Li Xian,
birkaç kez bulunduğu yerden dışarı çıkmak istese de Lin Wanyue'nin tökezleyen
halini görünce duraksadı. Doğru zamanın şu an olmadığı açıkça belliydi. Li
Xian, Lin Wanyue gidene kadar çadırın arkasına saklanarak onu izledi, ardından
görüş alanından yavaşça uzaklaştı.
Gölge,
oldukça etkiliydi. O gece Li Xian'a, Lin Wanyue hakkında detaylı bir rapor
ulaştırdı.
Li Xian,
masasında otururken titreşen mum ışığı altında elindeki ipek kumaşa baktı. Lin
Wanyue hakkındaki her şey bitişik küçük karakterlerle detaylı bir şekilde
burada yazılıydı.
Lin
Wanyue'nin orduya katılmadan önceki hayatı hakkında kısa dizeli karakterler
vardı. Lin Feixing, yaş on altı, Chanjuan köyünün etekleri. Yıl yirmi sekiz,
sonbahar. Hunlar Chanjuan köyündekilerin yüz on sekizini öldürdü. Bu oğlan o
sırada dağa şifalı bitki toplamak için gittiğinden hayatta kaldı, ardından tek
başına General Li Mu'nun ordusuna kayıt olmak için yolculuğa çıktı. Kayıt görevlisi
Xian Kangshi, kaydını değiştirmeyi reddedince önünde diz çöktü. Xian bir
süreliğine bu duruma katlansa da onu Başkomutana yönlendirdi, kaydı
değiştirilerek orduya alındı...
Lin
Wanyue'nin, orduda geçirdiği iki yıl da detaylı bir şekilde belirtilmişti. Bir
önceki parçadan birkaç kelime daha fazlaydı.
Li Xian,
kumaşta yazılı olan raporu okumayı bitirdiğinde kumaşı muma doğru uzattı. Bir
süre sonra ipek kumaş bir müddet yandı, dumanı ise yukarıya doğru süzüldü...
Zarif parmak
uçlarını ritmik bir şekilde ahşap masaya vurdu. Li Xian, Lin Wanyue'nin sosyal
bağlantılarının aslında bu kadar basit olmasını beklemiyordu. Orduda geçirdiği
iki yılın ardından Lin Yu dışında tek bir kişiyle bile arkadaşlık kurmamıştı ve
asla kimseyle konuşma başlatmamıştı. Savaş dışında herhangi bir toplumsal
aktiviteye katılmıyordu. Aynı zamanda günlük tatbikatlara katılmak haricinde
hiç bir hobisi de yoktu. İki yıllık kayıtları bu şekildeydi...
Li Xian, Lin
Wanyue'nin günlük tatbikatlara katılmadığı bir gün olduğunu fark etti. Lin
Yu'nun söylediklerini hatırlayınca çabucak bir sonuca vardı: Lin Wanyue'nin ilk
kez bir tatbikata katılmamasının sebebi, yaralanmasıydı... Görünüşe göre Lin
Yu'nun söyledikleri yalan değildi.
Bunları
düşünürken Li Xian'nın yüzünde solgun bir pembelik belirdi. Her şeyden öte o,
özel odasından ayrılmayan bir leydiydi, cildi zayıftı.
Li Xian'ı
şaşırtan şey ise amcasının Lin Feixing'e biçtiği yüksek değerdi. Ancak raporu
okumayı bitirdiğinde Li Xian, Lin Feixing'de amcasının biçtiği değerden daha
fazlasının olduğunu hissediyordu.
Bir nedenden
dolayı Li Xian'nın düşünceleri Lin Wanyue'nin atış çalışması yaptığı zamana
gidiyordu. Ruhunun etkisi altında mırıldandı: "Lin Feixing'in kullandığı
çift girişli yayın aslında amcamın doğruluğunu kaybettiği için bir köşeye
fırlatıp attığı yay olduğunu kim bilebilirdi ki, yine de tam olarak atış
yapabildi..."
Li Xian şu
anda Lin Feixing ile ilgili tamamıyla farklı bir izlenime sahipti. Bu kişiyi
gerçekten kapağına göre yargılamamak lazımdı. Sıska görünüşüne rağmen çift girişli
yayı yüz kez çekmesi...
Tam o anda
ve orada, Li Xian önceden planlandığı planını resmen karara bağladı. Lin
Feixing sadece 16 yaşındaydı. Eğer iyi bir şekilde yetiştirilirse muhakkak
amcasının yerini alırdı. Yeni nesilin Hunlara karşı mücadale eden Mareşali
olabilirdi.
Ancak bir
süre sonra Li Xian'nın kalbinde diğer bir sorun cereyan etti. Lin Feixing'in
yaşayan hiçbir akrabası yoktu. Hiçbir bağlantı kurmamıştı ve her şeyden öte
hobisi bile yoktu. Lin Yu'nun söylediklerini temel alacak olursa yaralanmasından
sonra şan ve şöhret peşinde koşacak yürekliliği bile kalmamıştı.
Böyle birini
nasıl kontrolü altına alabilirdi?
Li Xian,
güzel kaşlarını yavaşça çattı. Lin Wanyue'nin yeteneklerini takdir ediyordu
ancak ''kişiliğininden" hoşlanmamıştı. Li Xian'a göre hiçbir arzu ve
isteği olmayan birine hiçbir şekilde şantaj yapılamaz, ipleri eline almak da
zor olurdu. Aynı zamanda kontrol altına almak da zorlaşırdı...
Ertesi gün
Lin Wanyue, okçuluk pratiği yapmak için tekrardan boş alana gitti, ancak taliminin
yarısını tamamlayamadan yanına bir figür yaklaştı.
"Harikulade
okçuluk kabiliyeti!"
Lin Wanyue,
elindeki yayı indirerek sesin geldiği yöne doğru döndüğünde, arkasında durmakta
olan bir kadın olduğunu fark etti. Uzak dağlar gibi kıvrılan siyah kaşlara,
şeftali çiçeği gibi yumuşak bir cilde ve şelale misali uzanan siyah saçlara
sahipti. Gözleri sonbahar sularını andırıyordu, dudakları boyasız kırmızıydı ve
dudaklarının kenarında solgun bir çift gamzesi vardı. Vücudunu saran görkemli
saray kıyafeti içerisinde belinin inceliği ortaya çıkıyordu.
Sessizce
orada duruyordu ancak Lin Wanyue bakışlarını ona doğru çevirdiğinde sanki
gözlerinde yüzlerce çiçek açmıştı.
Lin Wanyue
büyülenmiş bir şekilde olduğu yerde duruyordu. On altı yıllık hayatı boyunca
hiç bu kadar güzel bir kadın görmemişti. Lin Wanyue askeri kampta geçirdiği iki
yıl boyunca gece gündüz demeden kaba erkeklerle bir aradaydı, neredeyse bir
kadının nasıl gözüktüğünü unutmuştu...
Ancak ikisi
de kadın olmasına rağmen, krallıklar ve şehirler aşan güzelliğe sahip birisi
ile yüzleşmek, Lin Wanyue'nin kendi görünüşü hakkında düşünmesi ve bu kadınla
kendisini kıyaslaması ile sonuçlanmıştı. Bu çamur ile bulutları karşılaştırmak
gibiydi. Lin Wanyue'nin kalbi bir anlığına sıkıştı. Bir nedenden dolayı kendi
görünüşünden utanmaya başlamıştı...
Lin
Wanyue'nin ifadesindeki değişiklik Li Xian'nın gözünden kaçmamıştı. Tüm bu
zaman boyunca onu dikkatli bir şekilde izlemişti. Lin Wanyue, onu ilk
gördüğünde şaşırmıştı, ardından bakışlarından bir anlık büyülenme geçmişti.
Bunu takiben sebebini bilmediği bir nedenden dolayı ifadesi utançla dolmuştu.
Aynı zamanda Li Xian'ı selamlamayı da tamamen unutmuştu...
Bu kişi
tıpkı raporda bahsedildiği gibiydi. Uç derecede kalın kafalıydı, politik
konulara en ufak bir ilgisi yoktu.
"Siz
kimsiniz?" Li Xian, hilal şeklindeki gözleri ile Lin Wanyue'ye gülümsedi.
Bir nedenden dolayı karşısındaki bronz tenli utangaç yüzü eğlenceli bulmuştu.
Kendisine
yöneltilen soru ile birlikte Lin Wanyue en sonunda duygularını bir kenara
koyabilmişti. Bakışlarını Li Xian'a yönelterek yüzü kızarmış bir şekilde cevap
verdi. "Bana, Lin Feixing... diye seslenirler."
Li Xian,
bunu duyduğunda tatlı bir şekilde gülümsedi ve "Oh, öyleyse sen amcamın
önceden bahsettiği genç Tabur Komutanı olmalısın." dedi.
Amca?...
Lin Wanyue,
en sonunda Li Xian'nın kim olduğunu fark etmişti. Çabucak diz çöktü ve "Bu
değersiz kişi Lin Feixing, Ekselansları En Büyük Prensesi selamlıyor."
dedi.
"Tabur
Komutanı Lin, bu kadar saygılı olmanıza gerek yok. Sadece buradan geçiyordum ve
Tabur Komutanı'nın burada okçuluk pratiği yaptığını gördüm. Umarım, sizi
rahatsız etmemişimdir."
"Teşekkür
ederim, Prenses." Lin Wanyue, sırtındaki ağrıya dayanmaya çalışarak
yavaşça ayağa kalktı. "Bu değersiz kişi prensesin geldiğini bilmiyordu,
lütfen kabahatimi mazur görün."
"Bu
nasıl olabilir? İlk ben etik ilkeleri çiğnedim. Tabur Komutanı Lin'nin kabahati
yok. Yanılmıyorsam Tabur Komutanı Lin'nin elindeki çift girişli yay amcama
aitti?"
"Prenses
keskin gözlere sahip. Bu yay Başkomutan'a ait. Gövdesinde hasar olduğu için
atılmıştı. Bu değersiz kişinin, yayı görüp bulması gerçekten nadir bir şeydi,
bu yüzden yayı aldım. Ardından Başkomutan bana verdi."
"Kahramanlar
gençken belli olur. Tabur Komutanı Lin'nin fiziksel kuvvetinin diğer savaşçılar
gibi olmasını beklemiyordum, çift girişli yayı kolaylıkla kullanabiliyorsunuz.
Beni gerçekten etkilendiniz."
Lin
Wanyue'nin yüzü Li Xian'nın övgüsünü duyunca açıklanamaz bir şekilde kızardı.
Neyse ki Lin Wanyue orduda geçirdiği iki yıl boyunca bronzlaşmıştı.
İfadesindeki değişiklikler kolayca fark edilemiyordu.
Lin
Wanyue'nin bedeni bir sırdı. Bunu korumak için geçen iki yıl boyunca diğerleri
ile herhangi bir bağlantı kurmamıştı. Ne zaman orduda iki "erkek" iyi
bir ilişki kursa, bunun anlamı vücut teması ve diğer sıkıntı verici şeyler
demekti. Bu nedenle Lin Wanyue, her zaman ifadesini kontrol ederek diğerlerini
başından savmak için ''Uzak dur." derdi.
Belki de
ikisi de kadın olduğundan ya da o, soylu bir prenses olduğu için askeri
kamptaki diğer diğer erkekler gibi hissettirmiyordu. Belki de bu kişi, çok
harika olduğu için sesini duymak memnuniyet vericiydi. Belki de... Ailesi bu
dünyadan ayrıldığı için hiç kimse onu, bu şekilde övmediğindendi.
Dürüst olmak
gerekirse Lin Wanyue, sebebinin ne olduğunu bilmiyordu. Li Xian'nın övgüsünü
duyduğunda nadiren gülümseyen Lin Wanyue, bir dizi halindeki beyaz temiz
dişlerini göstererek karşılık vermişti.
(Violeta Not: Sınavlarımdan
dolayı çevirilere bir aylığına ara vermek zorunda kalmıştım. Duyuru yapsam da
haberdar olup olmadığınızı bilmediğimden tekrardan söyleme gereği duydum.
Bölümleri eskisi gibi düzenli atmaya devam edeceğim. Tam olarak şu aralıklarla
atabilirim diyemiyorum ancak fazla geciktirmemeye dikkat edeceğim. Çevirileri
sabırla beklediğiniz için teşekkür ederim T.T Aynı zamanda aramıza yeni katılan
Lia, fansubta iki yeni roman çevirmenin yanı sıra FGEP’in imla ve yazım
kurallarını da kontrol edecek. Keyifli okumalar dilerim.<3)
Çeviri: Violeta, Edit: Lia
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder