13 Ağustos 2020 Perşembe

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 45: İBLİS KÜLTÜRÜ

Bir yığın titreyen insan önünde kıstırılmışlardı… ah, hayır, insan değillerdi; iblislerdi. Yine de, görünüşlerine bakıldığında, pek bir değişiklik yoktu.

 

Önündeki korkuyla titriyordu. “Biz genelde sadece… İnsan Âlemi’nden bazı küçük ıvır zıvır çalıp bazı şeylerle takas etmek için geri götürürüz.”

 

Şeytanî ırkın ortak para birimi yoktu, genelde takas yapılırdı. Bir şey göze hoş gelirse onun için takas yaparlardı; gelmezse, öylece bırakırlardı. İblis ırkının işçilik ve beceri seviyesi bir parça sıradan işlemelerin onlar için yüksek kalite el işine eşdeğer olacak kadardı, o nedenle İnsan Âlemi’nden farklı küçük ıvır zıvırlar hevesle alınırdı. En az değerli olan şeyler ise İblis Âlemi’nde rüküş bulunan ve her yerde olan özel kristallerdi.

 

İblis Âlemi’nin rüküş bulduğu ve her yerde olan şey İnsan Âlemi’nde değerliydi!

 

Shen Qingqiu şaklatarak yelpazesini kapattı. Ciddi bir şekilde konuştu: “Bu yoksul, ücra, Tanrı’nın unuttuğu yerde üretim kabiliyeti gerilemiş, ekonomi gelişmiyor, insanların mutluluğu ortalama seviyeden düşük. Buna rağmen diğerlerinin talihsizliklerini avantaja dönüştürüp hırsızlık yapıyorsunuz- gerçekten, bu yapılmaması gereken bir şey.”

 

Küçük iblis fazlasıyla sersemlemişti.

 

Niçin yakalandığını hatırlamıştı; bu… yetenekli insan da araklamanın ortasındaydı… ah, hayır, giymek için bazı kıyafetleri ödünç mü alıyordu?

 

Aynı zamanda yelpazesini mutlu bir şekilde sallıyordu.

 

Shen Qingqiu bu duruma zorlanmıştım diye düşündü. Elbette yeri kazarak çıktığındaki kıyafetlerle kalmamalıydı, yabani gibi mi dolaşsaydı?

 

Fakat bu gelişme, düşüncesinde yeni bir yol açtı. Önceden önemsiz hırsızlar olan, yani basit eşyaları alan, küçük iblislerle ilgilenirse kazançlı ve barışçıl düzenli olarak aynı işi yapan* grup kurma ihtimaliyle onlara efsuncuların iblislerle savaştığı bir yerde yeni bir topluluk zemini sağlayabilir miydi?

Düzenli Olarak Aynı İşi Yapan: Normalde farming yazıyor fakat burada bahsedilen normal çiftçilik değil, Türkçede normalde karşılığı da yok bu oyun teriminin. Kısacası belli bir amaç ile aynı şeyi devamlı yapma eylemine farm yapma deniyor. Yani, kısacası Shen Qingqiu burada iblisleri strateji oyunlarındaki elemanlar gibi oynatıp oynatamayacağını düşünüyor.

 

Shen Qingqiu, sorumsuz bir YY romanı karakteri gibi, kanatlarının altındaki astlarıymışçasına onları almayı düşündü. Öyleyse, ilk önce karşı tarafın yaşantısını anlamalıydı. Nezaketle sordu: “Çürümüş et yiyor musunuz?”

 

Küçük iblislerin hepsi başlarını salladılar. Shen Qingqiu tam nefesini vermek üzereydi ki öncülük eden küçük iblisin çınlayarak konuştuğunu işitti: “Babam sadece zengin kişilerin çiğ ete güçleri yettiğini söyledi…”

 

Shen Qingqiu sözünü kesti. “Yeterli.”

 

Bu zor bir ekonomik problemdi, tamam mı?! Luo Binghe, İblis Âlemi’ndeki konumuna çıktıktan sonra önemli bir insan olman yetti, değil mi? Onun bu tür bir şeyi yemekten zevk aldığını nasıl hiç görmedi?

 

Durakladı. Sorusunu değiştirdi. “Adın nedir?”

 

İlk olan cevapladı: “Altı Toplu.”

 

Shen Qingqiu sordu: “Anlamı nedir?”

 

Altı Toplu konuştu: “Ben doğduğumda babam beni tutmuş ve ağırlığımın altı top olduğunu söylemiş.”

 

Shen Qingqiu: “…”

 

Hangi tür top? Gülle ya da pin pon topu mu?! Bu tip bir isim tamamıyla anlamsız.

 

Diğerleri ismini en son söyleyen olmamak için savaşıyorlardı. Hiçbiri son duyulan olmaya katlanamazdı. Bunun birazcık onurla ilgili olduğunu düşünüyorlar gibi görünüyordu.

 

Sıradan iblislere verilen bütün isimler pratik tipteydi!

 

İblis kültüründe aile isimleri yoktu, isimleri son derece kontrolsüz ve yaratıcı seçerlerdi, küstah ve cüretkârdı. İnsanların dillerinin tutulmasını sağlayan unvana sahip generaller, örnek olarak Kıdemli Gökyüzü Çekici Kıdemli ya da Kıdemli Tek Kollu, herhangi birisi tek bakışta onların kaybeden seviyesinden yükseldiklerini söyleyebilirdi. Fakat asil doğsaydı, örnek olarak Mo BeiJun, Sha Hualing ya da Luo Binghe’nın babası Tian LangJun, durumları biraz daha iyi olurdu.

 

Shen Qingqiu’nin zihninde aniden bir düşünce belirdi. Luo Binghe’nın İblis Âlemi’ne atılıp orada evlat edinilmemesi kaderdi. İblis ırkının sıradan halkı tarafından yetiştirilip bu tarza uyum sağlamış olsaydı ona muhtemelen ebeveynleri onu kinle bunaltıyorlar gibi görünecek bir isim verirdi.

 

Ona ne denebilirdi?

 

Yeşim Yüzlü Lang-Jun?

 

Hayır, hayır, hayır, muhtemelen daha etkileyici olurdu- taşları kırıp gökyüzünü titretecek kadar çok heybetli ve uğursuz olurdu. Asıl eserde genç hanımın Luo Binghe’ya nasıl “saygı duyduğunu” ve benzerini çekingen bir şekilde açıkladığını hatırladı. 3000 gecelik harem… bin yıl sonra bile altın mızrak düşmemiş, dayanıklılığını her zamanki gibi sürdürmüştü. Aslında Eşsiz Salatık Luo Binghe’ya gayet iyi uyuyordu fakat Shen Qingqiu onu çoktan kullandığından Luo Binghe’ya… Kutsal Sütun Lordu da denilebilir miydi?

 

Hahaha, hassiktir, Luo Kutsal Sütun hahahahahaha nasıl bezgin fakat dinç!

 

Shen Qingqiu aniden kendine vurarak gülmeye başlamıştı.

 

Lanet olası bir delisin!

Gerçekten de edepsiz espriler düşünerek kendi kendine eğlenmeye mi başladın?

 

Gülünecek ne vardı? Kimi acınası hâle getirmen gerektiğini anladın mı?!

 

Bu asil insanın gülmekten yere düşüp şiddetli bir şekilde yere vurmasını gören küçük iblisler ne yapacağını bilemez hâlde donakalmışlardı, soluklanmaya bile cesaret edemiyorlardı. Aniden, Shen Qingqiu’nin gülümsemesi dondu. Yelpazesini Altı Toplu’nun omzuna bastırıp geri çekti.

 

Shen Qingqiu belindeki kılıç püskülünü aldı. “Nereden aldın bunu?”

 

Bu bir kılıç püskülüydü fakat sıradan bir püskül değildi.

 

Bu baş kadın kahraman Liu Mingyan’ın kılıcı Shiu Se’sının kılıç püskülüydü!

 

Bu; erkekle kadın kahramanın aşklarının simgesiydi, anlıyor musun? Önceden, Cang Qiong Dağı’nda, Shen Qingqiu buna özel ilgi göstermişti- bunu hatırlaması için pek ayırt edici özelliğe ihtiyacı yoktu. Bu şey nasıl oldu da rastgele küçük bir iblisin eline düşebildi?

 

Altı Toplu mırıldandı: “B-b-bu çalınmadı, elde edildi…”        

 

Bakmam için rastgele bir sokağa gidip başka bir püskülle tekrardan gel. Shen Qingqiu sordu: “Bunu nereden buldun?”

 

Altı Toplu konuştu: “Geçen günlerde, yolu gece işgal eden asil insanlar vardı, astlarına gelip yolu temizlemelerini emrediyorlardı. Biraz meraklıydık, o yüzden sokağın yanına saklandık, sonradan yolun kenarından bunu aldık.”

 

Küçük iblisin bahsettiği asil kişiler kuşkusuz iblis halkının asilleriydi.

 

Bu sınıf sınır bölgesinde pek görünmezdi, bu yüzden birçok insanın ilgisini yakalardı. Elbette, buradaki muhit pek de onlara uymuyordu. Hangi önemli kişi dolaşarak yolu tıkamaya cesaret edip Liu Mingyan’ın her zaman yanında taşıdığı eşyasını bile arkasında bıraktırabilir ki?

 

Shen Qingqiu’nin ilk düşündüğü kişi, elbette, mâlûm birisiydi.

 

Sordu: “Bahsettiğin asil kişi… fena gözükmeyen bir genç miydi?”

 

Bir süre düşündükten sonra düşüncelerini gizlemeye karar vermiş, taktik değiştirip konuşmuştu: “Sadece fena gözüken birisi değil, çok fazlasıyla çekici de. Çok çekici. Beyaz tenli, büyüleyici yüzlü ve uzun… Pek gülümsemiyor, fakat gülümsediğinde oldukça esrarlı oluyor.”

 

Altı Toplu başını salladı, yüzü aniden kızardı.

 

Niçin kızarmıştı? Shen Qingqiu daha çok sorgulamak istemişti fakat onun ağzından baklayı çıkartamazdı. Düşünüp taşındığında onun muhtemelen Luo Binghe olmayacağını düşündü.

 

Luo Binghe doğal düzene karşı koyan OP* bir eşya olan, iki âlem arasındaki yeri ortadan yarıp tek bir kesmeyle iblis âlemine geçmek için alan açabilen İblis’in Kalbi kılıcına sahipti. Bu ücra bölgeyi gözden geçirmek için pek de enerji harcamazdı, görev duygusuyla kaçakçının yolundan da ilerlemezdi.

OP: Açılımı overpowered’tır. Bu da oyunlarda kullanılan bir terim, gereğinden fazla güçlü anlamına gelmekte. Bunu ilk bölümde bahsedilen altın parmakla benzeştirebilirsiniz.

 

O hâlde, sorular baş göstermişti. İblis sekti bu bölgeden geçtiyse ve Liu Mingyan’ın eşyalarını ardlarında bıraktıysalar Liu Mingyan hata yapıp yakalanmış olabilir miydi?

 

Baş kadın kahraman Liu Mingyan’ın asıl eserde böyle bir muameleye maruz kaldığını hatırlamıyordu. Hangi hödük, önemsiz eşkıya, Luo Binghe’nın karısına dokunmaya cesaret etmişti?

 

Liu kardeşler ikilisi genelde kendi Tepeleri’nde kalıp bağımsız çalışsalar da asıl eser birbirleriyle iyi anlaştıklarından bahsediyordu. Muhtemelen bu, yapışkan tip ağabey-kardeş ilişkisinden uzak olduklarından dolayıydı. Fakat Liu Qingge’nın kız kardeşi ya da Qi Qingqi’nin sevgili müridi olursa olsun, Shen Qingqiu Liu Mingyan’ı görmezden gelip karışmamazlık yapamazdı.

 

Dahası, bu arada, sistem onu (şimdilik) tehdit edemezdi(ya da etmemeliydi). Sınırlardan korkmasına ya da B puanlarının vesaire düşme telaşına gerek yoktu. Niçin gidip bakmıyordu?

 

Shen Qingqiu sordu: “İki âlem arasındaki yarık …nerede o?”

 

Gece yarısı, Shen Qingqiu ağacın tepesine saklanmış, tüm varlığının izlerini gizleyerek aşağıyı izlemekteydi.

 

Havadaki bir kısım aniden çıplak gözle görebileceği şekilde bozulduğunda ne kadar uzun zamandır beklediğini bilmiyordu.

 

Shen Qingqiu nefesini tutarken gözleri parıldadı, dikkatle izliyordu. Siyah cübbeli tek bir gencin birden ortaya çıktığını gördü.

 

Aralarındaki mesafe biraz fazlaydı fakat Shen Qingqiu’nin gözleri özellikle keskindi ve rahatlıkla görebiliyordu. Bu genç yaklaşık olarak on yedi yaşlarındaydı; keskin, çekici yüzünde gergin bir ifade hakimdi. Shen Qingqiu bu simaya pek bir aşinaydı fakat onu daha önce nerede gördüğünü anımsayamıyordu— onu ne olursa olsun daha önce görmediğinden emindi.

 

Aniden, gecenin sessizliği ahenkli fakat soğuk olan bir kadın ses tınısıyla kesilmişti, ormanda yankı yapıyordu. “Tahmin edildiği gibi, Bai Zhan Tepesi’nin müritleri olağanüstü – yüz Ölümsüz Bağlayan Kablo bedenlerini bağlamasına rağmen sayısız astı yere serip uzun bir süre kaçabiliyorlar. Tek bir an bile miskinlikle geçmiyor gerçekten!”

 

Bu sesi duymanın üzerine Shen Qingqiu aniden bir şey fark etti.

 

Güzel, asil, astlara sahip, küçük iblislerin anlattıklarında kızarmalarına neden oluyor— öyleyse, bu Sha Hualing’ti.

 

Affedersiniz; bu kız, kadın kahramanlardan birisi. Gerçi, onun varlığını hatırlatalı çok olmuştu, onu neredeyse unutmuştuk!

 

Liu Mingyan ellerine düşmüştü—ileride neler olacağı insanı daha bile merak ettiriyordu. Yüzü solmuştu.

 

Bu gencin takındığı tutumun doğru olmadığından emindi, bedeni özellikle ağır gibiydi. Shen Qingqiu sadece yüzüne bakmıştı fakat şimdi bakışlarını aşağıya yönlendirdi; sayısız ince gümüş ipliklerin bedenini çevrelediğini görebiliyordu. Cübbesinin rengini gördüğünde Bai Zhan Tepesi’nden birisi olduğunu söyleyebiliyordu fakat daha önce Bai Zhan Tepesi’nde gördüğü bir mürit izlenimine sahip değildi.

 

Bu genç, rakibinden kaçamayacağını biliyordu. Aniden durdu, alnındaki damarlar belirmişti. “Savaşmak istiyorsan savaşalım!”

 

Kırmızı kıyafetin ışıldamasıyla Sha Hualing kalçasını sallayarak oraya doğru ilerledi, vücut yapısını vurguluyordu. Dolu dolu bir kahkahayla konuştu: “Seni yakalamak için çok çaba harcadım, nasıl seninle savaşabilirim? Hadi, neden sadece benimle gelmiyorsun?”

 

Genç sinirden patlayıp küçümseyerek hakaret etti. Sha Hualing konuştu: “İstemiyor musun? Ruhuna zarar vermediğim sürece kolunu, bacağını ya da başka bir yerini kesmem işlevini etkilemez.”

 

Dillendirdiği gibi sağ elini uzatıp genci kavradı fakat temas kuramadı. Parmak uçlarından tuhaf bir ürperti hissetti. Sha Hualing gencin intikam aldığını düşündü. Elini aceleyle çekip baktığında kızıla boyanmış tırnaklarının beşinin de daha kısa bir uzunlukta kesildiğini fark etti.

 

Yine de bunlar sadece tırnaklarıydı, hiçbir şekilde zarar vermemişti. Sha Hualing yine de saçlarının dikleştiğini hissetti, bağırdı: “Kim var orada?!”

 

Rahatlıkla tırnaklarını kesebilen birisi rahatlıkla boynunu da kesebilirdi.

 

Shen Qingqiu, memnun bir şekilde, ağacın dalındaki yaprakları eski yerlerine döndürdü.

 

Sadece Sha Hualing’i korkutmak istemişti. Fakat, aynı zamanda, tırnaklarını o kadar uzun bırakması iyi değildi… Gerçekten. Onu her gördüğünde kırılacağından endişeleniyordu, bu onu berbat hissettirirdi. Ayrıca, sık sık tırmalayarak Luo Binghe’nın sırtını dibine kadar kanatırdı… Gökyüzüne Ateş Eden Uçak bu tarz ekstrem şeylerden hoşlanıyorsa, Luo Binghe’nın iyileştirme yeteneği insandışı olsa bile, bu, onun münasip ve yaşamak için sağlıklı bir yol olduğu anlamına gelmezdi, değil mi?

 

Sha Hualing’in öldürme isteği yükseldi. Kırmızı kuşağı girdap gibi dönerken görkemli şeytanî enerjisini beş tırnağında toplayarak top hâline getirip boğarak öldürmesi için gence yolladı. Bu genç bayan çok korkmamıştı, aksine, ölümüne korkmuştu. Sahiden de eksantrikti. Shen Qingqiu, çaresiz bir şekilde ağacın tepesinden inip ikisinin arasında küçük bir hava bırakarak ortaya çıkmıştı. Gücünü tek bir eline toplayıp açığa çıkartarak Sha Hualing’in ani saldırısıyla çarpıştırdı.

 

Bu bedenin ruhanî enerjisinin patlamak için dolu olduğunu biliyordu fakat bu derece olduğunu tahmin etmemişti. Avuç içleri daha birleşmemişti ki Sha Hualing mıknatısla itilmiş gibi uçup gitti— aynı zamanda, onu zar zor örten kıyafetleri tekrardan yırtılmıştı…

 

Sürpriz olsa bile Shen Qingqiu daima “bu dünyada ortalamanın üzerinde bir yüze sahip bir kadına bakma” prensibini izlemeye ısrarcıydı, o nedenle vicdanen onu kendi pikselleştirdi. Sha Hualing açık sözlüydü: son sefer gevşek, merhametsiz kelimeler söylemek üzereydi—bu sefer sadece gücünü ölçmüştü ve tek bir kelime bile söyleme fırsatı vermeden atlayarak doğrudan yuvarlanıp gitti, biçimsiz havaya doğru yuvarlandığında anında kayboldu.

 

Shen Qingqiu yelpazesini ileri geri sallayarak ruhanî enerjiyle doldurmuş, ardından kılıca dönüştürmüştü. Elini hafifçe sallamasıyla keserek Ölümsüz Bağlayan Kablo’yu yüzlerce ya da daha fazla parçaya ayırmıştı. Genç, mükemmel usûlle ve terbiyeyle yumruklarını birleştirip saygıyla konuştu: “Beni kurtardığı için bu kıdemliye çok teşekkürler!”

 

Shen Qingqiu aynı şekilde usûl ve terbiyeyle sordu: “Bai Zhan Tepesi müridi misin?”

 

 “Bu doğru.”

 

 “Kimin astısın?”

 

 “Ustam Bai Zhan Tepesi Lordu, Liu Qingge.”

 

Shen Qingqiu aşırı derecede şaşırmıştı.

 

Liu Qingge asla mürit almazdı. Bai Zhan Tepesi’nde en fazla sadece onun yaşıtları vardı—Ayrıca, yaşıtı müritler vardı fakat kendisi mürit eğitmeye ilgili değildi. Bai Zhan Tepesi öğrettiğini iddia etse bile gerçekte sadece insanlara bulaşırlardı…

 

Shen Qingqiu şüphelendi. “Adın nedir?”

 

Genç açık bir şekilde cevap verdi: “Yang Yixuan.”

 

Çok aşina geldiğini söylemiştim, öyleyse onu daha önce görmüş olmalıydım, değil mi?

 

Beş yıl bir çocuğun büyümesi için yeter de artardı. Shen Qingqiu, Yang Yixuan’ı değerlendirircesine boydan boya süzdü.

 

Yang Yixuan konuştu: “Kıdemli?”

 

Shen Qingqiu sordu: “Shizun’un— bu beş yıldır nasıl?”

 

Liu Qingge için HuaYue Şehri’nde Luo Binghe’ya yenilmek büyük bir darbe olmalıydı. Shen Qingqiu kıdemsiz çırak kardeşinin bu durumundan sonra bunu sormayı sorumluluk bilmişti.

 

Yang Yixuan içtenlikle cevapladı: “Her savaşında yenildi.”

 

Shen Qingqiu: “…”

 

 ‘Her savaşında yenildi’— bu sözler Bai Zhan Tepesi Lordu’yla bağlantılı hâle gelmişti. Bu gerçekten birisinin cesaretinin yıkılmasına neden olurdu.

 

Shen Qingqiu sordu: “Kime karşı savaşıyor? Luo Binghe’ya mı?”

 

Yang Yixuan homurdandı. “O küçük piçten başka kim olacak?”

 

Shen Qingqiu’nin yüzü hafifçe kırıştı. Yang Yixuan’ın kendisi Luo Binghe’dan daha gençti fakat ona ‘küçük piç’ diye sesleniyordu. Bunu kimden öğrenmişti?

 

O bilmiyordu fakat bütün Cang Qiong Dağı sekti Luo Binghe’ya ‘küçük piç’ , ‘kötü iblis’ ‘beyaz gözlü kurt’ demeye ya da ondan saygı ifadesi unvanı olmaksızın bahsetmeye alışmışlardı. Ona ‘piç’ demek daha nazik sayılırdı.

 

Shen Qingqiu konuştu: “Bu cadının eline nasıl düştün? Az önce dediği şeyi duydum ve tuhaf olduğunu düşündüm. ‘Nasıl yapabilirim’ ne demek?”

 

Yang Yixuan’ın çabucak yüzü kızardı. “Bu cadı hain yöntemlerini kullanmasaydı— Öncelikle üzgün bir kadın gibi davrandı, sonrasında ben ondan şüphelendiğimde aniden so-… soyundu… Asla onun tarafından tuzağa düşürülmez ya da kaçırılmazdım!”

 

Anında anlamıştı. Shen Qingqiu fırçaladı: “Kendine bir bak. Bai Zhan Tepesi’nden birisi gibi mi görünüyorsun? Bir kadınla etkileşimde değilsen bile bu onlarla etkileşime girmekten korkman gerekiyor anlamına gelmez. Soyunmakta ne var? Bir kızın önünde soyunmasında ne var? Shizun’un, eskiden, mağara dolusu çıplak kadın iblislerle dövüştü!” Tabii ki de, bunu dediğinde, o zaman birlikte olduklarından Liu Qingge’nın duygusuz olduğundan ya da başka bir psikolojik problemi olduğundan şüphelenmişti…

 

Yang Yixuan’ın bütün yüzü yoğun hayranlıkla kaplanmıştı. “Mağara dolusu mu? O gerçekten de Shizun!”, karışık bir soruyla devam etti: “Kıdemli, Usta’yla tanışık mı? Diğer türlü, Shizun’umun kadın iblislerle dövüştüğünü nasıl bilebilirsiniz?”

 

Shen Qingqiu iç çekti. “Eski mevzular, eski mevzular.”

 

Sohbet konusunu daha acil konulara çevirdiler. Sha Hualing sadece Yang Yixuan’ı yakalamamıştı, muhtemelen Liu Mingyan’ı da yakalamıştı ve yüzsüzlükle Cang Qiong Dağı Sekti’nin müritlerine el koyuyordu— bunun tek bir nedeni olabilirdi.

 

Luo Binghe’yla ilgili bir sorun vardı.

 

Luo Binghe’nın uyguladığı sistem fazlasıyla bilimdışı bir sistemdi. İblis ve İnsan Âlemi’nden doğmuştu, iki tarafın enerjisi doğal bir şekilde karşılıklı olarak birbirlerini istemezken tek bir bedendeydi. Ayrıca, ruhanî enerjisiyle şeytanî enerjisi birbirleriyle dengede olmak zorundaydı.

 

Yine de, İblis’in Kalbi kılıcının bağı şeytanî enerjisinin çalkalanmasına, dengenin bozulmasına sebebiyet verip enerjilerin daha fazla uyum içinde işleyememelerine neden oluyordu.


 *****


Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder