Li Mu’nun
sözlerini duyan Lin Wanyue diz çöktüğü yerde başını telaşla öne eğdi.
Lin
Wanyue’nin cezalandırılacağını gören Lin Yu da sebebini bilmese bile tereddüte
düşmeden diz çöktü.
Li Mu dehşet
içinde önünde diz çökmüş iki gence baktı. Yüzündeki gülümseme hissini
bastıramıyordu. Vakti zamanı Li Mu da tıpkı bu şekilde başına gelen felaketlere
eşlik eden yoldaşlara sahipti. Lin Yu’nun tepkisi Li Mu’nun kalbine dokunmuştu.
Li Mu ayağa
kalkmaları için yerde diz çökmekte olan ikiliye ellerini uzattı. Gülümseyerek ‘
Uçan tüy taburundan, tabur komutanlığı için başvuru yapıldığını hatırlıyorum ve
bunun için çift girişli bir yay kullanmak gerekiyor. Lin Feixing, neden senin
başvurunu görmedim ?’ dedi.
Lin Wanyue,
Li Mu’nun hiçbir şey fark etmemesi için yüzündeki ifadeyi bastırmaya
çalışıyordu. Kalbi hızlı bir şekilde atıyordu. Li Mu’nun gerçek kimliğini fark
etmediğini anlayınca sırtından bir yük kalmışçasına derin bir nefes verdi.
Lin Wanyue diz
çökmeye devam ederek alçak bir sesle ‘Bu değersiz* kişi suçunu biliyor.’
(Violeta Not : Kendisinin alt
tabakadan olduğunu belirtiyor.)
Li Mu, Lin
Wanyue’nin ayağa kalkması için tekrardan yardım ederek şöyle dedi: ’Bu Mareşal,
sizin gibi iki adamın diz çökmesine sebebiyet verecek kadar korkunç mu ?
Sırtındaki siyah yayın bu Mareşal’e ait olduğunu biliyor musun? Ondan
doğruluğunu kaybettiği için kurtulsam da bu Maraşal’in yayını alıp Hunları
öldürmek için kullanmanı beklemiyordum. Hadi, kalk. Düzgün bir şekilde
konuşalım.’
‘Anlaşıldı.’
‘Teşekkür
ederiz Başkomutan.’
Li Mu yerine
dönerek Lin Wanyue ve Lin Yu’ya bakarak şöyle dedi: ‘ Bu Mareşal bugünkü savaş
hakkında düşüncelerinizi duymak istiyor.’
Bir anlığına
Lin Wanyue’nin zihninden birçok düşünce geçti. Bilinçsizce konuşmak için ağzını
açsa da mantığı onu zamanında durdurdu. En sonunda fikirlerini ağzından
çıkmadan yutmak zorunda kaldı.
Li Mu, tüm
bu zaman boyunca Lin Wanyue’yi izlemişti. Bu yanık tenli ve sıska genç adam onu
etkilemişti, göründüğü gibi Lin Wanyue diğer askerler kadar güçlü olmasa da
eşsiz bir yapıya sahipti.
Özellikle
Hunlarla savaşırken sanki bunun için doğmuşçasına vücudundan savaşçı bir ruh
yayılıyordu. Eğer…
Eğer bu genç
adam stratejik bir zekaya sahipse kesinlikle onu yanına alarak çok iyi bir
şekilde eğitirdi. Li Krallığı’nın hem zeki hem de cesaretle donatılmış
yetenekli ve genç bir komutanının olması çok uzun sürmeyecekti!
Li Mu, Lin
Wanyue’nin kendini geride tuttuğunu fark etti. Ona bakarak ‘Lin Feixing
söyleyecek bir şeyin var mı?’ dedi.
Lin Wanyue
şaşırmıştı. İçinden ‘Li Mu’nun gözleri çok keskin! Bir şeyler saklamamın hiçbir
yolu yok, sanki her hareketimi izliyor.’ diye düşündü. Bundan daha fazlasını da
hissediyordu, içgüdüleri ona ‘kaçması’ gerektiğini söylüyordu.
Lin Yu,
düşüncelerini söylemek üzereyken Li Mu önce Lin Wanyue’ye söz hakkı vermişti.
Başka seçeneği olmadığı için susmuştu.
Lin Yu pişmanlık
hissetse de bu kısa süreli bir histi. Lin Wanyue adına daha mutlu hissediyordu.
Şu anki
durumda askeri çadıra giren bir kör bile Başkomutanın Da-ge’sinden
etkilendiğini görebilirdi!
Lin Yu, eğer
başka biri olsaydı eline geçen bu fırsatı değerlendirmek için Li Mu’nun sözünü
kesme riskini göze alarak öne atılabilirdi ancak bu kişi Lin Wanyue olduğundan
herhangi bir itirazı yoktu.
Lin Wanyue
pek çok kez onun hayatını kurtarmış, askeri kampa geldiği andan itibaren her
zaman onun yanında olmuştu. Lin Wanyue’nin ne kadar sıkı çalıştığına gözleriyle
tanıklık ettiği için onun potansiyeline hayran kalıyordu.
‘Da-ge, hadi,
Başkomutan sana bir soru sordu!’ Lin Wanyue’nin uzun zaman geçmesine rağmen
konuşmadığını gören Lin Yu dirseğiyle dürttü.
Lin Yu’nun
kendisini dürttüğünü fark edince düşüncelerinden sıyrıldı. Lin Wanyue sanki hayatını
kurtaracak bir bitki bulmuşçasına
kafasını hafifçe kaldırarak Lin Yu’ya baktı.
Ardından
konuşmak için Li Mu’ya doğru yöneldi : ‘Başkomutanın sorusunu cevaplıyorum. Lin
Yu ve ben, büyük çadıra gelirken bugünkü savaşı tartıştık. Sonbahar hasatı döneminde
olduğumuzdan dolayı Hunların kışı geçirmek için erzak ihtiyaçlarını
karşılamaları gerekiyor. Bu her dönem gerçekleşen alışılagelmiş bir durum gibi
gözükse de Lin Yu’nun farklı bir görüşü vardı. Ordumuz yıllardır Hunlara karşı
savaşıyor. Herkesin bildiği gibi Hunlar dikkatsizce saldırıya geçtiğinden dolayı
yeniliyorlar. Ama bugün ordumuzun üstünlüğü ele aldığı sırada Hun askerleri
sinyal borusunun sesini duyduktan sonra düzenli bir şekilde geri çekildi. Bu
değersiz kişi onun fikirlerini duyunca aydınlanmış hissetti.’
Lin
Wanyue’nin sözleri ikisini de hayrete düşürmüştü. Lin Yu neden böyle
söylediğini anlamayarak genişçe açılmış gözleriyle ona baktı.
Boru sesi
fark etmemişti bile. Lin Wanyue’nin açıklaması Lin Yu’nun sersemlemesine sebep
olmuştu. Şuanda aralarındaki farkı açıkça görüyordu!
Lin Yu, bir
şekilde kaybettiğini hissetti. Lin Wanyue’ye bakarken son iki yıldır ona nasıl
rehberlik ettiğini ve verdiği küçük ipuçlarını hatırladı. Geçte olsa anlamıştı:
Komutan olmak için yeteneği yoktu. Sadece Lin Wanyue komutan olabilirdi!
Ancak her
şeyden öte Lin Yu, kalbinde şaşkınlık, utanç ve öfke hissediyordu. Lin
Wanyue’nin ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu. Bu ne kadar büyük bir şanstı?
Bütün askeri kampta on binlerce insan olmasına rağmen herkes Başkomutanla
bizzat görüşme şansına sahip olamazdı!
Li Mu da
şaşırmıştı. Gözlemlediği kadarıyla Lin Feixing’in komutanlık makamına uygun
olduğunu düşünmüştü. Savaş anında açığa çıkarttığı yapısı ve Hunlarla
savaşırken hızlı karar verişi Li Mu’nun böyle düşünmesini sağlamıştı. Ancak Lin
Wanyue’nin sözlerini duyduktan sonra yanlış tarafa baktığını fark etmişti!
Li Mu kendi
kendine düşündü: Lin Feixing’in dedikleri doğruysa kitabı kapağına göre
yargılamamak gerekirdi ! Bu tarz fikirlere sahip biri doğru bir şekilde
yetiştirilirse kesinlikle sadece bir general olmakla kalmazdı!
Li Mu
sessizce iç çekti. Yanındaki yaveri bile sinyal sesi hakkında bir şeylerin
yanlış gittiğini fark etmemişti. Bunu tuhaf bulsa da üzerinde düşünme gereği
duymamıştı. Ancak Lin Feixing’in dediklerini duyunca bu tuhaf hissin ne
olduğunu anlamıştı!
Dediklerinde
haklıydı. Tüm bu zaman boyunca Hunlar, Li Krallığının düzenli savaş
taktiklerini hiç kullanmamışlardı!
Li Mu,
bakışlarını Lin Yu’ya doğru çevirdi. Ona memnuniyet ve takdir dolu bir ifadeyle
baktı. ’Lin Feixing’in dedikleri doğru mu?’
Lin Yu, Li
Mu’nun gözlerine baktı ve konuşmak için ağzını açtı.
Aniden Lin
Yu, Li Mu’nun onları görmediği bir açıdan Lin Wanyue’nin onu dürttüğünü fark
etti. Lin Yu ona bakmak için başını çevirse de Da-ge’sinin ona bakmadığını
gördü.
‘Evet!’ Lin
Yu kafasını salladı.
‘Hahahaha
güzel!’ Li Mu, memnuniyet verici cevabı aldıktan sonra mutlu bir şekilde
önündeki siyah masaya vurdu.
‘Pekala, o
zaman cevap ver.İyi eğitimli askerlerimiz yıllarca barbar Hunlarla savaşmasına rağmen
neden onlara karşı herhangi bir avantaj elde edemedi?’
Lin Yu, Li
Mu’nun sorusu karşısında zihninin tamamıyla boşaldığını hissetti. Aklından
birçok fikir geçse de cevap vermek için ağzını açtığında bu fikirler ardında iz
bırakmadan kaybolmuştu.
‘Başkomutan,
bu değersiz kişi ona yayınızı verme inceliğinde bulunmanıza rağmen küstahlık
ederek teşekkür etmedi. Lin Feixing bunu telafi etmek için düşmanları öldürme
konusunda elinden geleni yapacak!’
Li Mu, Lin
Wanyue’nin sözünü kesmesi üzerine hoşnutsuzluk içinde kaşlarını çattı. Ama
bakışları Lin Wanyue’nin parıldayan gözleriyle karşılaştığında acıyarak iç
çekti. Lin Wanyue’yi suçlamadı.
Bu sırada
Lin Yu, Lin Wanyue’nin sözlerinden sonra silah yığınlarının olduğu alanda ona
söylediklerini hatırladı!
Ancak Lin Yu
bu konu hakkında iyi hissetmiyordu. Bunun yerine utanıyordu. Şu anda Da-ge’si
onun yerinde olsaydı muhtemelen Başkomutanın sorularına muhteşem cevaplar verecekti!
Ancak şuanda tek yapabileceği şey Da-ge’sinin söylediklerine güvenmekti.
Lin Yu
kalbindeki utancı bastırmaya çalışıp Li Mu’ya bakarak şöyle cevap verdi. ’Başkomutanın
sorusunun cevabı silahlar…’
*****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder