11 Temmuz 2020 Cumartesi

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 42: ŞARAP DÜKKÂNINDAKİ KAVGA

Bilinçaltının etkisinde ahşap rabıta zeminden atlayıp bedenini patpatladı. Kıyafetleri hâlâ yerindeydi.

 

Yine de kıyafetleri aslında sağlam olsa bile her an yırtılabileceği düşüncesinde olduğundan beri onları daha fazla giymek istemiyordu!

 

Shen Qingqiu giymek için başka birisininkini “ödünç alma” kararı verdi. “Ödünç almayı” tamamlayıp saçaktan atlayarak arkasını döndüğünde birçok insanı gözleri fal taşı açılmış bir şekilde ona bakarken bulacağını kim bilebilirdi ki?

 

 

Dar yolda karşılaştığı düşmanlar gerçekten de geçen gece şenliğin en civcivli zamanında gördüğü müritlerle aynıydı. Tek bir kelime bile söylemedi. Grubun lideri olan adam anında kılıcını çekip çıldırırcasına bağırdı: “Shen Qingqiu, gerçekten şehirdeymişsin! Bugün, sektimin demir yumruklu müritleri Tanrı adına adaleti uygulayacak!”

Bu gerçekten de klasik replikti fakat niçin “Tanrı adına adaleti uygulama” bölümü de vardı? Dün Huan Hua Sarayı’nın ödülünden bahsetmiyorlar mıydı? Birisinin yüzüne bakarken başka, arkasından başka konuşmak eğlenceli miydi?

 

Bu arada, “demir yumruklu” şeyin olayı neydi? Daha önce hiç duymamıştım!

 

Shen Qingqiu onlarla uğraşmak için çok tembeldi. Daha yeni yaptığı birkaç tılsımı fırlatıp efsuncuların alnına geçirdi. Uzuvları katılaşmış, hiçbiri tılsımı engelleme şansı bulamamıştı.

 

Shen Qingqiu kötü bir ruh hâlindeydi. Tılsımları onların üzerine yapıştırmayı bitirdikten sonra müthiş bir şeymişcesine hafifçe mimik yaptı.

 

Sonrasında müritler kendi bedenleri üzerinde hiçbir kontrolleri olmadığını, kendi kendilerine hareket ettiklerini fark ettiler.

 

 “Ne yapıyorsun? Niye kıyafetlerimi çıkartıyorsun?!”

 

 “Sen de benim kıyafetlerimi çıkartmıyor musun?!”

 

“Kıdemli çırak kardeş! Üzgünüm! Fakat ellerimi kontrol edemiyorum!”

 

Shen Qingqiu yeni, sade, beyaz kıyafetlerini giyerek arkasına bakmadan yürüyüp gitti.

 

Birkaç adım ilerledikten sonra Shen Qingqiu Huayue Şehri’ne gelmiş birçok kişi görmüştü, istenen adamı aramaktan tükenmiş görünüyorlardı.

 

Efsuncuların birçoğu üniformalarını çıkartıp sıradan kıyafetler giymişlerdi. Yol kenarındaki parterlerde oturan sıradan insanlarmış gibi davranıyorlardı fakat davranışları sıradan insanlardan çok daha farklıydı. Shen Qingqiu böyle ilerlemesinin imkânsız olduğunu fark etti. Yüzüne biraz sarı makyaj sürüp dikkatlice keçi sakalına yedirdi. Her şey hazır olduğunda sokağa yavaş bir şekilde geri çıktı.

Gökyüzüne baktığında bulutların ince ve ufak olduğunu gördü. Çoğunlukla dağılmışlar gibi görünüyordu. Beklenmedik bir aksilik olmazsa bu akşam en iyi zaman olacaktı.

 

Shen Qingqiu başını aşağı eğdiğinde kar beyazı, ince bir figürün ışıldayarak geçtiğini gördü; hareketleri hem hızlı hem de hafifti. Yüzü son derece çekiciydi.

 

Liu Qingge!

 

Kabadayı varmıştı! Shen Qingqiu’nin gözleri ışıldadı. O kişiyi yakalayacakken aniden şarap dükkânının içinden güzel bir sesin azarlamasını işitti: “O pis ağzınla ne dedin sen?!”

 

Ses tonu hassas ve melodikti. Ses Shen Qingqiu’ye o kadar tanıdık gelmişti ki durmadan edememişti. Bakışları sesin kaynağına doğru çekildi. Aniden bir şeylerin kırılma sesleri gelmiş, yoldan geçen kişiler kargaşayı izlemeye başlamışlardı.

 

O sırada başka bir kız burnundan soluyarak konuştu: “Hıh, insanlar bunu neden söylemezmiş? Bu pislik parçası Shen Qingqiu’nin Cang Qiong Dağı sektinden çıkması boşuna değil! Hepiniz, özellikle de Qing Jing Tepesi’ndekiler, ayıplarınızı örtmek için şüphesiz can atıyorsunuz! Hah! Ne yazık ki bütün dünya onun nasıl birisi olduğunu çoktan öğrendi. Bunu örtebileceğinizi mi düşünüyorsunuz?!”

 

Ses kızgınlıkla doluydu. Önceden konuşan kız anında sert bir şekilde karşılık verdi: “Shizun kesinlikle o tip şeyleri yapacak birisi değil. Sakın ha ona iftira atma!”

 

Onun hakkında böylesine iyi konuşan kişi Ning Yingying’ten başka kim olabilirdi ki?

 

Ming Fan’ın sesi de gelmişti: “Sadece Yaşlı Saray Ustası’nın biraz yüzü olsun diye nazik davranıyoruz, o nedenle sen de ağzını topla ve kibarca konuş!”

 

Yine de şu anda Shen Qingqiu için en önemli şey Liu Qingge’yı bulmaktı, buradaki atmosfere baktığında bir şeyler yolunda değildi. Bir anlığına duraklamıştı, Qing Jing Tepesi müritlerinin yenilgiye uğramalarından korktu. Olay belli bir yere varana kadar bekleme kararı aldı. Bekleyip görmek en iyisiydi.

 

Şarap dükkânının ilk katı bariz bir şekilde iki gruba ayrılmıştı.

 

Arkalarında bir grup Qing Jing Tepesi müridinin bulunduğu tarafın iki tane lideri vardı: Ming Fan ve Ning Yingying. Her birinin ifadesine sinirleri yansımıştı. Diğer tarafta elleri kalçasının üstünde duran Küçük Saray Hanımı vardı. Onun arkasındaki Huan Hua Sarayı müritleri çoktan silahlarını* çekmişlerdi, yüzlerindeki ifade çok daha kinciydi.

 

Silah: Hepsinin özel yeteneği kılıçtan ibaret mi bilmediğimden direkt kılıç olarak çevirmiyorum, öyleyse duruma göre sonradan düzenlemelerimde öyle yazarım. Silahtan kastımın günümüzdeki bildiğimiz silah olmadığını anlamışsınızdır en azından.

 

 

İkisi de zarif olan genç kızlar narin görünüyorlardı, ikisinin de farklı bir güzelliği vardı. İkisi de ağırbaşlı duruyordu, kendi doğrularından emindiler. Atmosfer çatırdayan hararetli kıvılcımlarla dolu olsaydı bu sahne gerçekten göz alıcı olurdu.

 

 

Luo Binghe, tekrardan arka bahçende yangın vardı*- hayır, Qing Jing Tepesi müritleri buraya gelip Huan Hua Sarayı’ndakilerle çatışmaya girmişlerdi. Bu durum gerçekten “düşmanların dar yolda karşılaşması” şeklinde söylenebilirdi.

 

Arka Bahçede Yangın: Luo Binghe’nın harem üyelerinin yine bir kargaşa içerisinde olmasından bahsediyor.

 

Shen Qingqiu şu anda burayı terk etmezse Qing Jing Tepesi’nin kesinlikle büyük bir mağlubiyete uğrayacağını düşünmeye başlamıştı. Biliyorsunuz, bu Küçük Saray Hanımı Luo Binghe dışında kimsenin onunla dövüşmeye cesaret edemeyeceği kadar küstahtı! Onun için vahşice insanları dövmek alışılmışlığın dışında değildi!

 

Küçük Saray Hanımı homurdandı. “O tip birisi değil mi? O zaman bana söyle! Niçin cezasından kaçtı? O ayrıca… ayrıca… ayrıca o tip şeyleri yaptı!” Sesi, dişlerini gıcırtadıp gözleri kan bürüdükçe nefretle şiddetleniyordu.

 

Ning Yingying sertçe yanıtını verdi: “Shizun’un suçlu olduğu kanıtlanmamıştı. ‘Cezasından kaçtı’ derken ne demek istiyorsun? Kimin yaptığı henüz belli değil. Biz Cang Qiong Dağı sekti siz Huan Hua Sarayı insanlarını fazlasıyla enayi ve şüpheli olduğunuzdan suçlamıyoruz. Qing Jing Tepesi’nin Lordu’nu su hapishanenizde hapsetmeye direttiniz. Suçlu bulunmadıysa işler bu denli büyümemeli!”

 

Bütün bu siktiğimin problemleri gerçekten kahraman değil de o olduğu için miydi?

 

Shen Qingqiu’nin kuşkusuz gururu kırılmış, elleri terlemeye başlamıştı.

 

Aynı zamanda kalbindeki kara bulutlar da gittikçe daha da büyümüştü.

 

Bu insanların davranışlarına bakacak olursak Huan Hua Sarayı’ndan ayrıldıktan sonra bir şey olmuş olmalıydı. Eski kinlere yenileri de eklenmişti ve hepsi onun yüzündendi.

 

Küçük Saray Hanımı çok öfkeliydi- aslında, Shen Qingqiu muazzam öfkenin onun normal durumu olduğunu düşünüyordu: “Yani diyorsun ki Huan Hua Sarayı bela aramakla suçlanmalı? Bak sen! Cang Qiong Dağı sekti kibirli bir şekilde sorunları etrafa yönlendirmede sahiden harika! Özür dilemek yerine mağdurun ailesinin önünde çılgın gibi davranıyorsunuz! Bu tarz bir ahlakî bütünlükle beklenmedik bir şekilde hâlâ dünyadaki bir numaralı sektle övünebilmeye yeltenebiliyorsunuz! Ne kadar saçma!”

 

Ning Yingying’in ağzı seğirmiş, ardından konuşmuştu: “Cang Qiong Dağı sekti her yerde dünyanın bir numaralı sekti olarak biliniyor. Bunu kendin kabullendin. Fakat bunu kabullenip kabullenmemenin bir önemi yok. Hem, ilk başta çılgın gibi davranan kimdi? Biz, Qing Jing Tepesi müritleri, bu dükkânda yemek yiyorduk. Mantığı ters çeviriyorsun, sebebi de girdiğiniz gibi bağırıp bize bütün Cang Qiong Dağı sektinin ölene kadar yakılması gerektiğini söyleyen, hakaret etmeye başlayanlar sizken kim buna ölçüyü aşıyor diyebilir? Ya da bütün dünyanın sizin araziniz olduğunu mu sanıyorsunuz?”

 

Shen Qingqiu, hoş ve duru bir sesle dillendirdiği konuşmasını duyduğunda afallamıştı. Nasıl oldu da masum, içten, şapşal Yingying’in sözleri beklenmedik bir şekilde böylesine sert olabilmişti? Niçin Küçük Saray Hanımı kafesinden çıkmış, ısırmaya hazır bir kuduz köpek gibi davranıyordu?

 

Ning Yingying ekledi: “Qing Jing Tepe’m daima nezaketiyle bilinir ve Shizun bizi iyi eğitti. Kimse bir çocukla kirli ağzıyla tartışmamalı. Bu nedenle davranışlarına şu ana kadar katlandık. Sövmeyi bitirdin mi? Bitirdiysen, git! Yemek zamanımızı engelleme. Seni gördükten sonra daha fazla yiyebilecekmişim gibi hissetmiyorum.” Ardından çayla dolu bir fincanı masadan alıp diğerinin ayağına döktü.

 

Küçük Saray Hanımı kaçtı fakat çayın birkaç damlası eteğinin kenarına sıçradı. Konuştu: “Seni… seni orospu!”

 

Bu sefer Ming Fan yemeği bıraktı. Yemek çubuklarını fırlatıp gaddarca gülerken konuştu: “Yaşlı Saray Ustası’nın kızı olduğundan senden korktuğumuzu düşünme. Ne olursa olsun babasının şımarık kızından başka bir şey değilsin, aynı kuştaktan bile değilsin. Orospu mu? Buradaki hiç kimsenin senden daha fazla orospu olduğunu düşünmüyorum. Huan Hua Sarayı senin yüzünden onur kaybediyor!”

 

Shen Qingqiu şaşırmıştı.

 

Geçmişte Qing Jing Tepesi’nin müritleri onun önünde daima uysal ve itaatkâr olmuşlardı. Osurmaya kalkışamazlardı bile. Tavukları besle dediğinde köpeği gezdirmeye kalkışmazlardı. Onun için yemek yapmalarını söylediğinde lapa pişirmeye kalkışmazlardı. Fakat anlaşılan dışarıda oynamaya çıktıklarında ağzına geleni söylemeyi seviyorlardı.

 

Küçük Saray Hanımı’nın sinirden yüzünün beti benzi atmıştı. Ayrıca uzun yıllar Luo Binghe’nın yoldaş müridi olan karşısındaki hoş görünümlü küçük cadıyı Qin Wanyue’den duymuştu. İkisi de çocukluk oyun arkadaşından çocukluk aşkına dönüşmüştü! Kıskançlık ve nefret birbirine karışarak birleşmiş, Küçük Saray Ustası aniden elini kaldırmıştı. Koyu silüet zehirli bir yılanın sürünerek çıkması gibi kol yeninden çıkmıştı.

 

*****! Bu, onun yeni kırbacı!

 

Şarap dükkânının içinde oturan müşteriler kavganın sonunda başladığını gördüğünde çabucak ve etkili bir şekilde itişip kakışarak çıktılar. Shen Qingqiu’nin yanından geçerlerken hepsinin oldukça sakin olduğuna dikkat etmişti. Huayue Şehri’nin halkı bu tarz şeylere alışmış gibi görünüyordu. Doğrusu, kıyaslanamaz yeteneğiyle garson herkesin faturasını toplamayı bitirmeyi bile başarmıştı.

 

Yaşlı Saray Ustası’nın sevgili kızı olarak Küçük Saray Hanımı birçok dövüş sanatları eğitimi almıştı. Silahı da alışılmadıktı, bu nedenle kırbacının vuruşları fazlasıyla şiddetliydi. Ning Yingying’e gelince Qing Jing Tepesi’ndeki herkesin üzerine titrediği küçük kıdemsiz çırak kız kardeşti. Tehlikeli durumlarla nadiren karşılaşıyordu ve neredeyse hiç gerçekten dövüşme tecrübesi yoktu. Kılıcı sağa sola sallandı fakat saldırılarını yakında savuşturamayacağı belliydi. Ming Fan yardım etmek istedi ama yüksek kaliteli demir kırbacın dansının ortasına nasıl girebilirdi ki? Tek yapabildiği dövüşü endişeyle izlemekti. Shen Qingqiu işlerin nasıl gittiğini fark etmişti, ayağının oradaki çiçeklikten yeşil bir yaprak alıp fırlattı.

 

Ruhanî enerjiyle dolu hafif yeşil yaprak yüksek kalite demir kırbaçla çarpışmıştı. Beklenmedik bir şekilde herkes iki sert cismin birbirlerine çarptıklarında oluşan kulak delici sesi duydu. Küçük Saray Hanımı tuhaf bir şey fark etmemişti fakat baş parmağıyla işaret parmağı arasındaki yerin uyuştuğunu hissetti. Kavraması gevşediğinden kırbaç uçup gitmişti.

 

Ning Yingying’in de kafası karışmıştı. Kılıcını savurmak üzereyken Küçük Saray Hanımı’nın kendi saldırısını engelleyecek bir silahının artık olmadığını fark etmişti. Küçük Saray Hanımı’na kılıcını saplamaktan korktuğundan Ning Yingying çabucak kılıcını geri çekti. Küçük Saray Hanımı, yine de, fazlasıyla çabuk tepki verdi. Silahı kavraması dışında fırladıktan sonra kolunun hızını Ning Yingying’i tokatlamakta kullandı.

 

Elin ete çarpmasından çıkan yüksek sesle Ning Yingying’in yüzü tokatlanmıştı.

 

Kahretsin!!

 

Ning Yingying’in yüzündeki beş parmak izine, yüzünün yarısının nasıl şiştiğine baktığında birisi kolaylıkla rakibinin elinin nasıl vahşi olduğunu görebilirdi. Shen Qingqiu’nin kalbi acı içerisindeydi.

 

Müridime ben asla vurmamışken sen onu dövmeye cesaret mi ediyorsun?!

 

Ning Yingying’in güzel yüzü şimdi orantısızdı; bir tarafı düz, bir tarafı şişti. Birazcık çirkin gözüküyordu. Küçük Saray Hanımı şirret gururla dolu tavrıyla bileklerini ovuşturmuş, çenesini dikleştirip kahkaha atmıştı: “Shizun’un sana öğretmediğine göre bu Sarah Ustası öğretsin. Öğrenmen gereken ilk şey birisi konuşurken uygun davranış ve konuşma tarzına saygı göstermelisin.”

 

Sen kim oluyorsun da benim yerime benim müritlerime öğüt veriyorsun?!

 

Ming Fan kılıcını çekip bağırdı: “Orospu! Bu kadarı da fazla! Onlarla savaşalım!”

 

Diğer Qing Jing müritleri daha fazla hakarete tahammül edemezlerdi. Şimdi de küçük kıdemsiz çırak kız kardeşleri dövülmüştü, daha fazla nasıl katlanabilirlerdi?! Diğerleri bağırıp kılıçlarını kılıfsız bıraktılar. Silahları göz kamaştırıcı bir şekilde parlıyordu.

 

Shen Qingqiu aceleyle hiçbir kan dökülmeden ya da bulunduğu yer ortaya çıkmadan Küçük Saray Hanımı’yla ilgilenmenin yolunu düşünüyordu. Aniden Huan Hua Sarayı’nin müritlerinden birisinin tuhaf davrandığını fark etti. Görünüşü yüzde yüz şüpheliydi.

 

Shen Qingqiu adama bakmaya başladıktan iki saniye sonra kalbi bir şeylerde çok büyük bir terslik olduğunu bağırırcasına delicesine atmaya başlamıştı.

 

Korkarım ki buradan kurtulmak kolay olmayacaktı.

 

İlk bakışta mürit aslında fazlasıyla sıradandı. Huan Hua Sarayı müritlerinin ortasındaydı fakat sinmişti ve herhangi birisiyle göz göze gelmekten kaçınıyordu.

 

Shen Qingqiu’nin dikkatini çekmişti çünkü yüzü ayrı, boynu ayrı, sağ ve sol eli iki ayrı renkti. Ayrıca herkesin hareketli olduğu bir durumun ortasında kılıcını çekmemiş, bağırmamış, kimseye sinirli bir şekilde bakmamıştı. Sadece Huan Hua Sarayı müritleri kalabalığının arasında yankesicilik için doğru anı bekler gibi başını eğik tutmuştu.

 

Shen Qingqiu’nin bildiği kadarıyla bu tip davranabilecek tek bir kişi vardı.

 

Ming Fan arkasını dönüp bağırdığında insanlarla dövüşmekle meşguldü: “Küçük kıdemsiz çırak kız kardeş! İyi misin?”

 

Ning Yingying duyuları kendine gelmeden önce aptalca dövüldüğünden bir süreliğine sersemlemişti. Kılıcını kullanmak için savaşırken yüzü kırmızıya, ardından beyaza dönmüştü; her şekilde de sinirli ve ağlamaklıydı. Fazla yufka yürekli olmasından dolayı hakarete uğramıştı. Bu sefer, hiçbir merhamet göstermeyecekti.

 

Dışarıda, izleyici kalabalığının içerisinde, Shen Qingqiu kuyruğu havaya kıvrılmış yaşlı bir kedi gördü, güneşte güneşlenirken miskin miskin kürkünü yalıyordu. Onu alıp şarap dükkânının içerisine fırlattı. Yaşlı kedi korkmuştu, gürültülü bir şekilde miyavlayarak iki gruba ayrılmış insanların arasından kaçtı. Shen Qingqiu onun izini takip ederken başını aşağıya doğru tutmuş, savaş alanına gizlice girmişti.

 

Açıklanamayacak bir şekilde birisi odaya girdiğinde iki taraf da bakmıştı. Ning Yingying masum birisini yaralamaktan korkuyordu, hafif tereddütle devam etti. Diğer yandan Küçük Saray Hanımı hiç de tereddüt etmemişti. Kırbacını alıp savaşmaya başlamıştı. Shen Qingqiu yaşlı kediyi takip etti, henüz verdiği isimle sesleniyordu. Ning Yingying karmaşıklığın ortasına hamle yapmaya cesaret edemiyordu. Tuhaf bir şekilde dirsekleri bir şeyle desteklenmiş, omuzları iteklenmişti. Kılıcı neredeyse onun hiçbir yetkisi olmaksızın gümüşi ışıkla parıldayarak dans ediyordu.

 

Aniden elin iki kez ete çarptığına dair yüksek bir ses belirmişti. Küçük Saray Hanımı yerinde donakalmış bir şekilde yüzünü kapatıyordu.

 

Bu iki ses Ning Yingying’e tokat attığındakinden daha yüksek ve netti.

 

Şu anda iki grup da Ning Yingying’in kollarını oynatarak Küçük Saray Hanımı’na attığı biri ardına diğeri olarak birbirini takip eden tokatlarını izliyordu. O sırada herkes ortak karar alınmış gibi savaşmayı bırakmıştı.

 

 *****


Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder