Fang Zhaomu odaya girdikten sonra montunu çıkardı ve sandalyeye oturdu.
Otelin penceresi sıradan bir çift katmanlı camdı. Dışarıdaki şiddetli yağmur ve rüzgar camı dövüyordu.
Fang Zhaomu pencereden dışarı baktı. Yağmurdan dolayı pek fazla ışık görünmüyordu ve parlak bir şekilde aydınlık olması gereken şehir karanlıktaydı.
Perdeleri kapatıp televizyonu açtı. Haberler, konvektif** havalardan kaynaklanan ve ciddi bir trafik sıkışıklığına ve şehrin yarısının elektrik kesintisine neden olan bu Seattle fırtınası hakkında bilgi veriyordu.
(Ç/N: kısaca nemin yoğunlaşması sonucu oluşan yağışlara denirmiş.)
Fang Zhaomu orada otururken bluzu ve pantolonu rahatsız bir şekilde ona yapışmıştı. Önce ışıkları yaktı, sonra kıyafetlerini birer birer çıkarıp yatağına uzandı. Az önce uzun bir süre boyunca duş aldığı için duş almak istemiyordu.
Gözlerini kapatıp uykuya dalmaya çalıştı ama başı zonklamaya başladı. Fang Zhaomu yarı çıplak bir şekilde battaniyeye sarılmıştı. Odanın sıcaklığı soğuk değildi ve çok geçmeden battaniyenin altında ısındı. Ancak, bir kez hareket ettiğinde, sıcak battaniye çok sertleşecek ve Fang Zhaomu'nun derisinin her santimini sıyıracaktı. Fang Zhaomu'ya sanki hâlâ biri ona dokunuyormuş gibi, onu tutan biri varmış gibi hissettiriyordu, birisinin dudakları çenesindeydi.
Song Yuanxun'un öpücükleri çok vahşiydi, Fang Zhaomu'yu hareket edemeyecek duruma gelene kadar bastırmıştı.
Song Yuanxun'un ellerinin Fang Zhaomu'nun bileklerini tuttuğu birkaç saniye vardı. Fang Zhaomu'yu öperken, elleri yukarı kaymış ve parmakları kendilerini Fang Zhaomu'nun parmakları arasına sıkıştırarak ellerini sıkıca birbirine geçirmişti.
Fang Zhaomu gözlerini kapadığında, her ayrıntı gözünün önüne serildi, her hareket onu titretti, dehşete düşürdü.
Hepsi Song Yuanxun'du. Andrew yoktu, en başından beri Song Yuanxun'du.
Fang Zhaomu, okul dışında bir Çinli ile başarılı bir şekilde tanışmadı. Seattle'a iş için gelen kimse yoktu, fazla mesai yapan kimse yoktu, yirmi dokuz yaşında makine mühendisi yoktu. Sosyal ağı her zaman T Üniversitesi'ndeki o laboratuvarda kapana kısılmıştı ve oradan hiç kaçmamıştı.
Fang Zhaomu gözlerini açtı. Dayanamadı, ışıkları açtı ve oturdu. Gözleri aşağı kaydı, duşta ovuşturduktan sonra vücudunda kalan kırmızı izleri gördü. Bu kırmızı işaretlerin altında, onu pek sevmeyen laboratuvar sınıf arkadaşının bıraktığı aşk ısırıkları da vardı.
Battaniyeyi biraz yukarı çekti, bir dakikalığına gözleri daldı. Kapı zili aniden çaldı.
Fang Zhaomu bir şok yaşadı. Gidip kapıyı açmadı, onun yerine rahatsız etme düğmesine bastı. Ancak, o kişi kapıyı çalmaya başladı. Fang Zhaomu gidip bakmadı. Sadece dışarıdaki kişinin sessizliğinden mesajını alıp gitmesini umarak yatakta büzüldü.
Kim tahmin edebilirdi ki, vurma durunca odadaki telefon çalmaya başladı.
Fang Zhaomu birkaç saniye orada oturdu, sonra telefonu aldı ve hemen kapattı. Endişeliydi ve odanın güvenli olmadığını hissetmeye devam etti. Yanına gidip bavulunu açtı, kıyafetlerini çıkardı ve giydi, sonra banyoya gitti ve kapıyı arkasından kilitledi, dışarıda olanları dikkatle dinledi.
İçgüdüleri haklıydı. Beş dakika sonra Fang Zhaomu, otel odasının kapısından gelen bir bip sesi duydu. Birisi içeri girmişti. Song Yuanxun bir kadınla konuşuyordu. Fang Zhaomu ne dediklerini duyamadı ama çok geçmeden sesler kesildi.
Kesinlikle birisi içeri girmişti.
Fang Zhaomu neden bu kadar şanssız olduğunu merak ederek aynadaki yansımasına boş boş baktı. Sonunda her şeyin daha iyiye doğru gittiğini düşünmüştü, ama yine, talihsiz olan oydu.
Song Yuanxun istediği sürece, birçok kişi onun çağrısına cevap verebilirdi ve Fang Zhaomu'nun hayatı zor olacaktı.
(Ç/N: anlamadım burayı)
Fang Zhaomu sadece onu dinleyebilecek sıradan bir insan istemişti. Hiçbir şeyden yararlanmak ya da o kişiden herhangi bir fayda elde etmek istemiyordu. Ancak böyle birini bulamamıştı. Fang Zhaomu sonunda Song Yuanxun ile temasa geçti. Verebileceği her şeyi verdikten sonra, ancak o zaman yanlış verdiğini öğrendi.
Song Yuanxun çok hızlı hareket etti. Odaya baktı, sonra banyo kapısını çaldı ve açmaya çalıştı. Kilitliydi. Döndü ve daha önce birinin yattığı yatağı gördü. Fang Zhaomu'nun giydiği kıyafetler bir tarafa atılmış, bagajı açılmıştı. Banyodan su sesi gelmiyordu ve bu yüzden Fang Zhaomu'nun kesinlikle dışarıda olanları dinlediğini biliyordu.
Fang Zhaomu'nun faaliyetleri, Song Yuanxun'a, ışıkları açtığında Fang Zhaomu'nun yüzünün nasıl değiştiğini hatırlattı. Çok acı vericiydi ama kabul etmek zorundaydı.
Song Yuanxun gözlerini kapadı ve kapıyı tekrar çaldı. “Yiyecekleri getiren görevli buralarda olmadığını söyledi. Endişelendim, o yüzden bakmaya geldim.”
Cevap gelmedi.
Song Yuanxun'un elinde az önce aşağıdan satın aldığı bir şey vardı. Fang Zhaomu'nun yatağının yanına koydu, sonra banyo kapısına geri yürüdü. Sıkıca kapanan kapıya baktı ve duraksadıktan sonra, "Flört uygulamasını indiren ben değildim. Arkadaşımdı. Hesabı da o kaydetti.”
“Mühendis hakkındaki bilgileri o doldurdu. Parmağım yanlış yöne kaydığı için seninle eşleştim.”
"Profil resmi internettendi, sana gönderdiğim resimler de öyle. Hatalıydım, özür dilerim."
"Beni duyuyorsan kapıya tıklat." Song Yuanxun sakince söyledi.
Bir süre sonra ahşap kapının arkasındaki kişi çok hafif bir vuruş yaptı. Song Yuanxun devam etti. "Sana en son süpermarkette rastladığımda, sana gülmüyordum. Sana yardım etmek istedim."
"Seattle'a gelmem bir yalandı. Konuşamıyormuş gibi yaptım çünkü sesimi tanıyacağından korktum. Eve giderken neredeyse polisi aradığında, seni takip eden araba bendim. Eve yalnız gitmenden endişelendim ama yanlış bir izlenim edineceğimi düşünemedim.”
"Söylediğin her şeye dikkat ediyorum."
“Sana bilerek soğuk yapıyordum. Ondan sonra, Andrew seni görmezden gelse bile Song Yuanxun'un onun yerini alamayacağını anladım."
"Dün gece Seattle'a gelmene izin veren arkadaşımdı. Yanlış anladı."
Song Yuanxun durdu. Bir süre sonra, Fang Zhaomu kapıyı çaldı ve çok küçük ve alçak bir sesle konuştu. "Dün gece neden söylemedin?"
Song yuanxun, "Cesaret edemedim," diye yanıtladı. “Her şey açığa çıkarsa kendimi açıklama şansım bile olamayacağından korktum.”
Bitmediği sürece, umudunu sürdürmeye devam edebilirdi.
"En erken bileti aldım." dedi Song Yuanxun.
"Neden?"
Fang Zhaomu'nun boğazı çok kuruydu, sesi doğal değildi ve biraz kasvetliydi. Song Yuanxun, Fang Zhaomu'nun tekrar ağlayıp ağlamadığını belirleyemedi. Fang Zhaomu'nun sorusu çok kapsamlıydı, belki de kendisi tam olarak ne için bir neden istediğini bilmiyordu. Ancak Song Yuanxun biliyor gibiydi.
"Üzüleceksin diye korktum. Bir saniye daha uzatabilseydim, yapardım. Beni görmek istemediğini biliyorum ve benim yerine başka birisinin olmasını da diledim. Yerime geçecek birini bulmayı bile düşündüm ama artık seni aldatmak istemiyorum.”
"Hayır," Kapının arkasında Fang Zhaomu ağlıyordu. "Beni sevmiyorsun, neden beni aptal yerine koymak zorundasın?"
Song Yuanxun durdu ve beceriksizce Fang Zhaomu'ya, "Seviyorum, seni seviyorum." dedi.
"Seni sevmek için yanlış yöntemi kullandım ama bir daha yapmayacağım." Ekledi.
Fang Zhaomu cevap vermedi.
"Pekala, aşağı indim ve sana bir telefon aldım. Kullanmak istersen kullan. Yatağın yanına koydum. şimdi gideceğim. Görevli yirmi dakika sonra yemeği teslim etmek için tekrar gelecek, bu sefer almalısın.” Song Yuanxun ayrıldı.
Giriş saatleri farklı olduğu için Song Yuanxun, Fang Zhaomu ile aynı katta kalmıyordu. Song Yuanxun odasına varmadan önce telefonu, birinin banka hesabına para yatırdığını bildirdi.
Fang Zhaomu ona üç meblağ transfer etmişti. Biri oda için, biri telefon için, diğeri ise Song Yuanxun ne olduğundan emin değildi.
Kapıyı açtıktan sonra Song Yuanxun hatırladı. Miktar, o gece ilk görüntülü sohbetlerini yaptıkları sırada Fang Zhaomu için sipariş ettiği iki kişilik set yemeğinin fiyatıydı.
Song Yuanxun siparişi verdiğinde fazla düşünmemişti. Sadece Fang Zhaomu'nun bir şeyler yemesini istemişti ve başka hiçbir şeyi umursamıyordu.
Bu parayı kendisine iade eden Fang Zhaomu, Seattle'dan döndüğünde Andrew'i yemeğe davet ederek, söylediği şeyi yapmayacağını zımnen belirtmişti.
Bunun anlamı, daha önce yapılan anlaşmayı artık yerine getirmek zorunda olmadıklarıydı. Ayı ona almaya gerek yoktu, her şey burada bitti. Yapmadığı her şey, artık onlara gerek yoktu.
*****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder