“Proud Immortal Demon’s
Way” bir YY aygır romanıydı. Yüce yazar Gökyüzüne Ateş Eden Uçak henüz başında
bunu açıkça belirtmişti.
Shen Qingqiu çok sayıda
kişi tarafından edepsiz, düz bir adam olarak biliniyordu. Kendini bildi bileli
kendisi de kendini açıkça böyle tanımlıyordu.
O nedenle, Shen Yuan,
kendi standartlarını dahi aşan, “Proud Immortal Demon’s Way” isimli bu dikkat
çekici, şaşırtıcı şekilde kaliteli kitabı ilk açtığında birisi gelip ona “Ah,
bu romandaki ana karakterle gay işleri yapacaksın, hatta, onun becermesi için
uzanıp kendini sunan sen olacaksın.” deseydi basılmış “Proud Immortal Demon’s
Way”in tüm tuğla gibi kalın elli cildini alıp ona beyninin göçmesinin nasıl bir
şey olduğunu gösteriverirdi.
Şimdiyse bu evrene ilk
girdiğinde çekildiği boşluktan ibaret olan boyutta konuşması Google Çeviri’ye
benzeyen sesi her yerden işitilen Sistem’i dinlerken süzülüyordu, her şey
aynıydı.
【Merhabalar. Tutkulu sıkı çalışmanızdan ve enerjik ortaklığınızdan
dolayı her bir değeriniz çoktan rütbenizin yükselmesi için gereken en düşük
standartlarına ulaştı.】
【Sistem sizin hâlihazırda “Kıdemli VIP üye”ye yükseldiğinizi
bildirmekten büyük onur duyar. Burada,
VIP üyelere “Kendini Kurtarma” özelliğiyle ilerleme imkânı verildiğini bilhassa
hatırlayınız.】
【Yaşam puanınız en düşük değere düştüğü takdirde canınızı tek
seferlik tamamıyla doldurabilirsiniz.】
Tam canla hayata
dönmek!
Bu VIP muamelesi
gerçekten de pek lütufkârmış.
Shen Qingqiu, “Şey, o
konuda… Bu Kendini Kurtarma özelliği tek kullanımlık mı? Yalnız kendime mi
kullanabilirim?” dedi.
Sistem: 【Öyle.】
Shen Qingqiu bu
fazlasıyla ciddi sıkıntı üzerine anında
düşünmeye başladı. Luo Binghe’nın bedenindeki şeytanî enerjinin büyük bir
kısmını önceden çekmişti. Şu anda Xin Mo kılıcını yok etse bile Luo Binghe’ya
fazlasıyla etki etmemeliydi. Fakat, aslında, iyi kötü ayvayı yediğini
düşünüyordu; o çocuk hıçkıra hıçkıra ağlayarak onunla birlikte öleceğini
söylüyordu. Şu anda Kendini Kurtarma özelliğini kullanırsa Luo Binghe saçma
sapan onun ardından kendini öldürmemiş olursa iyi olurdu!
Shen Qingqiu alelacele,
“Ya Luo Binghe? O nasıl?” diye sordu.
The System: 【Şu anda enerji kaynağına dair
sorular sorma yetkisine sahip değilsiniz. Geçmiş başarımlarınıza bakmak ister
misiniz?】
Artık VIP’ydi, niçin
soru soramasındı ki?! Shen Qingqiu kaygıyla dolup taşıyordu, yetkisi yeterli
değildiyse değildi; soramazsa, soramazdı. Ne kadar kaygılanırsa kaygılansız
nafileydi. Sistem üsteledi: 【Geçmiş başarımlarınıza bakmak ister misiniz?】
Anlaşılan o ki
başarımları görmek dışında başka bir seçeneği yoktu. Shen Qingqiu elini
salladı. “Evet, evet, evet. Çabuk ol!”
Neşeli arkaplan müziği
eşliğinde Sistem yavaşça başarımlar listesini parşömeni açarcasına kaydırarak
gözler önüne sürdü:
【Kaçınılan zayıf çirkin kızların yirminin üzerinde olması,
“Bardaktan Boşalırcasına Zayıf, Çirkin Kız Yağıyor” isimliğini kaldırarak
“Birçok Tsukkomi Puanını Yeğlemek” madalyası kazandırdı.】
【Ulaştığınız en yüksek B puanı değeri 5000’nin üzerinde olması,
“İpe Sapa Gelmez Yazı Artık Okumaya Değer” madalyasını kazandırdı.】
【En az üç defa fazlasıyla melodramatik çıkışlar yapılması “İncitmenin
Çalkantılı Dışavurumu” madalyasını kazandırdı.】
【Ana hikâyeden taşan entipüften yan hikâyelerin çıkartılması “Üstün
Su Tanrısı” isimliğini kazandırdı.】
【Gizli Karakterlerin toparlanıp temel Hikâye Boşluğu Doldurma’nın
tamamlanması, “Her Yer Hikâye Boşluklarıyla Dolup Taşıyor” isimliğini
kaldırttı.】
【Kahramanın doğru şeyi yapma cesareti puanı en yüksek sınırı aşarak
“Hiç de Fena Bir Mala Vurma Değildi” madalyasını kazandırdı.】
【Sistemin tavsiye edilen standartlarına ulaştınız. Özetle: dünyayı
yok etmek isteyen bir chuunibyou’nun aşk hikâyesi ile ilgili.】
Shen Qingqiu bu kısmı
gördüğünde: “…”
Buna [Hoşça kal der
gibi el sallar]la karşılık vermesinin imkânı yoktu. Üzerinde dikkatlice
düşünseydi şayet, bu hikâyeye girdiğinden beri “Proud Immortal Demon’s Way”
ahlaksız bir YY aygır romanından hakikatı gerçekten de zaferlerin de
mağlubiyetlerin de çıldırmış bir bakirin etrafında döndüğü, melodramla karışık
bir saf aşk hikâyesine dönüşmüştü.
Shen Qingqiu parlayan madalya
satırlarına bakarken aniden gözüne başarım listesinin sol üstündeki küçük,
pembe bir “♀”
simgesi
fark etti.
“♂” simgesinin erkekleri ifade ederken “♀”
simgesinin kadınları ifade ettiğini biliyordu, bu biraz tuhaf hissettirmişti.
“Bu simgenin mânâsı ne?”
The System: 【Listedeki
çeşitli başarımların hepsinin kadınların beğeneceği şekilde ünlendiğini
gösteriyor.】
Shen Qingqiu: “…benimle
dalga geçiyorsun, değil mi?”
Sistem: 【 “Proud Immortal Demon’s Way”in
kategorize edildiği tür çoktan değiştirildi.】
Dur bir saniye.
Niçin bu artık
kadınlara yönelik?!
Bu kadar tuhaf ve
melodramik bir hikâyenin şu anda bu denli madalya kazanmasına şaşmamalı!
Anlaşılan o ki çoktan kadınlara yönelik olarak yeniden kategorize edilmiş ve
şimdi de kadınlara yönelik eserlerin standartlarına göre mi hesaplanıyordu?!
Ayrıca, niçin kadınlara
yönelik türde “Fena Bir Mala Vurma Değildi” madalyası var? Mala vuracak ne
yaptılar ki?!!’
Asıl nihai son kısım
kadınlara yönelik olarak tekrardan kategorize edilmiş olabilir miydi?!
Hakikatı öğrenen Shen
Qingqiu reenkarne olduğu ilk günden itibaren bu zaman değin tuttuğu ağız dolusu
kanı nihayet dışarıya püskürtüverdi.
Sonuç olarak, birden
bire onu çevreleyen sık duran, bir sürü kafa belirmişti.
Ning Yingying, Ming
Fan, Qi Qinggi, Mu Qingfang ve diğerleri yatağının yanında toplaşmış, her biri
birbirine konuşarak “Olamaz, Shizun kan kustu, Shizun ölecek” ve “Ölmeyecek,
kan kustağına göre iyi olacak” gibi şeyler diyorlardı. Loş, soğuk taştan
duvarlar onları iki küçük mum gibi hafif nemle çevreliyordu. Shen Qingqiu
burasının bir ruh mağarası olduğunu kavrayabildikten sonra işittiği yankıların
etkisi başını acıyla biraz zonklattı. Eğilip başını sarmaladığından hiçbir şeyi
adam akıllı işitemiyordu, yalnızca Liu Qingge’nın “Herkes kenara çekilsin!”
dediğini duyabilmişti.
Konuştuğu gibi herkes
anında susuvermişti. Genç nesilden olanlar dillerini çıkartıp sonrasında geriye
çekilmişlerdi. Açtıkları alan, kollarını göğsünde birleştirerek taş yatağın
yanında duran Liu Qingge tarafından doldurulmuştu.
Shen Qingqiu sonunda
güvenilir birisini bulabilmişti, onu sıkıca kavrayıp “Luo Binghe nerede?” diye
sordu.
Liu Qingge’nın yüzü
kasvetli bir hâl aldı, “O öldü!”
Shen Qingqiu: “…öldü
mü?”
Gerçekten de saçma
sapan onun ardından kendini aşkı namına feda mı etmişti?!
Liu Qingge’nın
görünüşüne bakılırsa hiç de şaka yapıyor gibi durmuyordu, Liu Qingge hiç şaka
yapan birisi de değildi zaten. Shen Qingqiu aniden doğruluverdi fakat hareketleri
o kadar aniydi ki aşağı kısmına ansızın tatsız bir acı girmişti.
Yüzü anında buruşmuş,
ardından pat diye geri yığılıvermişti.
Tepkisi fazlasıyla
abartıydı. Liu Qingge üç adım gerileyip tuhaf bir şekilde yerinde duramayacak
kadar şoka uğramış gibi görünüyordu. Hem öne çıkıp bir şey söylemek ister gibi
hem de oradan kaçıp gitmek istiyor gibi görünüyordu. Qi Qingqi onu tutup
bağırdı, “Şu hâline bak, şu hâline bak! Ne yaptığını sanıyorsun?! Sana onu
korkutma dedik zaten, yine de onu öyle korkuttun ki tekrardan bayılttın!”
Shen Qingqiu taş
yatakta uzanırken elini havaya kaldırdı. “Bayılmadım… Ben…” Belli bir yeri
ağrıdığından şu anda adamakıllı oturamıyordu sadece…
Geçmişte Ning
Yingying’in korktuğu kişi Bai Zhan Tepesi’nin Tepe Lordu’ydu, fakat artık yürekliydi,
Liu Qingge’ya yumruğunu sallayıp ayağına bastı. “Liu Amca, nasıl böyle
davranabilirsin? A-Luo’yu ne kadar sevmezsen sevme Shizun henüz uyanmışken
herhangi bir sarsılmayı kaldıramayacağını bilmelisin. Yine de… yine de keyfinin
kâhyası ne istiyorsa onu deyip onu öylece saygısızca konuşuyorsun.”
Mu Qingfang da sitemkâr
görünüyordu. “Kıdemli Liu, bu gerçekten de hasta birisine yaklaşılacak uygun
yöntem değil. Hiç de güzel değil.”
Bu Liu Qingge’nın
geneli tarafından eleştiri nişangâhı olduğu ilk seferdi. Her şeyden önce,
kelimelerle arası pek iyi değildi; o nedenle yalnızca masanın yanına gidip tükürürcesine
“Artık bir şey demeyeceğim!” demişti.
Shen bir eliyle belini
desteklerken diğer elini şakaklarına bastırdı. “Onun ölüp olmadığını artık bana
birisi tam olarak söyleyebilir mi?”
Qi Qingqi, “Ölmedi! O
velet senin ölümün eşiğinde olduğunu düşünüp neredeyse senin beraberinde
gidecekti. Sonradan Kıdemsiz Mu senin iyi durumda olup hâlâ nefes aldığını
dedi, de… nasıl ölümden dönebildi?”
Tanrı’ya şükürler olsun
ki çılgına döndürecek bir kaza meydana gelmemişti. Kimse başka bir çılgına
döndürecek kazayı kaldıracak durumda değildi.
Shen Qingqiu Liu
Qingge’nın onu hiddetten yoksun bir şekilde söylediğini biliyordu ama birkaç
saniyeliğine ödünü koparmıştı da, o nedenle kendisine olan saygısı biraz hasar
almıştı. “Tepe Lordu Liu, böyle davranmasana? İlk sana sordum çünkü sana
güveniyorum. Beni gerçekten kırdın.” diye tenkit etti.
Liu Qingge ona ters
ters baktı. Shen Qingqiu onun ters bakışlarından korkmuyordu, yavaş yavaş
doğrularak mâlûm yerine fazla baskı yapıp ağrıtmayacak bir şekilde durdu. “Tanrı
aşkına neler oldu? Nasıl Qing Jing Tepesi’ne geri döndüm ben? Maigu Tepesi’ne
ne oldu? Luo Binghe nerede?
Qi Qingqi, “Maigu
Tepesi’yle ilgili artık canını sıkmana gerek yok, uzun zaman önce patladı.”
dedi.
Shen Qingqiu, “Patladı
mı?” diye tekrar etti.
Qi Qingqi: “Luo
Binghe’yle Maigu Tepesi’ndeyken Xin Mo kılıcını yok etmediniz mi? Kılıç
kırıldığında bütün dağ da patladı.”
Ming Fan kendini
yatağın yanına sıkıştırdı. “Evet, evet, Shizun. Dağın büyük bir kısmı buzu
parçalayarak koskocaman bir delik yarattı. Sonrasında Luochuan’daki buzun
tamamı eridi. Siz de Luo Binghe da Luochuan’a düştünüz, sizi suda bulup
çıkartan da Liu Amca’ydı.”
Shen Qingqiu tam da
Ning Yingying’in ona vermekte olduğu bir fincan çayı kabul etmenin
ortasındaydı; içmek üzereydi fakat neyse ki henüz içmemişti, yoksa kesinlike
ağzından olduğu gibi dışarıya fışkırtırdı.
“Sizi mi?”
Shen Qingqiu Liu
Qingge’ya doğru suçlu bir şekilde bakış attı. Yanlış hatırlamıyorsa(böyle bir
şeyi nasıl yanlış hatırlayabilirdi), Luo Binghe’yla o an o işi henüz
bitirmişlerdi, değil mi?!
Luo Binghe sonrasında
onun giyinmesine yardım etse de işledikleri günahın kanıtları hâlâ az çok
bedeninde kalmıştı. Yüce Lord Liu’nun her şeyi gören gözleriyle hiçbir şeyi
görmemiş olması tuhaf olurdu.
Liu Qingge’nın ona sert
“sekti arındırmalı” bakışlarıyla bakıp durmasına şaşmamalı. Umumi ortamda
ahlaksızlık sektlere utanç getirmişti
Qi Qingqi “İkinizi tek
seferde sudan çıkarttı, ikiniz de birbirinize öyle sıkı sarılıyordunuz ki ölüm
katılığına sahip gibiydiniz, ayrılmayı reddediyordunuz. Birçok insan da
izliyordu. Utanç verici değil mi, yüce Cang Qiong Dağı’m…” diye devam etti.
Herkesin izlediğine ne
şüphe. Shen Qingqiu son derece vicdan azabı çekiyordu. Binlerce ve binlerce
tedbir almasına rağmen İlkbahar Zamanında Dağdaki Kırgınlık’a yeni bir malzeme
vermeyi önleyemiyordu.
Yine de Luo Binghe’nın
aklının çalışma şekline göre onu doğrudan götürmesi gerekirken onun yerine onu
itaatkâr bir şekilde Qing Jing Tepesi’ne geri vermeye izin vermesi çok tuhaftı.
Shen Qingqiu bunun pek normal olmadığını düşünmüş, durumu gözlemlemişti.
“Öyleyse Luo Binghe şu an nerede?”
Ning Yingying hâlâ
biraz sevimlilik ve itaatkârlık barındırıyordu. “Shizun, günlerdir uyuyordunuz
ve uyanmamıştınız. Elbette o da sizin için ruhanî ilaç bulmaya gitti.”
Ruhanî ilaç bulmaya mı?
Ölümün eşiğinden zar zor kurtulmuş ve tam canla yeniden hayata dönmüştü,
öyleyse bu velet onun uyanması için yanı başında dizlerinin üzerine çöküp
beklemek yerine çılgınca etrafta dolanarak ne halt ediyordu? O tarz angaryaları
küçük müritlere bıraksana!
Ning Yingying sessizce,
“Diğer ustalar tarafından dağdan sürüldüğünden değil tabii…” diye mırıldandı.
Shen Qingqiu artık
soğuk davranabilecekmiş gibi hissetmiyordu. İfadesiz yüzünü koruyamayarak
sonunda kahkahayı koyuverdi.
Luo Binghe Cang Qiong
Dağı sektinden birçok kişiyi incitmişti, sürülmesi çok normaldi tabii. Artık
gerçekten de hiddetini bastırması gerektiğini bildiğini gösteriyordu ki
itaatkâr bir şekilde dağdan inmişti de. Bu gerçekten de acınasıydı.
Yine de, o iyi olduğu
müddetçe… her şey yolundaydı.
Onun iyi olup
olmadığını merak ediyordu. Shen Qingqiu’nun ifadesi aniden değişti. “Kıdemli
Zhangmen!”
Hâlâ son nefesini
vermek üzere olan Yue Qingyuan’ı nasıl unutabilmişti?!
Anında dönerek ayağa
kalkıp dışarıya fırlamadan önce botları ayağına gelişigüzel geçirdi. Kimse onun
aniden fırlamasını beklemiyordu, hepsi bir süre afallayıp sonrasında peşine
takıldılar. Mu Qingfang, “Kıdemli Shen, biraz daha uzanmalısınız-“ diye
bağırdı.
Göz açıp kapayıncaya
kadar ruh mağaralarından fırladıktan sonra burnuna dağın mis gibi canlı kokusu
doluştu. Aniden, gecenin zifirî karanlığıyla kaplanmış gökyüzünde birçok göz
kamaştırıcı altın havaii fişekler patlamaya başladı. Dikkatlice dinlese Qiong
Ding Tepesi’nden gelen gürültülü bağırış çağırışı dahi işitip dediklerini anlayabilirdi
de.
Shen Qingqiu botlarını
düzeltirken, “Neler oluyor? Qiong Ding Tepesi niçin bu kadar gürültülü? Kıdemli
Zhangmen nerede?” diye sordu.
Qi Qingqi elbisesinin
kıvrılarak açılmış göğüs kısmını çekiştirip sinirli bir şekilde, “Demek hâlâ
Kıdemli Zhangmen için endişeleniyorsun, hah. Ölmedi.” dedi.
Mu Qingfang güldü.
“Kıdemli Shen, gerçekten de tam zamanında uyandın. Kutlamayı kaçırmayacaksın.”
Shen Qingqiu Yue
Qingyuan’ın sağlığının yerinde olduğunu duyduğundan rahatlamayla nefesini
verdi. Anlaşılan o ki Maigu Tepesi’nde kılıcını çekmesi Yue Qingyuan’ın bütün
ömrünü götürmemişti, diğer türlü Shen Qingqiu bununla nasıl yaşayabilirdi
bilmiyordu. Diğerlerinin Xuan Su’nun sırrını öğrenip öğrenmediğini de
bilmiyordu.
Düşünceleri yön
değiştirirken edepsizce meraklanmaya başladı: ne kutlaması? Nihayet uyanmış
olmasını kutluyor olabilirler miydi? Böylesine derde girip bu kadar gösteri
yapmalarına gerek yoktu, ne zahmet ama.
Anlaşılan Liu Qingge ne
düşündüğünü tahmin etmiş olacak ki Shen Qingqiu’nun egosunu tereddüt etmeksizin
yıkıvermişti. “İki âlemin birleşmesinin başarıyla önlenmesini kutluyorlar.
Seninle bir ilgisi yok.”
Shen Qingqiu, mahcup
bir şekilde, “Kutlamaların beni de içermesinin imkânı yok mu ki?” dedi.
Düzenlenen kutlama
uluslarası bir şenlik gibi olmasından mütevellit katılımda bulunanlar yalnızca
Cang Qiong Dağı Sekti’nden kişiler değildi hâliyle. Luochuan’daki savaşa
katılmış bütün sektler davet edilmişti. Qiong Ding Tepesi’nde gürültü kirliliği
vardı, kalabalık tıklım tıklımdı; Shen Qingqiu pek bir aşina simaları dahi fark
etmişti. Bu üç güzel Taoist kadın keşişler yumuşak sesleri ve içten sözleriyle
birisinin kafasını ütülüyorlardı, bunalttıkları kişi ise aslında sakin ve zarif,
özüne değin doğrucu olan Liu Mingyan’dı; peçesi hâlâ yüzünü örtüyordu.
Şimdiyse Shen Qingqiu
Luo Binghe’nın haremini en güzel konumunda olmak için rekabet eden kişileri bir
arada gördüğünde son derece tuhaf bir hisse kapılıyordu. Onları eskisi gibi
gözlemlemek için oldukça istekliydi lakin onları artık aynı YY tutumuyla
gözlemleyemezdi. Birkaç kez gözünün kenarıyla onlara bakış atmış, yalnızca üç
kız kardeşin zarifçe, “Sevgili büyük kız kardeş, sevgili hanım, sevgili
kıdemli, imzanızı alabilir miyiz?” dediğini işitmişti.
“Nihayetinde yazarı bulabildik, lütfen
hatıramızın olmasına izin verin.”
“Gerçekten de baskısı tükendi mi? Daha kopyası
çıkmayacak mı?”
Cafcaflı bir şekilde
parlak kitapçıkları tutarak Liu Mingyan’a uzatıyorlardı. Kitapçıklar oldukça
aşina geliyordu, Shen Qingqiu içten içe şaşırmış hissetmişti, bu kitapçıkları
fazlasıyla önemsemesi gerekiyormuş gibi geliyordu. Tam o esnada bu üç önemli
karakterin tam olarak kapağa ne yazdırdıklarını görmek için oraya gidecekti ki
bir kişi sinsice yanından atılıverdi.
Shen Qingqiu çabucak
onu yakalayıp sıkıca tuttu. Soğukkanlılıkla, “Hâlâ Qiong Ding Tepesi’ne gelmeye
yüreğin var mı? Qi Qingqi’nin diri diri derini yüzmesinden korkmuyor musun?”
dedi.
Birisi tarafından
yakalandıktan sonra Shang Qinghua neredeyse olduğu yerde dizlerinin üzerine
çökmek üzereydi ki işittiği sesin Shen Qingqiu’ya ait olduğunu algıladığında iç
çekerek ona doğru döndü. “Aa, Salatalık Kardeş; senle ben iyi ya da kötü aynı
yerde aynı şeylerden perişan hâle geldiğimizden arkadaşlık ediyoruz. Birisini
kovalarken bu denli telaşa girme.”
Shen Qingqiu, “Cang
Qiong Dağı’na çıkmaya yüreğin varsa bu, adını temize çıkartman başarılıyla
sonuçlandı anlamına mı geliyor?
Shang Qinghua, “Aynen
öyle. Nasıl olduğunu söylersem korkarım ki Salatalık Kardeş’i korkuturum.
Muhtemelen geri dönüp tekrardan An Ding Tepesi’nin Tepe Lordu olacağım.
Bin-ge’nın etkisi sağ olsun, huzur içinde, uzun bir ömür yaşayabilsin.”
Shen Qingqiu, “Yue
Qingyuan geri dönmene izin mi verdi?”
Shang Qinghua, “Buna
yola gelmiş hovarda çocuğun geri dönüşü denir. Özellikle zalim bir şey de
yapmadım ki, niçin geri dönmeme izin vermesin?”
Shen Qingqiu onu
bıraktı. Kızgın bir şekilde, “Kıdemli Zhangen gereğinden fazla iyi yürekli.”
dedi.
Shang Qinghua yakasını
düzeltti. “Diğer türlü niçin bu kadar bahtı kara olsun ki? İyi insanlar daima
kullanılır.”
Shen Qingqiu onu baştan
aşağı süzdü. “Bu saçma uğraşların kendi romanını baştan sonra değiştirmesinden
ötürü pek de kırılmış görünmüyorsun.”
Shang Qinghua, “Ah,
böyle denmez ama bu. Belki sen bunların hepsini bir boka yaramayan saçma
uğraşlar olarak görüyor olabilirsin ama Bing-ge için bu saçma uğraşlarının
hepsi muhtemelen tüm bu hayatın anlamı.” dedi.
… hass******, Yüce
Tanrı Gökyüzüne Ateş Eden Uçak böyle bir şeyi diyebilecek birisi miymiş?!
Shen Qingqiu dehşete
kapılmıştı. “S*kt*r. Asıl eserdeki hâline dönmedin, değil mi?”
Shang Qinghua
ciddiyetle, “Böyle yapmasana. Ben de edebî düşünceleri olan bir gencim, elbette
kendi duygu ve düşüncelerim olacak.” dedi.
Shen Qingqiu sertçe
güldü. “Ne edebî düşüncesi? Nasıl oluyor da asıl eserde gördüğüm tek şey
edepsiz hayran servisleri oluyor?” Günde on bin kelimeyi yazabilen ellerinin
arada sırada yirmi bine dahi fırlatabilecek yüreğinden ve hızından bahsetmeye
dahi gerek yoktu. Böyle bir donanıma sahip olmasaydı “Proud Immortal Demon’s
Way”in serileşene değin sürebilmesinin hiçbir imkânı yoktu!
Shang Qinghua ellerini
iki yana açtı. “Baştan beri yalnızca namustan yoksun utanmaz içerikler mi
yazdığımı düşünüyorsun sen? Daha önce entelektüel kitaplar da yazdım fakat
hiçbiri tutmadı, o nedenle seviye inerek o seviyedeki kişilere hitap etmekten
başka seçeneğim kalmadı. Roman yazmanın oldukça kasvetli bir iş olduğunu
söylemek gerek. Neticede klişe olacak bir erkek aygır kahramanını kaleme
almaktansa şu anki Bing-ge’yı yaratarak kaleme almak benim felsefeme çok daha
uygun- mizacı daha karmaşık olan,
tutarsızlıkları ve çatışmaları olan, inişli çıkışlı bir kadere sahip, böylesine
tuhaf bir erkek kahraman...”
Shen Qingqiu, “Yani, yazıdaki
felsefen gay kişiler hakkında mı?” diye sonuca vardı.
Shang Qinghua: “Gay
kahramanları hor mu görüyorsun sen? Sanat eserleri de sanatçılar da gay
yaratmak gibidir. Entelektüel kitaplar gaylere sempati duyar, bunu biliyor
muydun?
Kollarını çılgın ve
hararetle salladı. “Salatalık Kardeş; Sistem seni, bu inançlı gerici okuyucuyu,
seçmemiş olsaydı muhtemelen hikâyenin konusu böylesine boydan boya saparak bir
kenara attığım asıl taslağıma geri dönemezdi. Yalnızlığı ve mâli sıkışlığı
kaldıramayan gerçek hayattaki benim için “Proud Immortal Demon’s Way”i yazmayı
diğer kişilerin tercihlerine ve neyi uygun bulduklarına göre bitirme kararı
almış olsam da şu anda, sayende, özünde yazmak istediğim her şey gözlerimin
önünde gelişti bile. Salatalık Kardeş!”
Shen Qingqiu’nun omzunu
yoğun hisler ve ciddiyetle patpatladı. “Sen… seçilmiş kişisin; kariyerim adına
artık hiçbir pişmanlığım yok!”
… bu niçin Sistem’in de
bu evrenin de Shang Qinghua’nın taslağı bir kenara atıp revaçtaki şeylere uygun
götürmesindeki pişmanlığının ürünü gibi geliyordu?
Bir tür “seçilmiş kişi”
olmasından ötürü utanç içerisindeki Shen Qingqiu: “Kimmiş senin inançlı gerici
okuyucun?”
Shang Qinghua elini
sallayarak tek taraflı galibiyetini beyan etti. “Senden bahsetmiyorum, sen
anti-fansın*.”
Anti-Fan: Yanlış anlamadıysam özetlemeye çalışacağım. Birtakım şeyler
hakkında konuşup etmeyi fakat bunu daha çok parodi şeklinde ya da sövüp ederek
dillendirmeyi seven kişiler.
Shen Qingqiu, “Ben
yalnızca antiyim, fan değilim!” demek üzereydi ki Shang Qinghua’nın aniden
“Duyguların yoğunluğu gönül borcunun getirilerini zorlaştırır. Dudaklara
dudaklara öpücükle kenetlenir. Bu gecenin şafağa değin sürmesini izin verelim.
Günlerce, gecelerce; bitmeksizin.” tarzında mırıldanmaya başladığını işitti. En
can alıcı şeyi ezgisiydi, öyle çok aşina geliyordu ki Shen Qingqiu’nun
elleriyle dişlerinin kaşınmasına neden olmuştu. Onu işaret ederek, “Shang
Qinghua, neyi söylüyorsun sen?” dedi.
Shang Qinghua
mırıldanmaya devam etti. “Yarın bugünden farklı mı olacak? Zheng Yang zirvesine
ulaştığında? Zheng Yang yükselirken Sonbahar’ın sesiyle karışır. Kınından
çıkmış Xiu Ya soğuk bitki özünü fışkırtır. Acıklı yalvarmalar hıçkırıklarla
boğulurken, beyhudedir, tekrardan kalkan onun için…”
Shen Qingqiu gözlerine
inanamıyordu. “*m*n* k*yd*ğ*m*n- niçin başka bir dizeyi söylemeye
kalkışmıyorsun?”
Shang Qinghua, “Yüce
Lord Shen, niçin benim dediklerimi dinlemiyorsun? Öylece gezinerek insanlarla
s*k*şmemelisin. Bing-ge deliye döner. Diyorum sana, bu İlkbahar Zamanında
Dağdaki Kırgınlığı, Shi Ba Mo’yla* eşdeğer. Siz destansı ulusal homolarsınız,
anlıyor musun? Beni susturmanla bir problemim yok ama nihayetinde bu beyhude.
Dünyadaki bütün insanların çenesini kapatma imkânın yok ya…”
Shi Ba Mo: Herkesçe bilinen bir halk şarkısı. Yani, herkesin bildiği bir halk
şarkısı olduğuna getiriyor.
Sonunda, Shen Qingqiu,
Gökyüzüne Ateş Eden Uçak’ı eşek sudan gelinceye değin dövme isteğiyle dolup
taşıyordu.
Nasıl da ahlaksız...
Çok ahlaksız!!!
Hikâyede boşluklar
oluşturup tamamlamadan bırakan, Sibirya çökmesine rağmen hâlâ bilindik olması
gibi bir karaktere sahip, “Başkalarını eleştirirken bir şeyi yapabileceğini
düşünüyorsan git ve başar, başaramazsan saçmalamayı bırak” tutumuyla
okuyucularını hikâye boşluklarını doldurmakta yardımcı olmaları için çeken
böyle bir yazar kesinlikle eşek sudan gelinceye kadar dövülmeyi sonuna kadar
hak ediyordu!
Gökyüzüne Ateş Eden
Uçak’ı yakındaki karanlık ormana çekip şuna buna devam etmeye henüz
hazırlanmıştı arkasında aniden aşina “Amitabha”yı işitmişti. Yüce Usta Wu Chen,
“Tepe Lordu Shen’i sapasağlam görmek gerçekten de ne büyük nimet.” dedi.
Shen Qingqiu kendini
toparlayıp arkasına döndü, yalnızca Zhao Hua Tapınağı’ndan iki keşişin ona
doğru yavaşça ilerlediğini gördü, Yue Qingyuan eşliğinde.
Shang Qinghua’yı
bırakıp hafifçe görünüşünü düzeltti. Canıgönülden, içtenlikle gülümsedi.
“Kıdemli Zhangmen, Yüce Usta Wu Chen, Yüce Usta Wu Wang.”
Yue Qingyuan’ın
görünümü hiç de çelimsiz değildi, karşılık olarak o da tebessüm etmişti. Wu
Wang bakışını Shen Qingqiu’nun üzerine yönlendirip yanlış anlamaya mahal
bırakmaksızın oradan uzaklaştı. Yüzündeki ifade tam olarak eski kafalı bir
Taoist âlimin yanlış yola girdiğini düşündüğü bir kadını gördüğündekiyle
aynıydı. Onu öylesine dehşete düşürmüştü ki baştan aşağıya ürpermesini
sağlamıştı.
Yüce Usta Wu Chen,
“Tepe Lordu Shen, Yüce Usta Wu Wang’le tartışmayın. Bu yaşlı monk Jinlan
Şehri’nde iki bacağını da kaybettiğinden beri Yüce Usta Wu Wang iblis ırkına
karşı son derece büyük bir nefret besliyor. Bundan dolayısıyla, Tepe Lordu
Shen’e karşı da…”
Shen Qingqiu burnunu
ovuşturup kayıtsızca, “Önemli değil.” dedi.
Yaşlı, kel bir eşeğin
antipatisini kazanmanın pek de bir önemi yoktu.
Yüce Usta Wu Chen,
“Yine de, gittikçe iyiye gidiyor. Tianlang-Jun Zhao Hua Tapınağı’nda tutulurken
Yüce Usta Wu Wang ona zorluk çıkartacak hiçbir şey yapmadı.” dedi.
Shen Qingqiu,
“Tianlang-Jun Zhao Hua Tapınağı’nda mı tutuluyor?”
Yüce Usta Wu Chen, “Alıkoyma
sayılmaz. Bu yaşlı keşiş yalnızca Çiy Tanesi bedeninin çürümesini yavaşlatmaya
çalışırken aynı zamanda onunla dharma* hakkında uzun bir konuşma yapmak
istemişti. Birkaç yıl içerisinde dengelendikten sonra gitmekte özgür olabilir.
Vakit geldiğinde, ne istiyorsa yapabilir; ister İnsan Âlemi’ni gezmeye devam
eder, ister Zhuzhi-Lang’in bedenini iblis ırkına götürür. Bu yaşlı adam onun
aslında hiçbir kötü niyet barındırmadığını düşünüyor; zamanında varmışsa bile,
şimdiye çoktan gitmiş.”
Dharma: Dharma
çarkı (kurallar çarkı), Budizm’de Buda öğretilerinin sembolü
niteliğindedir. Dharma Çarkı sekiz çubuğuyla Buda kurallarını temsil eder.
Diğer bir deyişle, Budizm’de özgürlüğün sembolüdür. Kopyala yapıştır bilgi
olarak aldım çünkü pek bir bilgim yok açıkçası, olduğu takdirde düzenleme
yaparım olmadı.
Jinlan Şehri’nde Yüce
Usta Wu Chen’in bacakları Tianlang-Jun’un gönderdiği ekiciler tarafından yok
edildi. Yine de bunu kayda almamıştı, Shen Qingqiu takdir etmeden duramadı.
Üstelik umursamadan bağışlayıcı değildi de.
Son karşılaşmalarında
Shen Qingqiu da Tianlang-Jun’un muhtemelen bir daha evreni yok etmeye dair bir
isteği olmadığını hissetmişti. Daha en baştan bu gerçekten istediğinden ya da
hoşuna gittiğinden yaptığı bir şey değildi zaten.
Biraz aptal olan
Zhuzhi-Lang’in onu kollaması, hesaplaşmada yardımcı olması, dalkavukları
uzaklaştırması ve tuhaf küçük listeleri olmasaydı- arada bir kaçınılmaz
kederler olurdu.
Şu an onda olduğu gibi.
Önce Zhao Hua Tapınağı
keşişleri oradan ayrıldı, Qiong Ding Sarayı’na yol aldılar. Yue Qingyuan Sekt
Lideri olmasına rağmen onlarla gitmedi. Onun yerine, olduğu yerde kalmış
şekilde, sessizce Shen Qingqiu’ya bakıyordu. Bilinmeyen bir sebeple Shen
Qingqiu onun önünde dururken biraz tuhaf hissetmişti.
Bir şeyi test
ediyormuşçasına, Yue Qinggyuan, “Xiao Jiu…” deyiverdi.
Shen Qingqiu:
“Shixiong, ben Qingqiu.”
Hakikatı Yue Qingyuan’a
açıklamak zor olsa dahi Shen Qingqiu hâlâ elinden geldiğince farkı göstermeyi
umuyordu.
Yue Qingyuan,
“…Qingqiu. Kıdemsiz Qingqiu.” deyip hafifçe gülümsedi.
Shen Qingqiu, onun
belinde asılı duran Xuan Su’ya bir bakış attı. Henüz konuşamamıştı ki Yue
Qingyuan anında, “Kıdemsiz, endişelenmene gerek yok. Bundan sonra birkaç
aylığına inzivaya çekilip efsun yapacağım, o yüzden şu anda sağlığımın iyi
olması lazım.” dedi.
Shen Qingqiu, “Öyleyse
Kıdemli Zhangmen artık kılıcını düşüncesizce çekmemeli. Efsunun gelişebilir,
âlemin yükselebilir ama ömrünün geri gelmesinin imkânı yok.” dedi.
Yue Qingyuan başını
yavaşça iki yana salladı. “Ömrüm geri gelemeyecek tek şey değil.”
İkili üzerlerindeki
havai fişek grupları ve genç müritlerin tezahüratları ile kahkaha sesleri
eşliğinde Qiong Ding Sarayı’na sakin sakin yürüyorlardı.
Yue Qingyuan, “Bundan
sonra ne yapmayı planlıyorsun?”
Shen Qingqiu, “Şu anlık
bir planım yok. Luo Binghe döndüğünde onun ne yapmak istediğine bir bakacağım
sanırım.”
Yue Qingyuan güldü. “Bu
müridini gerçekten de çok seviyorsun.”
Shen Qingqiu nasıl
cevap vermeli diye düşünüyordu ki Yue Qingyuan’ın aniden, “Kıdemsiz. Cang Qiong
Dağı her zaman sığınabileceğin, gezinmekten yorulduğunda gelip barınabileceğin
bir yer olacak.” dediğini işitti.
Son derece içtenlik ve
ciddiyetle dillendirmişti.
Yue Qingyuan her zaman
böyleydi: söz verdiği her şeyi muhakkak yapardı. Yapamazsa ne pahasına olursa
olsun telafi etmekten çekinmezdi.
Shen Qingqiu romandaki
bir karakterin rolüne bürünmüş olduğundan beri asıl eserdeki pislik kötü adam
olmayı her daim reddetmişti. Temiz bir sınır çizmişti ve aksi şekilde
tamamlayabildiğinden gurur duyuyordu. Düşünceleri şu anki kadar gergin ve fevri
hiçbir zaman olmamıştı.
Gerçekten Shen Jiu
olsaydı, her şey yolunda olurdu.
O gerçekten Yue
Qingyuan’ın dediklerini duyabilseydi, o zaman her şey yolunda olurdu.
Shen Qingqiu yavaş
yavaş yürüdü, ta ki bir şeyi hissetmişçesine başını kaldırıp bakabildiği kadar
uzağa bakana değin. Kalabalıktan ayrı duran Luo Binghe önünde, Qiong Ding
Sarayı’nın uzun, beyaz, taştan platformunda duruyordu.
Tek başına duruyor,
burada kimse yokmuş gibi davranıyordu. Fakat etrafta gezinen kişiler yüzünü
gördüğünde bambaşka bir hisse kapılıyorlardı. Shen Qingqiu bilinçsizce birkaç
adım öne atıldıktan sonra arkasında duran kişiye bakmıştı.
Yue Qingyuan, “Buyur.”
dedi.
Shen Qingqiu’nun
arkasında keyifli ve sessizce duruyordu. Geçmişte de nasılsa şimdi de öyleydi.
Bir yıl özellikle,
cüretkâr iblis ırkı Qiong Ding Tepesi’ni ayaklandırıp güçlerini kanıtlamak için
gelmişti. Fazlasıyla çarpışma, dövüşme ve yakma olmuş, çekici kullanırken
zemini dahi kırmışlardı.
Luo hâlâ başı önde,
beyaz tuğlalardaki yarıklara bakıyordu ki aniden, aşina olduğu yelpaze sesi
gözler önüne serildi. Bir çift beyaz bot taştaki çeşit çeşit küçük bitkilerin
çoktan filizlendiği çatlaklara bastı.
Birdenbire başını
kaldırıverdi.
Shen Qingqiu
yelpazesini salladı. “Hiç soru sorma. Öncelikle, bu usta sana sormak istiyor:
Bir mürit olarak, niçin saygılı bir şekilde, usluca Shizun’unun uyanmasını
beklemek yerine çılgınca koşuşturmak için gidiyorsun?”
Luo Binghe heyecanlı
ifadesine büyük bir güçlükle hakim olup duygularını bastırarak, “Kimse beni
Cang Qiong Dağı’nda hoş karşılamıyor. Tek yapabileceğim arada bir gidip gizlice
göz atmaktı. Shizun’u ruh mağarasında görmediğimde Shizun’un onlar tarafından
saklandığını düşündüm, ya da yine terk ettiğini…”
Shen Qingqiu biraz
yanlış yorumlamasını dinlerken Shang Qinghua’nın dediğini hatırlamadan edemedi.
Shen Qingqiu her şeye
burnunu sokmasaydı Luo Binghe sonunda gerçekten de karacak, asıl eserdeki
insanları çıplak elleriyle insan çubuğuna dönüştürüp kendisine ve hayata
lanetler okuyan kötü gence dönüşecekti. Romantik, genç bir adam olarak
büyüdüğünde bile pek de ilerleme göstermiş gibi görünmüyordu… fakat, iyi ya da
kötü, onu hâlâ sevilebilir yapan tarafları da vardı, değil mi?
En azından Shen Qingqiu
kendisinin bu tiptekileri fazlasıyla beğendiğini şu anda fark edebilmişti.
Shen Qingqiu. “Hoş
karşılanmadığını bilmene rağmen beni yine de söz dinleyerek Cang Qiong Dağı’na
mı gönderdin?”
Luo Binghe, “Shizun’un
ilk uyandığında kesinlikle daha çok Cang Qiong Dağı’nı görmek isteyeceğini
düşündüm…”
Görüntüsüne karşın Shen
Qingqiu istisna yaparak yelpazesiyle alnına yapıştırdı.
Kızgın bir şekilde, “Bu
usta tabii ki de ilk olarak seni görmek istiyor!” dedi.
Luo Binghe
geçirilmesine izin vermişti fakat bu öyle onu heyecanlandırmıştı ki yüzünü
kırmızıya dönüştürmüştü. Gözleri de sulanmaya başlamıştı, söyleyeceği bir şey
varmış da söyleyemiyor gibi duruyordu. Shen Qingqiu buna artık katlanamıyordu;
bakıldığında baştan aşağıya zayıf görünüyordu, ki aniden bağırışlarla
çevrelerinde kılıçların çekilme seslerini işitti.
Yang Yixuan Qiong Ding
Sarayı’nın saçağında duruyordu. “Beklenildiği gibi, iblis ırkı veledi Usta
Shen’e rahatsızlık vermek için geri döndü!” diye bağırdı.
Aniden, insanlar anında
paylamaya başlayarak bağırışına sayısız karşılık gelmişti. “Hâlâ gelmeye cüret
ediyor! Silahlarınızı hazırlayın, silahım nerede benim?”
“Kıdemli, o benim kılıcım, geri ver onu!
Savaşmak istiyorsan git de kendininkini al!”
Luo Binghe yanında
durup uyanmasını bekleyemezdi tabii. Anlaşılan o ki herkes onu Cang Qiong
Dağı’nda yaygara kopararak eşek sudan gelinceye kadar dövmek istiyordu, ne “hoş
karşılama” ama.
Shen Qingqiu çaresizce,
“Ah, fena değil. Düşüncen doğruymuş. Böyle durumlarda gerçekten de tek
yapabileceğin şey içeriye gizlice girmek.” dedi.
Luo Binghe hafifçe, “Burada
hoş karşılanmadığımı uzun zamandır söylüyorum.” dedi.
Shen Qingqiu kafasını
okşadı. “Sıkıntı yok. Shizun seni hoş karşılıyor.”
Qiong Ding Tepesi özgün
ve sahte ağlayışlar eşliğinde kavga ve ölüm için bağırışlarla doluydu. Denemeye
hevesli olanlar dünyayı karmaşa içerisinde görmeyi dileyen mürit grubuydu.
Çoğunluk sakin sakin geçip giden, Luo Binghe’yı, evreni yok eden o iblis
kralını, görmezden gelen kişilerdi. Shen Qingqiu gülse mi ağlasa mı
bilemiyordu, “Gitmen iyi olur” dedi.
Luo Binghe bir süre tepki
veremedi. “Gitmek mi?”
Shen Qingqiu başıyla
onayladı. “Burada hoş karşılanmadığını söylemedin mi? Öyleyse, hoş
karşılanacağın bir yere git.”
“Bu sefer, nereye gitmek istersen iste, bu
usta seninle birlikte gelecek.” diye ekledi.
Bu cümle nedeniyle Luo
Binghe’nın pek bir akıllı gözüken ifadesi izlemeye katlanılamayacak kadar
sersem bir ifadeye bürünmüştü.
Shen Qingqiu sesini
alçaltmamıştı. Cang Qiong Dağı Sekti’nin müritleri dışında tepe kutlamanın
keyfini çıkarmak için davet üzerine gelen tüm sektlerden efsuncularla tıklım
tıklımdı. Duyuları kuvvetliydi, net duyamayacakları bir sebep de yoktu, her
biri sağırı oynuyordu. Kimisi gökyüzüne yönelen havai fişekleri izliyor, kimisi
öyle yüksek sesle kahkaha atarak konuşuyordu ki neredeyse çatıyı sallayacaklardı.
Birliktelikleri Cang
Qiong Dağı’nın itibarını zedelemeyi düşünmekten uzaktı fakat Liu Qingge bunu
beğenmiyordu. Çatıdan atlayarak neredeyse öfkeden deliye dönmüş şekilde Shen
Qingqiu’ya bağırdı. “Hey!”
Qi Qingqi hiddetlendi.
“…bu yaşlı kadın artık umursamıyor! Nereye gidersen git! Shen Qingqiu, sen,
siz… Mingyan, gidelim! Neyi izliyorsunuz?! İzlenecek ne var, hiç mi edepsizlik
görmediniz?!”
“Kıdemsiz kız kardeş. Sözlerinle kötü talih
oluşturma. Görünüşün, ah…”
Şu anki Cang Qiong
Dağı- birilerinin günahlarını zorla tahliye ettirerek örtmek yanı sıra iblis
ırkıyla da pek sıkı fıkıydı- hatta müstehcen romanların başrolleri olan ustayla
mürit ikilisine ev sahipliği yapıyordu. Birisinin yüreğinde derin bir etki
bırakmak için başka görüntüye ihtiyaç var mıydı ki? Shen Qingqiu bir süre
düşünmüş ve gerçekten de söyleyecek söz bulamadan kalmıştı.
Shen Qingqiu çocuğu
yönlendirir gibi Luo Binghe’nın elini tuttu. Ne zaman olduğunu bilmiyordu ama
nasıl olmuşsa işler değişip Luo Binghe onu yönlendirmeye başlamıştı.
Elinin üstünü örten parmakların
gitgide sıkılaştığını hissedebiliyordu, tutuşu iyice sıkılaşmıştı. Zor
kullanması tam anlamıyla acı verici hissettiriyordu. Luo Binghe yavaşça başını
kaldırdı, gökyüzünü donatmış yıldız nehri kapkara gözlerinin derinliklerinde
ışıldayarak titreşiyordu.
Shen Qingqiu bu
görüntüyü daha önce görmüştü; başını çevirdiğinde ruh hâli iyice kutsal
yolculuktan gelen yaşlı bir keşişe dönmüştü. Sayısız sıkıntı yaşayıp dert ve
tasayı çektikten sonra nihayetinde köklü değişiklere neden olacak müride teslim
olmuş, büyük güçlüklerle nirvanaya ulaşmayı başarmıştı. Hâliyle biraz
ağlamasına izin de verebilirdi. Zaten bu Luo Binghe’nın her zamanki hâliydi. Dürüst
olmak gerekirse, böylesine serbest, çalkantılı bir hız treni olan hikâye
örgüsünde Shen Qingqiu da bu eski acıların özgürce akıp gitmesini istiyordu,
ah...
Bu özgün, görkemli
roman içinse: Yüce Gökyüzüne Ateş Eden Uçak’ın ne kariyerine dair bir
pişmanlığı kalmıştı ne de rakipsiz troll Eşsiz Salatalık hâlâ beğenmediğini
söyleyebilirdi.
Yazar hikâyedeki
boşlukları doldurmazsa bu yaşlı adam kendisi yapardı. Aygır romanlarının uzun
geçmişinde öncülük ederek bizzat boşlukları dolduracak bir okuyucuyu nereden
bulabilirdiniz ki? Kendini saçma, akılsız, başlangıç seviyesi bir YY romanında
B puanlarını kurtarmaya adamış birisini…!
Kurtarma esnasında
gelişen bazı sapmalar olsa bile… en azından… o gerçekten de “Başkalarını
eleştirirken bir şeyi yapabileceğini düşünüyorsan git ve başar, başaramazsan
saçmalamayı bırak”ı başarabilmişti! “Proud Immortal Demon’s Way”i
bir kez daha açtığında hikâye başarıyla başlamış fakat “Proud Immortal Demon’s
Way”i kapattığı zamanda da hikâye hâlâ bitmemişti.
Ya da, diğer bir
deyişle, dünyadaki insanlar arasında gezinen hikâye artık sonuna gelmiş, fakat
seninle benim aramdaki hikâye henüz yeni başlamıştı.
-Son-
*****
Önceki bölümde iki farklı alternatif olduğundan romanın ana bölümüne gönderiliyorsunuz, lütfen oradan 79'un istediğiniz versiyonunu seçiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder