9 Eylül 2020 Çarşamba

FEMALE GENERAL AND ELDEST PRINCESS - BÖLÜM 17: SONRASINDA BUNUN SADECE NORMAL OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜM

 

Li Xian, birkaç kez bulunduğu yerden dışarı çıkmak istese de Lin Wanyue'nin tökezleyen halini görünce duraksadı. Doğru zamanın şu an olmadığı açıkça belliydi. Li Xian, Lin Wanyue gidene kadar çadırın arkasına saklanarak onu izledi, ardından görüş alanından yavaşça uzaklaştı.

 

Gölge, oldukça etkiliydi. O gece Li Xian'a, Lin Wanyue hakkında detaylı bir rapor ulaştırdı.

 

Li Xian, masasında otururken titreşen mum ışığı altında elindeki ipek kumaşa baktı. Lin Wanyue hakkındaki her şey bitişik küçük karakterlerle detaylı bir şekilde burada yazılıydı.

 

Lin Wanyue'nin orduya katılmadan önceki hayatı hakkında kısa dizeli karakterler vardı. Lin Feixing, yaş on altı, Chanjuan köyünün etekleri. Yıl yirmi sekiz, sonbahar. Hunlar Chanjuan köyündekilerin yüz on sekizini öldürdü. Bu oğlan o sırada dağa şifalı bitki toplamak için gittiğinden hayatta kaldı, ardından tek başına General Li Mu'nun ordusuna kayıt olmak için yolculuğa çıktı. Kayıt görevlisi Xian Kangshi, kaydını değiştirmeyi reddedince önünde diz çöktü. Xian bir süreliğine bu duruma katlansa da onu Başkomutana yönlendirdi, kaydı değiştirilerek orduya alındı...

 

Lin Wanyue'nin, orduda geçirdiği iki yıl da detaylı bir şekilde belirtilmişti. Bir önceki parçadan birkaç kelime daha fazlaydı.

 

Li Xian, kumaşta yazılı olan raporu okumayı bitirdiğinde kumaşı muma doğru uzattı. Bir süre sonra ipek kumaş bir müddet yandı, dumanı ise yukarıya doğru süzüldü...

 

Zarif parmak uçlarını ritmik bir şekilde ahşap masaya vurdu. Li Xian, Lin Wanyue'nin sosyal bağlantılarının aslında bu kadar basit olmasını beklemiyordu. Orduda geçirdiği iki yılın ardından Lin Yu dışında tek bir kişiyle bile arkadaşlık kurmamıştı ve asla kimseyle konuşma başlatmamıştı. Savaş dışında herhangi bir toplumsal aktiviteye katılmıyordu. Aynı zamanda günlük tatbikatlara katılmak haricinde hiç bir hobisi de yoktu. İki yıllık kayıtları bu şekildeydi...

 

Li Xian, Lin Wanyue'nin günlük tatbikatlara katılmadığı bir gün olduğunu fark etti. Lin Yu'nun söylediklerini hatırlayınca çabucak bir sonuca vardı: Lin Wanyue'nin ilk kez bir tatbikata katılmamasının sebebi, yaralanmasıydı... Görünüşe göre Lin Yu'nun söyledikleri yalan değildi.

 

Bunları düşünürken Li Xian'nın yüzünde solgun bir pembelik belirdi. Her şeyden öte o, özel odasından ayrılmayan bir leydiydi, cildi zayıftı.

 

Li Xian'ı şaşırtan şey ise amcasının Lin Feixing'e biçtiği yüksek değerdi. Ancak raporu okumayı bitirdiğinde Li Xian, Lin Feixing'de amcasının biçtiği değerden daha fazlasının olduğunu hissediyordu.

 

Bir nedenden dolayı Li Xian'nın düşünceleri Lin Wanyue'nin atış çalışması yaptığı zamana gidiyordu. Ruhunun etkisi altında mırıldandı: "Lin Feixing'in kullandığı çift girişli yayın aslında amcamın doğruluğunu kaybettiği için bir köşeye fırlatıp attığı yay olduğunu kim bilebilirdi ki, yine de tam olarak atış yapabildi..."

 

Li Xian şu anda Lin Feixing ile ilgili tamamıyla farklı bir izlenime sahipti. Bu kişiyi gerçekten kapağına göre yargılamamak lazımdı. Sıska görünüşüne rağmen çift girişli yayı yüz kez çekmesi...

 

Tam o anda ve orada, Li Xian önceden planlandığı planını resmen karara bağladı. Lin Feixing sadece 16 yaşındaydı. Eğer iyi bir şekilde yetiştirilirse muhakkak amcasının yerini alırdı. Yeni nesilin Hunlara karşı mücadale eden Mareşali olabilirdi.

 

Ancak bir süre sonra Li Xian'nın kalbinde diğer bir sorun cereyan etti. Lin Feixing'in yaşayan hiçbir akrabası yoktu. Hiçbir bağlantı kurmamıştı ve her şeyden öte hobisi bile yoktu. Lin Yu'nun söylediklerini temel alacak olursa yaralanmasından sonra şan ve şöhret peşinde koşacak yürekliliği bile kalmamıştı.

 

Böyle birini nasıl kontrolü altına alabilirdi?

 

Li Xian, güzel kaşlarını yavaşça çattı. Lin Wanyue'nin yeteneklerini takdir ediyordu ancak ''kişiliğininden" hoşlanmamıştı. Li Xian'a göre hiçbir arzu ve isteği olmayan birine hiçbir şekilde şantaj yapılamaz, ipleri eline almak da zor olurdu. Aynı zamanda kontrol altına almak da zorlaşırdı...

 

Ertesi gün Lin Wanyue, okçuluk pratiği yapmak için tekrardan boş alana gitti, ancak taliminin yarısını tamamlayamadan yanına bir figür yaklaştı.

 

"Harikulade okçuluk kabiliyeti!"

 

Lin Wanyue, elindeki yayı indirerek sesin geldiği yöne doğru döndüğünde, arkasında durmakta olan bir kadın olduğunu fark etti. Uzak dağlar gibi kıvrılan siyah kaşlara, şeftali çiçeği gibi yumuşak bir cilde ve şelale misali uzanan siyah saçlara sahipti. Gözleri sonbahar sularını andırıyordu, dudakları boyasız kırmızıydı ve dudaklarının kenarında solgun bir çift gamzesi vardı. Vücudunu saran görkemli saray kıyafeti içerisinde belinin inceliği ortaya çıkıyordu.

 

Sessizce orada duruyordu ancak Lin Wanyue bakışlarını ona doğru çevirdiğinde sanki gözlerinde yüzlerce çiçek açmıştı.

 

Lin Wanyue büyülenmiş bir şekilde olduğu yerde duruyordu. On altı yıllık hayatı boyunca hiç bu kadar güzel bir kadın görmemişti. Lin Wanyue askeri kampta geçirdiği iki yıl boyunca gece gündüz demeden kaba erkeklerle bir aradaydı, neredeyse bir kadının nasıl gözüktüğünü unutmuştu...

 

Ancak ikisi de kadın olmasına rağmen, krallıklar ve şehirler aşan güzelliğe sahip birisi ile yüzleşmek, Lin Wanyue'nin kendi görünüşü hakkında düşünmesi ve bu kadınla kendisini kıyaslaması ile sonuçlanmıştı. Bu çamur ile bulutları karşılaştırmak gibiydi. Lin Wanyue'nin kalbi bir anlığına sıkıştı. Bir nedenden dolayı kendi görünüşünden utanmaya başlamıştı...

 

Lin Wanyue'nin ifadesindeki değişiklik Li Xian'nın gözünden kaçmamıştı. Tüm bu zaman boyunca onu dikkatli bir şekilde izlemişti. Lin Wanyue, onu ilk gördüğünde şaşırmıştı, ardından bakışlarından bir anlık büyülenme geçmişti. Bunu takiben sebebini bilmediği bir nedenden dolayı ifadesi utançla dolmuştu. Aynı zamanda Li Xian'ı selamlamayı da tamamen unutmuştu...

 

Bu kişi tıpkı raporda bahsedildiği gibiydi. Uç derecede kalın kafalıydı, politik konulara en ufak bir ilgisi yoktu.

 

"Siz kimsiniz?" Li Xian, hilal şeklindeki gözleri ile Lin Wanyue'ye gülümsedi. Bir nedenden dolayı karşısındaki bronz tenli utangaç yüzü eğlenceli bulmuştu.

 

Kendisine yöneltilen soru ile birlikte Lin Wanyue en sonunda duygularını bir kenara koyabilmişti. Bakışlarını Li Xian'a yönelterek yüzü kızarmış bir şekilde cevap verdi. "Bana, Lin Feixing... diye seslenirler."

 

Li Xian, bunu duyduğunda tatlı bir şekilde gülümsedi ve "Oh, öyleyse sen amcamın önceden bahsettiği genç Tabur Komutanı olmalısın." dedi.

 

Amca?...

 

Lin Wanyue, en sonunda Li Xian'nın kim olduğunu fark etmişti. Çabucak diz çöktü ve "Bu değersiz kişi Lin Feixing, Ekselansları En Büyük Prensesi selamlıyor." dedi.

 

"Tabur Komutanı Lin, bu kadar saygılı olmanıza gerek yok. Sadece buradan geçiyordum ve Tabur Komutanı'nın burada okçuluk pratiği yaptığını gördüm. Umarım, sizi rahatsız etmemişimdir."

 

"Teşekkür ederim, Prenses." Lin Wanyue, sırtındaki ağrıya dayanmaya çalışarak yavaşça ayağa kalktı. "Bu değersiz kişi prensesin geldiğini bilmiyordu, lütfen kabahatimi mazur görün."

 

"Bu nasıl olabilir? İlk ben etik ilkeleri çiğnedim. Tabur Komutanı Lin'nin kabahati yok. Yanılmıyorsam Tabur Komutanı Lin'nin elindeki çift girişli yay amcama aitti?"

 

"Prenses keskin gözlere sahip. Bu yay Başkomutan'a ait. Gövdesinde hasar olduğu için atılmıştı. Bu değersiz kişinin, yayı görüp bulması gerçekten nadir bir şeydi, bu yüzden yayı aldım. Ardından Başkomutan bana verdi."

 

"Kahramanlar gençken belli olur. Tabur Komutanı Lin'nin fiziksel kuvvetinin diğer savaşçılar gibi olmasını beklemiyordum, çift girişli yayı kolaylıkla kullanabiliyorsunuz. Beni gerçekten etkilendiniz."

 

Lin Wanyue'nin yüzü Li Xian'nın övgüsünü duyunca açıklanamaz bir şekilde kızardı. Neyse ki Lin Wanyue orduda geçirdiği iki yıl boyunca bronzlaşmıştı. İfadesindeki değişiklikler kolayca fark edilemiyordu.

 

Lin Wanyue'nin bedeni bir sırdı. Bunu korumak için geçen iki yıl boyunca diğerleri ile herhangi bir bağlantı kurmamıştı. Ne zaman orduda iki "erkek" iyi bir ilişki kursa, bunun anlamı vücut teması ve diğer sıkıntı verici şeyler demekti. Bu nedenle Lin Wanyue, her zaman ifadesini kontrol ederek diğerlerini başından savmak için ''Uzak dur." derdi.

 

Belki de ikisi de kadın olduğundan ya da o, soylu bir prenses olduğu için askeri kamptaki diğer diğer erkekler gibi hissettirmiyordu. Belki de bu kişi, çok harika olduğu için sesini duymak memnuniyet vericiydi. Belki de... Ailesi bu dünyadan ayrıldığı için hiç kimse onu, bu şekilde övmediğindendi.

 

Dürüst olmak gerekirse Lin Wanyue, sebebinin ne olduğunu bilmiyordu. Li Xian'nın övgüsünü duyduğunda nadiren gülümseyen Lin Wanyue, bir dizi halindeki beyaz temiz dişlerini göstererek karşılık vermişti.

 

(Violeta Not: Sınavlarımdan dolayı çevirilere bir aylığına ara vermek zorunda kalmıştım. Duyuru yapsam da haberdar olup olmadığınızı bilmediğimden tekrardan söyleme gereği duydum. Bölümleri eskisi gibi düzenli atmaya devam edeceğim. Tam olarak şu aralıklarla atabilirim diyemiyorum ancak fazla geciktirmemeye dikkat edeceğim. Çevirileri sabırla beklediğiniz için teşekkür ederim T.T Aynı zamanda aramıza yeni katılan Lia, fansubta iki yeni roman çevirmenin yanı sıra FGEP’in imla ve yazım kurallarını da kontrol edecek. Keyifli okumalar dilerim.<3)

 

Çeviri: Violeta, Edit: Lia


****


Önceki Bölüm ― Sonraki Bölüm  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder