Li
Krallığının başkenti olan Tiandu şehrinde kraliyet sarayının doğuya bakan
tarafında yer alan saraya ait odalardan birinde düzinelerce hizmetçi ve harem ağası
dolaşıyordu.
Ama avludan
çıt çıkmıyordu.Herkes nefesini tutmuş,adımlarını dikkatli ve kontrollü bir
şekilde atıyordu.
Büyük bir
korku içinde…
‘Xian-er
hariç geri kalanınız çekilebilir’
‘Anlaşıldı’
Karyola
etrafına oyulmuş karmaşık desenler eşliğinde zarif perdelerle kaplı yatakta
nefes almakta zorlanan bir kadın yatıyordu.Emir onun tarafından
verilmişti.Kısık bir sesle söylemesine rağmen emiri görmezden gelinemezdi.
‘İmparatoriçe
Anne…’
‘Xian-er,
gel ve yanıma otur.İmparatoriçe Annen sana iyice bir… baksın’
Yatakta uzanan
kadın Li Krallığının imparatoriçesi Li
Qingcheng’di.Son günlerde zayıf ve kırılgan görünse de bir bakış attıktan sonra
güçlü karakterinin verdiği izlenimi unutmak zordu.Li Krallığının yirmi yıl
önceki bir numaralı güzelinden beklendiği gibi kimse onun doğuştan gelen
asaletini görmezden gelmeye cesaret edemezdi.Yirmi yıl çabucak geçmiş olsa da şehri yerinden oynatan
güzelliğin izleri* hala duruyordu.
(Not: 李倾城 Li Qingcheng,倾城倾国 şehir
ve harabeler aşan güzellik anlamına gelir.)
Li Xian,
İmparatoriçe Li Qingcheng’nin yanında sessizce oturdu.Korkunç bir şekilde
zayıflamış olan annesine bakarken göz yaşları yavaşça yanaklarından aktı.
(Not: 李娴 Li Xian: rafine/usta,yetenekli
anlamına gelir.Rafine burada ‘seçkin’ anlamındadır.)
Kızını bu halde gören Li QingCheng
solgun zoraki bir gülümseme takındı ve ‘Annen son birkaç yıldır her zaman
hastaydı ve bu süre içinde küçük prensesine iyi bakamadı.Xian-er
büyümüşsün’dedi.
‘İmparatoriçe Anne!’Li
Xian,Li Qingcheng’in örtünün dışında kalan elini hafifçe tutarak kaldırdı.Tutuşunu
sıkılaştırmaya cesaret edemedi.Li QingCheng’in elindeki kemikleri
hissedebiliyordu ve açık beyaz teninin altında damarlarını görebiliyordu.Eli
tek bir darbede parçalanacak kadar kırılgan gözüküyordu.
‘Xian-er, annen için üzgün
hissetme.Hiç bir pişmanlığım yok, sadece sen ve erkek kardeşin için endişe-….
Kekeke*’
(Not:Gülme sesi gibi gelse de burada öksürüyor.)
‘İmparatoriçe Anne, saray
doktorunu çağırın’Li Xian,Li Qingcheng’in elini tutarken göz yaşı döktü.Göz
yaşları yüzünün Li Qingcheng’e benzeyen yedi parçasından aşağıya doğru akıp
geçtikten sonra parlak kırmızı brokar battaniyeye yavaşça düştü.Göz yaşları
hızlıca emildi.Ardında
kurumuş kan lekesi gibi koyu kırmızı bir
leke bıraktı.
‘Aptal çocuk,annenin
sağlığını bilmiyor musun?Anne ve kızının biraz zaman geçirmesine izin
ver.Kraliçe annenin sana söyleyecekleri var.’
Li Xian,Li QingCheng’in
kararına uyarak başını salladı ancak brokar battaniyenin üzerindeki koyu
kırmızı lekeler artıyordu.
Li Qingcheng,ağız dolusu
kaba bir şekilde nefes aldı, göğsü yükseldi ve ciddi bir şekilde düştü, sanki
vücudu rahatsızlığını taşımaya ve bir şekilde devam etmek için çok uğraşıyormuş gibiydi.
‘Xian-er,gelecekte…Eğer
evlenirsen,seçimini yüreğinle yapman gerektiğini hatırlamalısın,Kraliçe annen…kızının zevkine
güveniyor…Evlilik hakkında çok fazla düşünme…Sen…Sevgili çocuğum…izin veremem…bu
kadar kolay olmasına.’
‘Mm.İmparatoriçe Anne
anlıyorum,Xian-er anlıyor…’
‘Ve erkek
kardeşin,kardeşinin sağlığı iyi değil.Bu pozisyonda kalamaz…daha iyi
olmalı.Eğer o da aynı şeyi düşünüyorsa,erkenden niyetini ifade etmeli…Qi Wang…Anlayışlıdır,O
kesinli… kesinlikle değil…kekeke’
‘İmparatoriçe anne!Xian-er
anlıyor!’
‘İmparatoriçe’ye rapor
ediyorum,Veliaht Prens burada!’
Dışarıdaki saray
hizmetçisinin raporunu duyan Li Qingcheng’in gözleri anlık bir ışıltıyla parladı.
‘Veliaht prensin içeri
girmesine izin verin!’Li Xian aceleyle söyledi.
Gıcırtı eşliğinde yatak
odasının kapısı açıldı. Altın
iplik işlemeli siyah cüppe giyen ve başında
mirasçı olduğunu belli eden beyaz yeşimden yapılmış bir taç bulunan çocuk içeri
girdi.
O,Li Krallığının Veliaht
Prensi Li Zhu’ydu.Onun yüzü ablası Li Xian'a benzese de bundan daha fazlası vardı, kaşlarından ve
gözlerinden bir erkeğin ruhunu taşıdığı belli oluyordu.Hala gelişmekte olan bir yapısı
olduğu için tarif etmesi zor olsa da teninin solgunluğu ona prestijli kıyafetine
rağmen kırılgan bir izlenim veriyordu.
“İmparatoriçe Anne!Kız
Kardeşim! ”Li Zhu itaatkar bir şekilde önce Li Qingcheng’in yatağına doğru
ilerledi ve annesiyle ablasına karşı nezaketini gösterdi.
“Yaklaş İmparatorun oğlu,İmparatoriçe Annenin sana
bakmasına izin ver.”
“Evet,İmparatoriçe Anne.”
Sekiz yaşındaki Li Zhu, Li Qingcheng’nin yatağının önünde dik bir şekilde
ayakta durdu,tavırları tıpkı bir imparatorunki gibiydi.
Oğlunu ve kızını
gözlerinin önünde gören Li Qingcheng rahatlamış bir gülümseme takındı.Li Zhu'ya
baktı ve konuşmak için çaba gösterdi:
“İmparatorluğun oğlu , ablanın dediklerini yapmayı unutma.”
“İmparatoriçe Anne!” Li
Zhu’ya her zaman ‘öfkesini ve sevincini’ belli etmemesi öğretilse de o sadece
sekiz yaşında bir çocuktu.Biyolojik annesini böyle bir durumda görünce ağlamaya
başlamıştı.
Li Qingcheng’nin buğulu
bakışları, oğlu ve kızı arasında gidip geldi.Sıkıca kapanan oda kapısına
baktıktan sonra konuşmak istedi ama kendini durdurdu.Hafif ve sessiz bir iç
çektikten sonra yavaşça gözlerini kapadı.
‘Zhu-er,ablasına tahta
geçmek isteyip istemediğini soruyor’
‘En…Bunu Zhu-er yapmalı!’
Li Krallığı – Sınır
‘Gege,bunu çabuk giy!’ Lin Yu,Lin Wanyue’ye üç parmak
genişliğinde bir çuvaldan yapılma şerit verdi.
Lin Wanyue, şeridi alıp Lin Yu’nun dediği gibi anlına
bağladı ve alçak bir sesle sordu:’Ne oldu?’
Lin Yu-da onun gibi sesini alçaltarak söyledi:’İmparatoriçe
vefat etti.’
‘Oh.’Lin Wanyue kafasını salladı.
Lin Yu konuşmaya devam etti:’Kraliçe,Mareşalimizin küçük
kız kardeşidir.’
Lin Yu,Lin Wanyue’nin şaşırmış suratına baktı ve iç
çekti.Bu Da-ge politik konulara karşı duyarsızdı.Hun’ları öldürmek dışında
diğer şeyleri umursamıyordu,bu şekilde nasıl devam edebilirdi ki?Nazik bir
şekilde açıkladı:‘Ge, senin ailen orduya mensup olmadığı için muhtemelen
bilmiyorsun.General Li Mu’nun babası önceki imparatorun yeminli kardeşiydi,ona
Krallığın soyadını vermişti.Eski General'in
bir oğlu ve bir kızı vardı, oğlu Büyük Mareşal General Li Muydu,kızıysa şu anki
İmparatorumuz olan Veliaht Prens ile evlenmişti. ”
Lin Wanyue konuşmak için ağzını açtı ama konuşmadan önce
sinyal borusunun düşük ve derin sesi yayıldı!
‘Düşman istilası!’ Sinyal borusunu duyduktan sonra Lin
Wanyue sanki başka bir insana dönüşmüştü.Aceleyle yatağın üzerindeki kaba
kumaşlı sırt çantasını sırtına alıp ardından mızrağını alarak çadırdan fırladı.
Lin Yu,onu yakından takip etti.İkisi ilgili birliklere geldiler.Birlik okçuları bir araya
getirdikten sonra barack*duvarına yükseldi, savaş davulları çaldı, “don don
don” sesleri Lin Wanyue’nin kalp atışıyla aynı frekansı paylaşıyordu.
(Not: Barack,duvarın türü ya da ismi )
Zemin hafifçe sarsılmaya başlamıştı. İki yıllık
tecrübesinden dolayı Lin Wanyue artık
yerdeki sarsıntılardan kaç Hun'un geldiğini tahmin edebiliyordu ve savaşılması
zor bir savaş olacağını hissedebiliyordu!
‘Hazır olun!’
‘Ateş!’ Kaptanın emrini takiben, havayı yaran okların “sou
sou sou” sesi kamp alanı çevresinde yankılandı.
Uzaktan Hun savaş
atlarının kişneme seslerine karışmış acı
dolu sesler geliyordu.
“Pa”Vurulan
bir okçu barak duvarından aşağıya düştü.Lin Wanyue’nin grubundan çok uzak
olmayan bir yere düşmüştü,Lin Wanyue bir bakış attıktan sonra geri döndü: kaşları arasında bir inç
uzunluğundan fazla bir ok bulunuyordu.
Çeşitli
taburlar için bayrak sinyalleri harekete geçmeye başladı, Lin Wanyue önündeki
sinyale baktı: okçuları koruyun, doğrudan ilerlemek için piyade askerlerini,
kıskaç altındaki süvarileri ...
Lin Wanyue,mızrağını
tutarken bir yandan da diğer elindeki podaoyu sıktı, savaş davullarının sesi ardından
kışla duvarı açıldı!
‘Hücum!’Öncü
komutan kükredi ve piyade askerleri hücum ederek çarpıştı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder