3 Ağustos 2021 Salı

THE MERMAID WHO DIDN'T KNOW THE SEA (ONE SHOT)

Bir zamanlar bir deniz adamı vardı. Parlak renkli bir kuyruğu yoktu, saçları altın bir ipek gibi değildi ve gözleri deniz kadar berrak değildi. Sadece sıradan bir deniz adamıydı. Pullarının rengi koyuydu, saçları uzun ve nemliydi.

Deniz adamının tek bir arkadaşı vardı. Arkadaşı bir insandı, adı Gerald olan genç bir adamdı. Kıpkırmızı saçları vardı.

Deniz adamının iyi bir hafızası yoktu. Ne de olsa uzun bir ömrü vardı ve bu kadar uzun zamandan sonra beyninin köşelerinde birçok şeyi unutmuştu. Deniz adamı kendi ismini dahi hatırlayamıyordu. Doğal olarak, Gerald ile nasıl tanıştığını unutmuştu.

Deniz adamı, kız gibi görünen genç adamın isminin “cesur savaşçı” anlamına geldiğini fark ettiğinde onun bir erkek olduğunu anladı. O zamana kadar genç adam, hava güzel olduğunda, onunla sohbet etmek için her öğleden sonra ormanda yürümeyi alışkanlık haline getirmişti.

Öğle güneşi mükemmeldi. Deniz adamının narin cildini yakmazdı. Ormandan esen ağaçların ve bitki örtüsünün kokusuyla rüzgar da çok hoştu.

Deniz adamı, yılın bu zamanında bütün sabah güneşten pişen sıcak taşların üzerine uzanır, Gerald’ın daha önce hiç duymadığı ve anlayamadığı şeyleri anlatışını dinlerdi. 

Gerald gölün kenarına oturur, ayaklarını suya daldırırdı.

Suyla oynarken, deniz adamı ile önemsiz günlük yaşamı hakkında konuşurdu. Bu konuşmalar bazen ona kılıç ustası hakkında, bazen sokakta yeni açılan bir fırın hakkında, bazen de yanındaki evde oturan yeni bir elbise almış bir kız hakkındaydı.

Gerald çoğu zaman, deniz adamıyla dış dünya ve bir fark yaratmak adına dünyaya açılma hedefi hakkında konuşurdu.

Gerald, deniz adamına bir kahraman olma hayalinden bahsetmişti.

Deniz adamı iyi bir ruh halinde olduğunda cevap olarak soracaktı: Neden bir kahraman olmak istiyorsun?

Gerald gülümseyecek ve gözlerinin köşeleri hafifçe kırışacaktı. Deniz adamı, Gerald’ın altın gözlerinin güneşten daha sıcak olduğunu düşündü.

Gerald deniz adamına söyledi: Bence, ben bir adalet savaşçısı olmak istiyorum.

Deniz adamı bir kahramanın ne olduğunu bilmiyordu ve adaletin de ne olduğunu anlayamıyordu.

O burayı hiç terk etmemişti.

Deniz adamının dünyası, ormanın derinliklerine gizlenmiş bu ayna benzeri gölden başka bir şey değildi.

Onun tek ziyaretçileri bazen göle su içmek için gelen hayvanlardan ibaretti.

Ve bu çocuktu, Gerald.

Gerald, deniz adamına daha önce görmediği bir sürü şey getiriyordu, çünkü deniz adamı Gerald’ın açıklamalarını duyduktan sonra bile ne demek istediğini anlamıyordu.

Ama deniz adamı Gerald’ı sadece dinliyor olmaktan memnundu. Bundan çok hoşlanıyordu.

Eğer mümkün olsaydı, uzun ömrünün geri kalanında, Gerald’ın her gün ormandan gelmesini, göl kenarında oturmasını ve onunla çeşitli konular hakkında daldan dala atlayarak konuşmasını istediğini düşündü.

Deniz adamı Gerald’ın gelmesine sevindi. Gelişi, Gerald’ın ona bir keresinde verdiği kek adı verilen şeyi düşünmesine neden oldu.

Bu his tıpkı kek gibiydi, lezzetli ve tatlı. Tattıktan sonra, öğle sonrası güneşinin sıcaklığı dilinin ucunda belirirdi.

Gerald bazen deniz adamı ile okyanus hakkında konuşurdu.

Denizin mavi ve engin olduğunu söyledi. Okyanus, deniz kızlarıyla hayat doluydu ve onlar kafalarını sudan çıkarıp kayaların üzerine otururlardı. İnsanların söyleyemediği şarkılarını söylerken pullarını tararlardı.

O anda, Gerald deniz adamına sordu: Peki ya sen?

Deniz adamı kafasını salladı, alçak ve yumuşak bir sesle cevap verdi:

Ben hep burada yaşadım, okyanusu hiç görmedim.

Ardından Gerald gülümsedi.

Sormak istediğim şey, onlar gibi şarkı söyleyip söylemeyeceğin.

Deniz adamı birkaç tonda ses çıkarmaya çalıştı ama bu sesler güzel şarkılardan çok uzaktı.

Kafasını salladı ama açıklamaya istekliydi.

Deniz adamlarının şarkılarının nasıl olduğunu bilmiyordu ama eğer orada olsaydı, Gerald’a söylemek için öğrenebilirdi.

Gerald tıpkı kek gibi gülümsedi ve deniz adamına cevap verdi: O zaman birlikte denize gideceğiz. Okyanusta yaşayan deniz kızlarını göreceğiz ve şarkılarını dinleyeceğiz.

Gerald gittikten sonra, deniz adamı suya daldı. Gölün dibindeki yumuşak beyaz kuma yattı ve birkaç baloncuk çıkardı.

Ay, deniz adamının üzerindeki sularda ayna gibi parıldadı.

Birdenbire okyanusu görmek istedi.

Gerald ile birlikte mavi ve engin suya gitmek istiyordu.

Gerald’a şarkı söylemek istiyor ve çok sevdiği gülümsemesini görmek istiyordu.

Ama deniz adamının gölü terk etmesinin hiçbir yolu yoktu ve Gerald’ın deniz adamını okyanusa götürecek gücü de yoktu.

Birlikte denize gitmek erişilemez bir hayaldi.

Deniz adamı bu hayalini kalbinin derinliklerine gömdü ve Gerald’ın her zaman geldiği ikindi vaktini beklemeye başladı.

Deniz adamı onun büyüyüşünü yavaş yavaş izledi.

Gerald, küçük bir kıza benzeyen bir çocuktan yakışıklı bir genç adama dönüştü. Gözleri hala berrak ve güzeldi, ama ilk baştaki kızsı görünümünden eser yoktu.

Deniz adamı bazen Gerald’ın biraz değiştiğini hissederdi, ancak Gerald hedefleri hakkında konuştuğunda deniz adamı onun hala genç olduğunu ve değişmediğini gördü.

Sonunda bir gün, Gerald ikindi vaktinde göle doğru koştu. Deniz adamına heyecanlı bir şekilde bir kahraman olacağını söyledi. Hayallerinin macerasına atılmak üzereydi.

Gerald çok heyecanlıydı. Altın gözleri güneş gibi parıldıyordu.

Deniz adamı her nedense kaybolmuş gibi hissetti. Sanki güneş cildini yakıyor ve ona acı veriyordu. Vücudunun en derin yerleri bile acımaya başlamıştı.

 Gerald, deniz adamına macerasına atılacağına ve deniz adamı ile yaptığı anlaşmayı unutmayacağına dair söz verdi.

Gerald adaletin savaşçısı olacaktı ve sonra, deniz adamı ile birlikte hayallerindeki okyanusu görmeye gidecekti.

Deniz adamı kayıtsızca taşların üzerine çöktü, Gerald'ın uzaklaşmasını izledi.

At kuyruğu şeklinde başının arkasına taranmış uzun, kıpkırmızı saçları ile yeni kahraman sınırsız bir coşkulu ve keyifliydi.

Deniz adamı keder ile doluydu.

Keşke Gerald hala eskiden olduğu gibi genç olsaydı.

Ama bu genç adam büyümüştü.

Onun genç adamı gidiyordu.

Deniz adamı kayalara uzanmış, güneşin doğuşunu, gün batımını, yıldızların gökyüzünde bir araya gelmesini, gölün ay ışığıyla dolmasını bekliyordu.

Bekledi, bekledi ve bekledi.

Ta ki, güneş gibi olan genç adamı beklemekten vazgeçene kadar.

Deniz adamının gözyaşları şeffaf incilere dönüştü ve gölün dibine sessizce yatan beyaz ve yumuşak kumun içine düştü.

Genç adamı asla arkasına bakmadı.

Ağaçların ve bitkilerin kokusunu taşıyan rüzgarda bir şarkı vardı.

Boğuk, alçak ve yumuşaktı. Bu, deniz adamının sesiydi.

Şarkı söyleyemeyen deniz adamı durmaksızın bir şarkı söylüyordu.

Hoş ve yavaş, aptalca bir aşk ve kimsenin ulaşamayacağı bir rüya hakkında bir şarkı gibi görünüyordu.

Deniz adamı Gerald’ı tekrar gördüğünde, ne kadar çok zaman geçtiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Deniz adamı sesi kısılana kadar şarkı söyledi ve gölü gözyaşlarıyla doldu.

Deniz adamının genç adamı büyümüştü.

Gerald’ın saçları hala parlak kırmızıydı ama gözleri artık deniz kızının hafızasındaki gibi güneşi andırmıyordu.

Gerald'ın gülümsemesi nazik ve ölçülüydü, altın rengi gözleri deniz adamının anlayamadığı pek çok şeydi.

Gözleri; gökyüzü, deniz, yukarıda bir araya gelen yıldızlar ve gölü dolduran ay ışığı ile doluydu.

Artık ikindi vakti gelmiyordu, bazen sabah erkenden, diğer zamanlar da geceleri gelirdi.

Deniz adamı gölün dibinde gizlendiğinde gölün dalgaları Gerald'ın yansımasını bozdu. Gerald’ın yüzünü göremiyordu, sadece kırmızı bir leke vardı.

Deniz adamı, genç adamını özlemekten kendini alamadı.

Gerald eskiden yaptığı gibi gölün kenarına oturdu ve deniz adamı güneşin ısıttığı kayalara yaslandı.

Gerald adalet savaşçısı olmak istediğini söylemişti. Deniz adamı ile birlikte okyanusu görmek istediğini söylemişti.

Gülümsemesi artık güneşin sıcaklığını taşımıyordu, tadı da o kadar tatlı değildi.

Deniz adamı kısık bir sesle şarkı söyledi.

Gerald’ın gözyaşları gölün suyu ile aynı renkteydi. Deniz adamının, gölün dibindeki beyaz kumlarda yoğunlaşan gözyaşları gibi değillerdi. Onun gözyaşları iz bırakmadan suya karışıyordu.

Gerald ağladı ve çocukluk hedeflerinden bahsetti.

Deniz adamı, sessizce şarkı söyledi. Gençliği uzun zaman önce bir adama dönüşmüştü. Ve okyanus, deniz adamının kalbine gömdüğü ulaşılmaz bir hayal olarak kaldı.

Deniz adamı okyanusun neye benzediğini bilmiyordu, bu yüzden eti ve kanıyla genç adamına bir yol açtı. Kalbini adama sundu ve Gerald'ın yıllardır değer verdiği adalet idealine ulaştı.

Eğer yersen – eğer deniz adamının kalbini yersen – sonsuza kadar yaşarsın.

Deniz adamı kalbini Gerald’a verdi ve Gerald'ın ağlayan, paniğe kapılmış yüzüne bakarken, yıllar önce küçük bir kıza benzeyen narin çocuğu hatırladı.

Bu sana verebileceğim tek hediye.

Deniz adamı bir şarkı söylerken öldü.

Öğle sonrası güneşi parlıyordu ve rüzgar ormandan gelen yeşillik kokusuyla esti.

Deniz adamının hafızasında, genç bir adam güneş gibi gülümsedi.

Bir zamanlar okyanusu hiç görmemiş bir deniz adamı vardı.

-------------------------------

Yazarın söylemek istedikleri var:

Bu tek bölümlük, bir peri masalı tarzında kısa bir hikaye.

Başlangıçta hikaye batılı bir fantezi romanının hayal ürünüydü ve kahramanı da Gerald. Gerald bir adalet savaşçısı olmayı hayal etmektedir ama yanlışlıkla iblis kralı olur.

Gerald'ın sonu, iblis kral olarak ölümsüzlük kazanmak için bir yoldaşın kalbini yemektir. Bin yıl sonra, yeni bir kahraman şeytan diyarına karşı sefere çıkacak.

Kılıcı boynuna doğru tutmuş olan yeni kahraman ölmeden önce söylemek istediği bir şey olup olmadığını sorar.

Gerald gözlerini kısarak gülümser.

“Bir adalet savaşçısı olmak istiyorum.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder