19 Haziran 2020 Cuma

FEMALE GENERAL AND ELDEST PRINCESS - BÖLÜM 11: ON BİN KEMİK ÇÜRÜRKEN BİR GENERAL KAZANIR

(Violeta Not :Başlık bir şiirden alınmış atasözü 《己亥岁》- 曹松)

 

Li Mu taburlara savaş alanını temizlettikten sonra ayrılmak için hazırlanmalarını ve ilerlemeye devam etmelerini emretmişti. Hava kararmadan kamp yerine ulaşmalılardı.

 

Lin Wanyue, Hun askerinin bedenine saplanmış olan mızrağını çıkardı. Mızrağın çıkmasıyla birlikte desteğini kaybeden ceset ağır bir şekilde yere düşmüştü.

 

Lin Wanyue kandan dolayı yapışkan olan mızrağını tutarken Hun askerini tekmeleyerek büyük ağaca yaklaştı. Ağacın kabuğu çoktan kan lekeleriyle kaplanmıştı. Lin Wanyue ağaç kabuğunu hissetmek için elini uzattı. Kabuğun üzerinde mızrağının yol açtığı derin ve sığ  delikler vardı.

 

Kalbinde bir korku hissediyordu: Lin Yu biraz daha gecikmiş olsaydı  o çoktan ölmüştü.

 

Bu sevinç ve varsayımla dolu oldukça tuhaf bir duyguydu.

 

Sevinmesinin sebebi bir kez daha hayatta kalmayı başarmasıydı.

 

Varsayımıysa şöyleydi: eğer ölmüş olsaydı evine gidebilirdi.

 

Bu iki düşünce Lin Wanyue’nin kalbinde yer alsa da birbirlerinden farklı bir yolda ilerliyordu.

 

‘Hey, kardeş ben ikinci birimden  Wang Dali!’

 

Lin Wanyue bir kez daha düşüncelerinden sıyrıldı. Ne zamandır orada olduğunu bilmediği güçlü görünümlü bir adamın yanında olduğunu fark etti. Piyade asker üniforması giyiyordu. Üzerindekiler eski gözükse de tamamen temizdi. Şuan da ona bakarak sırıtıyordu.

 

Lin Wanyue soğukça homurdandı. Wang Dali’nin heyecanlı ifadesini görmezden gelerek ayrılmak için arkasını döndü.

 

Doğal olarak arkasında kıpkırmızı bir yüz ve öfkeli bakışlarla bıraktığı Wang Dali’ye dönüp bakmadı.

 

Savaş alanı hızla temizlenmişti. İki  yığına ayrılarak…

 

Hun ve Li Krallığı’nın askerleri eşit yığınlar şeklinde küçük bir dağ oluşturmuştu.

 

Lin Wanyue ceset yığınlarına bakarken kalbinin ağırlaştığını hissetti. Li Krallığı bu savaşta herhangi bir avantaj elde edememişti, kayıplar yarı yarıyaydı.

 

Düşünceler eşliğinde Lin Wanyue kalbinin derinliklerinde soğuk bir kahkaha attı. Bunun nedeni Wang Dali gibi insanlarının kıyafetlerinin savaş sonunda hala temiz olmasıydı. Böyle askerler oldukça zayiatları çok sayıda olacaktı! Gerçek askerler cephenin ön saflarında savaşmalarına rağmen tabutları bile yoktu! Buna rağmen zafer Wang Dali gibi insanlara kalıyordu.

 

Li Mu’nun ordusu ilerledikleri süre içerisinde savaşa denk gelmemek adına ileri görüşlü davranarak askerleri teker teker gömmekle oyalanmamışlardı.

 

Lojistik* birimi ölmüş olan askerlerin göğsü üzerinde asılı olan ahşap isimlikleri topladıktan sonra Li Mu’nun işaretiyle birlikte ceset tepelerini aynı anda ateşe verdi.

 

(Violeta Not : Lojistik askeri anlamda;  savaş sırasında ya da askeri bir yürüyüşte ordunun yiyecek - içecegini sağlayan, sağlık ve haberleşme gibi  işlerini yürüten bölüme verilen isim olarak kullanılmış.)

 

Askeri kamp bir kez daha yola çıkmak üzere hareket etti. Arkalarında bıraktıkları yanan cesetlerin kokusu hayatta kalan diğerlerinin burunlarına  eşsiz bir koku yayıyordu.

 

Güneş dağların ardında batmadan önce birlikler nihayet kamp kuracakları yere gelmişti. Lojistik birimi askeri kampta belli bir yere asmak üzere topladıkları ahşap isimlikleri yıkadı.

 

Lin Wanyue, diğerleri tarafından nadiren ziyaret edilen isimliklerin asıldığı boş alana geldi. İsimliklerin asılı olduğu rafın önüne oturdu. Tüm bu ahşap isimlikler bir zaman yaşayan ve nefes alan insanlara aitti.

 

Rüzgarın esmesiyle ahşap isimlikler sallandı ve tıkırtı şeklinde ses çıkardı…

 

Bu isimlikler her seferinde kendi şehirlerine teslim edilir ardından halka açık olan ilan panosuna asıldıktan sonra ailelerinin alması beklenirdi.

 

Lin Wanyue’nin de bir isimliği vardı. İsimliğin ön yüzünde adı ve birimi, arkasındaysa şu karakterler yazılıydı: Chanjuan köyü

 

Lin Wanyue’nin Chanjuan köyünden geriye kalan tek kişi olduğunu çoğu bilmiyordu.

 

Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes sessizliğe gömülünce Lin Wanyue yıldızlı gökyüzünü izlemek için çadırdan dışarı çıktı ve düşündü: Ondan geriye sadece ahşap isimliği kalırsa ve ilan panosuna asılırsa… Bir yabancı, acıyarak sahip çıkılmamış isimliğini alıp gömer miydi?

 

‘Ge, her yerde seni arıyordum. Demek buradaydın! ‘

 

Lin Yu, tek başına yerde oturmakta olan Lin Wanyue’ye baktı. Sersemlemiş bir şekilde isim levhalarına bakıyordu. Sessizce iç çekti: Lin Wanyue çok fazla konuşmaktan hoşlanmaz ve hiç arkadaş edinmeye çalışmasa da Lin Yu en azından Da-ge’sinin soğuk kalpli olmadığını biliyordu!

 

Lin Yu, Li Mu’nun yanına gitmek için Lin Wanyue’yi aramıştı ancak böyle bir durumda olduğunu görünce üstelik savaş alanında kendisini nasıl kaybettiğini hatırlayınca Li Mu ile görüşme konusunu sonraya erteledi.

 

Lin Yu, Lin Wanyue’ye eşlik etmek için poposunu onun yanına koydu. İsimliklere sessizce baktılar.

 

Rüzgar esmeye devam ediyordu. İsim levhalarının seslerini dinlerken Lin Yu’nun kalbinde bir hüzün dalgası yükseldi.

 

Elinde olmadan sordu : ‘Ge, söylesene benim isimliğimde buraya asılacak mı?’

 

‘Saçmalamayı kes, öyle bir şey olmayacak!’ Lin Wanyue sert bir şekilde kafasını salladı.

 

‘Ge, eğer bir gün ölürsem isimliğimin asılmasına izin verme. Ailem nesillerdir orduya hizmet ediyor ve benim ihtiyarın geriye sadece bir bacağı kaldı. İsimliğimi alması için bastonuyla topallayarak gelmesine izin verirsen bu hoşuma gitmez.’

 

‘Böyle bir şeyin olmayacağını söyledim!’

 

Ancak Lin Yu onu görmezden gelerek gülümsemeye devam etti ve şöyle dedi: ’Ge, o gün  geldiğinde isimliğimi sen almalısın. Savaşı tam anlamıyla kazandıktan sonra babama ver ve Lin ailesini utandırmadığımı söyle.’

 

Lin Yu’nun bu konu üzerine yoğunlaştığını gören Lin Wanyue de ona : ’İsim levhamın asıldığı gün gelirse isimliğimi al ve sana gösterdiğim Chanjuan köyünün eteklerine götürüp orada yak. Köyümdeki herkes öldüğü için bu benim açımdan daha kötü bir durum. Eğer sende ölürsen isimliğim kimse tarafından alınmaz. Bu yüzden hayatta kalmalısın ve benim için cenaze işlerini halletmelisin!’

 

‘Peh, peh, peh!* Ge, sen çok kötüsün! Sadece seninle dalga geçiyordum, tüm bunları ciddiye almasan iyi edersin. İkimizinde ölmemesi en iyisi. Gelecekte biriyle evlenirsem oğlum senin oğlun, benim ihtiyar da senin baban olur! Hadi gidip başkomutanı görelim.’

 

(Violeta Not : cık cık cık anlamında kullanılmış)

 

Dedikten sonra Lin Yu, Lin Wanyue’yi oturduğu yerden kaldırdı. Arkasındaki tozu çırparken gülümseyerek Lin Wanyue’ye baktı ardından Li Mu’nun büyük çadırına doğru yürüdüler.

 

‘Bildiriyorum! Yi kampının üçüncü birliğinden piyade asker Lin Feixing Başkomutanı selamlıyor.’

 

‘Yi kampının dördüncü birliğinden piyade asker Lin Yu Başkomutanı selamlıyor.’

 

‘Girebilirsiniz’ Li Mu büyük çadırda otururken ikisini bekliyordu.

 

Lin Yu ve Lin Wanyue büyük çadırdan içeriye doğru omuz omuza yürüdü. Ardından Li Mu’nun önünde gergin bir şekilde durdular. Li Mu yüzlerinden hala çok geç olduğu anlaşılan ikisini incilerken kalbinin derinliklerinden bir iç çekti.

 

‘Seni daha önce bir yerlerde görmüş müydüm?’ Lin Wanyue’nin yüzüne bakarak sordu.

 

Bunu duyan Lin Wanyue, saygıyla Li Mu’nun önünde diz çöktü.’ Lin Feixing’in burada Başkomutana teşekkür etmesi gerekiyor. İki yıl önce askeriyede kaydım olmamasına rağmen askere alınmama izin vermek için bir istisna yapan ve askeri kayda adımı geçiren sizdiniz. Lin Feixing ona yeni bir hayat bahşettiğiniz için teşekkürlerini sunuyor!’

 

Önünde diz çökmüş sıska ve yanık tenli genç adamın dediklerini duyunca  Li Mu birden hatırlamıştı. Gerçekten iki yıl önce böyle bir olay yaşanmıştı. Chanjuan köyünden gelen ergenlik dönemine ulaşmış bir yetim orduya katılmak için ısrar etmişti. Bu dünyada bu tarz şeyler sıkça yaşandığından Li Mu üzerinde fazla durmayarak bunu onaylamıştı. Ayrıca ergenlik dönemine ulaşmış bir gencin dışarıda kalması güvenilir değildi, o yüzden neden askeri kampta kalmıyordu ki? Ancak Li Mu o çocuğun iki yıl boyunca hayatta kalacağını hiç düşünmemişti. Üstelik çift girişli bir yay da kullanıyordu!

 

Li  Mu göğsüne kadar uzanan sakalını sıvazlayarak memnun olmuş bir ifadeyle Lin Wanyue’ye baktı.Sert bir üslup takınmaya çalışarak  ‘Lin Feixing suçunun ne olduğunu biliyor musun?’ dedi.

 


*****


 

Önceki Bölüm ― Sonraki Bölüm 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder