Bir
yığın titreyen insan önünde kıstırılmışlardı… ah, hayır, insan değillerdi;
iblislerdi. Yine de, görünüşlerine bakıldığında, pek bir değişiklik yoktu.
Önündeki
korkuyla titriyordu. “Biz genelde sadece… İnsan Âlemi’nden bazı küçük ıvır zıvır
çalıp bazı şeylerle takas etmek için geri götürürüz.”
Şeytanî
ırkın ortak para birimi yoktu, genelde takas yapılırdı. Bir şey göze hoş
gelirse onun için takas yaparlardı; gelmezse, öylece bırakırlardı. İblis
ırkının işçilik ve beceri seviyesi bir parça sıradan işlemelerin onlar için yüksek
kalite el işine eşdeğer olacak kadardı, o nedenle İnsan Âlemi’nden farklı küçük
ıvır zıvırlar hevesle alınırdı. En az değerli olan şeyler ise İblis Âlemi’nde
rüküş bulunan ve her yerde olan özel kristallerdi.
İblis
Âlemi’nin rüküş bulduğu ve her yerde olan şey İnsan Âlemi’nde değerliydi!
Shen
Qingqiu şaklatarak yelpazesini kapattı. Ciddi bir şekilde konuştu: “Bu yoksul,
ücra, Tanrı’nın unuttuğu yerde üretim kabiliyeti gerilemiş, ekonomi gelişmiyor,
insanların mutluluğu ortalama seviyeden düşük. Buna rağmen diğerlerinin
talihsizliklerini avantaja dönüştürüp hırsızlık yapıyorsunuz- gerçekten, bu
yapılmaması gereken bir şey.”
Küçük
iblis fazlasıyla sersemlemişti.
Niçin
yakalandığını hatırlamıştı; bu… yetenekli insan da araklamanın ortasındaydı…
ah, hayır, giymek için bazı kıyafetleri ödünç mü alıyordu?
Aynı
zamanda yelpazesini mutlu bir şekilde sallıyordu.
Shen
Qingqiu bu duruma zorlanmıştım diye düşündü. Elbette yeri kazarak çıktığındaki
kıyafetlerle kalmamalıydı, yabani gibi mi dolaşsaydı?
Fakat
bu gelişme, düşüncesinde yeni bir yol açtı. Önceden önemsiz hırsızlar olan,
yani basit eşyaları alan, küçük iblislerle ilgilenirse kazançlı ve barışçıl düzenli
olarak aynı işi yapan* grup kurma ihtimaliyle onlara efsuncuların iblislerle
savaştığı bir yerde yeni bir topluluk zemini sağlayabilir miydi?
Düzenli Olarak Aynı İşi Yapan: Normalde farming yazıyor
fakat burada bahsedilen normal çiftçilik değil, Türkçede normalde karşılığı da
yok bu oyun teriminin. Kısacası belli bir amaç ile aynı şeyi devamlı yapma
eylemine farm yapma deniyor. Yani, kısacası Shen Qingqiu burada iblisleri
strateji oyunlarındaki elemanlar gibi oynatıp oynatamayacağını düşünüyor.
Shen
Qingqiu, sorumsuz bir YY romanı karakteri gibi, kanatlarının altındaki astlarıymışçasına
onları almayı düşündü. Öyleyse, ilk önce karşı tarafın yaşantısını anlamalıydı.
Nezaketle sordu: “Çürümüş et yiyor musunuz?”
Küçük
iblislerin hepsi başlarını salladılar. Shen Qingqiu tam nefesini vermek
üzereydi ki öncülük eden küçük iblisin çınlayarak konuştuğunu işitti: “Babam
sadece zengin kişilerin çiğ ete güçleri yettiğini söyledi…”
Shen
Qingqiu sözünü kesti. “Yeterli.”
Bu
zor bir ekonomik problemdi, tamam mı?! Luo Binghe, İblis Âlemi’ndeki konumuna
çıktıktan sonra önemli bir insan olman yetti, değil mi? Onun bu tür bir şeyi
yemekten zevk aldığını nasıl hiç görmedi?
Durakladı.
Sorusunu değiştirdi. “Adın nedir?”
İlk
olan cevapladı: “Altı Toplu.”
Shen
Qingqiu sordu: “Anlamı nedir?”
Altı
Toplu konuştu: “Ben doğduğumda babam beni tutmuş ve ağırlığımın altı top
olduğunu söylemiş.”
Shen
Qingqiu: “…”
Hangi
tür top? Gülle ya da pin pon topu mu?! Bu tip bir isim tamamıyla anlamsız.
Diğerleri
ismini en son söyleyen olmamak için savaşıyorlardı. Hiçbiri son duyulan olmaya
katlanamazdı. Bunun birazcık onurla ilgili olduğunu düşünüyorlar gibi
görünüyordu.
Sıradan
iblislere verilen bütün isimler pratik tipteydi!
İblis
kültüründe aile isimleri yoktu, isimleri son derece kontrolsüz ve yaratıcı
seçerlerdi, küstah ve cüretkârdı. İnsanların dillerinin tutulmasını sağlayan
unvana sahip generaller, örnek olarak Kıdemli Gökyüzü Çekici Kıdemli ya da Kıdemli
Tek Kollu, herhangi birisi tek bakışta onların kaybeden seviyesinden yükseldiklerini
söyleyebilirdi. Fakat asil doğsaydı, örnek olarak Mo BeiJun, Sha Hualing ya da
Luo Binghe’nın babası Tian LangJun, durumları biraz daha iyi olurdu.
Shen
Qingqiu’nin zihninde aniden bir düşünce belirdi. Luo Binghe’nın İblis Âlemi’ne
atılıp orada evlat edinilmemesi kaderdi. İblis ırkının sıradan halkı tarafından
yetiştirilip bu tarza uyum sağlamış olsaydı ona muhtemelen ebeveynleri onu
kinle bunaltıyorlar gibi görünecek bir isim verirdi.
Ona
ne denebilirdi?
Yeşim
Yüzlü Lang-Jun?
Hayır,
hayır, hayır, muhtemelen daha etkileyici olurdu- taşları kırıp gökyüzünü
titretecek kadar çok heybetli ve uğursuz olurdu. Asıl eserde genç hanımın Luo
Binghe’ya nasıl “saygı duyduğunu” ve benzerini çekingen bir şekilde
açıkladığını hatırladı. 3000 gecelik harem… bin yıl sonra bile altın mızrak
düşmemiş, dayanıklılığını her zamanki gibi sürdürmüştü. Aslında Eşsiz Salatık
Luo Binghe’ya gayet iyi uyuyordu fakat Shen Qingqiu onu çoktan kullandığından
Luo Binghe’ya… Kutsal Sütun Lordu da denilebilir miydi?
Hahaha,
hassiktir, Luo Kutsal Sütun hahahahahaha nasıl bezgin fakat dinç!
Shen
Qingqiu aniden kendine vurarak gülmeye başlamıştı.
Lanet
olası bir delisin!
Gerçekten
de edepsiz espriler düşünerek kendi kendine eğlenmeye mi başladın?
Gülünecek
ne vardı? Kimi acınası hâle getirmen gerektiğini anladın mı?!
Bu
asil insanın gülmekten yere düşüp şiddetli bir şekilde yere vurmasını gören
küçük iblisler ne yapacağını bilemez hâlde donakalmışlardı, soluklanmaya bile
cesaret edemiyorlardı. Aniden, Shen Qingqiu’nin gülümsemesi dondu. Yelpazesini
Altı Toplu’nun omzuna bastırıp geri çekti.
Shen
Qingqiu belindeki kılıç püskülünü aldı. “Nereden aldın bunu?”
Bu
bir kılıç püskülüydü fakat sıradan bir püskül değildi.
Bu
baş kadın kahraman Liu Mingyan’ın kılıcı Shiu Se’sının kılıç püskülüydü!
Bu;
erkekle kadın kahramanın aşklarının simgesiydi, anlıyor musun? Önceden, Cang
Qiong Dağı’nda, Shen Qingqiu buna özel ilgi göstermişti- bunu hatırlaması için
pek ayırt edici özelliğe ihtiyacı yoktu. Bu şey nasıl oldu da rastgele küçük
bir iblisin eline düşebildi?
Altı
Toplu mırıldandı: “B-b-bu çalınmadı, elde edildi…”
Bakmam
için rastgele bir sokağa gidip başka bir püskülle tekrardan gel. Shen Qingqiu
sordu: “Bunu nereden buldun?”
Altı
Toplu konuştu: “Geçen günlerde, yolu gece işgal eden asil insanlar vardı,
astlarına gelip yolu temizlemelerini emrediyorlardı. Biraz meraklıydık, o
yüzden sokağın yanına saklandık, sonradan yolun kenarından bunu aldık.”
Küçük
iblisin bahsettiği asil kişiler kuşkusuz iblis halkının asilleriydi.
Bu
sınıf sınır bölgesinde pek görünmezdi, bu yüzden birçok insanın ilgisini
yakalardı. Elbette, buradaki muhit pek de onlara uymuyordu. Hangi önemli kişi
dolaşarak yolu tıkamaya cesaret edip Liu Mingyan’ın her zaman yanında taşıdığı
eşyasını bile arkasında bıraktırabilir ki?
Shen
Qingqiu’nin ilk düşündüğü kişi, elbette, mâlûm birisiydi.
Sordu:
“Bahsettiğin asil kişi… fena gözükmeyen bir genç miydi?”
Bir
süre düşündükten sonra düşüncelerini gizlemeye karar vermiş, taktik değiştirip
konuşmuştu: “Sadece fena gözüken birisi değil, çok fazlasıyla çekici de. Çok
çekici. Beyaz tenli, büyüleyici yüzlü ve uzun… Pek gülümsemiyor, fakat
gülümsediğinde oldukça esrarlı oluyor.”
Altı
Toplu başını salladı, yüzü aniden kızardı.
Niçin
kızarmıştı? Shen Qingqiu daha çok sorgulamak istemişti fakat onun ağzından
baklayı çıkartamazdı. Düşünüp taşındığında onun muhtemelen Luo Binghe
olmayacağını düşündü.
Luo
Binghe doğal düzene karşı koyan OP* bir eşya olan, iki âlem arasındaki yeri
ortadan yarıp tek bir kesmeyle iblis âlemine geçmek için alan açabilen İblis’in
Kalbi kılıcına sahipti. Bu ücra bölgeyi gözden geçirmek için pek de enerji
harcamazdı, görev duygusuyla kaçakçının yolundan da ilerlemezdi.
OP: Açılımı overpowered’tır. Bu da oyunlarda kullanılan bir
terim, gereğinden fazla güçlü anlamına gelmekte. Bunu ilk bölümde bahsedilen
altın parmakla benzeştirebilirsiniz.
O
hâlde, sorular baş göstermişti. İblis sekti bu bölgeden geçtiyse ve Liu
Mingyan’ın eşyalarını ardlarında bıraktıysalar Liu Mingyan hata yapıp
yakalanmış olabilir miydi?
Baş
kadın kahraman Liu Mingyan’ın asıl eserde böyle bir muameleye maruz kaldığını
hatırlamıyordu. Hangi hödük, önemsiz eşkıya, Luo Binghe’nın karısına dokunmaya
cesaret etmişti?
Liu
kardeşler ikilisi genelde kendi Tepeleri’nde kalıp bağımsız çalışsalar da asıl
eser birbirleriyle iyi anlaştıklarından bahsediyordu. Muhtemelen bu, yapışkan
tip ağabey-kardeş ilişkisinden uzak olduklarından dolayıydı. Fakat Liu
Qingge’nın kız kardeşi ya da Qi Qingqi’nin sevgili müridi olursa olsun, Shen
Qingqiu Liu Mingyan’ı görmezden gelip karışmamazlık yapamazdı.
Dahası,
bu arada, sistem onu (şimdilik) tehdit edemezdi(ya da etmemeliydi). Sınırlardan
korkmasına ya da B puanlarının vesaire düşme telaşına gerek yoktu. Niçin gidip
bakmıyordu?
Shen
Qingqiu sordu: “İki âlem arasındaki yarık …nerede o?”
Gece
yarısı, Shen Qingqiu ağacın tepesine saklanmış, tüm varlığının izlerini gizleyerek
aşağıyı izlemekteydi.
Havadaki
bir kısım aniden çıplak gözle görebileceği şekilde bozulduğunda ne kadar uzun
zamandır beklediğini bilmiyordu.
Shen
Qingqiu nefesini tutarken gözleri parıldadı, dikkatle izliyordu. Siyah cübbeli
tek bir gencin birden ortaya çıktığını gördü.
Aralarındaki
mesafe biraz fazlaydı fakat Shen Qingqiu’nin gözleri özellikle keskindi ve
rahatlıkla görebiliyordu. Bu genç yaklaşık olarak on yedi yaşlarındaydı;
keskin, çekici yüzünde gergin bir ifade hakimdi. Shen Qingqiu bu simaya pek bir
aşinaydı fakat onu daha önce nerede gördüğünü anımsayamıyordu— onu ne olursa
olsun daha önce görmediğinden emindi.
Aniden,
gecenin sessizliği ahenkli fakat soğuk olan bir kadın ses tınısıyla kesilmişti,
ormanda yankı yapıyordu. “Tahmin edildiği gibi, Bai Zhan Tepesi’nin müritleri
olağanüstü – yüz Ölümsüz Bağlayan Kablo bedenlerini bağlamasına rağmen sayısız
astı yere serip uzun bir süre kaçabiliyorlar. Tek bir an bile miskinlikle
geçmiyor gerçekten!”
Bu
sesi duymanın üzerine Shen Qingqiu aniden bir şey fark etti.
Güzel,
asil, astlara sahip, küçük iblislerin anlattıklarında kızarmalarına neden
oluyor— öyleyse, bu Sha Hualing’ti.
Affedersiniz;
bu kız, kadın kahramanlardan birisi. Gerçi, onun varlığını hatırlatalı çok
olmuştu, onu neredeyse unutmuştuk!
Liu
Mingyan ellerine düşmüştü—ileride neler olacağı insanı daha bile merak
ettiriyordu. Yüzü solmuştu.
Bu
gencin takındığı tutumun doğru olmadığından emindi, bedeni özellikle ağır
gibiydi. Shen Qingqiu sadece yüzüne bakmıştı fakat şimdi bakışlarını aşağıya
yönlendirdi; sayısız ince gümüş ipliklerin bedenini çevrelediğini
görebiliyordu. Cübbesinin rengini gördüğünde Bai Zhan Tepesi’nden birisi
olduğunu söyleyebiliyordu fakat daha önce Bai Zhan Tepesi’nde gördüğü bir mürit
izlenimine sahip değildi.
Bu
genç, rakibinden kaçamayacağını biliyordu. Aniden durdu, alnındaki damarlar
belirmişti. “Savaşmak istiyorsan savaşalım!”
Kırmızı
kıyafetin ışıldamasıyla Sha Hualing kalçasını sallayarak oraya doğru ilerledi,
vücut yapısını vurguluyordu. Dolu dolu bir kahkahayla konuştu: “Seni yakalamak
için çok çaba harcadım, nasıl seninle savaşabilirim? Hadi, neden sadece benimle
gelmiyorsun?”
Genç
sinirden patlayıp küçümseyerek hakaret etti. Sha Hualing konuştu: “İstemiyor
musun? Ruhuna zarar vermediğim sürece kolunu, bacağını ya da başka bir yerini
kesmem işlevini etkilemez.”
Dillendirdiği
gibi sağ elini uzatıp genci kavradı fakat temas kuramadı. Parmak uçlarından
tuhaf bir ürperti hissetti. Sha Hualing gencin intikam aldığını düşündü. Elini
aceleyle çekip baktığında kızıla boyanmış tırnaklarının beşinin de daha kısa
bir uzunlukta kesildiğini fark etti.
Yine
de bunlar sadece tırnaklarıydı, hiçbir şekilde zarar vermemişti. Sha Hualing
yine de saçlarının dikleştiğini hissetti, bağırdı: “Kim var orada?!”
Rahatlıkla
tırnaklarını kesebilen birisi rahatlıkla boynunu da kesebilirdi.
Shen
Qingqiu, memnun bir şekilde, ağacın dalındaki yaprakları eski yerlerine
döndürdü.
Sadece
Sha Hualing’i korkutmak istemişti. Fakat, aynı zamanda, tırnaklarını o kadar
uzun bırakması iyi değildi… Gerçekten. Onu her gördüğünde kırılacağından
endişeleniyordu, bu onu berbat hissettirirdi. Ayrıca, sık sık tırmalayarak Luo
Binghe’nın sırtını dibine kadar kanatırdı… Gökyüzüne Ateş Eden Uçak bu tarz
ekstrem şeylerden hoşlanıyorsa, Luo Binghe’nın iyileştirme yeteneği insandışı
olsa bile, bu, onun münasip ve yaşamak için sağlıklı bir yol olduğu anlamına
gelmezdi, değil mi?
Sha
Hualing’in öldürme isteği yükseldi. Kırmızı kuşağı girdap gibi dönerken
görkemli şeytanî enerjisini beş tırnağında toplayarak top hâline getirip
boğarak öldürmesi için gence yolladı. Bu genç bayan çok korkmamıştı, aksine,
ölümüne korkmuştu. Sahiden de eksantrikti. Shen Qingqiu, çaresiz bir şekilde
ağacın tepesinden inip ikisinin arasında küçük bir hava bırakarak ortaya
çıkmıştı. Gücünü tek bir eline toplayıp açığa çıkartarak Sha Hualing’in ani
saldırısıyla çarpıştırdı.
Bu
bedenin ruhanî enerjisinin patlamak için dolu olduğunu biliyordu fakat bu
derece olduğunu tahmin etmemişti. Avuç içleri daha birleşmemişti ki Sha Hualing
mıknatısla itilmiş gibi uçup gitti— aynı zamanda, onu zar zor örten kıyafetleri
tekrardan yırtılmıştı…
Sürpriz
olsa bile Shen Qingqiu daima “bu dünyada ortalamanın üzerinde bir yüze sahip
bir kadına bakma” prensibini izlemeye ısrarcıydı, o nedenle vicdanen onu kendi
pikselleştirdi. Sha Hualing açık sözlüydü: son sefer gevşek, merhametsiz
kelimeler söylemek üzereydi—bu sefer sadece gücünü ölçmüştü ve tek bir kelime
bile söyleme fırsatı vermeden atlayarak doğrudan yuvarlanıp gitti, biçimsiz
havaya doğru yuvarlandığında anında kayboldu.
Shen
Qingqiu yelpazesini ileri geri sallayarak ruhanî enerjiyle doldurmuş, ardından kılıca
dönüştürmüştü. Elini hafifçe sallamasıyla keserek Ölümsüz Bağlayan Kablo’yu
yüzlerce ya da daha fazla parçaya ayırmıştı. Genç, mükemmel usûlle ve
terbiyeyle yumruklarını birleştirip saygıyla konuştu: “Beni kurtardığı için bu
kıdemliye çok teşekkürler!”
Shen
Qingqiu aynı şekilde usûl ve terbiyeyle sordu: “Bai Zhan Tepesi müridi misin?”
“Bu doğru.”
“Kimin astısın?”
“Ustam Bai Zhan Tepesi Lordu, Liu Qingge.”
Shen
Qingqiu aşırı derecede şaşırmıştı.
Liu
Qingge asla mürit almazdı. Bai Zhan Tepesi’nde en fazla sadece onun yaşıtları
vardı—Ayrıca, yaşıtı müritler vardı fakat kendisi mürit eğitmeye ilgili
değildi. Bai Zhan Tepesi öğrettiğini iddia etse bile gerçekte sadece insanlara
bulaşırlardı…
Shen
Qingqiu şüphelendi. “Adın nedir?”
Genç
açık bir şekilde cevap verdi: “Yang Yixuan.”
Çok
aşina geldiğini söylemiştim, öyleyse onu daha önce görmüş olmalıydım, değil mi?
Beş
yıl bir çocuğun büyümesi için yeter de artardı. Shen Qingqiu, Yang Yixuan’ı
değerlendirircesine boydan boya süzdü.
Yang
Yixuan konuştu: “Kıdemli?”
Shen
Qingqiu sordu: “Shizun’un— bu beş yıldır nasıl?”
Liu
Qingge için HuaYue Şehri’nde Luo Binghe’ya yenilmek büyük bir darbe olmalıydı.
Shen Qingqiu kıdemsiz çırak kardeşinin bu durumundan sonra bunu sormayı
sorumluluk bilmişti.
Yang
Yixuan içtenlikle cevapladı: “Her savaşında yenildi.”
Shen
Qingqiu: “…”
‘Her savaşında yenildi’— bu sözler Bai Zhan
Tepesi Lordu’yla bağlantılı hâle gelmişti. Bu gerçekten birisinin cesaretinin yıkılmasına
neden olurdu.
Shen
Qingqiu sordu: “Kime karşı savaşıyor? Luo Binghe’ya mı?”
Yang
Yixuan homurdandı. “O küçük piçten başka kim olacak?”
Shen
Qingqiu’nin yüzü hafifçe kırıştı. Yang Yixuan’ın kendisi Luo Binghe’dan daha
gençti fakat ona ‘küçük piç’ diye sesleniyordu. Bunu kimden öğrenmişti?
O
bilmiyordu fakat bütün Cang Qiong Dağı sekti Luo Binghe’ya ‘küçük piç’ , ‘kötü
iblis’ ‘beyaz gözlü kurt’ demeye ya da ondan saygı ifadesi unvanı olmaksızın bahsetmeye
alışmışlardı. Ona ‘piç’ demek daha nazik sayılırdı.
Shen
Qingqiu konuştu: “Bu cadının eline nasıl düştün? Az önce dediği şeyi duydum ve
tuhaf olduğunu düşündüm. ‘Nasıl yapabilirim’ ne demek?”
Yang
Yixuan’ın çabucak yüzü kızardı. “Bu cadı hain yöntemlerini kullanmasaydı— Öncelikle
üzgün bir kadın gibi davrandı, sonrasında ben ondan şüphelendiğimde aniden so-…
soyundu… Asla onun tarafından tuzağa düşürülmez ya da kaçırılmazdım!”
Anında
anlamıştı. Shen Qingqiu fırçaladı: “Kendine bir bak. Bai Zhan Tepesi’nden
birisi gibi mi görünüyorsun? Bir kadınla etkileşimde değilsen bile bu onlarla
etkileşime girmekten korkman gerekiyor anlamına gelmez. Soyunmakta ne var? Bir
kızın önünde soyunmasında ne var? Shizun’un, eskiden, mağara dolusu çıplak
kadın iblislerle dövüştü!” Tabii ki de, bunu dediğinde, o zaman birlikte
olduklarından Liu Qingge’nın duygusuz olduğundan ya da başka bir psikolojik
problemi olduğundan şüphelenmişti…
Yang
Yixuan’ın bütün yüzü yoğun hayranlıkla kaplanmıştı. “Mağara dolusu mu? O
gerçekten de Shizun!”, karışık bir soruyla devam etti: “Kıdemli, Usta’yla
tanışık mı? Diğer türlü, Shizun’umun kadın iblislerle dövüştüğünü nasıl
bilebilirsiniz?”
Shen
Qingqiu iç çekti. “Eski mevzular, eski mevzular.”
Sohbet
konusunu daha acil konulara çevirdiler. Sha Hualing sadece Yang Yixuan’ı
yakalamamıştı, muhtemelen Liu Mingyan’ı da yakalamıştı ve yüzsüzlükle Cang
Qiong Dağı Sekti’nin müritlerine el koyuyordu— bunun tek bir nedeni olabilirdi.
Luo
Binghe’yla ilgili bir sorun vardı.
Luo
Binghe’nın uyguladığı sistem fazlasıyla bilimdışı bir sistemdi. İblis ve İnsan
Âlemi’nden doğmuştu, iki tarafın enerjisi doğal bir şekilde karşılıklı olarak
birbirlerini istemezken tek bir bedendeydi. Ayrıca, ruhanî enerjisiyle şeytanî
enerjisi birbirleriyle dengede olmak zorundaydı.
Yine
de, İblis’in Kalbi kılıcının bağı şeytanî enerjisinin çalkalanmasına, dengenin
bozulmasına sebebiyet verip enerjilerin daha fazla uyum içinde işleyememelerine
neden oluyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder