamayı sever fakat ne yazık ki yetişkin olarak fazla terbiyesizce davranamaz ve kimsenin ona dokunmasına izin veremezdi. Neyse ki Luo Binghe önceden Shen Qingqiu’nin elinin başında olmasını hiç de aldırmıyordu. Shen Qingqiu konunun özünden sıkıldığında onu patpatlardı, ki bunun dışında sahiden bunu huy edinmişti ve şimdi de aynı şekilde davranıyordu.

 

Sadece iki kez patpatladığında aniden Luo Binghe elini kaldırdı, sol eli Shen Qingqiu’nin sol bileğini kavradı.

 

Shen Qingqiu düşünürken ifadesi katılaştı: Bu biraz fazla yakın değil mi?

 

Hemen sonrasında sağ bileği de sımsıkı kavranmıştı. Aniden yukarıya baktığında Shen Qingqiu bulanık bir görünüm hissetti.

 

Tüy kadar nazik dokunuşlarla yanakları sürtünmüştü. Dudaklarında tuhaf bir his oluşmuştu, hem yumuşaktı hem de biraz soğuktu.

 

Gözleri hafifçe aralandığında Luo Binghe’nın koyu göz bebekleriyle buluştu. Âdem elması zorlukla yükselip alçaldı.

 

Konuşmak istiyordu fakat ağzını açmasının imkânı yoktu çünkü dudakları ısırılıyordu.

 

Luo Binghe gözlerini kapattı, uzun siyah kirpikleri yanaklarına kıvrımlı gölgeler düşürüyordu. Fazlasıyla iyi davranıyor gibi görünüyordu fakat ağzı ve elleri tamamıyla tezatlıktaydı. Shen Qingqiu’nin dudaklarını kızgınlığın ve içerlemenin izleriyle ısırıyordu, küçük çocuksu bir nefret taşıyordu. Shen Qingqiu’nin kolunu kavramayı sürdüren sağ eli gevşedi, onun yerine belinden destekleyerek onu kollarına bastırdı. İkisi açık açık pek farklı uzunlukta değillerdi fakat onun sarmalayan duruşu Shen Qingqiu’yi kollarının arasına almıştı.

 

Shen Qingqiu’nin dünyagörüşü durmaksızın yıkılıp ışık hızında yeniden yapılandırılma döngüsüyle ani saldırıya uğramıştı.

 

Nihayetinde bütün çöküntü hâlini bozan şey sistemin kendine ait şenlikli arkaplan müziği eşliğindeki uyarısı olmuştu: Doğru şeyi yapma cesareti puanı +500! Tebrikler! Tebrikler! Tebrikler! Önemli şeyler üç defa söylenmeli!

 

Shen Qingqiu: “Bu. Ne——————?!?!”

 

Luo Binghe’nın tek bir kızı bile konunun özüne kadar bastırmamasının, 3000 harem güzelinin tek bir gölgesinin bile olmamasının, şimdiye kadar hiç doğru şeyi yapma cesareti puanının artmamasının nedenini sonunda anlayabilmişti.

 

Çünkü doğru şeyi yapma cesareti puanı toplamak için Shen Qingqiu’yi kullanmalıydı aaaaaaahhhhh!!!


****

Önceki Bölüm ― Sonraki Bölüm  


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder