Leonard yatakta yatan ince bir sırt görebiliyordu. Güneş çoktan yükselmişti ama oda şafak kadar loştu. Cadının düzenli nefesleri odada yankılandı. Derin uykuda olmalı, diye tahmin etti.
Hemen odayı incelemeye başladı. Niyeti açıktı, aldığı tabancayı geri almak.
Cadının odasında kayıtsızca dolaşırken, Eleonora ortalıkta kıpırdanmadı bile. Leonard bir an için ona baktı, uyuyordu.
Kabul etmesi çok zor bir gerçek olsa da, onun çarpıcı güzelliğini inkar edemez. Çoğu zaman onun bir sürü iğrenç suç işlemiş kötü bir cadı olduğuna inanmakta güçlük çekiyor.
Gözleri mavi, erik dudakları parlıyordu.
"Keşke öfkesi görünüşünü yansıtsaydı."
Leonard dilini şaklattı ve onun üzerine eğildi. Gözleri hızla, uyuyan ve darmadağınık kayısı saçları olan kadını taradı.
Bu kadar yakın ve hiç hareket yok.
Vazosunda bir toz tanesini bile fark eden cadıya ne oldu? Eleonora Asil, düşük tansiyon ya da kansızlıkla ilgisi olmayan ama rahatsız edilemeyecek kadar enerjik bir kadındı.
Böyle düşünerek saçlarını okşamak üzereydi.
"Buradayım."
Müfettiş olduğu yerde durdu, kolları havada dondu.
Ne zamandan beri siyah kıvırcık saçlı ve koyu kırmızı gözlü bir çocuk pencere çerçevesine oturuyordu.
Leonard, bebeğin bu sabahtan biraz daha büyük göründüğünü düşündü.
Bu olamaz.
Çocuk yine oldukça sert bir tonda konuştu.
"Noah'a dokunursan, ödeyeceksin."
Noah? Eleonora'nın lakabı mı?
Güneş, genç çocuğun yüzünde parlayarak çekiciliğini ortaya çıkardı. Yatağa atladı ve onu korumak ister gibi önünde durdu. Leonard onun sevimliliğine bir kahkaha attı.
Yatağın önündeki duruşunu indirdi ve çocukla göz teması kurmak için oturdu.
"Adın ne demiştin?"
"Henüz değil."
"Henüz değil?"
"Noah henüz bana bir isim vermedi."
Leonard hafifçe kaşlarını çattı. Garip bir açıklamaydı.
Üç ya da dört yaşlarında bir çocuk gibi görünüyorsun ve hâlâ bir ismin yok. Ve bana adını vermedin?
'…bana söyleme.' Yüzü aniden gülünç bir fikirle sertleşti.
Büyümesi saçma bir şekilde hızlı olan isimsiz bir çocuk. Garip hitap, usta. Ejderhanın damgasına benzer bir şey yok mu?
Araştırmacı eğilerek çocuğun görünüşüne daha yakından baktı; siyah kıvırcık saçlar ve koyu kırmızı gözler.
Evet, kesinlikle düne göre biraz büyüme var ama hem sesi hem de telaffuzu daha net hale geldi.
Gerçekten de, Kyle Leonard kemiğe* araştırmacıydı. En küçük ipuçları bile asla gözden kaçmaz.
(Çn: Bu bir deyim sanırım ama araştırmama rağmen bulamadımT.T)
Kayıp ejderhanın yumurtası. Baş şüpheli olan bir cadı. Cadının büyüttüğü insan olmayan çocuk.
"Kimsin?
Çocuk koyu kırmızı gözlerini kırpıştırdı. Kısa bir süre sonra, gözlerini yarım ay şeklinde eğdi ve güldü. Açık ve masum bir gülümsemeydi. Çocuk başını salladı.
"Söyleyemem."
"Neden?"
"Noah'a iyi görünmeliyim."
Kyle kaşlarını çattı. Bu ejderha mı?
Gözleri huzurlu uyuyan kadına döndü.
Eleonora Asil ejderhayı damgalasaydı, her şey yüz seksen derece farklı olurdu. Laurent'ı kendi başına ayakta tutacak kadar gücü vardı ve şimdi ejderhanın gücüne mi sahip oldu?
O zaman onu tutuklamanın bir anlamı yok. Onları alıkoymak yerine, gücünün imparatorluk için kullanılması için yalvarması gerekiyor.
Leonard derin düşüncelere dalmışken, çocuk da düşündü.
Çocuk Noah'ı seviyordu. Sadece onu ilk kez gören ilk insan olduğu için değildi.
Her gün, güçlük çekiyordu, ama onu soğuktan korumak için battaniyeyle birlikte süt veriyordu.* Ve eğer ona yapışırsa, kaşlarını çatsa da, karşılığında bir kucak alırdı.
(Çn: Burada demek istediği; Noah çocuğu zorlasa bile, aynı zamanda onu koruyup kolluyordu.)
Noah, ifadesi ve davranışı biraz farklı olsa da temelde ona karşı nazikti. Hatta bugün ona sarıldı ve onunla yattı.
Ancak, Noah onu bulur bulmaz dışarı atmış olsaydı, onu öldürebilirdi.
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder