19 Haziran 2020 Cuma

FEMALE GENERAL AND ELDEST PRINCESS - BÖLÜM 10: BİRİNİN HAYATININ GERÇEKLİĞİNİN HAYÂL KIRIKLIĞI

Hun ordusu tüm gücüyle saldırmasına karşın Li Krallığının ordusu kolayca düşecek gibi gözükmüyordu.

 

Herhangi bir emir almamalarına rağmen hızlıca formasyon düzenine geçmişlerdi. Formasyon düzenini tamamladıktan sonra yavaş yavaş savaşın baskın gücü haline gelmeye başlamışlardı.

 

Lin Wanyue, mızrağıyla bir Hun askerini deşmişti. Fışkıran taze kansa tüm yüzüne ve bedenine sıçramıştı. Mızrağın deşip geçtiği et sesini duyduğunda zihninde beyaz bir ışık parlayıp söndü. Sanki annesiyle birlikte mızraklanan küçük erkek kardeşini görmüş gibiydi.

 

‘Ah!’ Lin Wanyue bağırdı, görüşü tamamen kanla kaplanmıştı!

 

Gelen güç patlamasıyla birlikte tekrardan karşısındaki askerleri deşmek için mızrağını kavradı.Mızrağın etleri deştiği anki ses kulaklarına tekrar ederek geliyordu.

 

Nerede olduğunu unutmuştu. Gözlerinin önünde sadece cesetlerle dolu bir köy vardı. Hararetli bir şekilde yanan alevler, keder ve umutsuzluk içinde diz çökmüş kendisi vardı.

 

‘Ding!’ arkasından çarpışmakta olan silah sesleri geldi. Lin Wanyue’nin vücudu istemsiz bir şekilde titredi. Sanki elektrik çarpmış gibi mızrağındaki tutuşunu gevşetti, yüzüne sersemlemiş bir ifade hakimdi.

 

‘Ge! Ne yapıyorsun?!’ Lin Yu’nun öfkeli sesini duydu.

 

Lin Wanyue, kendisinden geçmiş bir halde savaşırken palasıyla bir Hun askeri gizlice arkasından ona yanaşmış, kafasını uçurmak için palasını savurmuştu!

 

Ancak Lin Yu zamanında yetişmiş ve Hun askerinin silahını elinden almıştı!  Aksi takdir de Lin Wanyue’nin kafası uçurulmuş olacaktı.

 

Lin Yu şuanda başka bir yerde podaosuyla başka bir Hun askeriyle savaşıyordu. Lin Wanyue ise olduğu yerde durmaktaydı. Dehşet içinde sıcak kanla kaplanmış ellerine baktı !

Lin Wanyue arkasını döndüğünde göğsünden deşilmiş olan Hun’nun açık gözleriyle hala kendisine bakmakta olduğunu gördü.

 

Hun askerinin bedeni Wanyue tarafından ağır bir şekilde yaralanmış sonrasındaysa mızrağıyla ağaca çakılmışı. Göğsündeki yaradan fışkıran taze kan mızrağından yere damlıyordu.

 

Diğer taraftaysa, Hun askeriyle savaşmakta olan Lin Yu sonunda hamle yapmak için bir açıklık bulmuştu. Tereddüt etmeden Hun askerinin boğazını kesmişti. Taze kan fışkırıyordu. Hun askeri  garip bir ses çıkardı ve kesilmiş olan boğazını tutarak acı içinde yere düştü. Lin Yu hemen Hun askerinin göğsüne basarak uygun pozisyonu aldıktan sonra karşısındaki askeri acısına son vermek için kılıcını aşağıya doğru savurdu.

 

‘Ge, biraz önce neyin vardı?’ Li Yu, elindeki podaosuyla  Lin Wanyue’nin yanına geldi. Diğer eliyle de yüzünü sildi.

 

‘Bir şey yok, bilmiyorum…Sadece düşünüyordum…Bir şey yok!’ Lin Wanyue  üzgün bir ifadeyle belindeki podaoyu çekerek aceleyle savaş alanına dönmeye çalışsa da Lin Yu onu durdu.

 

‘Ge, beni takip et.’

 

Lin Wanyue, itiraz etmek üzereyken Lin Yu’nun sert bir şekilde ‘Ge, savaş alanına geldiğim ilk anı hatırlıyor musun?’ dediğini duydu.

 

Lin Wanyue aniden bavuluna sarılmış bir şekilde askeri kamptan  içeri utangaç bir şekilde giren Lin Yu’yu anımsadı. O an küçük erkek kardeşi Lin Feixing’i görmüş gibiydi.

 

Lin Yu, kampa Hun’lar saldırmadan birkaç gün önce gelmişti. O gün mızrağını büyük bir güçlükle tutmuştu. Birliklerin arasında kaldığından körü körüne askerleri takip etmek zorunda kalmıştı.

 

Lin Wanyue, Lin Yu’nun hala gelişmekte olan vücuduna baktı. Orada tamamen eğitimsiz olarak bulunduğu için geri dönemeyeceğini biliyordu.

 

Bu yüzden Lin Yu’yu gizlice takip etmişti. Art arda  Lin Yu’ya saldıran Hun’ları indirmişti.

 

‘Te…teşekkür ederim!’ o sırada Lin Yu mızrağını tutarken titriyordu. Lin Wanyue’ye bakan gözlerine ölüm korkusunun yanı sıra yaşadığı için duyduğu mutluluk hakimdi. Düzgün olarak konuşamamıştı.

 

‘Beni takip et.’ Lin Wanyue, Hun’ların kuşatmasından kurtulmak için podaosuyla savaşırken Lin Yu’yu arkasına alarak korumaya çalışmıştı.

 

Lin Wanyue anılarından sıyrılarak ona küçük ikiz erkek kardeşini hatırlatan tek arkadaşına baktı. O fark etmeden boyu ondan daha çok uzamıştı.

 

Lin Yu, Lin Wanyue’yi korumak için daha az insanın bulunduğu bölgelere doğru hareket ediyordu. Ancak Lin Wanyue kısa süre içinde kendine gelerek Hun askerlerini indirmeye devam etti.

 

Lin Yu da onun arkasına geçerek Hun askerlerini birbirlerinden ayırmak için taktiksel bir işbirliği yaptılar. Yaralanan Hun askerleri birer birer yere düşüyor, geriye kalan askerlerinse vücutları mızrakla deşiliyordu.

 

Li Krallığı ordusu yavaş yavaş üstünlüğü ele alıyordu.

 

‘Wuuuu!’ uzaktan sinyal borusunun alçak ve derin sesi geliyordu. Hun askerleri sinyal borusunun sesini duyduğunda duraksayarak birbirlerine bakarak gözleriyle durumu tarttıktan sonra geri çekilmek için bir araya geldiler!

Aşina olmadığı bu sinyal sesini duyan Lin Wanyue kaşlarını çattı. Bir şeylerin yolunda gitmediğini hissetse de fazla üzerinde durmadı.

 

‘Takip etmeyin!’  Savaş atının sırtında oturmakta olan General Li Mu bağırdı. Yüzleri kan ve pislik içinde olan Lin Wanyue ve Lin Yu bir süre bakıştılar. Kalplerinde hiçbir endişe kalmamıştı!

 

‘Hahahahahaha!’Lin Yu, Lin Wanyue’ye bakarak içten bir şekilde güldü.

 

Lin Wanyue de hiçbir endişesi olmadan ona katıldı.

 

Sadece birbirlerinin içinden geçenleri anlayarak karşılıklı bir şekilde gülüyorlardı.

 

Hala at sırtında oturmakta olan Li Mu kahkahaları duymuştu. Kahkaha atanlardan birinin  yüzünde tek bir temiz nokta bile bulunmayan kanla kaplı  ve sırtında tanıdık bir yay taşıyan genç olduğunu görmüştü. Li Mu’nun gözleri aniden aydınlandı.

 

‘İleri!’ atına komut vererek yavaşça yanlarına doğru ilerledi.

 

Lin Wanyue ve Lin Yu, kendilerine yaklaşmakta olan toynak seslerini duyduğunda hala omuz omuza kardeşçe savaşmalarının  sevincindelerdi.

 

İkisi, Mareşalin at sırtında kendilerine bakmakta olduğunu görünce  başlarını çevirdiler.

 

Hemen dizlerinin üzerine çöküp başlarını eğdikten sonra şunları söylediler :

 

‘Yi kampının üçüncü birliğinden piyade asker Lin Feixing  Başkomutanı selamlıyor.’

 

‘Yi kampının dördüncü birliğinden piyade asker Lin Yu Başkomutanı selamlıyor.’

 

‘Mm. Başınızı kaldırın.’

 

‘Anlaşıldı Başkomutan’ Lin Wanyue ve Lin Yu yerden kalktılar.

 

Li Mu dizginleri tutarken iki genç adamın kontrol ettikten sonra ikisinin de kanla kaplanmış olmasına rağmen herhangi bir yarasının olmamasından memnun oldu.

 

Li Mu, yayını taşıyan Lin Wanyue’ye bir kez daha baktı. Memnuniyetinin yanı sıra Lin Wanyue’yi  içinden takdir etti. Çift girişli yayını kullanması ya da hiçbir tereddüt belirtisi göstermeden mızrağını savuruşu ve tamamıyla kanla kaplanmış olmasına rağmen hiçbir yara almayışı…

 

Bunların hepsi Li Mu’nun Lin Wanyue’yi takdir etme sebebiydi!

 

Tabii ki de daha önemli şeyler de vardı: savaş alanında deneyimli bir gazi olan Li Mu, Lin Wanyue’de pek çok askerin sahip olmadığı savaşçı ruhu keskin bir şekilde hissediyordu.

 

‘Kampa döndüğümüzde akşam ikinizde beni büyük çadıra görmeye geleceksiniz.’ Li Mu sözünü söyledikten sonra dizginlerini geri dönmek için çekti. Ayrılmadan önce Lin Wanyue’ye bir kez daha baktı.Bu genç adamın tanıdık geldiğini hissediyordu.

 

Li Mu’nun sözleri etraftaki diğer askerler tarafından da açıkça duyuldu. Bir an da Lin Wanyue ve Lin Yu kalabalığın odak noktası haline geldiler.

 

Herkes ikisine anlaşılması zor bakışlar atıyordu. İmrenme, kıskançlık, hoşnutsuzluk içeren bakışlar…

 

Bazılarıysa şunu düşünüyordu: Başkomutandan kişisel bir çağrı almak! Bu herkesin sahip olamayacağı bir şeydi büyük ihtimal bundan sonra bu ikisi büyük bir yükseliş yaşayacaklardı.

 

Ama daha fazla insansa şunları düşünüyordu: Buradaki herkes büyük bir savaş vermişti. Neden sadece bu ikisi bu şansı yakalamıştı ?

 

Ancak odak noktası haline gelen ikisi bu bakışlardan tamamıyla habersizdi. Bir anlık sersemlikten sonra Lin Yu heyecan içinde Lin Wanyue’nin kolunu kavrayarak bir çocuk gibi bağırdı: ’Ge! Başkomutan bizi çağırdı! Başkomutan bizi görmek istiyor! Ge, duydun mu? Başkomutan bizi şahsen görmek istiyor! ‘

 

Lin Wanyue, Lin Yu’nun kendisini sarsmasına izin verirken aynı ifadeye sahip olmak istese de  yapamadı.

 


*****



Önceki Bölüm ― Sonraki Bölüm 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder