20 Mart 2020 Cuma

FEMALE GENERAL AND ELDEST PRINCESS - BÖLÜM 2: SAVAŞ ALANINDAYKEN ÖLÜMDEN KORKACAK NE VAR?

‘Bir!’ ‘Hou!’*

 

‘İki!’  ‘Ha!’*

 

‘Bir!’ ‘Hou!’

 

‘İki!’ ‘Ha!’

 

 (Not: Hou ve ha , askerlerin talim (askeri eğitim) yaparken  çıkardığı sesler)

 

 

Gün yeni aydınlanmıştı ama talim alanında askerler çoktan  eğitim yapmaya başlamıştı.Lin Wanyue komutlar eşliğinde mızrağını elinde tutarken her bir darbeye tüm gücünü veriyordu.

 

 

Lin Wanyue bu pozisyon ve hareketlerin hayatta kalabilmesi için  öğrenmesi gereken temel şeylerden biri olduğunu biliyordu.

 

 

Orduya gireli iki yıl olduğundan tecrübeli sayılıyordu.Aynı dönem askere giren yoldaşları ya öldü ya  hayatta kalıp bölük liderleri oldu  ya da süvari taburu gibi önemli bölümlere transfer oldu.O ise halen ölüm riski en yüksek olan ,normal ve ortalama bir piyade askeriydi.Ama Lin Wanyue bunu umursamı-yordu.Zaten askeri kampta yaşayan bir kadındı, terfi ve zenginlik kazanmak durumunu daha tehlikeli bir hale getirebilirdi.Tek istediği öldürülen yüz onsekiz insanın intikamını almaktı.Sonrasında ordudan ayrılıp yaşayabileceği bir köy bulup yerleşecekti ya da savaş alanında ölecekti.Yine de ikinci seçenek daha muhtemel görünüyordu.Lin Wanyue askeri kampa adım attığından beri asla canlı çıkabileceğini düşünmemişti.Fakat  her savaş öncesi kendine sessizce hayatta kalmak için elinden geleni yapmasını söylerdi.

 

 

Yaşı ilerledikçe kadınlar ve erkekler arasındaki fiziksel fark belirgin olmaya başlamış ve onunla aynı dönemde askere yazılan erkekler -boyu ortalama olan -Lin Wanyue’ye göre hızlıca boy atmışlardı.İki yıllık eğitim ardından boyu ve gücü yaşıtı olan kızlara göre artsa da  ne zaman askerlerin içine karışsa hala küçük ve çelimsiz görünüyordu.Sadece bu da değildi, gücü ve dayanıklılığı diğerlerine göre daha düşüktü.Bu doğal eksikliği kapatmanın tek yolu fazla ve sıkı çalışmaydı.

 

 

Neyseki hiç kimse Lin Wanyue’nin cinsiyetinden şüphe duymamıştı.Bu mantıklıydı.Hangi kadın ölüm ihtimalini göze alarak  kaydını değiştirmek için askeriyeye başvurup yüklü bir miktar ödesin, bu nasıl olabilirdi ki ?

 

 

Talim sona erdikten sonra yemek vakti gelmişti,kalabalık ikili ya da üçlü çadırlardan oluşan birliğin arkasından tek başına yürüyordu.

 

 

‘Xing-ge!’ Lin Yu , Lin Wanyue’nin omuzlarından tutup neşeyle arkasından kucakladı.

 

 

Lin Wanyue, Lin Yu’nun kollarının altından sıyrılarak araya belirli bir mesafe koydu ama ondan uzak da durmadı.İfadesiz bir şekilde başını salladı ve kantine doğru yürüdüler.

 

 

Lin Yu, Lin Wanyue’nin soğukluğuna çoktan alıştığı için umursamadı.Lin Wanyue’yle omuz omuza yürüyerek basit ev işleri hakkında konuştular.

 

 

Lin Wanyue,Lin Yu’nun askere geldiğinde edindiği ilk arkadaşıydı.O sırada Lin Wanyue on beş , Lin Yu on dört yaşındaydı.Lin Yu’nun mesleki kaydı nesillerdir askeriyedeydi fakat on dört yaşındaki Lin Yu bir havuç kadar ufak ve çelimsizdi.Lin Wanyue’yle aynı çadıra atandığında sadece onun yanındaki yer boştu.

 

 

Çadırdaki yaşça büyük askerlerin çoğu yetişkin erkeklerin boyuna ulaştığından elinde bavuluyla çadırdan içeri utangaç ve kafası karışmış bir şekilde giren çelimsiz havuca gülmüşlerdiLin Wanyue’yse kalabalık dışında durarak onu soğuk bir ifadeyle incelemiş ardından yardım eli uzatmıştı.

 

 

O andan itibaren Lin Yu, Lin Wanyue’yi ‘Xing-ge’ diye çağırmaya başlamıştı.

 

 

(Not: ‘ge’ Çince de ‘abi’ demektir)

 

 

Lin Wanyue ona karşı soğuk bir ifade takınsa da savaş alanında birçok kez Lin Yu’nun hayatını kurtarmıştı.

 

 

Lin Yu bu büyük abinin* iri yarı olmasa da güvenebileceği biri olduğunu fark etmişti.Her hareketi ve pozisyonu ustacaydı ve savaş sırasında soğuk kanlı bir tavır takınıyordu.Bir kez savaşa girdiğinde insanların ona bakınca hissettikleri baskıcı-savaşçı ruhu ondan uzak durmaları için bir sebepti.

 

 

(Not: 大哥=da ge diye okunuyor ve ‘da’ büyük ,’ge’ de ‘abi’ olduğundan Türkçe çevirisi kulağa mantıksız gelse de ‘büyük abi’ şekilnde çevriliyor.Burada büyük abi  olarak Lin Wanyue’den bahsediyor.)

 

Lin Yu askeri kampta uzun bir süre kaldıktan sonra yavaşça da olsa diğer insanları tanımaya başlamıştı.Tanıştığı insanları- grup ve takım liderleri dahil kamptaki herkesi- her zaman Lin Wanyue’yle karşılaştırıyordu.Hiç biri  savaş alanında Xing-ge’si kadar güçlü görünmüyordu buna rağmen Lin Wanyue’nin normal bir asker olarak kalmasının sebebini anlayamıyordu.

 

Lin Yu’nun ailesi nesillerdir askeriyeye kayıtlıydı doğal olarak Baş komutan Li Mu’nun ordusunun en katı askeri kanunlara sahip olduğunu biliyordu , hiç kimse adam kayırmayla terfi alamazdı.Lin Yu, Lin Feixing’e neden terfi alamadığını sormaya cesaret edememişti ve  bunun cevabını  kendisi yavaş yavaş öğrenmeye çalışmıştı.

 

Yaklaşık yarım sene süren bir gözlemden sonra Lin Yu nihayet sebebini anlamıştı: Lin Wanyue çok yalnız bir insandı.Lin Yu dışında iki sene boyunca hiç kimse gönüllü olarak onunla konuşmaya çalışmamıştı.

 

Bunun sebebi basitti. Lin Wanyue askeri kamptaki insanlardan uzak duruyordu.Askeri kampta arkadaşlık kurmanın yolları çok basitti.Birlikte eğitim yapmak,göl kenarına gidip birlikte yıkanmak hatta aynı ordu fahişesini kullanmak veya bir gün boyunca birlikte şehirde dolaşmak…Bunların hepsi askerler arasında arkadaşlık kurmak için yapılan şeylerdi ama Lin Wanyue, onlara hiç katılmamıştı.

 

Askere gireli çoktan bir yıl olmuştu.Lin Yu’nun hızla vücudu gelişmiş ve boyu uzamıştı.Lin Wanyue’den yarım kafa daha uzun olsa da Lin Yu’nun kalbindeki Lin Wanyue’nin büyük ve uzun boylu görüntüsü hiç değişmemişti.

 

Yemek çadırının önüne geldiklerinde çoktan insanlarla doluydu.Lin Wanyue çadırdan uzak dururken Lin Yu  büyük adımlarla kalabalığın içine girerek zorla kendine yol açmıştı.Kısa bir süre sonra yağlı yeşil sebzeler ve pirincin üzerini kaplayan büyük et parçalarıyla dolu iki kaseyle çıkagelmişti.

 

‘Xing-ge,bu seninki’ Lin Wanyue uzattığı kaseyi alırken ‘Teşekkür ederim’dedi.

 

Lin Yu dişlerini ortaya çıkararak sırıttı ve ‘Kardeşlerin arasında böyle şeylerin lafı mı olur, her zaman bana teşekkür ediyorsun gege ‘dedi.

 

Lin Wanyue daha fazla  bir şey demedi.İkisi yemeklerini yemek için bir yere oturduktan sonra büyük kaselerini ellerine aldılar ve  yemeklerini yemeye başladılar.

 

‘Xing-ge, bunu duydun mu? Gelecek günlerde savaşa gidebilirmişiz!’

 

‘Tamam’

 

‘Her ne kadar belirsiz bir bilgi olsa da tahminime göre savaşa az bir zaman kaldı’

 

Lin Wanyue ağzına büyük bir lokma pirinç alarak çiğnerken Lin Yu'ya yönelerek konuşmaya devam etmesini bekledi.

 

Lin Yu halinden memnun bir gülümseme takınarak kasesindeki pirinç ve etten bir parça alarak Lin Wanyue’ye ‘Uzun süreli gözlemlerim kaselerimizdeki etin savaş dönemi yaklaştıkça daha da kalınlaştığını söylüyor.Normalde yediğimiz et serçe parmak kalınlığındayken savaş zamanlarında baş parmak kalınlığında oluyor’dedi.

 

Lin Yu kaseyi bir kenara koyarak baş parmağını etle kıyasladı.Lin Wanyue dikkatli bakınca etin baş parmak kalınlığında olduğunu gördü.

 

‘Hadi ye ‘ Lin Wanyue ağzına yiyecek koyarak kendisini meşgul etmeye çalıştı.Savaş onun için yeni bir şey değildi.Birliğe girdiği günden beri toplam doksan sekiz savaşa girmişti ve bunları net bir şekilde hatırlıyordu.

 

Yemek yedikten sonra kaseleri vermek için birlikte kantine giderken Lin Yu , Lin Wanyue’yle bir şeyler yapmak istediğini söylese de Lin Wanyue her seferinde olduğu gibi onu  red etmişti.Cinsiyeti bir sır olduğundan erkeklerle takılamazdı ve Lin Wanyue bir şey yapmak isterse kendi başına yapardı , başkasına sorun çıkaramazdı.

 

Kaseleri geri verdikten sonra Lin Wanyue kalabalıktan uzaklaşırken beklenmedik bir şekilde Lin Yu’nun  onu takip ettiğini fark etti.

 

Lin Wanyue’nin kafası karışsa da Lin Yu onun ağzını açmasına fırsat vermeden arsız bir gülümsemeyle ‘Gege önümüzdeki birkaç gün içinde savaş var fazladan antreman yapmak için seninle geleceğim.Ne kadar çalışırsak o kadar iyi.Bana birkaç tiyo verebilir misin?’dedi.

 

‘Gidelim’

 

Son iki yıldır günlük talimleri dışında Lin Wanyue rüzgarlı ve yağmurlu günlerde bile fazladan dört saatlik bir antreman yapardı.Savaş zamanı  herkes tükenip dinlenmeye çekildiğinde bile Lin Wanyue kendini zorlayarak dört saatlik antremanını tamamlamaya çalışırdı.

 

Hayatta kalmak zorundaydı.Köydeki ölen insanların intikamını almalıydı.Bu köydeki cesetleri alevler içinde yanarken izlediği ve  yanık kokularını soluduğu sırada verdiği bir yemindi.

 

Ama o bir kadındı.Gücü ve dayanıklılığı erkeklerle kıyaslanamazdı ve düşmanları Li krallığındaki adamlardan daha güçlü ve yetenekli olan Hunlardı.Eğer savaş alanında gevşerse ölürdü.Lin Wanyue gittiği her savaşa ölümden korkmayıp canlı olarak geri dönmeyi de düşünmeyerek gitmişti.Bu yüzden umursamaz ve vahşi bir şekilde düşmanlarını öldürdü.Ancak hayatta kalma isteği herkesinki gibi bir iç güdüydü.

 

 

***** 

 


Önceki Bölüm ― Sonraki Bölüm  

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder