19 Haziran 2020 Cuma

THE SCUM VILLAIN'S SELF-SAVING SYSTEM - BÖLÜM 28: BİR YAKINI FARK ETMEK

Bu seferki Ölümsüz İttifak Ligi başlangıçtan beri en çok ölü ve yaralıyla dolu olandı.

 

Her sektten katılımcı toy efsuncular toplamda 1313 kişiydiler. Onların içinden Huan Hua Sarayı 140 kişi, Tanrı’nın Gözünden Bakanlar 90 kişi kaybetmişti. Lig’e katılmayan kişiler dışında özenle ve sebat ederek çalışan Zhao Huan Tapınağı büyüyü tutmaktan kaçınmadı. Bu büyük üç sekt arasından Cang Qiong Dağı sekti en az kayıpla zarar görmüştü: sadece 39 kişi.

 

Çok çeşitli diğer sektlere gelince bu sıradan askerî güçlere ve tekniklere sahip yeni efsuncular neredeyse bütün çoğunluğu oluşturuyorlardı. Onlar en derinden kaybı hissedip gerçekten acı çekenlerdi.

 

Aslında altın sıralama panosunda olmak neşelendirici bir şeydi. Fakat altın listedeki çeyreğine yakın kişiye tekrardan bakış atıldığında hepsi Jue Di Vadisi’nde ölmüştü. Özellikle en yüksekteki yerde bir isim duruyordu: Cang Qiong Dağı sektinin Qing Jing Tepesi’nden Shen Qingqiu’nin müridi Luo Binghe. Kılıcı kırılmıştı, kendisi de ölmüştü. Kalbi nasıl acımazdı?

 

Ve bunlara her şey olduktan sonra içeriye girip yitirilen efsuncular katılmamıştı.

 

Savaştan sonra her bir sekt derinden yaralanmış denilebilirdi.

 

Qing Jing Tepesi kan kırmızısı duyuru listesini göndermişti.

 

Kırmızı kâğıdın üzerinde en üstteki isim ‘Luo Binghe’ydı, altından ve göz alıcıydı.

 

Ming Fan içeri girip bildirdi: “Shizun, buraya teslim edilen üç bin ruh taşı var. Nasıl yerleştirilmeliler?”

 

 

Üç bin ruh taşı? Nereden gelmişlerdi? Shen Qingqiu ifadesiz bir şekilde konuştu: “Bu kadar ruh taşının bir anda buraya teslim edilmesinin amacı nedir?”

 

Ming Fan dikkatlice konuştu: “Shizun, unuttunuz mu? Ölümsüz İttifak Ligi esnasında Shizun bin ruh taşına bahse girmişti...”

 

Shen Qingqiu hatırladı. Bu, Luo Binghe’nın üzerine olan bahisti. Luo Binghe gerçekten değer olduğunu kanıtlamıştı, iblis işgali boyunca ilk sıradaki Gongyi Xiao’nun ve ikinci sıradaki Liu Mingyan’ın üzerinden çıkarak yeteneğini göstermişti. O kadar panoda yüksek sıradayken gidişatı değiştirip sıralamasını iki kez kazanmıştı.

 

‘Kalem darbesiyle servet kazanma’ düşüncesine ne zaman kapıldığını bilmiyordu fakat şu anda nasıl olduysa gerçekten biraz mahcup olmuştu.

 

O geçmişte Luo Binghe’ya her işi verdi: depoya gitmesi gereken işleri de, alışkanlık olan her türlü işi de verdi. İşler böyle tamamlandığında onlarla ilgilenmeye gerek olmuyordu. Şimdi bu işlerin nasıl hâlledileceğini sormak için Ming Fan gelmişti.

 

Shen Qingqiu bir süre düşündü ve konuştu: “Öncelikle onları teslim al öyleyse.”

 

“…” Ming Fan aslında onları nasıl teslim alacağı konusunda daha çok soru sormak istiyordu fakat Shizun’un ifadesi daha çok sormaya cesaret edebileceğinden fazla, iyi olmaktan çok uzaktı. Depoya vicdanını tıkmanın iyi bir karar olduğunu değerlendirip çabucak çekildi.

 

Birkaç gündür Qing Jing Tepesi’ndeki bütün müritler yıldırım çarpmasından kaçınırcasına tedbirliydiler, en çok da Shizun’un kalbindeki acı veren ipliğe dokunmaktan korkuyorlardı. Hepsi bir süre geçtiğinde yavaş yavaş değişeceğini düşünüyorlardı. Yarım bir ay geçtikten sonra Shen Qingqiu’nin normale dönmüş gibi görünüp bir gün evinin yakınlarında aniden bambu evinin içinde Luo Binghe’nın adını iki kere sesleneceğini kim bilebilirdi ki?

 

Ning Yingying deng deng deng diye hücum edip Shen Qingqiu’yi korkuttu: “Aniden buraya dalarak ne yapıyorsun? Böylesine enerjik bir genç bayan... nasıl bir ortaya çıkma bu?”

 

Ning Yingying’in gözleri küçük bir tavşan gibi kırmızıydı: “Shizun, siz... ne yemek istersiniz? Sizin için hazırlayacağım.”

 

Shen Qingqiu kuru bir şekilde öksürdü: “İhtiyacım yok. Dışarı çıkıp oyna.”

 

Ning Yingying ayağını yere vurup konuştu: “Shizun! Ah Luo’n olmasa bile siz hâlâ... hâlâ diğer müritlerine sahipsiniz. Siz, böyle... ruhunuzu kaybetmiş gibi fazlasıyla aklınız başınızdan alınmış hâldesiniz. Müritler, biz bütün müritler ölümüne endişeleniyoruz!”

 

‘Ruhunuzu kaybetmiş gibi aklınız başınızdan alınmış’ cümlesi onun için kullanılmalıydı, Shen Qingqiu önceki yaşamında bile düşünmemişti. Aslında, Shen Qingqiu’nin efsun seviyesi bir şeyler yesin yemesin etkilemiyordu. Sadece aşermişti ve aniden yemek yemek istemişti. Ayrıca dikkatli olmamasına sebep olup Luo Binghe’nın Sonsuz Uçurum’dan çoktan şutlandığını unutmuştu. Bu nasıl oluyor da ‘ruhunu kaybetmiş gibi aklın başından alınmış’a dönmüştü?!

 

Shen Qingqiu ağzını açtı, Ning Yingying’in neredeyse ağlayacak kadar çok kaygılı olduğunu fark ettiğinde kendini nasıl savunacağı konusunda ne yapacağını bilemedi. Onu avutmak için aceleciydi, dilinin az evvel sadece sürçtüğüne dair ona yemin ettiğinde ancak dinmeye başlayacaktı.

 

Onu tatlı sözlerle kandırıp çıkarttıktan sonra Shen Qingqiu derin bir nefes verdi. Aniden, romanda her zaman şımarık ve kaprisli olan bu kızın butlarının dolgunluğu onu ardından sürükletiyordu, aslında birazcık olgunlaşmıştı.

 

Biliyorsun, o Luo Binghe’nın hareminin bir parçasıydı. En mızmız ve inatçı olan kişi olmalıydı, yine de gelip shifu’sunu rahatlatmayı gerçekten biliyordu.

 

Onun öğretim yöntemlerinden dolayı sonucu mu etkilemiş sayılmıştı?

 

Kısacası, bu devam edemezdi!

 

Açıkçası, küçük beyaz erkek kahraman koyununu açığa çıkartıp döven kişi oydu, fakat nasıl oluyor da erkek kahramanı cezbedetmiş gibi görünmüştü? Onu görmeyeli sadece birkaç gün olmuştu, kocası ölmüş dul birisi gibi tavırlar gösteriyordu. Korkutucuydu!

 

Doğru değildi, lanet şey! Shen Qingqiu kendi kalbine bir tokat geçirdi.

 

Dulun tavırlarına sahip olan kim?! Kimin kocası öldü?! Dikkatsizce bu sikik sözleri söyleyebilmek için gerçekten çağdışı yaşıyor olmalıydılar. Eşeğe altın semer vursalar bile yine de eşek, eşek olacaktı. Salla gitsin!

 

Yine de Luo Binghe’nın gitmesiyle gerçekten birazcık yalnız kalmıştı. Özellikle beş yıl sonrasını, karşılaşma zamanını, düşündüğünde eskiden ustayla mürit arasındaki samimi (...) ilişki sonrasında kibar konuşmaya ve ölüm saçan niyeti saklayan kahkahalara dönüşecekti.

 

Mahvolmuş Zheng Yang, Shen Qingqiu’ye geri verilmişti. Genellikle Qing Jing Tepesi’ndeki bambu evinin arkasına bir delik açıp tabela diker, kılıç tepeciği* yapardı. Diğer insanlar, boş heykelin önünde sevdiğini müridini düşünüp özleyerek kendinden geçtiğini, üzücü iç çekmesinin kendisine mezar hazırlayacak kadar kendi müridine karşı olan gerçek, derin hislerininin göstergesi olduğunu düşünecekti. Üzücü iç çekmenin ortasında kılıç tepeciğinin içine gömülmüş olan kişinin hoş bir şekilde sıcak ve parlak genç bir oğlan olduğunu, tekrardan asla dönmeyeceğini sadece o biliyordu.

 

Kılıç Tepeciği: Cesedi bulunamayan ölmüş kişiler için yapılan bir mezar.


Ayrıca bitkinlikle sarmalanıp perişan fosile dönüşmesinin gerçek sebebi sistemin puanı hesapladıktan sonra kalp yıkıcı bildirimi göndermesiydi.

 

Tebrikler! Önemli ‘Efsanenin Başlangıcı: Luo Binghe’nın Ölüp Yeniden Doğuşu’ görevini başarıyla tamamladınız! 10.000 kahramanın doğru şeyi yapma cesareti seviyesiyle ödüllendirildiniz.

 

Shen Qingqiu bunu ilk duyduğunda fazlasıyla mutluydu: Sonunda biraz merhamet görmüştü.

 

Ardından...

 

Fakat ayrıca özel durumlar nedeniyle yeni sayılan puan: Luo Binghe’nın kalbinin kırılma seviyesi. Çünkü kalbinin kırılma değeri fazlasıyla yüksekti, kahramanın doğru şeyi yapma cesareti 0’a resetlendi. Lütfen gayretinizi sürdürün!

 

...0’a resetlendi... 0’a resetlendi... 0’a resetlendi...

 

Bu iki kelime sonu gelmeksizin Shen Qingqiu’nin akıl denizinde döndü.

 

Sözde kalp kırılma seviyesi nasıl lanet olası bir şeydi?! Tuhaf veri rakamlarını hesaplamamanı söylememiş miydim ben sana?! Siktir ol git! Luo Binghe kişisel olarak kalp kırılma puanı olsa bile ona kendi oğlu gibi davranmaz mıydı?!

 

Otuz yıldır öküz ya da at kadar fazla çalışıyordu fakat bir gecede serbest kalmadan önceki zamanına dönmüştü. Shen Qingqiu’nin kalbi Pasifik Okyanusu tarafından bastırılmış kadar daralmıştı.

 

Kendini mutlu edemezken tabi ki de başkasının mutsuzluğunu sağlamalıydı.

 

Sonuç olarak Shen Qingqiu Ming Fan’ın itaatkâr bir şekilde ayak işleriyle koşuşturmasına, Shang Qinghua’yı bambu evine davet etmesine izin verdi.

 

Shang Qinghua kar beyazı porselen çay fincanını bırakıp gülümsedi: “Kıdemli askerî ağabey Shen’in Qing Jing Tepesi gerçekten sakin ve zarif. Ufak çay fincanı bile fazlasıyla seçkin. Bu derece zariflik Qinghua’nın gerçekten kendi kalitesizliğinden utanmasına neden oluyor*.”

 

Qinghua’nın Kendi Kalitesizliğinden Utanması: Resmî konuşma dilinden dolayı kendinden üçüncü kişi olarak bahsediyor.

 

Geçmişte Qing Jing Tepesi ve An Ding Tepesi’nin birbirleriyle anlaşmaları asla bozulmamıştı, çeşme suyuyla nehir suyunun karışmaması gibiydi. İlişkileri soğuk da değildi, sıcak da. Özellikle Shen Qingqiu’nin davranışları kibirli ve soğuk olduğundan beri onun gönlünü almak için hiç girişmemişlerdi. Fakat bu sefer bağlantılarını geliştirmek için An Ding Tepesi’ne müridini gönderebilirdi. Shan Qinghua onun bilinçaltını anlamayabilirdi fakat kimse gülümseyen bir surata vurmayacağından öncelikle birkaç memnuniyet verici söz söylüyordu. Yanlış gitmesinin hiçbir yolu yoktu.

 

Kimse Gülümseyen Bir Surata Vurmaz: Sana iyi davranan kişiye vurmazsın, kısacası ondan bahsediyor.

 

Shen Qingqiu’nin müritleri geri çekilmişti, kapıya yaklaşıp iç çekti: “Kıdemsiz askerî kardeş, bunu böyle söylemezdim ama meseleleri çözmeliyim. Bu Qing Jing Tepesi’nin bütün çimenleri, bütün ağaçları, bütün fincanları ve bütün tabakları… her şey kişisel olarak benim müridim tarafından ayarlandı.”

 

“…” Shang Qinghua onu takip edercesine iç çekti: “Ay… Askerî yeğen Luo üstün kabiliyetlere sahip birisiydi. Gerçekten yazık oldu. Bu iblisler bizi ağır yıkımla bıraktılar, gerçekten nefret dolular. Bütün dünya kıdemli askerî ağabey Shen’i sınırlayan kederle derdini paylaşıyor.”

 

Shen Qingqiu huzurlu bir şekilde konuştu: “Kıdemsiz askerî kardeş Shang, gerçekten yazık olduğunu düşündüysen öyleyse böylesine yıkıcı bir olaya gerek yoktu.”

 

Bunu duymanın üzerine Shang Qinghua aniden kaskatı kesildi.

 

Hemen sonrasında hiçbir tersliğe işaret ya da iz vermeksizin dudaklarını yukarıya doğru kıvrıltarak tebessüm etti: “Kıdemli askerî ağabey Shen, benim An Ding Tepe’mi yeterince güçlü olmamasından dolayı suçlamıyorsan bunun anlamı nedir? Olay buysa, öyleyse bu kıdemsiz kardeş bu sefer gerçekten suçludur ve özürlerini sunar.”

 

Shen Qingqiu ona bir bardak çay vermeye devam ederken konuştu: “Güçten yoksunluk nerede? Açık bir şekilde fazlasıyla güç kullanıldı. Hayalet Kafalı Örümcek, Nu Yuan Chan ve Kemik Kartal gibi yaratıklar bile İnsan Âlemi’ne etkin bir şekilde girip, bulunup kullanıldı. Bu kıdemli askerî ağabey nasıl olur da sizi yeterince güçlü olmamakla suçlar?”

 

Shang Qinghua aniden ayağa kalktı, yüzünde taşıdığı ifade karmaşıktı ve sırasıyla yeşile, kırmızıya, siyaha ve beyaza dönmüştü: “Tepe Lordu Shen, kelimeleriniz haddinden çok fazla!”

 

Shen Qingqiu elini Shang Qinghua’nın omzuna koyup ağırbaşlı bir şekilde sordu: “Kıdemsiz askerî kardeş Shang, niçin aşırı derecede heyecanlandınız? Oturup konuşalım hadi. Sizden isteğim olursa söz vermeyi göze alır mısınız?”

 

Shang Qinghua sakince gülümseyip onun elini çekti: “Göze alınmayacak ne var ki? Temiz bir kalbe ve kabahatsiz bir vicdana sahibim. Sizin haksızlık ederek şiddettinizden ve hatalı suçlamalarınızdan ne diye korkayım?”

 

Shen Qingqiu: “Gökyüzüne Ateş Eden Uçak?”

 

Aniden, Dokuzuncu Cennet’ten* direkt olarak Shang Qinghua’nın başına düşecek tanrısal bir yıldırım vurmuş gibi görüldü, ona vurarak tek kelime edememesini sağlamıştı.

 

Dokuzuncu Cennet’ten… : Daha çizgi filmimsi bir sahne gibi düşünebilirsiniz, Cennet’in en üst katından kafasına bir şimşek iniyor yani.

 

Bir an sonrasında titreyerek fısıldadı: “Sen… sen nasıl oluyor da bu kimliği biliyorsun?”

 

Shen Qingqiu onun tepkisini, dilinin tutulmasını ve yıldırımın vurmasını da görmüştü.

 

Üç saniye sonra Shen Qingqiu onun omzunu patpatladı. Eli, hafifçe gülümserken güçlü bir şekilde basıyordu: “Gerçekten sen misin? Bu yaşlı adam senin kitabını bitirdi, nasıl senin kimliğini bilemez? Mo Beijun ortaya çıkmayıp senin yeterince dikkatsizce birkaç kelime kaçırmanı duymasaydım gerçekten senin olduğunu anlamayacaktım, Yüce Tanrı!”

 

O sırada Shang Qinghua, Mo Beijun’la karşılaştığı anda istemsiz bir şekilde “HASSİKTİR!” deyivermişti.

 

O sırada Shen Qingqiu pek anlaşılır şekilde duyamamıştı. Demek ilgi çekmemesinin nedeni buydu, sonradan bunun hakkında daha çok düşündükçe daha çok kuşkulandı.

 

Biçimsel olarak sahne arkasındaki gizlenen şeytanî siyah el Shang Qinghua, Kara Ay Pitonu Rhinoceros’un asıl eserdeki gibi salınmasına izin vermemişti. Fakat bunun açıklaması hikâye gidişatındaki gelişmeyi durdurup Luo Binghe’yı kökünden kesip Sonsuz Uçurum’a ittirmekse mantıklıydı.

 

Onun Gökyüzüne Ateş Eden Uçak olduğunu tahmin etmesinin nedeniyse… tabi ki de hâlâ tek bir nedeni vardı, o da bildikleriydi. Sahneye dahil olmayan kişiler hakkında diğer insanlardan daha bilgiliydi ve böyle olabilecek tek kişi asıl yazardı. Bu nedenle onu tahmin etmesi için tek bir seçeneği vardı!

 

Bu tip bir aptalca tahmini her seferinde başarmak onun suçu değildi!

 

İkisi de diğerlerine nazaran sessizdi, ikisi de yeteneklerini diplomaside yarıştırıyorlardı.

 

Uzun bir süre sonra Shen Qingqiu konuştu: “Doldurulmamış hikâye boşlukları! Önceden ima edilerek gereksiz yapılan şeyler! Yıldırım düşmeleri her yerde! Bir ilkokullunun kitabı! Aygır romanı yazacaksan düzgün bir şekilde aygır romanı yazmalısın. Niçin bu fiziksel ve zihinsel şiddetle* uğraşıyorsun?!

 

Fiziksel ve Zihinsel Şiddetle: Luo Binghe’nın trajik hikâyesinden bahsediyor.

 

Shang Qinghua: “… Ben de kurbanım. Ben yazarım, bu dünyayı yaratan tanrı olarak saygıdeğer olamaz mıyım? Reenkarne olsam bile kahramana reenkarne olmalıydım. Bir prizi söküp elektrik çarparak öldükten sonra sistemin rastgele bir role atayıp beni ölüme giden askerle eşleştireceğini kim bilebilirdi ki?”

 

Shen Qingqiu soğukça gülümsedi: “Yine de benimkinden daha iyi olur. Kimliklerimiz direkt olarak Mo Beijun’un bizi öldüreceğini açıklığa kavuşturuyor. Sadece mutlu bir ölüm dileyebiliriz. Bu sırada… Kişisel olarak Luo Binghe tarafından. İnsan. Çubuğuna. Dönüştürüleceğim.” Her kelimedeki vurgu öncekinden daha derin bir kızgınlık gösteriyordu.

 

Shang Qinghua: “Reenkarne olalı kaç yıl oldu? Anında, reenkarne olduğun gibi şimdiden ustanın seviyesine mi geldin? Ben bebekliğinden beridir reenkarneyim. Fakirlikle ve ergenlikle, dışarıdan mürit olarak acı çektiğim dönemde mücadele ettim. Başına benden daha mı fazla olay geldi?”

 

İkisi kesin kazanan olmaksızın trajedilerini karşılaştırıyorlardı. Son yargı herkesin aynı şekilde acı çektiğiydi, farkları yarı jin’le sekiz liang kadar küçüktü. Shang Qinghua dokunaklı bir şekilde iç çekti: “Gerçekten bir okuyucuyla tanıştım… Bu kader de sayılabilir. Zhongdian’daki okuyucu kimliğin neydi? Eski tanıdık olabiliriz.”

 

Yarı Jinle Sekiz Liang: Yarım jin sekiz liang’a denk geliyor sanırsam, yani kısacası aynı şekilde acı çektiklerinden bahsediyor. Maalesef romandaki değişik benzetmeleri olabildiğince orijinaline uygun tutarak çevirsem de çoğuna yapabileceğim bir şey olmuyor, umarım az çok da olsa alışmışsınızdır. :I

 

Shen Qingqiu konuştu: “Eşsiz Salatalık*.” [Jueshi Huanggua]

 

Eşsiz Salatalık: Pinyin’ini yanına yazdım zaten. Salatalığın alet anlamında kullanılmış olabileceği yazılmış, bana da yazarın kullandığı isimde de (Gökyüzüne Ateş Eden Uçak) böyle bir anlam olmasından ötürü mantıklı geldi. O nedenle ekleme yapayım dedim.

 

Shang Qinghua bir süre düşündü: “Biraz anımsar gibiyim… Bir defasında özellikle kötü adamın kısırlaştırılması için şiddetle bağıran kişiler arasında mıydın? Şeyden sonraydı, öhöm öhöm, asıl Shen Qingqiu ağza alınmayacak ve başarısız bir şekilde Ning Yingying’e karşı şehvet düşkünü olmaya çalışmasından.”

 

“…” Shen Qingqiu: “Geçmişteki olaylar geçmiştekilerle kalmalı.”

 

Olumlu bir ifadeyle konuştu: “Tanıtımımız bitti, yabancı sözlerimiz sona erdi. Bugün seninle Ölümsüz İttifak Ligi’nden sonrası için konuşmak istedim, aniden ortak paylaştığımız sıkıntıya çözüm olacak şeyi düşündüm.”

 

Shang Qinghua şaşırmıştı: “Gerçekten mi?”

 

Shen Qingqiu yelpazesini salladı: “Bu konu hakkında espri yapmak gerçekten komik mi? Benim çözümüm, sır yayılmazsa kökünden çözebilecek. En umutsuz sıkıntılardan bile geri dönebileceksin.”

 

Sadece, hâlâ iki küçük koşul eksikti.

 

Başarı ya da başarısızlık tek bir harekete bağlıydı. Bunu Shang Qinghua’nın, bu yoldaş hemşehrinin, yardım etmesiyle görebilecekti.

 

 *****



  Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder