Bu seferki Ölümsüz İttifak Ligi
başlangıçtan beri en çok ölü ve yaralıyla dolu olandı.
Her sektten katılımcı toy efsuncular
toplamda 1313 kişiydiler. Onların içinden Huan Hua Sarayı 140 kişi, Tanrı’nın
Gözünden Bakanlar 90 kişi kaybetmişti. Lig’e katılmayan kişiler dışında özenle
ve sebat ederek çalışan Zhao Huan Tapınağı büyüyü tutmaktan kaçınmadı. Bu büyük
üç sekt arasından Cang Qiong Dağı sekti en az kayıpla zarar görmüştü: sadece 39
kişi.
Çok çeşitli diğer sektlere gelince
bu sıradan askerî güçlere ve tekniklere sahip yeni efsuncular neredeyse bütün
çoğunluğu oluşturuyorlardı. Onlar en derinden kaybı hissedip gerçekten acı
çekenlerdi.
Aslında altın sıralama panosunda
olmak neşelendirici bir şeydi. Fakat altın listedeki çeyreğine yakın kişiye
tekrardan bakış atıldığında hepsi Jue Di Vadisi’nde ölmüştü. Özellikle en
yüksekteki yerde bir isim duruyordu: Cang Qiong Dağı sektinin Qing Jing Tepesi’nden
Shen Qingqiu’nin müridi Luo Binghe. Kılıcı kırılmıştı, kendisi de ölmüştü.
Kalbi nasıl acımazdı?
Ve bunlara her şey olduktan sonra
içeriye girip yitirilen efsuncular katılmamıştı.
Savaştan sonra her bir sekt derinden
yaralanmış denilebilirdi.
Qing Jing Tepesi kan kırmızısı
duyuru listesini göndermişti.
Kırmızı kâğıdın üzerinde en üstteki
isim ‘Luo Binghe’ydı, altından ve göz alıcıydı.
Ming Fan içeri girip bildirdi:
“Shizun, buraya teslim edilen üç bin ruh taşı var. Nasıl yerleştirilmeliler?”
Üç bin ruh taşı? Nereden
gelmişlerdi? Shen Qingqiu ifadesiz bir şekilde konuştu: “Bu kadar ruh taşının
bir anda buraya teslim edilmesinin amacı nedir?”
Ming Fan dikkatlice konuştu:
“Shizun, unuttunuz mu? Ölümsüz İttifak Ligi esnasında Shizun bin ruh taşına
bahse girmişti...”
Shen Qingqiu hatırladı. Bu, Luo
Binghe’nın üzerine olan bahisti. Luo Binghe gerçekten değer olduğunu
kanıtlamıştı, iblis işgali boyunca ilk sıradaki Gongyi Xiao’nun ve ikinci
sıradaki Liu Mingyan’ın üzerinden çıkarak yeteneğini göstermişti. O kadar panoda
yüksek sıradayken gidişatı değiştirip sıralamasını iki kez kazanmıştı.
‘Kalem darbesiyle servet kazanma’
düşüncesine ne zaman kapıldığını bilmiyordu fakat şu anda nasıl olduysa
gerçekten biraz mahcup olmuştu.
O geçmişte Luo Binghe’ya her işi
verdi: depoya gitmesi gereken işleri de, alışkanlık olan her türlü işi de
verdi. İşler böyle tamamlandığında onlarla ilgilenmeye gerek olmuyordu. Şimdi
bu işlerin nasıl hâlledileceğini sormak için Ming Fan gelmişti.
Shen Qingqiu bir süre düşündü ve
konuştu: “Öncelikle onları teslim al öyleyse.”
“…” Ming Fan aslında onları nasıl
teslim alacağı konusunda daha çok soru sormak istiyordu fakat Shizun’un ifadesi
daha çok sormaya cesaret edebileceğinden fazla, iyi olmaktan çok uzaktı. Depoya
vicdanını tıkmanın iyi bir karar olduğunu değerlendirip çabucak çekildi.
Birkaç gündür Qing Jing Tepesi’ndeki
bütün müritler yıldırım çarpmasından kaçınırcasına tedbirliydiler, en çok da
Shizun’un kalbindeki acı veren ipliğe dokunmaktan korkuyorlardı. Hepsi bir süre
geçtiğinde yavaş yavaş değişeceğini düşünüyorlardı. Yarım bir ay geçtikten
sonra Shen Qingqiu’nin normale dönmüş gibi görünüp bir gün evinin yakınlarında
aniden bambu evinin içinde Luo Binghe’nın adını iki kere sesleneceğini kim
bilebilirdi ki?
Ning Yingying deng deng deng diye
hücum edip Shen Qingqiu’yi korkuttu: “Aniden buraya dalarak ne yapıyorsun?
Böylesine enerjik bir genç bayan... nasıl bir ortaya çıkma bu?”
Ning Yingying’in gözleri küçük bir
tavşan gibi kırmızıydı: “Shizun, siz... ne yemek istersiniz? Sizin için
hazırlayacağım.”
Shen Qingqiu kuru bir şekilde
öksürdü: “İhtiyacım yok. Dışarı çıkıp oyna.”
Ning Yingying ayağını yere vurup
konuştu: “Shizun! Ah Luo’n olmasa bile siz hâlâ... hâlâ diğer müritlerine
sahipsiniz. Siz, böyle... ruhunuzu kaybetmiş gibi fazlasıyla aklınız başınızdan
alınmış hâldesiniz. Müritler, biz bütün müritler ölümüne endişeleniyoruz!”
‘Ruhunuzu kaybetmiş gibi aklınız
başınızdan alınmış’ cümlesi onun için kullanılmalıydı, Shen Qingqiu önceki
yaşamında bile düşünmemişti. Aslında, Shen Qingqiu’nin efsun seviyesi bir
şeyler yesin yemesin etkilemiyordu. Sadece aşermişti ve aniden yemek yemek
istemişti. Ayrıca dikkatli olmamasına sebep olup Luo Binghe’nın Sonsuz
Uçurum’dan çoktan şutlandığını unutmuştu. Bu nasıl oluyor da ‘ruhunu kaybetmiş
gibi aklın başından alınmış’a dönmüştü?!
Shen Qingqiu ağzını açtı, Ning
Yingying’in neredeyse ağlayacak kadar çok kaygılı olduğunu fark ettiğinde
kendini nasıl savunacağı konusunda ne yapacağını bilemedi. Onu avutmak için
aceleciydi, dilinin az evvel sadece sürçtüğüne dair ona yemin ettiğinde ancak dinmeye
başlayacaktı.
Onu tatlı sözlerle kandırıp
çıkarttıktan sonra Shen Qingqiu derin bir nefes verdi. Aniden, romanda her
zaman şımarık ve kaprisli olan bu kızın butlarının dolgunluğu onu ardından
sürükletiyordu, aslında birazcık olgunlaşmıştı.
Biliyorsun, o Luo Binghe’nın
hareminin bir parçasıydı. En mızmız ve inatçı olan kişi olmalıydı, yine de
gelip shifu’sunu rahatlatmayı gerçekten biliyordu.
Onun öğretim yöntemlerinden dolayı
sonucu mu etkilemiş sayılmıştı?
Kısacası, bu devam edemezdi!
Açıkçası, küçük beyaz erkek kahraman
koyununu açığa çıkartıp döven kişi oydu, fakat nasıl oluyor da erkek kahramanı
cezbedetmiş gibi görünmüştü? Onu görmeyeli sadece birkaç gün olmuştu, kocası ölmüş
dul birisi gibi tavırlar gösteriyordu. Korkutucuydu!
Doğru değildi, lanet şey! Shen
Qingqiu kendi kalbine bir tokat geçirdi.
Dulun tavırlarına sahip olan kim?!
Kimin kocası öldü?! Dikkatsizce bu sikik sözleri söyleyebilmek için gerçekten
çağdışı yaşıyor olmalıydılar. Eşeğe altın semer vursalar bile yine de eşek,
eşek olacaktı. Salla gitsin!
Yine de Luo Binghe’nın gitmesiyle
gerçekten birazcık yalnız kalmıştı. Özellikle beş yıl sonrasını, karşılaşma
zamanını, düşündüğünde eskiden ustayla mürit arasındaki samimi (...) ilişki
sonrasında kibar konuşmaya ve ölüm saçan niyeti saklayan kahkahalara
dönüşecekti.
Mahvolmuş Zheng Yang, Shen
Qingqiu’ye geri verilmişti. Genellikle Qing Jing Tepesi’ndeki bambu evinin
arkasına bir delik açıp tabela diker, kılıç tepeciği* yapardı. Diğer insanlar,
boş heykelin önünde sevdiğini müridini düşünüp özleyerek kendinden geçtiğini,
üzücü iç çekmesinin kendisine mezar hazırlayacak kadar kendi müridine karşı
olan gerçek, derin hislerininin göstergesi olduğunu düşünecekti. Üzücü iç
çekmenin ortasında kılıç tepeciğinin içine gömülmüş olan kişinin hoş bir
şekilde sıcak ve parlak genç bir oğlan olduğunu, tekrardan asla dönmeyeceğini
sadece o biliyordu.
Kılıç Tepeciği: Cesedi bulunamayan ölmüş kişiler için
yapılan bir mezar.
Ayrıca bitkinlikle sarmalanıp
perişan fosile dönüşmesinin gerçek sebebi sistemin puanı hesapladıktan sonra
kalp yıkıcı bildirimi göndermesiydi.
【Tebrikler!
Önemli ‘Efsanenin Başlangıcı: Luo Binghe’nın Ölüp Yeniden Doğuşu’ görevini
başarıyla tamamladınız! 10.000 kahramanın doğru şeyi yapma cesareti seviyesiyle
ödüllendirildiniz.】
Shen Qingqiu bunu ilk duyduğunda
fazlasıyla mutluydu: Sonunda biraz merhamet görmüştü.
Ardından...
【Fakat ayrıca
özel durumlar nedeniyle yeni sayılan puan: Luo Binghe’nın kalbinin kırılma
seviyesi. Çünkü kalbinin kırılma değeri fazlasıyla yüksekti, kahramanın doğru
şeyi yapma cesareti 0’a resetlendi. Lütfen gayretinizi sürdürün!】
...0’a resetlendi... 0’a
resetlendi... 0’a resetlendi...
Bu iki kelime sonu gelmeksizin Shen
Qingqiu’nin akıl denizinde döndü.
Sözde kalp kırılma seviyesi nasıl
lanet olası bir şeydi?! Tuhaf veri rakamlarını hesaplamamanı söylememiş miydim
ben sana?! Siktir ol git! Luo Binghe kişisel olarak kalp kırılma puanı olsa
bile ona kendi oğlu gibi davranmaz mıydı?!
Otuz yıldır öküz ya da at kadar fazla
çalışıyordu fakat bir gecede serbest kalmadan önceki zamanına dönmüştü. Shen
Qingqiu’nin kalbi Pasifik Okyanusu tarafından bastırılmış kadar daralmıştı.
Kendini mutlu edemezken tabi ki de
başkasının mutsuzluğunu sağlamalıydı.
Sonuç olarak Shen Qingqiu Ming
Fan’ın itaatkâr bir şekilde ayak işleriyle koşuşturmasına, Shang Qinghua’yı
bambu evine davet etmesine izin verdi.
Shang Qinghua kar beyazı porselen
çay fincanını bırakıp gülümsedi: “Kıdemli askerî ağabey Shen’in Qing Jing
Tepesi gerçekten sakin ve zarif. Ufak çay fincanı bile fazlasıyla seçkin. Bu
derece zariflik Qinghua’nın gerçekten kendi kalitesizliğinden utanmasına neden
oluyor*.”
Qinghua’nın Kendi Kalitesizliğinden Utanması: Resmî
konuşma dilinden dolayı kendinden üçüncü kişi olarak bahsediyor.
Geçmişte Qing Jing Tepesi ve An Ding
Tepesi’nin birbirleriyle anlaşmaları asla bozulmamıştı, çeşme suyuyla nehir
suyunun karışmaması gibiydi. İlişkileri soğuk da değildi, sıcak da. Özellikle
Shen Qingqiu’nin davranışları kibirli ve soğuk olduğundan beri onun gönlünü
almak için hiç girişmemişlerdi. Fakat bu sefer bağlantılarını geliştirmek için
An Ding Tepesi’ne müridini gönderebilirdi. Shan Qinghua onun bilinçaltını
anlamayabilirdi fakat kimse gülümseyen bir surata vurmayacağından öncelikle
birkaç memnuniyet verici söz söylüyordu. Yanlış gitmesinin hiçbir yolu yoktu.
Kimse Gülümseyen Bir Surata Vurmaz: Sana iyi davranan
kişiye vurmazsın, kısacası ondan bahsediyor.
Shen Qingqiu’nin müritleri geri
çekilmişti, kapıya yaklaşıp iç çekti: “Kıdemsiz askerî kardeş, bunu böyle
söylemezdim ama meseleleri çözmeliyim. Bu Qing Jing Tepesi’nin bütün çimenleri,
bütün ağaçları, bütün fincanları ve bütün tabakları… her şey kişisel olarak
benim müridim tarafından ayarlandı.”
“…” Shang Qinghua onu takip
edercesine iç çekti: “Ay… Askerî yeğen Luo üstün kabiliyetlere sahip birisiydi.
Gerçekten yazık oldu. Bu iblisler bizi ağır yıkımla bıraktılar, gerçekten
nefret dolular. Bütün dünya kıdemli askerî ağabey Shen’i sınırlayan kederle
derdini paylaşıyor.”
Shen Qingqiu huzurlu bir şekilde
konuştu: “Kıdemsiz askerî kardeş Shang, gerçekten yazık olduğunu düşündüysen
öyleyse böylesine yıkıcı bir olaya gerek yoktu.”
Bunu duymanın üzerine Shang Qinghua
aniden kaskatı kesildi.
Hemen sonrasında hiçbir tersliğe
işaret ya da iz vermeksizin dudaklarını yukarıya doğru kıvrıltarak tebessüm
etti: “Kıdemli askerî ağabey Shen, benim An Ding Tepe’mi yeterince güçlü
olmamasından dolayı suçlamıyorsan bunun anlamı nedir? Olay buysa, öyleyse bu
kıdemsiz kardeş bu sefer gerçekten suçludur ve özürlerini sunar.”
Shen Qingqiu ona bir bardak çay
vermeye devam ederken konuştu: “Güçten yoksunluk nerede? Açık bir şekilde
fazlasıyla güç kullanıldı. Hayalet Kafalı Örümcek, Nu Yuan Chan ve Kemik Kartal
gibi yaratıklar bile İnsan Âlemi’ne etkin bir şekilde girip, bulunup
kullanıldı. Bu kıdemli askerî ağabey nasıl olur da sizi yeterince güçlü
olmamakla suçlar?”
Shang Qinghua aniden ayağa kalktı,
yüzünde taşıdığı ifade karmaşıktı ve sırasıyla yeşile, kırmızıya, siyaha ve
beyaza dönmüştü: “Tepe Lordu Shen, kelimeleriniz haddinden çok fazla!”
Shen Qingqiu elini Shang Qinghua’nın
omzuna koyup ağırbaşlı bir şekilde sordu: “Kıdemsiz askerî kardeş Shang, niçin
aşırı derecede heyecanlandınız? Oturup konuşalım hadi. Sizden isteğim olursa
söz vermeyi göze alır mısınız?”
Shang Qinghua sakince gülümseyip
onun elini çekti: “Göze alınmayacak ne var ki? Temiz bir kalbe ve kabahatsiz
bir vicdana sahibim. Sizin haksızlık ederek şiddettinizden ve hatalı
suçlamalarınızdan ne diye korkayım?”
Shen Qingqiu: “Gökyüzüne Ateş Eden
Uçak?”
Aniden, Dokuzuncu Cennet’ten* direkt
olarak Shang Qinghua’nın başına düşecek tanrısal bir yıldırım vurmuş gibi
görüldü, ona vurarak tek kelime edememesini sağlamıştı.
Dokuzuncu Cennet’ten… : Daha çizgi filmimsi bir sahne
gibi düşünebilirsiniz, Cennet’in en üst katından kafasına bir şimşek iniyor
yani.
Bir an sonrasında titreyerek
fısıldadı: “Sen… sen nasıl oluyor da bu kimliği biliyorsun?”
Shen Qingqiu onun tepkisini, dilinin
tutulmasını ve yıldırımın vurmasını da görmüştü.
Üç saniye sonra Shen Qingqiu onun
omzunu patpatladı. Eli, hafifçe gülümserken güçlü bir şekilde basıyordu:
“Gerçekten sen misin? Bu yaşlı adam senin kitabını bitirdi, nasıl senin
kimliğini bilemez? Mo Beijun ortaya çıkmayıp senin yeterince dikkatsizce birkaç
kelime kaçırmanı duymasaydım gerçekten senin olduğunu anlamayacaktım, Yüce
Tanrı!”
O sırada Shang Qinghua, Mo Beijun’la
karşılaştığı anda istemsiz bir şekilde “HASSİKTİR!” deyivermişti.
O sırada Shen Qingqiu pek anlaşılır
şekilde duyamamıştı. Demek ilgi çekmemesinin nedeni buydu, sonradan bunun
hakkında daha çok düşündükçe daha çok kuşkulandı.
Biçimsel olarak sahne arkasındaki
gizlenen şeytanî siyah el Shang Qinghua, Kara Ay Pitonu Rhinoceros’un asıl
eserdeki gibi salınmasına izin vermemişti. Fakat bunun açıklaması hikâye
gidişatındaki gelişmeyi durdurup Luo Binghe’yı kökünden kesip Sonsuz Uçurum’a
ittirmekse mantıklıydı.
Onun Gökyüzüne Ateş Eden Uçak
olduğunu tahmin etmesinin nedeniyse… tabi ki de hâlâ tek bir nedeni vardı, o da
bildikleriydi. Sahneye dahil olmayan kişiler hakkında diğer insanlardan daha
bilgiliydi ve böyle olabilecek tek kişi asıl yazardı. Bu nedenle onu tahmin
etmesi için tek bir seçeneği vardı!
Bu tip bir aptalca tahmini her
seferinde başarmak onun suçu değildi!
İkisi de diğerlerine nazaran
sessizdi, ikisi de yeteneklerini diplomaside yarıştırıyorlardı.
Uzun bir süre sonra Shen Qingqiu
konuştu: “Doldurulmamış hikâye boşlukları! Önceden ima edilerek gereksiz
yapılan şeyler! Yıldırım düşmeleri her yerde! Bir ilkokullunun kitabı! Aygır
romanı yazacaksan düzgün bir şekilde aygır romanı yazmalısın. Niçin bu fiziksel
ve zihinsel şiddetle* uğraşıyorsun?!
Fiziksel ve Zihinsel Şiddetle: Luo Binghe’nın trajik
hikâyesinden bahsediyor.
Shang Qinghua: “… Ben de kurbanım.
Ben yazarım, bu dünyayı yaratan tanrı olarak saygıdeğer olamaz mıyım? Reenkarne
olsam bile kahramana reenkarne olmalıydım. Bir prizi söküp elektrik çarparak
öldükten sonra sistemin rastgele bir role atayıp beni ölüme giden askerle
eşleştireceğini kim bilebilirdi ki?”
Shen Qingqiu soğukça gülümsedi:
“Yine de benimkinden daha iyi olur. Kimliklerimiz direkt olarak Mo Beijun’un
bizi öldüreceğini açıklığa kavuşturuyor. Sadece mutlu bir ölüm dileyebiliriz.
Bu sırada… Kişisel olarak Luo Binghe tarafından. İnsan. Çubuğuna.
Dönüştürüleceğim.” Her kelimedeki vurgu öncekinden daha derin bir kızgınlık
gösteriyordu.
Shang Qinghua: “Reenkarne olalı kaç
yıl oldu? Anında, reenkarne olduğun gibi şimdiden ustanın seviyesine mi geldin?
Ben bebekliğinden beridir reenkarneyim. Fakirlikle ve ergenlikle, dışarıdan
mürit olarak acı çektiğim dönemde mücadele ettim. Başına benden daha mı fazla
olay geldi?”
İkisi kesin kazanan olmaksızın
trajedilerini karşılaştırıyorlardı. Son yargı herkesin aynı şekilde acı
çektiğiydi, farkları yarı jin’le sekiz liang kadar küçüktü. Shang Qinghua
dokunaklı bir şekilde iç çekti: “Gerçekten bir okuyucuyla tanıştım… Bu kader de
sayılabilir. Zhongdian’daki okuyucu kimliğin neydi? Eski tanıdık olabiliriz.”
Yarı Jinle Sekiz Liang: Yarım jin sekiz liang’a denk
geliyor sanırsam, yani kısacası aynı şekilde acı çektiklerinden bahsediyor.
Maalesef romandaki değişik benzetmeleri olabildiğince orijinaline uygun tutarak
çevirsem de çoğuna yapabileceğim bir şey olmuyor, umarım az çok da olsa alışmışsınızdır.
:I
Shen Qingqiu konuştu: “Eşsiz
Salatalık*.” [Jueshi Huanggua]
Eşsiz Salatalık: Pinyin’ini yanına yazdım zaten.
Salatalığın alet anlamında kullanılmış olabileceği yazılmış, bana da yazarın
kullandığı isimde de (Gökyüzüne Ateş Eden Uçak) böyle bir anlam olmasından
ötürü mantıklı geldi. O nedenle ekleme yapayım dedim.
Shang Qinghua bir süre düşündü:
“Biraz anımsar gibiyim… Bir defasında özellikle kötü adamın kısırlaştırılması
için şiddetle bağıran kişiler arasında mıydın? Şeyden sonraydı, öhöm öhöm, asıl
Shen Qingqiu ağza alınmayacak ve başarısız bir şekilde Ning Yingying’e karşı şehvet
düşkünü olmaya çalışmasından.”
“…” Shen Qingqiu: “Geçmişteki
olaylar geçmiştekilerle kalmalı.”
Olumlu bir ifadeyle konuştu:
“Tanıtımımız bitti, yabancı sözlerimiz sona erdi. Bugün seninle Ölümsüz İttifak
Ligi’nden sonrası için konuşmak istedim, aniden ortak paylaştığımız sıkıntıya
çözüm olacak şeyi düşündüm.”
Shang Qinghua şaşırmıştı: “Gerçekten
mi?”
Shen Qingqiu yelpazesini salladı:
“Bu konu hakkında espri yapmak gerçekten komik mi? Benim çözümüm, sır
yayılmazsa kökünden çözebilecek. En umutsuz sıkıntılardan bile geri
dönebileceksin.”
Sadece, hâlâ iki küçük koşul
eksikti.
Başarı ya da başarısızlık tek bir
harekete bağlıydı. Bunu Shang Qinghua’nın, bu yoldaş hemşehrinin, yardım
etmesiyle görebilecekti.
*****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder